Anneannem üç kızın ardından dördüncü kızını yani üç numaralı teyzemi doğurduğunda dedem epey uzun süre küsmüş ona.
Anneannem üç kızın ardından dördüncü kızını yani üç numaralı teyzemi doğurduğunda dedem epey uzun süre küsmüş ona.
kendi bireysel tarihlerimiz, kadınlar olarak her birimizin biricik yaşamları özgecan’dan münevver’e, ayşenur’dan ikbal’e çözmesi mümkün olmayan düğümlerle bağlı.
Akıllı da olsa deli de olsa, cahil de olsa eğitimli de olsa, erkeklerin kadınları kendileriyle eşit, eşdeğer, aynı insani vasıflara sahip görmediği bir dünyada, kadınlar her zaman harcanabilir olur.
“Şapka takmamak için direnen, hatta ölen insanlardan baş örtüsü takmak için mücadele eden insanlardan geldiğimiz nokta” yazmış biri, bir başkası ise “İlke ve inkılaplara uygundur,” demiş —güldürdü, yalan yok.
Güzel bir yazı
bence genelleme yapmak için fazla öznel bi yazı olmuş. anlatılanlar gerçek midir, elbette gerçektir, fakat ne yazık ki her aile böyle değil. uzun zaman evin en büyük erkek çocuğu olarak yaşadım, hayatım çok da rahat, süper değildi. belki de ailemin önüme serebileceği kaynakları yoktu, bilemiyorum.
yazarın erkek kardeşinin kıyak yaşamı gözlerimi doldurdu cidden. babasıyla uyum içinde bi erkek bana çok ilginç geliyor. genellikle rastladığım aile yapılarında erkek çocuk üstünde binlerce beklentiyle ve hazır ol’da bekleyen sorumluluklarla zamanının gelmesini bekler, bayrağı eline alıp ailenin bıraktığı yerden devam edecektir. ekonomik özgürlüğünü kazanan kız kardeş belki aileden kurtulabilir, zaten üniversite okuduktan -veya okumadıktan- sonra da evlenip gidecektir, ki gitmese de olur böyle bir opsiyonu var. fakat erkeğin kendini aile baskısından kurtarması için ekonomik bağımsızlığını kazanmak gibi bir seçeneği yoktur, çünkü ekonomik olarak bağımsız olmak bir mecburiyettir onun için, varsayılan özellik.
peki aileden kurtulmak için yurtdışına çıkmak, olabildikçe uzaklaşmak haricinde ne yapabilir erkek çocuklar? evet, evlenirler. ailelerin her şeyine karıştıkları evlilik müesseseleri, ailelerin erkek çocuğu bu kadar sahiplenmesinin bi tezahürü olarak boka sarmaktadır. (bunu kendi ailemde henüz yaşamadım, evlenince güncelleyeceğim)
ben de eziliyorum. üniversiteli işsiz teyzeoğlum da, görülebilecek en naif insanlardan olan ana babasının -ki teyzem ile eniştem olurlar- laf sokmaları altında, eziliyordu. babam da, annemle evlenirken ailesinden tek kuruş para almamasına rağmen ailesinin işine karışmasından ve hayatı kendisine zindan etmesinden ötürü, eziliyordu.
demek istediğim şu, elbette kadın meselesi, feminizm biz erkeklerin de işine yarayacak. güçlü olmak zorunda kalmayacağım bir toplumsal düzen elbette işime gelecektir. ancak yazarın tasvir ettiği gibi herkül olduğum bi dünya da yok açıkçası.
erkeğin “güç” olarak görülmesi bile baskının ne denli katmerli olduğunun bir göstergesi değil mi sevgili arkadaşlar?
Doğukan bey, çokta fazla konuşulmayan erkeklerin güllük gülistanlık gibi duran fakat görünmeyen ve konuşulmayan zorluklarını iyi ifade etmiş. Ben de ayrıca eklemek isterim ki, zengin ailelerin erkek çocuklarının üzerinde de bu sıkıntı farklı bir boyutta yaşanıyor. Oğullar ve mallar, diye bir başlık görünce buna değinilir diye düşünmüştüm. Çünkü babasının büyük bir emekle kurduğu fabrikasını, şirketini yaşatacak, devam ettirecek o “erkek çocuğu”dur. Üniversitede işletme gibi bölümleri okumak zorundadır. Sinema yahut sanat bölümlerine girme lüksü yoktur, akademisyen olamaz. Bir tanıdığımın bu nedenle “keşke kız olsaydım böylece istediğim bölümü okuyabilirdim” demesine defalarca şahit oldum. Kendisine bırakılacak malların çokluğu oranında erkek çocuklarından beklenilen yük ve sorumlulukta o oranda artar. Babalarının işini devam ettirmek zorunda olan bu çocuklar, kendi özgürlüklerini nasıl elde ederler? Bunlar nelere mal olur?…
Ellerine sağlık, bir tek şöyle bir ekleme yapmak istedim: Toplumsal cinsiyet açısından eşitlik güden bir aile olsa bile karşımızdaki, ne yazık ki, aile tanımı gereği midir bilmem cidden maddi ilişkiler üzerinden kurgulanan bir şey.
Ne zaman ki dediğin gibi o maddi bağ kopuyor, aile bireyleri cidden artık istediği için birbirinin yüzünü görmeyi, onları sevmeyi falan seçebiliyor.
Sanırım aile gözden geçirilecekse meselede paranın “mal”ın yerini görmeden bir şeyler demek çok ama çok eksik kalacak, ne eksiği var ne gediği var yazının da vurgu yapasım geldi :)
Ellerine sağlık tekrar
merhaba!
doğkan, yorum için çok teşekkürler. ben de istiyordum ki birisi böyle şeyler yazsın ve mevzuyu deşelim de deşelim.
gerçekleri söylediğime inandığın için minnettarım:) fakat sanırım yazının bir yerinde, ortalık durulunca abimin de o kadar kolay kurtulamadığını fark ettiğimi söylemiştim. bütün bu yapılanlar karşılığında elbette ondan da çok fazla şey bekleniyor; askerden yeni döndü şu an mesela, eski işine devam etmesi konusunda epey baskı yapıyorlar ve tabii ki evlenmesi konusunda.
sanırım yazıyı yazmama sebep olan şey de zaten şaşırdığın çatışmasızlık haliydi. yani babasıyla uyum içinde olma durumu. bu bence de her erkek çocuk için geçerli değil; bir yerde babasıyla hesaplaşarak yoluna devam etmesi gerekir ama yazıda böyle bir uyumun bir kız evlat olarak bana ne şekilde yansıdığını anlatmak istedim.
erkeklere ağır sorumluluklar yükleniyor, bu sorumluluğu yükleyecekleri için bu kadar yatırım yapılıyor. zaten “sıcak aile” diye bir şey olmadığını, yatırım ve bu yatırımın çıktısı şeklinde ilerlemesinin sonucunu söylüyorum. sonlara doğru da zaten kimsenin herkül olmadığını, herkesin aynı zayıflıkla malul olduğunu belirtiyorum.
ancak bu yatırımla birlikte ağzından ne çıksa yapılıyor, dinleniyor. ben bir kız evlat olarak okul hayatında daha başarılı olmuş (bu benim açımdan çok önem teşkil etmiyor ama örnek olsun diye söyleyeyim: lisansı 3. olarak bitirmiştim, bunun karşılığında annem gelip tebrikler demiş, babamsa “neden birinci olmadın ki heheğ” diye şakalar yapmıştı. abim son seneye kadar ders biriktirip son sene herkesi şaşırtarak mezun olunca annemlerin bi sünnet düğünü yapmadığı kalmıştı. yemekler filan verilmişti. komik yani, yazarken güldüm:) ne bileyim kendi işini sürekli kendisi bulmuş, araya tanıdık bilmemne sokmadan, kendi kendine didinen birisi olarak hiçbir zaman aynı önemi görmedim. ama yeter ki evleneyim. ki onda bile çok seçici olmama gerek yok; evleneyim de tamam yani. abime kız bakarkense her şeyi didiklenir. çünkü evet onun evliliğine çok karışılacaktır. ama kızın evliliğine karışıp karışmamak gibi bir durum söz konusu değil çünkü anladığım kadarıyla kadınlar evliliği anneler, kız kardeşlerle birlikte yürütüyor zaten. herkes yeterince işin içinde.
mesele benim açımdan şuna tekabül ediyor: benzer (hatta kız çocuk olarak bazen daha fazla; çünkü annenin bitmeyen derdini dinlemek, babayı sürekli olarak sakinleştirmeye ve hoş tutmaya çalışmak, geniş aile içindeki bütün meselelerden haberdar olup bunları çözmek zorunda kalmak gibi) yükleri yükleniyorsunuz, ama aynı değerde görülmüyorsunuz hiçbir zaman.
bu arada başlarda yazdığım onca şey bizim ailenin özgül yapısıyla da ilgiliydi. abimin “kıyak” hayatının yıllarca doğmayan erkek çocuk olmasıyla vb. de ilişkisi var. doğal olarak, tabii ki genellenemez fakat bütün o emek-değer-güç ilişkilerinin de bir örneği.
rumeysa; geçen gün kemal sunal’ın yüz numaralı adam filmini izliyoruz. iki kardeş çalışıyor, abi çalışmıyor. baba kardeşlerden paralarını alıyor zorla. tam kızlarla buluşmaya çıkacakken. orada yüzlerindeki ifade tam senin söylediğin şey vallahi. zaten diyorum ki “sıcak aile” yok; stratejik hareketler, politik dengeler, evin ekonomik düzeni filan var. sevgi, bunlar yerli yerinde, olduğunda görünüyor. ama her şey darma dağınıkken de merhamet duyabilir insan.
mehmet bey, teşekkür ederiz.
bu arada şunu da eklemeden geçmeyeyim, yazıya ekleyecektim esasen, oturtamamıştım:
abilerinin eliyle istemediği adamlarla evlendirilen, abileri babalarının kolluk kuvveti gibi işlev gördüğü için sürekli dövülen, hırpalanan, evlerde hapis tutulan, öldürülen; aile borç batağında olduğu için, parasızlıktan, yoksulluktan tanımadığı, sevmediği adamlarla evlenmek zorunda kalan kadınlar, kız çocuklar, evlatlar dururken bu yazının sızlanmak olarak algılanmasını asla istemem. kendi tecrübe ettiğim, farklı şekillerde başka ailelerde de gördüğüm, belirli bir sınıfın ürettiği bakış açısıyla da dolayımlanan bir yazı bu.
o kız çocuklarının yaşadıklarının yanında bunun esamisi elbette okunmaz, ancak onları anlatacak haddi de kendimde görmüyorum elbet.
ömrüne, ilmine bereket olsun her harf, büşra bacı.
benden de çorbaya şöyle bir katkı olsun: yazıdaki zihniyeti tecrübe ederek bir hayat kurmaya çabalarken, ailenin (cinsiyeti kız olan) tek evladı da olabilirsin. maddesel olarak bir abi bedeni olmasa da çatının altında, bu zihniyeti, ve tabii duyguları, tecrübe edebilirsin. bedeni olmayan bir hayali abiyle yaşamak gibi, yani. öyle de sarmalayıcı bir zihniyet/pratik/kültür/yerleşiklik/her-neyse-o-şey, bu.
aziz nesin’in şimdiki çocuklar harika kitabındaki bi öykünün konusu böyle bişeydi, aileler tarafından yaratılmaya çalışılan “süper” çocukların şapşallaşması. lisede eğitim psikolojisi dersimizde ailelerin ilk çocuğa çok yüklendiklerinin bilimsel temeli olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım.
erkek çocuk ile baba arasındaki çatışmasızlık sizin ailenin dikkat çeken özelliği. evlatlar arası dengesizlik meselesine şöyle bi yorum getirmek isterim, evdeki otorite ile çarpışmadığın sürece imkanlar önüne seriliyor olabilir, fakat beklentiler de artıyor haliyle. sağlıksız bi durum. (imkanlar öne serilmeden otoriteyle çarpışanlara selam olsun, aleykümselam.)
hala yaşadıklarının sizin aileye -ve sizin gibi ailelere- özgü şeyler olduğunu düşünmekteyim. abinin durumu ise cidden zor.
kısacası ben bu yazıdan ve anlatılan durumdan kadın-erkek eşitsizliğine dair bişey görmedim. buradan toplumsal çıkarıma yürümek yanlış olur. tabii yaşadıklarına saygım sonsuz.
üzerinde düşünmeye değer bir yorum sevgili h. abimle kendi aramızda güzel bir dil tutturmamıza rağmen o aile ortamına tekrar girdiğinde ben çıkmam gerekiyormuş gibi hissediyorum çünkü:)
bir dünya laf yazdım, sonra yanlış bir yere bastığımdan gitti hepsi ya, hasbinallah, şimdi içim oyularak baştan alıyorum:
-yazının yıldızdan önceki kısmında şöyle bir şey söylüyorum: “Bunların ardından, inadından ve söz hakkından vazgeçmediğin için bir şekilde takdir gördüğün yaşa erdiğinde aslında abinin de o kadar kolay kurtulmadığını fark edersin. Ailenin bütün kaynakları ona aktarılmıştır aktarılmasına, hem ailede hem sülalede sözü çok geçmektedir geçmesine ama o da gün gelip belirli bir konuma ulaştığında kendisine verilen emekleri zayi etmemesi gerektiğini anlamıştır. Ağır maddi yükümlülüklerin altına girmeye mecbur hissedecektir kendisini. Böylelikle hep sezdiğin bir şeyi daha derinden idrak edersin: Para konuşmaktadır.” kimse zaten güç yükledikleri için, bu kadar yatırım yaptıklarını iddia etmedi. e ne demiş örümcek adamın amcası: büyük güç, büyük sorumluluk ister.
önce şunu söyleyeyim: bence ailenin bakıp büyüttüğü, yetiştirdiği, okuttuğu, üstüne titrediği, emek verdiği bir çocuktan, çocuklarından karşılık beklemesi çok normal. bundan dolayı mızıldanmak doğru gelmiyor bana. ben annem yemek yaptığında bulaşığı yıkamazsam rahat edemiyorum mesela, en basitinden. o zaman madem erkek çocuk olmanın avantajını sürerken, imtiyazını kullanırken (sonuçta erkeğe daha fazla değer verdiğimiz, erkek annesi olunca daha çok sevindiğimiz, erkek çocuk/torun deyince gözlerimizin parladığı, kız çocuğu duyunca “sağlıklı olsun da napalım” denildiği, yani erkeğin daha değerli olduğu bir gerçek. yok canım sana öyle geliyor diyecekseniz zaten patriyarka diye bir şey üzerine konuşmaya ve meseleyi devam ettirmeye gerek yok) sıkıntı olmuyor, o zaman bunun karşılığını verirken de olmamalı. aynı ilgiyi ve yatırımı ben görsem, benden beklenenlerin hepsini haklı bulurdum ve bunu abime de söylerim zaman zaman; hatta ne zaman zamanı, bundan dolayı çok sert kavgalarımız oldu. sonra lafıma geldi mi geldi, o ayrı.
ama hem aynı yollardan geçmedim, bana aynı şekilde bir kültürel sermaye tevdi edilmedi, özgüvenim yerinde olsun diye bu kadar uğraşılmadı; eldeki kaynaklar eşit dağıtılmadı (burda da kaynak derken boğazdaki yatlarımız, katlarımızdan bahsetmiyorum. öyle bir şey yok. memur bi anne ve müzmin borçlu bi babanın nesi olursa, o yani), kaynakları da geç ya, size aile içinde fikrinizi söylemeniz vb. için bile eşit şartlar yaratılmadı, o zaman benden niye fedakarlık filan bekleniyor? bu eşitsizlik değil mi şimdi?
zaten aileme yük olmayayım diye okuduğum süre boyunca çalışırken bir de neden mesela abim gibi krediler çekmem, bi sürü takside girmem filan bekleniyor, üstelik o üniversite hayatını gayet rahat geçirmişken. aynı şekilde muamele edilmiyor, ama aynı yükleri yüklenmeniz bekleniyor. ki bu sadece “bizim gibi aileler” (derken bir ailenin iç dinamiklerini bilmeden de böyle çuvala sokmamak lazım; bizi işletme okuduktan sonra yönetilecek şirket, firma filan beklemiyordu, dolayısıyla yorumdaki çocuk için üzülemicem, şirketini belli bi yere getirdikten sonra sanat tarihi okuyacak vakti olur, kendisi de üzülmesin) için geçerli de değil. van’da 6 çocuklu bi ailede hem dışarıda çalışıp eve ekmek getiren, hem evdeki işleri halleden ama hala abileri, erkek kardeşleri kadar söz hakkı olmayan kızlar mı erkeklerden aşağıda görülmüyor, eline geçen parayı müşkül durumda ailesine verdiği halde (ben de hep böyle yapmışımdır ve pek çok arkadaşımın da yaptığını biliyorum) dışarı çıkarken erkek kardeşi, abisi tarafından “ben erkeğim istediğimi yaparım” diye (tabii ki aileden de aldığı güçle) hırtlığa maruz kalan kız mı ezilmiyor, dışarıda çalışmasa da evin bütün işlerini halledip, evi çekip çevirip bir taraftan da işsiz abisini sürekli hoş tutmaya çalışan kız mı ezilmiyor; nedir genelleyemediğimiz?
bence “rahat kız çocuğu” bu belirli sınıflardan gelen ailelerin kızlarıdır, asıl. diğer türlü abiye, erkek kardeşe yapılan iş güç baskısı bir biçimde onun da bu baskıyı kardeşlerine yönlendirmesine sebep oluyor zaten.ayrıca ben burada bir “süper” çocuk mitinden de bahsetmiyorum. yaptığı, başardığı ufak tefek şeylerde dahi erkeğin acayip pohpohlanmasından, kız çocuğunsa, isterse dünyayı parmağında çevirsin, bir zahmet takdir görememesinden bahsediyorum. eşitsizlik için bir de ayak altına alıp dövsünler mi illa ki, illa o zaman mı ikna olacağız? e, onu da yaptıkları vaki. ben burada bir mevzunun bir boyutundan bahsediyorum, her boyutu zaten tek bir deneyime sığdırılamaz, teorik konuşmuyorum, bir blog yazısı bu.
ayrıca bir erkek çocuğun otoriteyle çatışması her zaman daha kolaydır. çünkü ona “yaramaz çocuk” olma ruhsatı verilmiştir zaten. cemaatin haşarı çocuğu olabilir, sınırları aşabilir, bu onun serüveninde beklenen bir şeydir. abim babamla hiç çatışmamış filan da değil, çatışmalardan sonra düzelmesi çok daha kolay çünkü aslında aynı yere bakıyorlar. ama ben hayatımın her dönemini ailemle çatışarak geçirdim, aştığım her çizgi çok da sert karşılandı, ama onarması o kadar kolay olmadı hiçbir zaman. onarılmıyor da zaten. çünkü çatışmacılık oyunu değil, hakikaten şiddetli ayrılıklar giriyor araya. o kadar şiddetli durum girdikten sonra parası olsa bile ailenin, senin alasın kalmıyor, kendin halletmek istiyorsun. ama sonra ilginç bir şekilde tam da bundan saygı görmeye de başlıyorsun. metinde bunu belirttim. bence o çizgiyi aşıp dürüstlükten taviz vermeden ilerlersen ailenle bir şansın olabiliyor. yoksa iş “bunlar da böyle” deyip o eylemden bu eyleme koşmakla geçmeye dönüyor
Tespitleriniz çok yerinde… yazdıklarınızın çoğunu bazende daha fazlasını başta kendi ailemde, kuzenlerimde, teyzelerim de ve arkadaş çevremde gözlemlediğim şeyler…Maalesef… Son bi kaç yıldır bazı şeyleri dile getirmeye çalışsam da pek faydası olmuyor. Direk kıymet bilmeyen, bencil, kıskanç, nankör ilan ediliyorum… Aileme göre zaten normali bu olduğu için benim söylediklerim ters geliyor
Ellerinize sağlık…. güzel bir yazı olmuş….
Ben erkek cocugun daha degerli oldugu kanisinin yeni nesilde buyuk olcude yikildigini dusunuyorum. Ozellikle hic hoslanmadigim bir tabir olsa da ‘yesil burjuva’ dedigimiz ve ister istemez dahil oldugumuz bu kesim de artik dertlerimiz daha farkli ve daha basit. Kaynaklarimiz daha bol oldugundan bu kaynaklari harcamada alanindaki rahatlik ya da hayatimizi gecirmedeki rahatlik daha pnemli. Yani kiz cocuguni giydirmek daha zevkli ve buyutmek -uykusu,gazi- daha kolay. Ileride anneye daha cok yardimci. O yuzden kiz cocuk sevgisinde bir artis oldugunu dusunuyorum. Ya da yine zevk tatma konusunda kiz cocugu buyutmenin zevki ayri erkek cocugu buyutmenin zevki ayri. Ikisini de tatmak sanki cocuk dogurmadaki esas amac. Iste haz toplumu :) Allah hayirli cocuklar yetistirmeyi nasipetsin.
Ayrica erkek cocugun babanin isini devam ettirmesi altindaki baskisi konusunda ise dusuncem sudur; yeni nesildeki genel istek kolaydan para kazanma, sohret olma istegidir. Bunlari isteme mantiksizligi olacagina, babasinin isini devam ettirme sorumlulugu altinda sıkılsın daha iyidir bence. Tabii ki yararli bir amaci varsa da hayallerinin pesinde kosturma cesareti gosterebilsin.
işte haz toplumu yorumu süpermiş:)
bilmem, dediğiniz gibi sınıfa bağlı bir şey de olabilir bu rahatlık hali. benden sonra gelen kuşakta da ama mesela abla büyük, erkek kardeş küçükse, erkek kardeş küçük, abla büyükse vb. kıza bir hırt davranmalar, erkeğe hayranlık beslemelerle filan karşılaşıyorum, üzülüyorum. halbuki kız çocuğa daha özen göstermek dinen de tavsiye edilen bir şeyken, enteresan.
bana kalırsa çocuğa sorumluluk vermek filan kötü şeyler değil zaten, bunun orantısız dağılması kötü. ki o babasının şirketinin başına geçecek olan adamın da şirketin başına geçene kadar yemediği halt, yaşamadığı keyf kalmıyor genellikle; e zevkini sefasını sürerken iyi diğ mi paşam!
Elinizesaglik.
Harika bir yazi. Cok ince dusunulerek yazilmis besbelli. Sonuna katilamadim, belki daha kindarim sizden. Yazdiklarinizin sizin aileye ozel oldugunu soylemek icin cidden ya cahil olmaniz ya da isinize oyle geliyor olmasi lazim. Fakat toplumsal cinsiyetin oynadigi rol kadar, bahsetmis olsaniz da cok vurgulamadiginiz uzere, oteriteye itaat meselesi de cok onemli. Maddi beklentilerin tavirlar uzerindeki etkisini cok guzel anlatmissiniz, cok zevk aldim okurken. Fakat bu bir lutuftan cezaya da (blessing/curse dilemasi) donusebiliyor eger ogul itaati secmez de ozerklik talep ederse. Cogunluk filmini izlemis miydin? Tavsiye ederim.
Çok güzel yazılmış, ellerinize sağlık. Kendi yaşadıklarınızdan yola çıkmışsınız ama bunun kesinlikle kendi ailenize özgü bir durum olduğunu sanmayın. Toplumun her köşesinde, her eğitim ve gelir seviyenizde sizinkine benzer aileler var. Yukarıda Doğukan bey kendi görüşlerini yazmış. Ben etrafımda pek çok insan gördüm kadın olduğu için ailesi tarafından haksız muamelelere maruz kalan. Tek kız evlat olup “kayrılan”ı da gördüm tabi ki, bir grubun varlığı diğerinin var olmadığı anlamına gelmez.
Ben kişisel olarak deneyimlemedim yaşadıklarınıza benzer şeyler, ama şunu paylaşmak istedim. Ablam ve ben iki kızız. Babam da bir halam ve amcamla beraber 3 kardeş. Halamın soyadı değiştiği için o “sayılmıyor”, amcamın da çocuğu olmadı. Yani “soyu devam ettirmek” babamın üstüne kaldığı halde babam bunu yapamamış oluyor. Memlekete gittiğinde insanların mesafeli durduğunu farketmiş. Dediğim gibi, ben bir ayrımcılık yaşamadım, hatta babam hep kız çocukları olduğu için sevindiğini söylerdi, “Çünkü kızlar daha sevimli, daha söz dinliyor” derdi hatta! :) (Kadın boyun eğer zira) Yani pek olumsuz etkisini görmemiş olsam da bu aynı kafanın sebebiyet verdiği eşitsizliği reddetmeme neden olamaz.
genellikle erkek çocuklara yüklene değer ve bazı kimselerin yaşanmışlıkları olarak haklı bir yazı..fakat bu durum farklı yaşanmışlıklarda da değerlendirilmesi gerekir.misyon yüklenen, bazen genelde abi veya abla ki genelde evin büyük çocukları,bazen da büyük çocukların dağılıp gittikten sonra geriye kalan en küçük evlat, bazen günümüz açısından kadın egemen aileler yüzünden ebeveyne merhamet beklentisinin kız çocuklara yüklenmesi, bazen farkedilmemesi yüzünden ortanca çocukların sorumluluk paylaşımında ortada görünmemesi veya değer verilenlerin ortadan kaybolmasıyla ortancaların sonradan görev üstlenmesi…artırılabilir..mesele anne-babanın evlatlarını dünyaya getirme amaçları kendisine yaşlılığında bakması olmayıp Allaha layık, müttaki bir kul yetiştirmek olmalı…..bize yaşlılığımızda kim bakacak endişesine en güzel cevap ise Hz. İbrahimin eşi Sareyi Mekkeye bırakırken ve oğlunu kurban ederkenki teslimiyeti..
ben bu yaziyi cok begendim, yazara da kendi ayaklari uzerinde durabilmesi, kurban rolunu kabullenmemesi nedeniyle cok saygi duydum. maalesef bu sitede bile kadinlarin neden calismak zorunda olmadiklarini anlattiklari, toplum bizden beklemiyor, kadin calismak zorunda degil ki benzeri isyan ettikleri yazi ve yorumlar oldugu surece kiz cocuk erkek cocuk ayrimi surecek sanirim.
Kadınlar, ezilmişliğin tüm acılarını ezerek çikartmaya çalısıyorlar. Eskiden çocuklarını ezerek yükselmeye çalışırlardı. Şimdi direk erkek topluluğuna yöneldiler. Ne yapıyor; Erkeği toplum önünde küçültüyor. Hiçleştiriyor. Ben de okuyorum ben de para kazanıyorum ben de aldatıyorum…kadında benci, biz olamıyor. Ama erkeksiz bir hayatta düşünemiyor. Tek başına varolamıyor. Evlense erkeği çekemiyor. Evlenmezse toplum baskısını uzerinden atamıyor. Eleştirdiği aşağıladığı erkekle elele yanak yanağa görünüyor ama özleşemiyor. Ego ruhtadır. Başının örtüsü ve görüntü kişilik simgesi olabilir ama karakteri örtmez. Yusuf ile Züleyha en güzel kanıt kadın toplumu için..kadın erkek için yanıp tutuşuyor ama ona eziyet edip aşağılamaktan geri kalmıyor. Kadın erkek sorunu yok Ego sorunu var. Bir erkekten hoyratlıkları için boşanan bir kadın neden ara vermeden başka bir erkeğin himayesine girer ki…
bilemedik vallahi.