REÇEL

Benim de Söyleyeceklerim Var

Gezi Parkı eylemlerinin 5. yıldönümü vesilesiyle benim de söyleyeceklerim var

Konuk Yazar: Başkan N.

Gezi Parkı eylemlerinin 5. yıldönümü vesilesiyle benim de söyleyeceklerim var;

Her ne kadar bütün kimliklerimi bir kenara bırakarak bu yazıyı yazmış olmak istesem de en başta, insan tüm o üzerine aldığı/yapıştırılan kimliklerin bıraktığı iyi-kötü izleri tamamen silemiyor. Yazıyı yazmaya başlamadan önce, tüm kimliklerimi bir kenara bırakarak yazmaya karar vermişken, cümleler oluşmaya başladığında gelmiş-geçmiş tüm kimliklerimi üzerime alarak yazmak istediğimi fark ettim.

 

Ömrümün şu ana kadarki bir kısmını başörtülü, henüz bir kısmını da başörtüsüz bir kadın olarak geçiriyorum. Muhafazakar ortamlarda büyümüş, inançlı olmaya çalışan, mütevazı kalmaya çalışan, kendi ayakları üzerinde duran, çalışan çok çabalayan bir insanım. Bu dinamikler ömrümün hiç bir kısmında kalbimde neyin doğru neyin yanlış olduğunu, vicdanımı sızlatan şeyleri, analizlerimi veya değerlendirmelerimi değiştirmedi; benim kalbim ve aklım hep aynıydı. Başörtülüyken de karşı çıktığım durumları eleştirdim, eylemlerine katıldım, başörtüsüzken de. Bu eylemlerin, tartışmaların kimler tarafından organize edildiği, hangi gruplar tarafından sahiplenildiği, hangi ‘tarafların’ söylem haline getirildiği benim için hiç bir zaman önemli olmadı. Bundan sonra olmayacağına da eminim. Her ne kadar inanılmaz şiddetli bir şekilde taraf olmaya iten bu toplumsal ve siyasi kültürün baskısını giderek daha fazla hissetsem de, bu saatten sonra müstakil olmaktan vazgeçeceğimi düşünmüyorum. Bu müstakil olmanın getirdiği savaşlar, mücadeleler, gururlar, sevinçler başka bir yazının konusu olsun. 



 

Ben iki “halimleyken” de benzer arkadaş gruplarına sahiptim, muhafazakar tandanslara sahip arkadaşlarım, muhafazakar olmayan arkadaşlarım, herhangi bir eğilimi olmayan arkadaşlarım vesaire…Her tipten arkadaşlarımla hep iyi arkadaş oldum, sert tartışmalara girmekten geri durdum, kalp kırmaktan hep kaçındım. Hiç biri benim bakış açılarımı değiştiremedi, ancak yumuşatmış veya köşelerini törpülemiş olabilirler, minnettarım. Yine her tipten arkadaşım, her tipten çevrem olduğu için herkesin açık kullanabildiği alanlarda veya sosyal medyada hep nazik olmaya çalıştım ve makul kalmaya özen gösterdim. Bilenmedim, bilenmeyi desteklemedim. Buna geniş aile fertlerimin görüşleri de dahildir.



 

Eylemlerimde özgür olmadığım çevrelerde yaşıyoruz- insan hangi çevrede tamamen özgür ki zaten? – bu yüzden de sivrilebilecek her türlü tartışmada, bütün tartışmayı kişisel alanımda yürütmek “zorunda kaldım” ki çoğu tartışma konusunda vicdanım rahattı; haykırarak sokaklarda, tüm sosyal medya alanlarında bağırmak ve düşüncemi sonuna kadar savunmak isterdim. Bağırmadım. Kimse benden bunu istediği için değil, doğru davranışın bağırmamak olduğuna karar verdiğim için. Bu benim hür iradem değil evet, ama yaptığıma üzgün değilim.

 

Gezi Parkı hayatta -nedense- en çok bir fiil katılmak istediğim eylemlerdendi. Kimler tarafından sahiplenildiği zerre gözümde değildi, taraflar benim kabul ettiğim şeyler değildi, o insan bu insan tipleri de umurumda değildi. Benim isyanım vardı; tüm yapılanlara, nefret ortamına, siyasi ahlaksızlığa, toplumsal ahlaksızlığa, kabalaşmaya, yozlaşmaya, canlılara karşı vahşileşilmesine, çirkinliğe, betona, estetik olmayan her karara, öldürmenin- yok etmenin karar olduğu her eyleme, özgürlükleri yerin dibine batıran söylemlere, haksızlıklara, hak-hukuk tanımama kültürüne ve daha pek çok çirkinliğe. Ben sokaklara çıkmak, haykırmak, karşı çıkmak, durun demek, durdurmak, her insanın ve her canlının özgür olabilmesi ihtimali için avazım çıktığı kadar sesimi duyurmak isterdim orada. Gitmedim.

Gitmemem “icap etti”.  Çok üzgünüm.

 

Şu anda da Gezi’yi destekleyen gruplar, şahıslar, taraflar kim olursa olsun benim yine umurumda değil. Gezi’nin karşısında duran gruplar, şahıslar, taraflar da hiç umurumda değil. Bu garip saflaşmalar benim kalemim işler değil ancak olağanca gençliğimle, özgürce, avazım çıktığınca bağıramadığım için üzgünüm. Böyle derin bir toplumsal yaraya baktığımda onurum kırılıyor, çok üzülüyorum. Bu konu dahilinde kaba söylemleri gördükçe çok üzülüyorum, fikri özgürlüğün bu kadar büyük darbeler almasından ötürü çok büyük hayal kırıklığı yaşıyorum. Hala, üzerinden bunca vakit geçmişken dahi, ben, olduğum tüm hallerle, ismim cismimle ve kendi ismimle var olduğum tüm kamusal, özel veya sosyal medya alanlarında “Gezi Parkı olaylarında giden/gidemeyen ama destekleyen insanlara yapılan muamele onurumu kırıyor, bu hakarete çok zor katlanıyorum” diyemediğim için kendimi çok dar bir alana hapsedilmiş hissediyorum. Gezi benim hapsedilmişliklerimin bir sembolü olarak tezahür ediyor olabilir, bilemiyorum, ancak çok üzgünüm. 



 

Söylemediğimiz her fikrimiz için, gönlümüzce hareket edemediğimiz her baskı için, özgürce haykıramadığımız her mesele ve her an için tüm arkadaşlarım ve kendim adıma utanmaya devam edeceğim. Gezi’de olanlar için, aldığımız bu toplumsal yara için, hatırladıkça utanmaya devam edeceğim. Beni anlayabilen, yazıyı yazarken hislerimi hissedebilen, beni anlayabilen herkese minnettarım. 
Gezi’leri hiç yaşamadığımız, ağaçların ağaç, insanların insan kalabildiği özgür bir dünya umuduyla…

Konuk Yazar

10 yorum

Rumi için bir cevap yazın İptal Et

  • Hissetlerimi kaleme almışsınız.Sanki ben yazmışım gibi. Şu istediğimiz şeyleri yapmamamız “icap etme” durumu.Bu durum çok yaralayıcı,çıkarmak istediğin sesi yutma.
    Sizi anlıyorum ve böyle bir durumda var deyip kaleme aldığınız için minnettarım.

  • Muhteşem bir yazı. Tam olarak duygularımı ifade ediyor. Her hissedenin kalemi kendin anlatmaya müsait değil malesef benim gibi. Duygularıma tercüman olduğunuz için minnettarım.

  • Ben de hissettiğini, düşündüğünü söyleyemeyenlerdendim.

    Çünkü Boğaziçi Üniversitesi’nde hocaların final sınavlarını take home yaparak Gezi’ye destek verdikleri, destek vermeyenlerin hain olmasa da öteki addedildiği, tuhaf karşılandığı(bkz. Gregor Samsa gibi hissetmek!), yok sayıldığı bir bölümde okuyordum.

    Ben de üzgünüm. Aşağılanan tüm başörtülü arkadaşlarım, teyzelerim için. Üzerine araba sürülen başörtülü ablam için. Tencere tava çalanlar acaba bugün kızımı, eşimi başörtülü oldukları için sıkıştırılar mı diye düşünen (yaşanıyordu çünkü Erenköy’de) ve panik atak krizleri geçirerek bindiği uçağın piste geri dönmesine sebep olan amcam için.

    Susmamalıydım.

  • Gezi , insanları seslerini duyurmak için toplandıkları bir platform değildir. Başlangıçta öyle düşünenler vardır muhakkak ama sebebiyet verenler ve çoğunluk , ülkenin kendi ellerinden gittiğini, artık istedikleri gibi yonetemeyeceklerini düşündükleri için bu işe kalkıştılar. Bu bir gerçek. Bu ülkeyi -bu ülkenin asıl sahibi biziz, bizim istemediğimiz hiçbir şey bu ülkede yaşanmaz- diyenlerin yönetmesini istemiyorum ayrıca yönetme yetkileri ellerinden kalkarsa darbeyle, iç karisiklikla geri alabileceklerini sanmasinlar diye elimizden geleni yapıyoruz. Olaylara çok duygusal bakıyorsunuz ama ne hikmetse aynı duysal bakış açısını ülkede iç savaş çıkmasın canlar yanmasın diyenlere göstermiyorsunuz. Gezi bir iç savaş denemesi idi. 24 Haziran da hükümet tekrar kazanırsa aynı şeyleri daha sertiyle yaşayacağız belki de. Allah ülkemi korusun. Mesele hak meselesi değil, olsaydı muhakkak geziye karşı durmazdim.

    • Gezinin ne olup ne olmadigina kim hangi yetki ile karar veriyor onu cok merak ediyorum ben. Ayrica, devlet kuramini iyice bir okuyup ogrenmenizi tavsiye ederim. Devletler ve hukumetlerin varlik nedeni akillarina eseni diledikleri gibi yapabilmek ve insanlari oldurmek degildir.

      Gezi bir ic savas denemesi de degildi, insanlari sopalarla sokaga cikmasi icin davet eden de ‘geziciler’ degildi. Tek bir eylemcinin tek bir kisiye zarar verdigini duydunuz mu gezi sirasinda? ama eylemcilerden kac kisi olduruldu, kac kisi taciz edildi, kac kisi dove dove olduruldu haberiniz var mi? mesele insanca yasama meselesi, mesele hak meselesi! ben bu hukumeti tum yesil alanlarimi yok etsin, bana yasam alani birakmasin diye secmedim. dedigim gibi devlet kuramini okumanizi tavsiye ederim.

      • Evet, yazdık işte yukarıda taciz edilenleri. Köprüden atılan çocuk da vardı.
        Kendinden olmayanı ezmek idi mesele.

        • Ben o gün Kızılay’da başörtülü bir kadınla tüm gün çöp topladım, slogan attım. Mesela o bizden değil miydi size göre? Bana uzatılan simit ona da uzatıldı, bana gazdan korunayım diye verilen limon,süt ona da verildi. İddialarınız bir cuma günü açıklanacak deri eldivenli, üstleri çıplak 50 adam masalını anımsatıyor bana Zeynep Hanım. Ne yazık ki köprüden -atılan değil- düşen bir polis memuruydu ama Berkin Elvan çocuktu. Annesi yuhalandı ‘kendilerinden değil’ diye. Ben o polis memuruna rahat uyusun diyorum, siz gezide ölen eylemciler için bunu diyebilir misiniz gönül rahatlığıyla, kendinize sorun.
          15 temmuz eylemlerine de geziye de katılmış biri olarak iki güruhu da iyi tanıyorum. Elbiseyle 15 temmuza gelme gafletinde bulunan kadına yapılan muameleyi de biliyorum. Amcanızın taşıdığı o korkuyu muhafazakar ilçede yürüyüp öyle olmayan her kadın her an taşıyor, kendimden biliyorum. Dışlanma, aşağılanma diyorsunuz -içine doğduğum aile sağolsun- ben de iyi biliyorum muhafazakar camianın kendinden olmayandan nasıl bahsettiğini, onlara nasıl davrandığını. Siz de buna bir örneksiniz işte, bir milyona yakın eylemciyi tek bir tacizci prototipine indiren ve suçlayıp zan altında bırakan. Sizin gibi düşünmeyen okulundan/çevresinden rahatsızlık duyan. Buna rağmen prototiple(türbanlı) anılmaktan da şikayet eden. Okulunuzdakiler de eylemciymiş ya saldırdılar mı size, ne yaptılar da Samsa gibi hissettiniz bi yazsaydınız keşke. Belki sadece size biçilen ‘ezilen’ psikolojisine girmişsinizdir. Eğri oturup doğru konuşalım sadece dindar kesime ayrımcılık yapılır acındırmaları bıktırdı. Genç nesilde 100 yıllık bu argümanı duymak da demoralize ediyor insanı. Ben de hep aynı argümanları duya duya Şato’daki gibi hissediyorum. Git git hep aynı yol, sonu gelmiyor. Yıllarca aynı söylem aynı kavga sonu gelmiyor.

      • Gezinin ne olup olmadığına kim hangi yetki ile karar veriyor demişsiniz. Sonrada gezi bir iç savaş denemesi değildi demişsiniz. Siz bu hükme hangi yetki ile karar verdiyseniz, bende o yetki ile gezinin bir iç savaş denemesi olduğuna karar verdim. Devlet ve hükümet aklına estiği için değil gerekli gördüğü için geziye müdahale etti. Gezi basit bir protesto gösterisi değildi.

        Gezinin bilinen aktörlerinden birisi ”mesele ağaç değildi” derken siz halen yeşilin korunması için sokağa çıkıldığını düşünüyorsanız ya safsınız ya da art niyetlisiniz. Daha öncede söylediğim gibi başlangıçta bu niyetle çıkanlar sonradan mevzuyu gördüğü için geri çekildiler. İç savaş çıksaydı bir kadın olarak ne namusumuz kalacaktı ne de çoluğumun çocuğumun sağlığı.

        İç savaş çıkartmaya niyetli kim varsa uyarıldıktan sonra gerekeni yapmak devletin görevidir. Eğer devlet görevini yapmazsa ülkede kimsenin can güvenliği kalmaz.

        Gezi olaylarını çok iyi hatırlayan biri olarak, başlangıçta kimseye şiddet uygulanmadı. Daha sonra polisin karşısına kalaşnikoflarla çıkan kişileri bu gözler gördü, sizin gözleriniz görmediyse bir göz doktoruna muayene olmanızı tavsiye ederim. Devlet kuramı okumaktan (!) gözleriniz bozulmuş olabilir zira…

    • Gaye Hanım, Gezi’deki insanlar hadi savaş çıksın diye sokağa çıkmadılar. Ağaçlar kesilmesin diye barışçıl bir şekilde protesto eden silahsız insanların yüzüne biber gazı sıkılınca, adalet için, insan gibi yaşamak için, farklı düşünenler ötekileştirilmesin, sesleri duyulsun diye sokağa çıktılar. O güne kadar zaten onları dinleyen yoktu, bir de ağaç kesilmesin diye gelmiş insanlara böcek gibi ilaç sıkılması, taşan son damla oldu. Bunun anlamak niye bu kadar zor? Orada pek çok ayrı kesimden insanın parkta dayanışma içinde varolduğunu kendim gördüm. Türkiye’de normalde görmediğim bir dayanışma ve kardeşlik ruhu vardı. Savaş çıkarma çabası değil. Sokağa çıkan herkesin niyetini bilemem, ben genel duruştan bahsediyorum. Şimdi bunun üstüne Erenköyde aynı dönemde bir grup salak insan başörtülülere bağırdı veya hakaret etti diye, parkta toplanan o kalabalıkla aynı kefeye koyamazsınız. Yani, çok isterseniz koyun da, bayağı yanlış bir genelleme olur.

  • Baslangicta kimseye siddet uygulanmadi derken? insanlar hicbir gosteri vs. yapmazken, sadece parkta agaclar kesilmesin diye otururken bir sabah gaz bombalarina uyandilar. baya baya dunyadan haberiniz yokmus sizin sanirim o donemde.

    ayrica, mehmet ali alabora’nin tweetini “Gezinin bilinen aktörlerinden birisi ”mesele ağaç değildi” derken siz halen yeşilin korunması için sokağa çıkıldığını düşünüyorsanız ya safsınız ya da art niyetlisiniz” bu sekilde degerlendirmenize kahkaha attim resmen :) siz de a haber dinlemekten enteresan bir dunyaya gitmissiniz sanirim. evet mesele agac degildi, ve orada bahsedilen mesele de ic savas degildi. ama dedigim gibi daha bunu yorumlayamayan bir insana laf anlatamayacagim.