REÇEL

Ölmediğimize Utanıyoruz Artık!

Bir değil, iki değil kaç insanın daha ölümü karanlıklarda kalacak?

Konuk Yazar: Nebiye Arı

Fransa’da yaşanan, IŞİD’in faili olduğu katliamdan sonra orada yaşayan Müslümanlar için endişelenmiş ve yaşamlarının daha da zorlaşacağını düşünmüştüm. Sonra bir video düştü sosyal medyaya, videoda katliam sonrası Fransa halkının tepki için yapılan bir yürüyüşünü gördük. Yürüyüşte azınlık olan bir grup “İslamcılar sınır dışı edilsin.” yazılı bir bez taşıyorlardı.
Eylemdeki Fransalıların çoğunluğu ise bu afişe tepki gösterdi ve azınlık grubun üzerine yürüyerek onları alandan dışladılar. Bu görüntü ben de dâhil birçok insanın içini ferahlattı, zalimlere karşı birlik olmuş bir halk vardı o videoda. Aynısını görmeye hasret kalmış biz, Türkiye’de yaşayanlar, için bir iç geçirme belki.

Biz Türkiye’de yaşayanlar Roboski’de (devlet tarafından “hata” ile) öldürülen çocuklar için, “Onlar da kaçakçılık yapmasaymış.” denildiğini duyduk. Gezi’de öldürülen gençler için “Onlar darbe istiyordu zaten.” savunmasını gördük. Biz Diyarbakır  Halkların Demokratik Partisi (HDP) mitingindeki patlamadan sonra ölen insanların ardından “Kendi kendilerini patlattılar.” suçlamasıyla baş başa kaldık. Bizler Kobane’ye oyuncak götüren çocukları Suruç’ta bombayla öldüren IŞİD yerine, o öldürülenlerin terörist ilan edildiği bir zamanı yaşadık Türkiye’de. Yine IŞİD eliyle Ankara’daki barış mitingi canlı bombalar ile kan golüne çevrilip, 100 insan can verdiğinde, onlar için yapılan bir dakikalık saygı duruşunun yuhalandığını kahırla izledik. Bunca şeye rağmen hâlâ kahrolmadık.

Onlarca ölüsüne rağmen Kürt halkının hâlâ “barış” dediğini, “Bir arada yaşama tahayyülü”nü hayretle ve saygı ile gözledik. Bu hayale omuz vererek bir arada tüm farklılıklarımız ile barış içinde yaşama talebimizi dile getirdik, vatan haini ilan edildik.

Dün yine bir güzel adamın suikaste kurban gittiğini öğrendik. Güzel adam diyorum çünkü o gün “Ayakları kurşunlanan minare mirasımızdır.” diye basın açıklaması yapmak için orada bulunuyordu. Kafasından vurularak öldürüldü, tek kurşunla. Yüz üstü yerde yatan fotoğraflarını gördük, “Hrant’a kardeş oldu.” dedik.

Kendisine Müslüman ve vatansever diyenler, Diyarbakır Baro Başkanı, faili meçhullerin avukatı Tahir Elçi “Pkk terör örgütü değildir.” dediği için ölümüne sevinen cümleler yayınladılar. Birtakım vicdansız yazar “Tahir Elçi’yi Pkk öldürdü çünkü çatışmalar bitsin diyecekti/diyordu.”dediler. Eşi Türkan Elçi’nin ağzından “Katil Pkk” dediği yönünde yalan haberler yaydılar. Halbuki devlet, sözleri yüzünden Tahir Elçi’yi makamından alıp yargılamış ve yine aynı sözleri sebebiyle birçok milliyetçi insan tarafından ölümle tehdit edilmişti.

Türkan Elçi eşinin dilinden okuduğu mektupta şöyle diyor:

“Dört Ayaklı Minare’nin en tepesine konacağım, tarih anlayacak beni. Kirli medya, beni tehdit eden televizyonlar, beni hedef gösteren gazeteler hoşçakalın. Beni anlamayanlar, beni anlamak istemeyenler dudak bükenler hoşçakalın. Faili meçhullerin yetimleri hoşçakalın. Beni sevenler, destekleyenler hoşçakalın. Çocuklarım, eşim hoşçakalın diyecek.”

Elbette ben “Dicle’nin kenarında bir koyun kaybolsa Ömer’den soracaksınız.” diyen halifenin izinden gidiyor ve devleti bu ölümlerden sorumlu tutuyorum. Bir değil, iki değil kaç insanın daha ölümü karanlıklarda kalacak, devletin hesap vermediği kuyularda yitip gidecek?
Peki Türkiye halkları sürekli ağızlarına sakız ettikleri kardeşliği ne zaman işletmeye başlayacaklar? Ne zaman ahlâksız addetttiği Batılı Fransızlar gibi ülkesinde öldürülen insanlar ve çocuklar için gerçekten üzülecek?

Ölmediğimize utanıyoruz artık.

Kahrımızdan utanıyoruz.

Irkımızın vicdansızlığından utanıyoruz.

Mazlumların yerde bıraktığımız âhı ile utanıyoruz.

*Kaynak: http://www.emekveadalet.org/notlar/olmedigimize-utaniyoruz-artik/

Konuk Yazar

1 Yorum