Yazar: Feyza
Bakmakla görmekle uğraşan bir alanda çalışan bir araştırmacıyım. İşim dikkatle bakmak. Yani öyle bir bakıp geçmek değil. Büyük resimlere bakarken onu parçalarına renklerine ışığına, tarihine anlamına etkisine bölüp parçalamak. Büyük resmin karşısında küçülmek küçülmek. Fırça darbelerinin arasında gezmek. Her bir darbenin öncesini sonrasını, tarihini bağlamını kurmak. İşim bu.
Lakin resim büyüyor durduramıyoruz. Darbe darbe, KHK KHK, başkan başkan, evet hayır büyüyen bir resmin içinde dolaşmak giderek zorlaşıyor. Kabaran boyalar arasında önümüzü göremiyorum. İşimi yapmak zorlaşıyor. Keşke herkes daha küçük resimler çizse…
Dün içlerinde 320 akademisyenin olduğu binlerce insan OHAL uygulamaları kapsamında savunmaları dahi alınmadan KHK ile ihraç edildi. Bazı sosyal bilim bölümleri artık işlerini yapamaz hale geldi. Bazı sanat bölümleri fiilen artık yok. Bazı bölümlerde insan hakları hukuku veya başka bir sürü hayati konuyu öğretecek akademisyen kalmadı. Tabelası var kendi yok bir sürü üniversite var artık. Büyük resmin ortasında koca bir kara delik insanları yuttu.
Ben yine küçük resim peşindeyim. Ölçeğimi küçülttüm. Uzun yıllardır dostluğu yanımda olmasa ne yapardım dediğim bir arkadaşımın ihracını duyduğumdan beri sadece ona bakıyorum. İşi olmayanın pek yolu düşmeyeceği bir ilçeden çıkıp hukuk okumuş. Hukukla adaletin arasındaki ilişkiyi ilmek ilmek çözmeye çalışan bir insan hakları hukukçusu olmuş. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kodlarını çözmüş. İnsana, mücadeleye, dayanışmaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu, devletler arası anlaşmaların ortaya koyduğu hak hukuk çerçevelerinin ne kadar eksik kalacağını ondan öğrendim ben. Aynı yıllarda doktora yaptık. O bir de bir eğitim emekçisi olarak ülkedeki hukuk eğitiminin yükünü çekti. Binlerce öğrenci, binlerce sınav kağıdı demek. “Bu çocuklar bu ülkenin avukatları, hukukçuları olacak. Bizden öğreneceklerini esirgemeyelim” diye göz nuru dökerek hazırladığı dersler sınavlar… Küçük resme baktım ağladım. Bir senedir zehir olan akademi, hasret kalınan memleket ve sonunda bir gecede ihraç.
Lakin başka küçük resimler de var. Kendi küçük hikayemden biliyorum ki hiçbir şey boşa değildir. Ben akademik hayatıma yasaklarla başladım. Zerre umudum yoktu. Bu ülkede kendime ait bir ofisim, açtığım derslerim, yol gösterdiğim öğrencilerim hiçbir zaman olmayacaktı. Bu aynı zamanda müthiş bir özgürlük duygusu getirdi. Kendi istediğim alanda, kendim istediğim için çalıştım. Sonra mücadelenin dalgaları yanıma çok güzel insanlar taşıdı. Hayatımdaki mücadeleleri çeşitlendirdi. Kadın mücadelesiyle tanıştım. Hayatımda ilk taciz karşıtı eyleme dün gece ihraç edilen arkadaşımla katıldım. Giderken önden önden koşması hala gözümün önünde. Biz birbirimizi torpil listelerinde, birbirini kayırma ağlarında, ayak kaydırma kumpaslarında tanımadık ki. Dayanışma toplantılarında, imza kampanyalarında, çocuklarımızın doğumlarında, gurbette, yazı yazma cinnetimizde, iflah olmaz itirazlarımızda tanıdık.
Biz sadece bu ülkeye dair küçük güzel resimler yapmak istedik. Yapacağız da. Akademide, dışarda, evde, sokakta… Büyük resmin kabarık fırça darbeleri bizi durdurabilir mi?
“Küçük resme bakmak” bir türlü tanımlayamadığımız sıradan, küçük insanların üzerine basarak ilerleyen hayata, vicdanları susturmak için büyük resme bak diye bakışları mağdurun üzerinden çekmeye çalışanlara karşı önemli bir kavram olmuş. Teşekkürler.
büyük şeyler yok olur gider küçük seyler ebediyyen yasar . Nostalgia