REÇEL

Kılık Değiştirmiş Uyuşturucu Taciri mi, Başörtülü Gezgin mi?

Panama sınırında kılık değiştirmiş uyuşturucu kaçakçısı sanıldığım için 2,5 saat sorguya aldılar.

Konuk Yazar: Sena

Geçtiğimiz haftalarda Reçel’de “Başörtülüyken Dünyayı Gezmek: Gerçekten Nasıl Bir Şey çeviri-röportajının üzerine, sakince düşünmeye başladım. Beceremedim. Çünkü sakin kalamıyorum. Çünkü; bırakın başörtülü gezmeyi filan Google Maps’te dünya turu yapmak aşırı heyecan verici bir olay. Bunun yanı sıra başörtülüyken seyahat etmek ise gerçekten ef-sa-ne.

Elbette efsaneler doğası gereği trajedilerden, acı çekmelerden, hüzünlerden, sinir bozucu olaylar zincirlerinden ve bitmeyen çilelerden sıyrılmış değil. Öte yandan bir dolu güzel yumuşacık hadisenin de tam göbeğinde oluyorsunuz. Eminim, başörtülü kadınların seyahat hikayelerini bir toparlasak, çoğu yolculuk maceralarını beşe katlar. İster istemez bir direnç ve stereotipi dürtükleme durumunda kalıyoruz çünkü.  
Ben de kendi kısa hikayemi burada araya sıkıştırıp, yeryüzünü gezip dolaşmak meselesinin ne demeye geldiğini -21. Yüzyıl’a rağmen- birlikte düşünelim istedim. Bu sefer sakince :)

İlk yurt dışı seyahatimi 17 yaşımda tecrübe ederken bir daha asla geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimi fark etmemiştim. Lisedeyken katıldığım bir Commenius projesiydi. Projenin detaylarını şimdi hiç hatırlamasam da bu biricik seferimde unutamayacağım bir hisle dolup taştım. Benim küçük dünyamın ötesinde bambaşka coğrafyalarda da birtakım olaylar dönüyordu! Bu iddiasız keşfimden sonra başka başka hayatları yakından görme arzusuyla yanıp tutuştum ve kendimi hiç hayal edemeyeceğim ülkelerde buldum. Nasip bu ya; Japonya’dan Şili’ye, Madagaskar’dan Norveç’e, Küba’dan Arjantin’e, Kenya’dan Kudüs’e Balkanlar’dan Karayipler’e, Atlas Okyanusu’ndan Hint’e velhasıl oradan oraya buradan buraya derken kırk küsur ülkeye 40 numara ayağımla ayak bas-tım.

Fakat ayak basmak işin nispeten kolay kısmıydı. Peşimi bir türlü bırakmayan yerli ve milli odaklar ayrıca gittiğim ülkelerde karşılaştığım enteresan yaklaşımları da sırtımda taşıyordum adeta.

Ama elbette yerli ve milli cepheden gelen bombardımanın tadı bir başka oluyordu. Mesela;
Şimdi bir kadın kendi başına neden gezerdi? Yok muydu bir tur mur? Tanıdık eş dostun olduğu bir yer?
Hadi kadın gezdi diyelim, dindar bir kadın neden evinden bu kadar uzaktaydı?
Nerelerde kalıyordu? Ne yiyip ne içiyordu? Yahu insan göz göre göre canına kast eder miydi? Yok muydu şunun başında göz kulak olacak, höt dedi mi hizaya sokacak biri?   
Peki, şimdi n’oluyordu kıta filan değiştirince? Bu müsrifliğin hesabı sorulmaz mıydı?
Kısaca Türkiyeli + Müslüman + kadın + öğrenci = kocaman bir soru işareti. Eşitlikte yeri olmayan ne çok değer vardı. Vallahi aklı almıyordu X kişilerinin…

Aklı almayan ama sanırım durumun naifliğini kavrayanlar vardı. Bunların çoğu yurt dışında karşılaştığım insanlardı.

Lima-Cusco otobüs yolculuğunda  Avustralyalı bir gezginle laflıyorduk. Sohbetimizin sonunda lütfen gücenmememi ama bu otobüste başörtülü biriyle karşılaşmanın aklına geleceği son şey olacağını söyledi.

Meksika’da haşemamla Tulum sahillerinde yüzerken Yucatan ahalisi bu zeka-üstü icat için deli oldu. Bize de yap, sat bundan diye başıma üşüştüler. “Nasıl yani hem hijab hem de bikini mi bu şimdi?”

Kudüs’te kaldığım hostelde Çinli oda arkadaşım sabah namaz kıldığımı görünce ertesi gün beni namaz için uyandırırken bunun dünyanın en güzel uyku bölünmesi olduğuna emindim.

Lima’da kilisenin yakında bir bankta dinlenirken bir adam önüme diz çöktü ve istavroz çıkarttı. Beni rahibe filan sanmış olacak ki ayaklarıma kapanırken onu iteklemek zorunda kaldım  :( “Nasıl yani” dedi, “Müslüman mısınız?”

San Jose (Kosta Rika) sokaklarında ise herkes çocuğunu yanıma getirip hatıra fotoğrafı ricasında bulunuyordu. Palyaço gibi hissetmiştim, yine de güzeldi :)

Panama sınırında kılık değiştirmiş uyuşturucu kaçakçısı sanıldığım için 2,5 saat sorguya aldılar. Onlara kılık falan değiştirmediğimi dini gerekçelerle başımı örtmeye çalıştığımı el kol hareketleriyle ne kadar anlatılabilirsem o kadar anlatmaya çalıştım :(

Küba’da bana başörtümün bir çeşit moda mı olduğunu sordular. Çünkü hava çok sıcaktı ve böyle bir moda takip etmek için Havana’nın yanlış yer olduğunu anlatmaya çalıştılar.

Kenya’nın Mombasa şehrinde otel sahibi bir Müslüman kadın ağırlamaktan mutluluk duyduğunu söyleyip kaldığım süre boyunca domuz eti pişirttirmedi.

Mauritus’ta bindiğim taksici helal restoran bulabilmek için ekstradan 20 dk. dolandı durdu ve bunun ücretini asla kabul etmedi.

Panama’nın bir adasında falafel satan bir stant görmüştüm. Koşa koşa giderken satıcının Yahudi olabileceği aklıma gelecek son şeydi. Müslüman olduğumu anlayan bu amca kocaman bir falafel sandviç ikram etti. Hem yedik hem helal/kosher endişesiyle seyahat etmeyi konuştuk. Seni en iyi ben anlarım dedi ve bir paket daha yanıma almam için ısrar etti.

Uruguay sınırında, sınır polisi beni ülkeye almamak için diretiyordu. Pasaport fotoğrafımda başım kulaklarım vs. görünmediği için pasaportumu geçersiz sayıyordu. Polis İngilizce, ben İspanyolca bilmediğimden bir türlü halledemedik. Bu durumu gören koca yürekli bir vatandaş olaya müdahil oldu. Benim dini gerekçelerle başımı örttüğümü Müslüman olduğumu anlattı. Bunun üzerine polis milyon defa özür dileyerek ve şaşkınlıkla: “İnanamıyorum hayatımda ilk defa Müslüman bir kadını Uruguay’dan geçireceğim” demişti. (tercüme bana böyle yapıldı en azından :)

Ve daha nicesi.

Başörtülü gezmek ülke sınırlarda bir başıma kalacağım ihtimalini de taşıdı, asla yalnız kalmayacağımın ihtimalini de. Hem yadırganacağım hem de makbul görüleceğim bir spektrumda gittim geldim devamlı. Müslüman bir kadın olarak seyahat etmekten ötürü ise hiçbir zaman yılgınlık hissetmedim.

Yine de hayatlarında ilk defa başörtülü ve oldukça amatör bir gezgin görenlerin şaşkınlığını biriktirmeye devam edeceğim. Kendi kendimin elçisi olarak en azından.
Yahu biz sırf rahat seyahat edelim diye seferi kılındığımız bir inanca mensubuz, daha ne diyeyim. Nerede görülmüş böyle seyyah ruhlu bir sistem?  
Dünyayı gezip dolaşıp, hayranlıkla dolup taşmak için gereksiz pahalı turlara filan ihtiyacımız yok. Hele ki; Kartal’dan Sarıyer’e gideceğimiz vakitte Lizbon’a varabildiğimiz bu zamanda. Yapacağımız şey; uygun fiyatlı havayollarının promosyonlarını takip etmek, kalacak yeri değerlendirme yazılarını göz önünde bulundurarak rezerve etmek, minimal hayatın zenginliğiyle mutlu olmak ve ekmek arası ton balığı, çubuk kraker, kuruyemiş vs. ile nasıl hayatta kalınır onu öğrenmek.

Konuk Yazar

19 yorum

  • hayatımın en tatlı anılarını erasmus için yurt dışındayken yaşadım. hele dönüş yolunda viyana’da takıldığım güney koreli arkadaşlarımı hiç unutmayacağım. bu yazı beni o günlere döndürdü. inşallah yine imkanım olur da bir yerlere gidebilirim.

  • Harika. Dini dar eden erkekler mutlaka okumalı. Dindarlik adi altında islamiyeti ve kadınları kendi cahilliklerine hapseden zihniyet islamın önündeki en büyük engel. Tebrikler kardeşim. Allah sevdiği kula arzi gezdirirmis.Yolunuz açık olsun.

  • Zevkle okudugum bir yazi olmus .Gelecegin Evliya Celebisi olacak kivamda ictenlikle, samimiyetle yazilmis .Tebrik ediyorum ve bu yolda devamini getirmesini temenni ediyorum. Basarilar guzel kizim.Sitenizi de genclere yer verdiginiz icin tebrik ediyorum.

  • Bayıldım! desem tek kelimeyle… Cesaretine ve dirayetine hayran oldum. Ama benim kızım böyle bi şey yapmak istese napardım bilmiyorum. Başına bir şey gelir endişesini yıkabilir miydim, gerçekten bilmiyorum.

  • Yeryüzünde gezip dolaşmak farźı kifaye. Günlüklerinizi okuruz inş. Üslubunuz harika…

  • Merhaba, çok güzel bir yazı olmuş, cesaretinizi takdir etmemek elde değil. buraya hiç erkek yorum yazmamış ilginç:) Dini dar eden erkekler okumamış herhalde:)

  • Bir tarihçi olarak bunca seyahat hâsılasını önce gün-be-gün, sonra ise bir hatıra şeklinde yazıya dökerek yeniden inşa etmenizi, salıkvereceğim acizâne.. Böylece bugünü gelecek için yeniden
    inşa etmiş olacaksınız. Belki de yapıyorsunuz.. O vakit bunu kalıcı kılmaya bakın diyeceğim.. Zira zayi olmaması gereken eşsiz tecrübeler biriktirmişsiniz.. Yazı ve gezi yolculuğunda yolunuz açık olsun.. Biz dahi seyahat Ya Rasûlallah diyerek seyyaheler safına iltihak etmek istiyoruz… Selametle..

  • Şahane! Ömrümde ilk defa aşina olduğum her şeyden uzakta ve tek başımayım şu sıralar. Öyle insanların anlattıkları gibi burnumda tüten bir sokak, cadde, ülke ismi de yok. Bize lazım olan varlığı tecrübe etmekse eğer güneş birkaç meridyen ötede sadece geç ya da erken batıyor; fakat başka bir düzende batmıyor. Birbirinden alem insanlarla içimizdeki insanlığı gün yüzüne çıkarmak, mis gibi kokan bulgur pilavının kokusuna her halükarda tercih edilmez mi?

  • Bu sayfadaki yazıları okurken yalnız olmadığımı hissediyorum hep. Özellikle bu yazı duygularıma tercüman olmuş adeta. Henüz 40 ülkeyi devirmiş olmasam da o gezgin ruhun tadına varmak çok özel ve güzel bir duygu ; henüz tatmayanlara kendinize yazık etmeyin bir yolunu bulup bir an önce yollara düşün derim. Yolda artık kendinizden bir parça mı bulursunuz kafanızdaki kimi sorulara cevap mı ama ruhunuza işleyecek bir şeyler bulacağınıza eminim.

    • söylediklerinize kesinlikle katılıyorum. Aynı şeyleri ben de hissediyorum. 20 günlük seyahatimde hem müslüman +türk +tesettürlü bir bayan olarak buradaki yaziyla sena hanımın yazdıklarıyla o günleri anımsadım.henuz üzerinden çok geçmese de en kısa zamanda tekrar yolculuğa çıkma isteği her geçen gün yanıp tutusturuyor .Şimdilik rotamızı Kudusle taclandirdi bakalim bir dahaki durak neresi olur.Sevgiyle kalın:)

  • Harika bir yazı olmuş!
    Kız kardeşim başörtüsüyle Valladolid’de okurken şehirdeki tek kapalı olduğu için süpermarkette hastanede heryerde onu tanıyorlardı. Porto’da tren istasyonlarında elinde fotoğraf makinesi olan herkes bizi çekmişti. Lizbon’da bakıp anlam veremiyorlar biz gülümseyince şaşırıyorlardı. Gezmeye özendirdiniz yine beni

  • Lütfen bu anıları daha detaylı yazın. Bayıldım! Ben öyle çok gezmedim. Yalnız da gezmedim ama şöyle enteresan bir anım var. Kudüs’te ermeni piskoposluğuna gittiğimde oranın kapısında duran keşişe birşeyler sordum, tabiki İngilizce. mükemmel bir İstanbul Türkçe’siyle bana yanıt vermesiyle şoka uğrayıp Türk olduğumu nereden anladınız diye sormuştum. Başörtü stiliniz Araplardan çok farklı demişti. Tabi kendisinin Moda/Kadıköy’de doğmuş ve ilk gençlik yıllarını İstanbul’da geçirmiş olması da önemli bir detay :)