REÇEL

Züğürt Ağanın Çizmeleri

Züğürt Ağa’yı biliriz; atı, avratı, silahı olan bir ağa işte. Atı soylu; cebinde gümüş sigara tabakası, çakmağı; elinde tesbihi…

Yazar: Huri
Birini kendinden çok sevmeye inanıyorum
Melek Aslanbenzer
Ekranlarda Kürdistan’dan zaman zaman Anadolu’dan “feodal kölelik” manzaraları sunan, ortalığa beyaz, orta sınıf, mosmodern, Türk kadını eli ile çeki düzen veren kepazeliklerden usananlar için Züğürt Ağa filminin son sahnelerinden zihnimde canlanan başka bir hikayeyi anlatacağım.
Züğürt Ağa’yı biliriz; atı, avratı, silahı olan bir ağa işte. Atı soylu, güzel bir at; cebinde gümüş sigara tabakası, çakmağı; elinde tesbihi. Adının ardında ağa ünvanı. Köyler, topraklar, marabalar… Haşmetinden sual olunmaz.
Gel gelelim kader ağanın elinden ağayı ağa yapan ne varsa bir bir alır. Parası gider, karısı çocuklarını da alıp gider, sırtından ceketi gider, gümüş tabakası çakmağı gider. Ağalıktan eser kalmadığını bilir, bilir de yine konduramaz kendine. Ağalıkla doğmuş, onunla büyümüş, onunla var olmuş. Ötesini sormamış kendisine de kimseye de.
Herkes ve her şey ağalığından bir parça koparıp giderken bir Kiraz kalır yanına. Ağanın babasının başlık parasını bastırıp aldığı kız. Baba gerdek gecesi ölmüştür ama Kiraz hizmetçi olarak geldiği evde en başından beri vurulduğu ağayı bırakıp gitmek istemez; yanında olsun da hizmetçiliğe de razıdır. Ağa meseleyi anladığında sormadan edemez “vurulacak başka adam bulamadın mı” diye. Kiraz’ın cevabı hazır “her kızın gönlünde bir ağa vardır”. “Kız bu ağa Züğürt Ağadır.” “Olsun senin insanlığın güzeldir, belki o yüzden ağalığı beceremiyorsun”.
Ne var ki tencere kaynamadan yuva olmaz. Bakınca ağanın ağalıktan başka bildiği iş yok. Bir de çiğ köfte yoğurmayı bilir. Gelgelelim ona malzeme alacak parası da kalmamıştır. Çaresiz ağalığından arda kalan son şeyini de satacaktır. Çizmelerini. Köyünde özenle parlattırıp ayağına sokturduğu çizmelerini. Bir çift beyaz yırtık terlik vardır ayağında artık. Elinde çiğ köfte tepsisi. Sesi gür ve tok, yardırgamıyor kendisini.
Şu dünyada bir şey değişecek, bir yerde bir devrim olacaksa; bu ancak bir kadın birini sevdiğinde olur. Kiraz da ağayı sevmiş, ona yüreğini göstermiş, içine ayna tutmuştu. O toprağın kadınıydı Kiraz, her kız gibi onun da gönlünde bir ağa yer etmişti. Ağanın ağa olmaktan gayrı halini gören, sevgisiyle ağaya insanlığını gösteren, onu kendisine döndüren, kendisi olmasını sağlayan Kiraz. Ne soylu atıyla haşmetli bir kahramandı ağa onun için, ne de elini attığı her işi batıran beceriksizin teki. Sevdiği insandı sadece, zaafları, sakarlığı, iyiliği, kötülüğü olan bir insan. Herkes kadar, herkes gibi.
Güzeldi Kiraz, üstelik genç. İsteseydi ayağının altına daha zengin daha lüks bir hayat serilirdi belki de. Ama o yüreğine, sevgisine, gönlünün ağasına sahip çıkıyordu. Ondandır, “ister aç, ister tok yaşarız” diye dünyaya meydan okuması. Ağa sıfırı tükettiğinde yüreğini ağanın avuçlarına usulca bırakır gibi, beşi bir yerdeyi çıkarıp veriyordu koynundan. “İleride yine sen takarsın” derken, ağanın yüreğidir aslında talip olduğu.
Marabalar, partili dostlar, kankardeş, bir eş, bir ana… Kim sevdi Züğürt Ağayı böyle. Ağayı kim sevdi? Züğürt’ü kim? Sahi Züğürt Ağanın adı neydi?

Huri Küçük |REÇEL

3 yorum

Huri için bir cevap yazın İptal Et

  • ya görsele seçilen sahne çok güzel, çok tatlı, bakıp bakıp sırıtıyorum; sonra da hayatın gerçeklerine geri dönüyorum :((

  • gerçekler değil mi? Çünkü hayat bu resimdeki çok güzel, tatlı sahnede donup kalmıyor. Hep bir şeylerin kavgasını vermek zorunda kalıyoruz. İnancımızla, aşkımız, fikirlerimizle deneyimlerimiz karşı karşıya geliyor bazen, onlarla kavga ediyoruz, kendimizle kavga ediyoruz, insanlarla kavga ediyoruz. Ama yine de bir şeylere inanmaya devam ediyoruz. Dürüst olmak gerekirse hayatın gerçekleri noktasında ben Kiraz’a da, Züğürt Ağa’nın karısına da inanıyorum. (ekstra bir ayrıntı olarak,dikkat edersen Züğürt Ağa evdeki eşyaları satarken, karısının bilezikleri kolunda beşi bir yerdesi de boynundadır.) Hayatın gerçekliklerine dair hiç bir şey görmeden, deneyimlemeden yazmadım bu yazıyı. Ama bir yandan da yukarıda alıntı yaptığım şairin o sözüne de inanmak istiyorum, tüm gerçeklere rağmen. Selamlar. :)