REÇEL

İki Kişilik Çay: Kızlar Kızlıktan Sessizce Çekilmesini Bilmelidir

28 odalı bir konakta yalnız başlarına yaşayan bir anne-kızın hikayesini konu edinen Grey Gardens

Yazar: Z.

“İyi Bir Komşu” temasıyla yola çıkan 15. İstanbul Bienali’ne eşlik eden “Ev Diye Bir Yer” film seçkisinin en ilgi çekici filmlerinden biri, 28 odalı bir konakta yalnız başlarına yaşayan bir anne-kızın hikayesini konu edinen Grey Gardens (Boz Bahçeler) belgeseli.

Belgesele konu olan Edith Bouvier Beale ve kızı, ABD başkanı John F. Kennedy’nin eşinin akrabaları. Ses sanatçısı Edith, varlıklı bir avukat ile evlenip bir kız ve iki oğulları ile seçkin bir hayat sürmekteyken, 30’lu yaşlarında kocasının onu terketmesi ile hayatı değişiyor.

Katolik kilisesine bağlı olmalarına rağmen “dinen hukuksuz” bir boşanma ve ardından yeni bir evlilik ile sahneden çekilen eski koca, Edith’i sanatçılık kariyerini onaylamadığından dolayı mirastan kesiyor ve sınırlı miktarda para ile bırakıyor. Çocuklar da baba ile evden ayrılıyor. Oğullar kendi hayatlarını kurduktan sonra, ancak miras ve konağın satılması gibi meseleler için geri dönüyor.

Edith’in kendisi ile aynı ismi taşıyan (Büyük Edie ve Küçük Edie) tek kızı ise yeteneğini sergilemenin peşinde. 9 yaşında bir New York gazetesinde şiir yayınlamakla ilk adımını attığı şöhret yolunu modellik ile arşınlamaya devam ederken bir yandan da annesi gibi şarkı söylemek, Broadway’da dans etmek istiyor. New York’ta, Broadway müzikali seçmelerine katılmanın arefesinde iken annesinden gelen telefon her şeyi değiştiriyor: “Edie, eve dön.” Böylelikle Beale kadınlarının 28 odalı Boz Bahçeler konağındaki 50 yıllık yalnız ve sefil hayatı başlamış oluyor.

Kediler ve rakunlar ile paylaştıkları konağın bakımsızlıktan dökülmeye ve sineklenmeye başlamasının üzerine konak medyanın gündemine geliyor ve bir belgesel yapımcısı kadınların hayatını filme çekmek istiyor. Bienal kapsamında gösterilen 1975 yapımı bu film 80’lik anne ve 56 yaşındaki kızının isimleri gibi ortaklaşan kaderlerini, birbirine bağlanmış hayatlarını, çatışmalarını ekrana taşıyor.

Belgeselin ana mekanlarından biri içinde yan yana iki karyola bulunan yatak odası. 28 odası olan bir konakta sadece iki kişi yaşamasına rağmen, kadınların yatak odaları dahi birbirinden ayrışmıyor. İkilinin zamanlarının çoğunu içinde geçirdiği ve yemekleri dahi burada yaptığı oda, geçmişle bugünün uyumsuz bir kolajı: Büyük Edie’nin yatağının üstünde gazeteler, kediler, tencereler ve bilumum eşya ile kaplı iken yerde genç ve şaşaalı zamanlarından bir portre duruyor. Odasın köşesindeki gramofonda eski bir plak çalıyor: Tea for Two/İki Kişilik Çay

Plaklara heyecanla eşlik eden kadınların hayatları seyircisiz bir müzikalmiş izlenimi uyandırıyor. Bu yüzden kameraya şarkı söylerken, kendilerini anlatırken bir tür yarış içindeler. Çoğu zaman iki kadın birbirinin sesini bastıracak şekilde aynı anda konuşuyor. Eğer yalnızca biri kamera önünde ise de arka planda diğerinin seslenişini duyuyorsunuz. 28 odalı koca konakta bir anlık yalnızlığın bile bu kadar imkansız olması insanı dehşete düşürüyor.

56 yaşındaki “Küçük Edie” kamera ile başbaşa kaldığı zaman bu konaktan ayrılacağını söylüyor. Evlenmemesinin, dansçı olmamasının, gezmemesinin, hayallerini yarım bırakmasının ve her şeyi kaçırmasının sorumlusu ona göre annesi. Annesi “Bunu sen tercih ettin” diyor.

Küçük Edie kameraya diyor ki: “Sen beni benim kendimi gördüğüm gibi görmüyorsun. Ben kendimi bir çocuk gibi görüyorum. Burada sadece annemin küçük kızıyım. Ama New York’ta bir kadınım.”

Diğer yandan Küçük Edie her ne kadar her fırsatta New York’a gideceğinden söz açsa ve siz içten içe onu destekleseniz de bunu asla yapamayacağını da biliyorsunuz. Sadece 80’lik annesini ölüme terk edemeyeceği için değil, aynı zamanda hayatını gerçek anlamda paylaştığı tek kişiden 56 yaşında ayrılıp kendine yeni bir hayat kuramayacağı için de.

Nev-i şahsına münhasır Beale kadınlarının hikayesi her ne kadar başka bir zamanda, başka bir coğrafyada ve başka bir sosyal bağlamda gerçekleşmiş olsa da etrafımızda gördüğümüz, deneyimlediğimiz kimi hikayelerle şaşırtıcı bir şekilde benzeşiyor. Yalnız bırakılmış annelerin, çocuklarının ama en çok da kızlarının hayatını iyi niyetle gasp ettiği, evin hem sığınak hem hapishane olduğu bu durum hiç de ender değil. Ve yara almadan ne içinde kalmak ne de dışına çıkmak mümkün olmuyor.

Anne-kız Edie’lerin bu çetrefilli meseleyle yüzleşmesini en berrak haliyle sergileyen Grey Gardens (Boz Bahçeler) belgeseli 2 Kasım’da SALT Galata’da, 10 ve 12 Kasım’da ise Pera Müzesi’nde ücretsiz gösterilecek. İyi niyetin ile bencillik arasındaki sınırın bulanıklığını görmek içinse Küçük Edie’nin kendine has “yarım gülüş”üne bakmak yeterli.

Yorum Ekle