Konuk Yazar: Nurten Ertuğrul
‘İslâm’ kelimesi, inanmanın da ötesinde teslimiyeti, barış ve güvenliği de ifade eder. İslama davet barış yurduna da davettir. O nedenle yıllarca “Huzur İslam’da” demedik mi? Emanetin ehline verildiği, dillerin yasaklanmadığı, adil bir dünyanın hayalini kurmadık mı? Nerede bir mazlum varsa hesabı bizden sorulacak.
“O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.” (Rum, 30/22) ayetiyle titrer ve dilleri inkar Allah’ı inkar derdik. Farklılıklarımız zenginliğimiz, üstünlük ise takva ileydi. Biz bunlara iman etmedik mi? Uçaktaki Kürtçe bir anons nasıl olur da bizi bölebilir?
Hz. Ömer’e ait olan ‘Dicle’nin kenarında bir kurt bir kuzu kapsa bunun hesabı Ömer’den sorulur’ sözüne gönderme yaptığınız günleri hatırlıyorum. Bir grup toplantısında “Bu ülkenin Başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki; Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır. Bu ülkenin bakanları ve milletvekilleri olarak aynı mesuliyet sizlerin de üzerindedir. 77 milyonun içerisinde nasıl ki sevinenlerin sevinci benim sevincimse üzülenlerin üzüntüsü de benim hüznümdür. Üzüntümdür.” demiştiniz. Şimdi ne oldu? Taybet ananın cenazesi 7 gün sokakta kaldı. Göç yoluna düşmüş bir ana “Kendi memleketimizde Suriyeli olduk” diyor. Nasıl ciğeri yakan bir benzetmedir! Oğlunu gömemeyen bir baba “Ölmek de mi yasak” diye soruyor. Su diye inleyenlerin çığlıkları doluyor kulaklarımıza. Yeni Kerbelalar mı payımıza düşen?
“Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah’ın ayetlerini yalanlamaları dolayısıyla çok kötü oldu!” (Rum, 10)
Hz. Zeynep Yezid’in karşısında şöyle dedi: “Ey Yezid, esir olarak şehir şehir dolaştırmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil edip, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki böyle övünüp seviniyorsun? Dünyayı abat ettiğin, şenlendirdiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu seviniyorsun? Yavaş ol, yavaş ol! Allah’ın ‘O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar; biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır’ (Al-i İmrân, 178) buyurduğunu unuttun mu yoksa?” diye hakikati hatırlatmıştı. Hakikate kulağını tıkamamasını ummuştu.
Eskiden şiddetin tırmandığı dönemlerde “üçüncü bir yol mümkün” diyenler olurdu. “Konuşalım, masada çözelim meselemizi” diyen akli selim insanlar vardı. Bugün bakıyorum da İslamcısından Ulusalcısına herkes “sadece operasyon, sadece savaş” diyor. Yarın yine yan yana geleceğiz, birbirimizin yüzüne bakacağız. Barışın kapısını açacak yolları konuşalım. Operasyonlar dışında başka bir çıkış yolu bulalım.
Kürdistan’da yaşanılan katliamların son bulması için direniş oruçları başladı. Nasıl Hz. Meryem susma orucuyla direndiyse, Musab bin Umeyr nasıl oruçla direndiyse, Demokratik İslam Kongresi (DİK) öncülüğünde İstanbul, Van, Diyarbakır ve Girê Mira’da kadınıyla erkeğiyle oruçla direniyor. Tüm zulümlerden Rabbimize kaçıyoruz. Rabbimiz; balığın karnındaki Yunus gibi, her yer talan olurken Lut gibi, ateşin ortasında İbrahim gibi, sana oruçlarımızı sunuyor ve mazlum tüm halklara, insanlığa ferahlık diliyoruz.
[…] Yazının tamamı için Reçel Blog’a devam edin […]