REÇEL

Madem Normalleştik, Ben Bunları Niye Yaşıyorum?

Biz kadınlar ne zaman hayattaki seçimlerimizi büyük bedeller ödemek zorunda kalmadan yaşayabileceğimiz bir kamusallığa kavuşacağız

 Konuk Yazar: Mavi

“Toplum – bir kurtarıcılar cehennemi!”

E.M. Ciaron

 

Birkaç ay içinde yirmi altı yaşıma basacağım. On bir yıldır başörtüsü takıyorum. Son birkaç yılda başörtüsü üzerine çok fazla duygusal ve düşünsel mesai harcadım. Keşke bu mesainin yalnızca kişisel okumalar, sorgulamalar ve tecrübeleri kapsadığını söyleyebilseydim. İdealim ve ihtiyacım böyle bir bireysellik. Fakat gerçek şu ki, başörtüsü hayatımın merkezine dindarlar ve onların bitmeyen başörtüsü hezeyanları yüzünden çakıldı. Halbuki normalleşmeden söz ediyorduk, değil mi?

 

Bir kadının başına örtü örtme eylemini gerçekleştirmesi /gerçekleştirmemesi/ gerçekleştirmeye başlaması/ bırakması sahiden normalleşmiş olsaydı, üzerine hala konuşma ihtiyacı duymazdık. Sokakta, metroda, okulda, sosyal medyada, ailemizin içinde başörtüsünün “nasılı” ile ilgili bu denli yargılama ve dayatmaya maruz kalmazdık. Başkalarının tesettür standartlarına uymuyoruz diye düzenli olarak dinden çıkarılmaz; dinen aşağı görülmezdik. Eğer bir Instagram hesabınız varsa, örtülü birkaç kadın takip ediyorsanız ve onların paylaşımlarına yapılan yorumları okuyorsanız neden bahsettiğim gözünüzde canlanmış olmalı.  

İddia edilenin aksine ne toplumu normalleşmiş görüyorum ne de kendimi özgürleşmiş hissediyorum. Benim için başörtüsü mücadelesi artık dindarlara karşı vermek zorunda kaldığım bir mücadele. Zira bazı dindarlar örtü ile ilgili yaşadıkları travmaların bedelini kendilerinden sonra gelen nesillere ödetiyor gibi. İnançlarını yaşamak uğruna çektikleri zorlukların daima hatırlanmasını ve takdir edilmesini bekliyorlar. Fakat yeni neslin tecrübelerini ve endişelerini anlamaya kapalılar. Başörtülü kadınların homojen bir cemaatten oluşmadığını; hayatı (ve dini) yaşama, siyasi görüş, giyim tarzı gibi pek çok konuda toplumun herhangi bir başka kategorisi kadar çeşitli olduğunu (ve olabileceğini!) kabullenemiyorlar. İstiyorlar ki her Müslüman kadının varoluşsal derdi, toplumla (ve “karşı mahalleyle”) kavgasının temel odağı, kimliğini ifade etmesinin yegâne aracı başörtüsü olsun.

Bütün bunların ne kadar hayal kırıklığı yarattığını tahmin edebilirsiniz. Vaktimin önemli bir kısmını kişiliğimi, seçimlerimi, Müslümanlığımı, yaşam tarzımı, giyim tarzımı Müslümanların tacizinden nasıl koruyacağımı düşünerek geçirmeye başladım. Yahut bir sabah uyandığımda başörtümü farklı şekilde bağlamak istersem hayatımda oluşacak depremlerin hesabını yaparak, endişesini yaşayarak… Kendime bunlara göğüs gerebilecek kadar cesur olduğumu telkin ederek. Artık başörtüsü takmak istediğimden emin değilim. Ama görüyorum ki seçimlerim, sonuçları itibariyle hayatımda orantısız yükler yarattı, yaratıyor ve yaratacak.

Feyza Akınerdem’in ifadesiyle, biz kadınlar ne zaman hayattaki seçimlerimizi büyük bedeller ödemek zorunda kalmadan yaşayabileceğimiz bir kamusallığa kavuşacağız?

İfade etmeliyim ki bu yaşadıklarımı değerlendirirken kendimi ne mağdur görüyorum ne de kurban. Hayat bundan çok daha karmaşık. Yaşadığım problemlerin sebeplerini, kendi tercihlerimde, onların dolaylı sonuçlarında, çevremde, toplumda ve kaderde eş zamanlı olarak bulabilirim ve buluyorum. Bu problemleri çözebileceğime inanıyorum. Dua etmeye inanıyorum. Fakat bir yandan da kaybettiklerim geliyor gözümün önüne. En çok da iki insanın birbirini gerçekten duyabileceğine dair inancım sarsıldı. Artık ne “yakınlarıma” ne de yabancılara kendimi anlatma / açıklama ihtiyacı duymuyorum. Bu beni bir yandan güçlendirdi, öte yandan hissizleştirdi. Eskiden faydalanmak umuduyla ciddiye aldığım eleştirilere artık kulak asmıyorum. Beni baskılayan toplumsallık bana hırçınlaşmaktan başka seçenek bırakmadı. Artık kararlarımı tartışmaya açmıyorum.

Bireysel alanımı “benim iyiliğim için” ihlal eden ve bunu yaparken de kahramanca bir şey yaptığını, beni kurtardığını sanan “eğitimli”, “çok bilinçli” dindar kardeşlerim… Umarım siz de bir gün başörtüsünü putlaştırmanın hem itikadi hem sosyal açıdan son derece sorunlu olduğunu anlarsınız. Güzel ahlak şekilcilikten değil iyi niyetten ve mütevazilikten geçer. Kendinde diğer Müslümanlara had bildirme fazileti görmekten, büyüklenmekten değil. Bunu en çok Müslümanlar hatırlamalıydı. En çok onlar unuttu.

Son olarak, bu yazının son dönemlerdeki inanç ve başörtüsü tartışmalarının neresine yerleştiğinin farkındayım. Yazıyı içeriği itibariyle “umut vadedici” bulmayacak olanlara şimdiden soruyorum: Bunların yaşanması mı umut vadetmiyor yoksa yazılması mı? Konuşmadan nasıl normalleşeceğiz?

 

 

Konuk Yazar

11 yorum

  • Merhabalar,

    Başörtüsünün bir sembol olarak kullanılması,gelecek nesillere bir misyon olarak dayatılması konusundaki eleştirilerinize hak veriyorum.

    Peki tesettürün başörtüsüne indirgenmesi,moda sektörüne kurban edilmesi beni rahatsız ediyorsa ne yapmalıyım? Tamam bir misyon olarak görülmesin ama Allah’ın tesettür tanımını manipüle ederek modernizm başlığı altında müslümanların değişimini,yozlaşmasını,aynileşmesini hedefleyen bir otoriteye/sisteme/yapıya karşı direnmeli değil miyim?

    Başı açık bir kadınla rahatlıkla iletişim kurup,tartışabiliyorken başörtülü fakat tesettür sınırlarına,hal-tavırlarına dikkat etmeyen insanlarla iletişim kurmak istemiyorum.Sanki başörtüsü takmasına rağmen yakışıksız tavırları bana ikiyüzlülük olarak geri dönüyor ve rahatsız oluyorum.

    Bilmem derdimi anlatabiliyor muyum,Selametle.

    • Allahın tesettür tanımı neymis? Bu iletisim kurmak istemediğiniz insanlar hangi tesettür sınırlarına dikkat etmiyor? Çok merak ettim cevaplarsanız cok mutlu olurum, özellikle ilk soru.

  • Nasıl Farklı kadınlar aynı şeyleri yaşayabilirler… sizi o kadar iyi anlıyorum ki tüm kelimelerinizi tek tek hissederek okudum.

    Anlatmak anlamak yargılamaktan çok ama çok zor…

    Hele saygı göstermek? bu toplumda mümkün değil!

  • Sizi o kadar iyi anladım ki, ve kendi hikayemi paylaşmak istedim. Ben bundan 15 sene öncesine kadar gözleri hariç her yerini örten, sesinin namehram olduğunu düşünüp, dışarda mümkün mertebe konuşmayan biriydim. Şimdi ise pardesü bile giymiyorum, dışarıda konuşuyor yeri gelirse gülüyor bazen de çocuklarıma bağırarak sesleniyorum ve ne gariptir ki eskiye nazaran kendimi daha tesettürlü hissediyorum. 28 şubatı da iliklerine kadar yaşamış ve 38 yaşında üniversite bitiren biri olarak en sinir olduğum şeylerden biri sosyal medyadaki ” bu mücadele bunun için değildi ” başlıklı karşılaştırmalı paylaşımlar. O mücadeleyi ben verdim sanane, o gün o mücadeleyi verdim bugün de süslümanım sanane demek istiyorum hepsine. Kendimi bildim bileli teoloji okuyorum ve bütün o okumalarım sonucu geldiğim nokta Allahın bir tesettür tanımının olmadığı, size islamın tesettür anlayışı diye dayatılan herşey kendi anlayışları. Ben de kendi anlayışıma göre örtünüyor bunu kimseye dayatmıyor, herkese de kulağımı tıkıyorum çözümü bunda buldum anlayacağınız. O dayatmacılar dışarıdan ne kadar irite edici göründüklerinin farkında olsalar keşke. Etrafımda güzel bir temizlik yapıp hepsini hayatımdan çıkarmak istiyorum.

    • pişmaniye hanım hayırlı ramazanlar, herkesın konustugu ama hıcbır zaman tam olarak bılmedıgım 28 subat ta yasadıklarınızı anlatabılır mısınız ,objektıf bır kaynaktan ogrenmek ıstıyorum ,tesekkurler

  • Geçen buna benzer bir yazı okumuştum sitede altındaki yorumlar inanılmaz itici ve hayattan köpük idi.

    Peçe takan Çarşaf giyen kadını, çarşaf giyen başörtüsü takan kadını, başörtüsü takan da takmayan kadını islama uygun hareket etmemekle eleştiriyor.

    Gerçek hayat siyah beyazdan ibaret değil. Gri alanlar siyah beyaz alanlardan saha fazla hatta. Gerçek hayatta bir rengin onlarca tonu var. Durum bu iken gerçek hayatta hiç bir karşılığı olmayan ayrımlar yapmanın örneğin hem müslüman hem demokrat olunmaz, resim çekmek/çektirmek haram/şirk bunu yapan müslüman olamaz, çarşaf giymeyen hakiki müslüman değil gibi söylemlerin gerçek hayatta hiç bir karşılığı yok.

    Bu nedenle zamanınızı/hayatınızı gerçek hayatta karşılığı olmayan suni şeylere harcamaya, ona göre yönlendirmenin hiç bir anlamı yok

  • bu mevzuya kafa yorarken soylediklerinizin türevini almışım , ben ifade edemezken bunu anlatabilmeniz benim için de umut vaad ediyor. farz olduğu gun Allah boyle emretmiş deyip tesettür yoluna adım attım yoksa maksadim dışarıya karşı korunmak olmadı hic hatta basortuluyum diye kendimi cok seyden sakindirmis iken maneviyatim kuvvetlenememiş icim solmuş mazlumluktan, maneviyatta farkindalik rituel ve sloganlardan uzaklasmadikca solacağım ,sorularım ve cevap arayışlarım kuvvet verecek yolculugumda

  • “Güzel ahlak şekilcilikten değil iyi niyetten ve mütevazilikten geçer. Kendinde diğer Müslümanlara had bildirme fazileti görmekten, büyüklenmekten değil. Bunu en çok Müslümanlar hatırlamalıydı. En çok onlar unuttu.”

    Katılmamak mümkün mü

  • Aylardır aklımda dönen, kendi içimde yaşadığım tartışmaları o kadar güzel dile dökmüşsünüz ki. Maalesef ben de durumumda ve hayatımda hiçbir umut ışığı göremiyorum. İstemeden omuzlarıma yüklenmiş “başörtülü” Müslüman kadınları temsil etme görevinde ne yaparsam yapayım iki tarafı da memnun edemeyeceğim. En ufak bir tartışma açtığımda ailem tarafımdan dinden çıkmakla suçlanacağım. Bu sorumluluğu taşımak istemiyorum desem de bu temsil görevini bırakma şansım yok. Her hareketimin bu kadar anlam taşımayacağı, başkaları ne der, ne düşünür demeden yaşayabilmek keşke imkansız olmasaydı.

  • […] dokuz ay önce, başörtüsü takma deneyimimin o dönemki izdüşümlerini “Madem Normalleştik, Ben Bunları Niye Yaşıyorum?” isimli yazımda paylaşmıştım. Bu yazıda, hayattaki seçimlerimizin biz kadınlara hala büyük […]