Konuk Yazar: Ayşe Ersay
Geçen haftalarda haber sitelerinde bir haber yer aldı. Bütün haber siteleri aynı metni kopyalayarak “Hollanda’nın Utrecht kentindeki Merkez Müzesi’nde temizlikçi olarak çalışan Zeynep adlı kadın, tesadüfen çekilen fotoğraf sayesinde sanat dünyasının en çok konuştuğu isimler arasında girdi.” şeklinde durumu özetlediler. BBC Türkçe kanalından mülhem bu haberlerde Zeynep’i tanımlamak için Türk kadın yerine “Türkiye kökenli” denmesi ayrı bir tartışmanın konusu olabilir. Fakat benim burada bahsetmek istediğim konu biraz daha karmaşık. Önce bir fotoğrafın ortaya çıkışına bakalım. Hikâye şöyle ortaya çıkıyor.
Zeynep’in ünlü olmasını sağlayan olay, bir tesadüfle başladı. Sergi hazırlığı için Utrecht Merkez Müzesi’ni gezen Wennekendonk, 7 yıldır müzede temizlikçi olarak çalışan Zeynep’i yerleri silerken gördü. Işık ve görüntüden oldukça etkilenen sanatçı, Zeynep’in fotoğraflarını çekmek için izin istedi. 40 kare fotoğraf çeken Wennekendonk, bunları yayımlamak için de Zeynep’ten izin aldı.’Zeynep’in Görünüşü’ adını verdiği fotoğraf, sosyal medyada büyük ilgi görünce, Wennekendonk sergisine bu fotoğrafları da dahil etti. Zeynep, fotoğraf sanatçısı Kees Wennekendonk’un Utrecht Merkez Müzesi’nde açılan sergisinin ‘yüzü’ oldu.
Her ne kadar haber metinlerinde Zeynep’in fotoğrafını çeken sanatçının tesadüf eseri böyle bir karar verdiği söylense de bu seçim, tesadüfe indirgenemeyecek kadar öğretilmiş ve bilinçli bir zihniyet yansıması gibi görünmüyor. Elbette ki fotoğraf sanatçısını itham etmeksizin o kültürün sanat algısından kaynaklanan meselelere değinmek istiyorum. Burada fotoğrafçının müzede karşılaştığı kimsenin bir kadın olması ayrıca Müslüman, doğulu bir kadın olması ve en nihayetinde müzede temizlik görevi yapması suyu bulandırıyor. Çok klişe gibi gelse de oryantalist bakış açısının modern dönemde arayıp da bulamadığı bir üçlü tam da medeniyetin zirvesi, modern devletin mabedi olan müzede ortaya çıkınca işte ortaya çıkan fotoğraf böyle ses getiriyor. Niye mi? Mesela burada çalışan kişi Zeynep değil Zeki olsaydı durum değişir miydi? Hem de nasıl. Ya da burada çalışan kimse Zeynep değil de Marry olsaydı ya da Julia durum değişir miydi? Evet kesinlikle. Ya da Zeynep müzede temizlikçi değil küratör olsaydı ve aynı noktada tabloları düzenleme planı yapıyor olsaydı durum değişir miydi? Evet kesinlikle. Mesela Zeynep kot pantolon beyaz tshirt giyinmiş “Batılı bir kadından ayrılmayacak şekilde bir kıyafette olsaydı durum değişir miydi? Ona da bir evet.
Burada aslında düzenin, zihniyetin bir fotoğrafı var. Dahası fotoğrafın bu kadar ilgi görmesi, beğenilmesi, haber kanallarında yer alması ve yorumlanması bu zihniyetin en açık işaretlerini barındırıyor. Hollanda gibi gelişmiş bir Batı ülkesi, dünyaya gücünü ispat ettiği bir mekânda orada çalışan Zeynep yoluyla doğuya, kadına bakışını bu fotoğrafla sembolleştiriyor. Ben burada sanat eserlerinin sahibiyim, hâmi benim ve burada hizmet veren başörtülü ve Türk bir kadın yine benim sayemde başka bir sanatın teması olabiliyor. İşte bu kadar güçlüyüm ve hâkimim. Ve öteki saydığım bir o kadar güçsüz…
Tabi fotoğrafın Sanat çevrelerinde, ‘Zeynep’in Görünüşü’nü, Johannes Vermeer’in, ‘Sütçü Kız’ tablosuna benzetilmesi bazılarına çok paranoyak gelebilecek bu yorumları aslında destekliyor. Niye mi? Bakın Sütçü Kız tablosunun hikâyesine. Hem de sanat tarihi kaynaklarından bakın. Neyi imgeliyor, sembollerde neler barındırıyor ve ne kadar masum? Ressam Johannes Vermeer (1632–1674)’nin The Milkmaid (1658-1661) adıyla bilinen ve Rijksmuseum’da, Amsterdam’da sergilenen tablosundaki semboller konusunda yazılmış onlarca yazı var. Fakat çoğunda ittifak edilen mesele bu Sütçü Kız tablosunun günlük hayatın ortasında, olağan bir görünümden ziyade üstü kapalı cinsel içerikli bazı mecazlarla dolu olmasıdır. Bu kız devrinde çokça görülen ve madden güçlü bir aristokratın evinde onun günlük işlerini yapan bir hizmetçi, mutfak çalışanıdır. O dönem Hollandası’nda ise evlerde çeşitli işleri yapmak için çalışan genç kızlar cinsel amaçlar için kolaylıkla ulaşılan kimseler olarak görülmektedir. Ayrıca kızın kıyafeti, yerdeki közler, duvar karosunda yer alan aşk tanrısı figürü sanat tarihçilerin tartışarak bu eserin cinsel mesajları olarak ortaya koydukları bazı simgelerdir. Şimdi bütün bu parçaları birleştirdiğimde ben bu fotoğrafa Zeynep’in Görünüşü değil 21. Yüzyılda hâlâ güçsüz tüm kadınlar gibi görünmeyişi, dikkate alınmayışı yani “ Zeynep’in Görünmeyişi “ adını veririm. Bütün Zeynep’lerin ve Sütçü kızların kendileri olarak saygı ve kabul gördükleri, sanatın propaganda aracı değil özü, nesnesi değil öznesi oldukları, insanca yaşayacakları bir dünya özlemiyle.
Acaba “Türkiye kökenli” denmesinin nedeni Zeynep’in Kürt olma ihtimali olabilir mi? Sizin dördüncü paragrafta kimliği verili bir şeymiş gibi kabul edip bu ihtimali yok saymanız, eleştiri getirdiğiniz şeyin kendisini başka bir biçimde üretmiş olmanız anlamına gelmez mi?
Sanat tarihi bilgim olmadigi icin o dediginiz cinsel anlamlar vs. onlar hakkinda bir yorum yapamam. Eminim vardir bazi sembolik anlamlar Hollanda’li ressamin resminde. Ama mesela benim gibi bilgisiz birine o gecmiyor. Bana renkler, kadinin dogal durusu vs. geciyor. O ustte cekilen fotografta da yine acaba cekenin aklinda cinsel bir anlam ya da toplumda kadinin yeri ile, ortadogulu kadinin yeri ile ilgili bir mesaj var midir bilemeyecegim. Ama bana sey gibi gelmisti: ilk baktigimda, sanki her sey baglamindan koparilmis gibiydi. Ne bas örtusu basörtusu, ne supurge supurge, ne arkadaki mavi duvar aslinda duvar, sanki her sey, renkler, sekiller, postur bir biriyle harmoni icinde olsun diye orda varlar gibi. Tam resim gibi, cizilmis. Gercek hayatta bu kadar stilize bir an yakalamasi fotografcinin ilginc gelmisti.