REÇEL

Minnettar Değiliz

“…Yeni zulüm eskisini özletmiyor. Öpüp de başımıza koymuyoruz.”

Yazar: Reçel Blog recel

Şimdilerde “vasat” dediğinize karşı ürettiğiniz “yüksek” kültürün içinde büyüdük. Rezalet şiirler, hamaset dolu bayramlar, militarist heykeller… Cumhuriyet videolarınız, filmleriniz, TRT’niz Türkiye’nin kuruluş tarihinden katliam ve zulmü özenle kesti diye unutmayacağız. Daha güzel bir memleket hayal etmiştik, hala da ediyoruz. Yenisi eskisini özletmiyor. Öpüp de başımıza koymuyoruz. Arz ederiz.

Betül Ö. |REÇEL

19 yorum

Müge için bir cevap yazın İptal Et

  • Bravo, dönemin en gelişmiş ülkelerinde bile ırkçılık, faşizm kaynıyorken Atatürk’ü ve devrimlerini eleştiriyorsunuz. Ne yapacaktık 20lerin dünyasında? Saltanatı kaldırıp otomatik olarak 2016 İsveç özgürlükçülüğüne mi ulaşacaktık. Tarihte hiçbir yönetim mükemmel değildir ama iyiye gitme çabası takdir edilir. Siz şu anki durumda al birini vur ötekine diyorsanız ya muhakeme yeteneğiniz düşük ya kötü niyetlisiniz.

    • Atatürk döneminde (cumhuriyet dönemi demiyorum çünkü tek adam diktatörlüğüdür) faşizm ve ırkçılık yok muydu? Tarihten bihaber misiniz?

      • Birilerini tarihten bihaber olmakla suçlarken siz de kör müsünüz? Tek adam diktatörlüğünün, faşizmin, ırkçılığın alası günümüzde an be an burnunuzun ucunda yaşanırken kalkıp, halkını ayağa kaldıran ve kadınlara devrinin hayaline bile izin vermediği haklar sağlayan Atatürk’e saldırıyorsunuz.

        • İnsanların kıyafetlerine karışmak hatta bunun üzerine yasağa uymayanları öldürmek tam bir faşizmdir bu bir. Mao gözlüklüleri astırmıştı, tam böyle bir zihniyet. ilkokul kitaplarından öğrendiğiniz tarihle konuşmak yerine, ideolojik milli eğitim dogmalarını sorgulayın lütfen.

          İkincisi konu cumhuriyetle ilgili, bugünü tartışmıyoruz. ha onu da yaparız ama bu yazının konusu değil, ama siz savunacak bir şeyiniz olmadığını bildiğiniz için hemen konuyu bugüne getiriyorsunuz. bugün kıyafeti yüzünden devlet eliyle katledilen bir insan varsa getirin örneğini konuşalım.

          Mustafa Kemal cumhuriyeti ilan ederken meclise sormamış, tam bir diktatör olarak karşısına kim geçtiyse-vatanı kurtaran silah arkadaşları da dahil- idam ettirmiştir.

          Hem söyleyin bakalım, 1. meclis hangi hakla tasfiye edilmiştir, Mehmet akif gibi bir çok halk aydını sürülmüş ve siyasetten uzaklaştırılmıştır? meclisi tasfiye etmek diktatörlüktür, demokrasi katliamıdır.
          Bugünle kıyaslayalım siz çok seviyorsunuz madem, bugün kim meclisi kapattı? Anca darbe yoluyla yine “cumhuriyetin askerleri” yapıyor onu. Ata’nızdan öyle gördünüz çünkü, gayet güzel izinden gidiyorsunuz.

          Daha o kadar çok örneği var ki, yeri geldikçe yazarım belki. Mesela Osmanlı’da komünist partiden tut feminist partiye kadar çok sesli bir dönem vardı. ama cumhuriyetle bunların hepsi kapatıldı.

          Ha aklıma geldi ermenileri hiç konuşmadık. Daha onlara yapılan korkunç zulümleri konuşalım diyorum mesele ırkçılıktan açılmışken. Mallarına el koyma, malı olmayanı kürek cezasına gönderme, çoğunun tehcir edilmesi vs vs. çok güzel filmler var bu konuyla ilgili, yüreğiniz kaldırırsa izleyin, “salkım hanımın taneleri”ni tavsiye ederim.

          Daha konuşmadığımız kürtler, aleviler var onların da hakkı geçmesin. Irkçılık demişken marifetlerinizi saymadan olmaz.

          Neyse çok uzatmayayım.

          • Tarihi Kadri Mısırlıoğlu denen deliden öğrenmiş olma ihtimaliniz nedeniyle bari bugün gözünüzün önünde olanları konuşalım istemiştim. Nafile. Daha burnunuzun ucunu görmekten acizsiniz. Gelmişiz 2016 yılına. Bizzat yaşadığınız dönemi görmemekte diretirken sizden tarihi anlamanızı, objektif bakmanızı kim bekleyebilir? Atatürk’ten ve cumhuriyetten dert yanarken şu anda meclisin tasfiye edilmiş olmasına sesiniz çıkmıyor. Reisinizin yola beraber çıktığı dostlarını siyaseten yok ettiğini, idamı getirmeyi başarırsa fiziksel olarak da yok etmesinin muhtemel olduğunu inkara çalışıyorsunuz. Cezaevlerinden katillerin, tecavüzcülerin, hırsızların salınıp yazarlar, gazeteciler, bilim adamları ve çok sayıda aydınla doldurulmuş, doldurulamayanların memleketi bırakıp gitmek zorunda bırakılmış olmasından rahatsız değilsiniz.
            Evet, hemfikiriz: Meclisi tasfiye etmek diktatörlüktür, demokrasi katliamıdır. Bir tek şeyi olsun doğru görüp ifade etmeniz de takdire değer. Ne kadar fena değil mi? Oy verdik meclise yolladık ama adam dükkan kapatır gibi kapattı, halkın seçtiği vekiller de vergilerimizden maaş alıp hiçbir karar veremeden o ceylan derisi koltuklarda oturuyorlar.
            Osmanlı’daki “nispeten” de olsa aydınlanmacı ve “çağdaşlaşılır gibi” olunan dönem ikinci meşrutiyet dönemidir. O işinize gelince övdüğünüz ama bugün kurulsa toplaşıp döveceğiniz partiler -İttihat ve Terakki dışında, o daha eski- bu aydınlanma döneminde yani 1908’den itibaren kurulmuş, sonra yine sizin cenahın ayılıp bayıldığı Vahdettin tarafından 1920’de Mebuslar Meclisi’nin tasfiyesiyle o umutlu dönem sona ermiştir. Bunların cumhuriyetle kapatıldığını zannetmeniz bizzat şahsınızın eksiğidir Müge hanım, okuyup düşünmek yerine size ezberletileni tekrarlayıp durmanızdandır.
            İkinci Meşrutiyet’in 1908’den itibaren her alanda yeşerttiği özgürlük ve eşitlikçilik düşüncesi kadınlara da yansımış ve o zamana kadar eve hapsedilen kadınlar kendi durumlarını sorgulamaya başlamışlar, “artık yeter” diyerek ortaya çıkmışlar, dernekleşme ve dergi çıkarma yoluyla seslerini ve görünürlüklerini yükseltmişlerdir (Erkeğin kulu, süs bebeği olmayı yeğleyen bütün kadınlara okuyup örnek almalarını öneririm). Kadınlar bu faaliyetlerini çeşitli alanlarda örgütlemişlerdir; kadınlar ve kız çocuklarının gelişimine yardım edenler, orduya destek sağlayanlar, toplumun kültürel gelişimi için çalışanlar vs… Bu örgütlenme o dönemde 40ın üzerinde kadın dergisinin çıkarılmasıyla sürmüştür. Farklı yollardan gidilen hak ve özgürleşme arayışı feminizmde birleşmiştir. Kadınlar erkeğin hizmetçisi, et parçası, kuluçka makinesi olmadıklarını haykırarak bir kadın devriminin yolunu açmış ve bunun erkeklerinkilerin aksine kanlı olmayacağını özellikle vurgulayarak erkeklerin siyaset tarzını yüksek sesle eleştirmişlerdir.
            Osmanlı’da kadın hareketinin asla küçümsenemeyecek başarıları olmuştur. Mesela erkeklerin yazılarının yayınlanmadığı, kadın hareketinin önemli sesi Kadınlar Dünyası’nın yayınladığı yazılar ve oluşturduğu kamuoyu sonucunda kadınlar için açılan okul sayısında ve kadının iş hayatına girişinde kazanımlar elde edilmiştir. İstanbul Telefon İdaresi’nin ilk defa yedi Türk kadınına memuriyet hakkı tanımak zorunda kalması derginin ilk somut başarısıdır. Dergide yayınlanan yazılarda çalışmak ve iş kurmak isteyen kadınlara yol gösterilerek girişimciliklerinin önü açılmıştır. O kadın hareketinde Türk kadınlarının yanısıra Ermeni kadınlar da liderlik etmişlerdir. Ne yazık ki kadın hareketi sektelere uğramış ve hareketin en önemli liderleri izole edilerek bazıları akıl hastanesinde bir başına ölmüştür.
            Ermeni demişken… En ağır küfrü “Afedersin Ermeni dölü” olan bir hareketin alkışlayıcısı olarak bu “duyarlılığı” göstermeniz ne kadar da göz yaşartıcı, ama üzerinizde sakil duruyor. Ermeni tehciri canınız istedikçe ağzınıza sakız yapacağınız türden bir acı değildir. Çakma mağduriyetlerden değildir. Eğitiminizi filmlerden almış olmanız yazık olmuş, belge ve kitap da okumanızı öneririm. O acı dolu yolculukta olan biteni, halkların birbirine kırdırılışını, Ermenilere en ağır kaybı verdiren Hamidiye alaylarını ve başında kimin olduğunu da zahmet edip okursanız öğrenirsiniz. Ha unutmadan, Ermeni tehciri 1915’te gerçekleştirilmiş cumhuriyet ise 1923’te kurulmuştur. Pek kitap okumadığınızı ima ettiğiniz için belirteyim dedim. 24 Nisan 1915’te Dahiliye Nazırı Mehmed Talat Bey, Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, elebaşılarının tutuklanması ve her türlü belgelerine el konulmasına ilişkin 24 Nisan 1915 kararlarını almıştır. O sürgün sırasında olen-öldürülen Ermenilerle ilgili olarak 1918 Ekiminde Talat Paşa ve Said Halim Paşa Yüce Divan’a sevkedilmiş, 19 Şubat 1919’da Birinci Dünya Savaşı’nın tarafsız ülkeleri Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda ve İspanya’ya başvurularak iddiaları soruşturmak üzere ikişer yargıç görevlendirmeleri talep edilmiş, ancak bu girişim İngilizler ve Fransızlar tarafından engellenmiştir.
            Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ocak 1919’da Britanya Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe Malta Adası’na götürülüp Ermeni tehcirinde katliam yapmakla suçlanan 145 kişinin yargılandığı bir mahkeme kurulmuş, Temmuz 1921’de İngiliz Kraliyet Başsavcısı sanıkların hepsine beraat kararı vermiştir. Bu mahkemede ABD tarafından da ellerinde bu konunun soykırım olduğunu gösterir hiçbir belge olmadığı bildirilmiştir (Oysa ABD o dönemde bölgede konuyla ilgili gözlemciler bulundurmaktadır, ne ilginç değil mi?)
            Tüm o acı tehcir dönemi öncesi ve sırasında Ermenilerin mallarını yağmalamak için fırsat kollayanlar olduğu gibi, komşularından vazgeçmeyen onları evlerinde saklayıp koruyan Anadolu insanı da vardır (müslümanların evleri çoğu yörede aramaya tabi tutulmamıştır). Neredeyse 1 asır sonra sokakta vurulup öldürülen, yaşasa sözde medeni batılı devletler katıp karıştırmadan Ermeni diasporasıyla Türkiye arasında ılımlı bir yaklaşmayı sağlaması umudu verebilecek tek isim olan Hrant Dink de sizinkilerin atadığı kamu görevlilerinin sayesinde göz göre göre öldürülmüştür (ben demiyorum, devletin mahkemeleri diyor).
            “En iyi Kürt ölü Kürttür” ve “müm söndücü Kızılbaşlar” kafalı siyasi hareket yeri gelince Kütler’i ve Alevileri savunur gibi yapmayı da mı portföyüne kattı? Ne kadar da hoş. Sizinkilerin pek sevdiği şeyhülislam Ebu Suud Efendi’nin Aleviler için verdiği Kızılbaş Fetvaları’nı okuyunuz. Asır sonra Dersim katliamına bile referans alınarak çanak tutmuş bu fetvalara dayanılarak hamile kadınların karnından bebekleri çıkarılmış, insanlar mağaralarda topluca öldürülmüş, dereler günlerce kırmızı akmıştır. Emri verip yurt dışına kaçan Celal Bayar olduğu halde sizin cenah bunu o dönem ağır hasta yatağında olan Mustafa Kemal’e yıkmayı pek sever.
            Okuyun Müge hanım okuyun. Farklı görüşlerden okuyun. Halet-i ruhiyenize iyi gelir. Mesela size ezberletilen değil gerçek Osmanlı tarihini okuyun. Osmanlı her devri berbat bir dönem değildir. Çoğu zamanı halkı yoksul cahil bırakmakla geçse de çok kısa dönemlerle aydınlık zamanı da olmuştur; ikinci meşrutiyet gibi. Salonlarda kadınlarla zarif valsler yapan, çok sayıda dil bilen, müstear isimlerle de olsa güzel sanat eserleri vermiş padişahlar vardır. Bugün onların takipçisi olduğunu iddia eden son derece cahil, yobaz, gelişmekten bihaber yöneticiler ve kör takipçileri gibi kadın eli sıkmaktan kaçmamış, kadını eve hapsetmemişlerdir. Yazık ki upuzun imparatorluk döneminde küçücük sayılabilecek bir zaman dilimi kadar sürmüştür bu aydınlık, zaten sizinkiler de o dönemleri sevmezler. Şu anda hayatta olan Osmanoğlu ailesi mensupları sonunda “öyle bir sahte Osmanlı algısı yarattılar ki bizi Osmanlıdan saymıyorlar” şeklinde açıklama yapmak zorunda kalmıştır.
            Bugün kıyafeti yüzünden katledilen örnek mi istiyorsunuz? Az sabredin, oraya da vardırırlar işi bu gidişle. Maslak’taki otobüste şort giydiği için boğazına öldürme amaçlı ve şuurunu kaybedeceği kadar sert tekme atılan Ayşegül Terzi’nin olay sonrası resimlerini gördünüz mü? Peki ne oldu o saldırgana? Devlet serbest bıraktı, elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Ayşegül Terzi ise küfür, hakaret yağmuru altında, canından korkuyor. Hadi getirdim, konuşalım. Samimi olun. Hiç rahatsız oldunuz mu, ses çıkardınız mı bu olayda? Okullarda yönetimlerce kız öğrencilere yapılan kapanma baskısı ve kız-erkek ayırılmış sınıflar devlet zihniyetinin tezahürü değilse nedir? Sadece kız öğrenciler, kadınlar öldürüldüğünde mi ciddiye alacaksınız? Ben kızların başlarının devlet/bireyler eliyle zorla açılmasının, eğitim hakkının yenmesinin önünde kale gibi durdum, birçok şey kaybetmeyi göze alarak ve kaybederek. Arkamda hiçbir siyasi destek yoktu, hala yok. Tabanı olacağım bir siyasi parti bile yok. Türbanlı değilim, türbancı hiç değilim. Ama “türbanlı” dendiğinde bahsedilen insandır ve insan hakları evrenseldir. Başka birinin canını, özgürlük alanını tehdit etmedikçe kimse kimseyi tercihlerinde zorlayamaz. İnşallah birgün siz de sizin gibi düşünmeyenlerin, yaşamayanların haklarını savunacak kadar demokrasiyi benimsersiniz Müge hanım.

            • Bu da özeleştirim:
              Karşı çıkış noktalarımın arkasındayım, ama yazı dilimi sert buldum. Yazar yazmaz yollamasam keskin olmayan ve daha sakin bir dil kullanırdım. Eleştirmekten korktuğum için değil, gönül kırmayı kul hakkı yemek kapsamında saydığım için.
              Sizin eleştirinizdeki keskinliğe kızıp, sonra da sizi keskin bir dille yanıtlamış olmaktan hoşnut değilim Müge hanım.

            • Ortadan giriyorum ama savunmadığımızı nereden biliyorsunuz? Ayşegül terziye olanlar devlet eliyle mi oldu? Kaldı ki bunu yapan insanın alçak ve sapkın olduğunu düşünmekteyim. Dindar olduğuna ise inanmıyorum. Allah inancı olan biri bu şekilde davranamaz. Mahalle kültürüyle büyümüş birinin yapacağı bir şey. Ya da insanları birbirine kırdırmak için bizzat tutulmuş bir oyuncu. Adam için konuşuyorum. Aysegul terziye güveniyorum çünkü. Kimseyi sevmek zorunda, değiliz atatürküde. Ortada yanlış anlatılan bi tarih var. Yoksa bu kadar farklı anlatım olamazdı. Herkes nasıl öğrendiyse öyle savunuyor.

              • Neresinden başlasam ki,
                Tipik kemalist suçlayıcı ithamlara bakın hele. bir kere de şaşırtın yahu.
                kitap okumadığımı ima etmemden tutun kadir mısırlıoğlundan tarih öğrendiğime kadar iftira atmadığınız yer kalmamış. siz nerden biliyorsunuz, ne hakla böyle konuşuyorsunuz diye soracağım ama kemalist kesimi ve temsilcilerinin cahilliğini göz önüne alırsak çok da umutlanmamak gerekir.
                Bi de böyle okumayı araştırmayı kendi tekelinize alıp “lütfen okuyun” tebliğleriniz gerçekten çok şirin:)

                bugün “sırtımızı ışide dayadık” diyen, ışidli bir canlı bombanın cenazesine giden, ışidin kamplarında boy boy fotoğraf çektiren, belediyelerinde ışid saldırıları için hazırlık yapan, belediyenin kaynaklarıyla mayın döşeten bir “parti” olsaydı onun da kapatılmasına destek verirdim. Avrupanın ikiyüzlü demokrasi zırvaları da umrumda değil, onların nasıl türkiye de dahil Müslüman ülkelerde darbelere destek verdiği, hatta bizzat darbeleri yaptırdığını hepimiz biliyoruz.

                insan yaşam hakkı ve hürriyetinin önünde değildir demokrasi, halka rağmen demokrasi olmaz, bu sizin pek aşina olmadığınız bir konu.

                bir sürü şey yazmışsınız hepsine cevap vermeye vaktim yok çok yoğun çalışıyorum ama şu kıyafet meselesine yazmadan edemeyeceğim.
                Allah aşkına bir akıl hastasının yaptığı saldırıyla -en ağır şekilde cezalandırılması gerektiği konusunda bütün toplum da hemfikirdir bugün-
                devlet eliyle resmi şekilde katliam yapmayı nasıl bir tutabilirsiniz? sizin vicdanınız da mı ideolojik çalışıyor? bir de üstüne “az sabredin o da olur” demek ne demek? sizin yargılarınız, fikirleriniz ihtimal ve zan üzerine mi kurulu? bugün bir kıyafet yasağı çıksa, hangi taraf olursa olsun- açık kapalı farketmez – karşısında biz müslüman kadınlar dururuz müsterih olun.

                Her şeyden bağımsız şunu da eklemeden edemeyeceğim gerçekten
                “siz savundunuz mu, sesinizi çıkardınız mı, rahatsız oldunuz mu”

                bu tarz bireysel erdemleri kendi tekelinize almaktan vazgeçin artık ya, inanılmaz itici ve bayağı bir şey. hele böyle bir sayfayı takip eden insanlar üzerine böyle bir tahakküm kuramazsınız, hakkınız yok.

            • Çok uzun bir yazı açıkçası hepsini okumadım ama dukkan kapatır gibi parti kapatmak kısmına takıldım. Yanlışınız var HDP kapatılmadı. Sadece sırtını alfabe harflerine dayayarak katillere destek veren üyeleri tutuklandı. Tutuklanmayan üyeleri istediği kadar siyaset yapabilir. Burada bir yanlış görüyor olamazsınız zira milletvekili olmak insan öldürmeye teşvik etme hakkı vermez kimseye. Yurt dışına kaçanlara ve tutuklu sözde aydınlara gelince hukuk terör konusunda eşit olmalıdır. Can Dündar en bilinen örnek olsun vatan hainligi yaptığı gerçeği şiirleri ile ortulemez.

  • Militarizme karşıyım, militarist kokulu kutlamalardan da hazzetmiyorum. Bunlar cumhuriyetin değil, Atatürk’ün vefatı sonrasında mirasa konan, özellikle 50lerde yükselip toplumu bölen, ötekileştiren sağcı faşist devlet anlayışının eseridir. Devleti halk için kuran büyük önderin emanetine sahip çıkmak yerine üstüne konup halkı devlete kurban eden anlayışın ve onların cuntacılarla danışıklı dövüşünün eseridir. Kavramları, olayları, insanları birbirine karıştırmayınız.
    Minnettar olmakta güçlük çektiğiniz cumhuriyetten önce hangi özgürlükleriniz vardı da cumhuriyetle kaybettiniz? Hangi dedeniz padişahların görkemli sofralarına konuk oldu, şehzadelerin altın beşikte uyutulduğu saraylarda konakladı? Hangi nineniz okuma-yazma öğrendi, toplumda söz sahibi oldu?
    Bu ülkede okumuş her kadın bunu sizin minnettar olamadığınız, saldırmaktan bıkmadığınız Atatürk’e borçludur. Kadını kölelikten çekip çıkaran, medeni ve yurttaşlık haklarını teslim eden, dokuzunda bir erkeğin koynuna sokulmaktan sonra boşol denip sokaklara düşmekten kurtaran Atatürk’tür. Bugün kadınlar ellerinde telefonlar, direksiyonuna geçtiği araçlarla istediği yere gitme özgürlüğünü bu haklardan alıyor. Evet, sermayeyi eşit paylaşmıyoruz. Ama bunun sorumlusu Atatürk’ün kendisi değil; Onun takipçisi olduğunu iddia edenlerle Onun adını silmek isteyenler. Atatürk ve Onun gerçek takipçileri köy enstitülerinde kız çocuklarına hayata tutunma şansı vermiştir. Prof.Dr.Ayşe Baysal’ın hayatını okuyun, Onun gibi sayısız örnek var.

  • Kimse sizden kadinlar icin cumhuriyet kazanimlarini anlamanizi beklemiyor, kabatas yalanina inanip genclerin olumune neden olan kullanisli aptallarsiniz. islamci erkeklerin saldir deyince saldiran, itaat et denilince boyun egen hizmetkarlarisiniz.yalniz arada aydinlanma anlari oluyor herhalde, o anlarda belli ozeniyorsunuz batili tarz yasama, ulasamadikca da kiskanclikla daha cok saldiriyorsunuz;belli olmadigini saniyorsunuz sanirim ama ayan beyan ortada haliniz

  • Töreye dini alet eden okumuş insanları görünce şaşıyorum. Osmanlıda kadın miras hukukunda boşanma hukukunda ve dahi pek çok yerde söz hakkına sahipti. Osmanlı arşivlerin çoğu muamma neden acaba ? Lütfen insanların neyi sevip neyi sevmeyeceğine karışmayın. Ve pekala araştırabilirsiniz bu sevgisizliğin kökeninde neler var? Acaba tarafsız tarih var mı diye bir araştirin. Herkes kendi penceresinden bakıyor… Başka pencereler sizi rahatsız etmesin.

  • Özgürlüğü neye göre tanımlıyorsunuz ki. Zaten olağan bir süreç vardı, Osmanlının çökeceği aşikardı. Demokratik bir ortam oluşacaktı. Bizde saltanatla yönetilmek istemiyoruz. Peygamber efendimizden (sav) sonraki dönemler de 4 halife demokratik olarak seçilmiştir. Islam tarihi bilgisi olanlar az çok bilir. Saltanat dönemin şartlarında oluşan birşeydi. Dinimizde babadan oğula geçen yönetim şeklinin desteklendiğine dar bir emare yok. Yani ki bizde demokrat bi ülkede yaşamaktan memnunuz. Fakat istibdada ne demeli? Şapka takmadı diye kaç alimin kanı yere döküldü? Madem özgürlük diyorsunuz o zaman neden kıyafetlere karışıldı? Neden batının ahlakı alındı da ilmi yüzlerce yıl sonra bize ulaştı, neden? Millet peygambere küfrediyor Allaha inanmıyor, kendi inancıdır sevmeyebilir diyoruz (yanlış anlaşılmasın düşüncesine değil saygımız, inancına. Yoksa saatlerce oturup hasbihal edilir Allahın vahdeniyetine dair, hak dine dair) pekala birileride atatürkü sevmiyor, ama biz saygıyla anılmıyoruz en azından kişiliğimize saygı bekliyoruz. Atatürk ülkeyi tek başına mı kazandı, kazım karabekirler, enver paşalar vs.. Biraz daha geniş düşünün ve gerçekten KOLEKTİF olun. Bir yerde bağırılarak bir şey anlatılıyorsa biliyorum ki içinde sahtelikler var. Insanlıkdan özgürlük dem vuranlarında sadece kendinden olana saygısı olduğunu görünce ürperiyorum. Birlikte yaşamanın yolunu bulmalıyız, taparcasına seviyorsanız da tapmayanların sevmeyenlerin sevgisizliğinin nelerden kaynaklandığını da bilin. Ne güzel demiş Efendimiz (sav) “Sizin dininiz size, benim dinim bana”. İşte bu kadar, her şey hoşgörüyle yoğrulduğunda halloluyor.

  • Cumhuriyet ve kazanımları üzerine konuşmak istemiyorum. Ama şu kadının hakkı vs.gibi konularda bi zahmet islam hukukunu araştırın. Kadının evlenme yaşı, mehir, miras, mal edinme hürriyeti gibi konulara bi bakın. Sizin feminist Virginia voolfunuz kazandığı paraya sahip olamaz iken islam coğrafyasında kadınlar ticaret yapıyordu. Eksikler varsa da o da islamdan değil de gelenekten kaynaklanan eksikliklerdi. Biraz okuyun. Azıcık okuyun.

  • Tam da ilgili yasayi meclisten gecirmeye calistiklari su gunlerde bu yaziya denk gelmem, tek bir muhafazakar kadinin/orgutun cikip tek kelime etmemesi (biz bunu Ensar Vakfi’nda da, 15 Temmuz sonrasi ‘sari sacli kadinlara’ yapilan saldirilarda da gormustuk -ki 15 temmuz ove ove bitiremediginiz hocalarinizin eseri olmasina ragmen) ama 29 ekim’den once su yazinin dusunulup, o gune hazir edilip yayinlanmis olmasi… ne diyeyim allah hepinize ve tum colugunuza cocugunuza cok ozlediginiz, ove ove bitiremediginiz, laiklikten tamamen arinmis cumhuriyet oncesi donemi bugunden itibaren yasamayi nasip etsin insallah.

    • Söylediğiniz olaylarda kim yanıt vermemiş, ses çıkarmamış?
      Bizim eski yazılarımızı gördüğünüze emin misiniz?
      Bu yazıyı doğru anladığınıza emin misiniz?
      Hangi hocalar? Kimin hocası?
      Bence şu an oldukça yanlış bir yerdesiniz ve önyargılarınız ışığında çok talihsiz bir yorum yapmışsınız. Önyargılarınızı bir kenara bırakmayı başarırsanız tekrar bekleriz.