Yazar: rumeysa ç.
Yakın zamanda Facebook duvarımda bir durum güncellemesi paylaştım ve beklentimin çok üstünde olumlu-olumsuz tepki aldı. Önce yaptığım güncellemeyi az biraz açıklamak, sonrasında da verilen tepkilerin ne kadar yerinde olduğunu bilmeyerek ve yorum yazanların affına sığınarak bir kategorizasyon ve değerlendirme yapmak istiyorum.
Durum güncellemesi şöyleydi:
“Bugün Moda’da çay içerken birkaç yaşlı teyze tarafından başörtülü olduğum için taciz edildim açıkça.
28 şubat edebiyatı yapayım diyorum, gülesim geliyor. Zaten bir suredir mağdur olmamız da yasak
Azıcık sinirleniriz geçer artık, n’apalım”
Nedendir bilinmez, yazılan yorumların çok büyük bir kısmı sadece olayın kendisine odaklandı. O yüzden öncelikle bu yazıda olay sonrasındaki ifadelerimi açıklama gereği duydum. Başıma gelen taciz olayını “28 Şubat” bağlamında ifade etmek istemediğimi söylemiştim önce. Yani ilk olarak hem “Allah’ım neler çektik, hep çekiyoruz, kahrolsun CEHAPE zihniyeti” demek istememiştim. Bunu bir “çekemiyorlar bizi” söyleminin bir parçası haline de getirmek istemiyordum.
İkinci olarak ise son dönemde özellikle “muhalif” kesim içerisindeki çokça rahatsız olduğum bir eğilime dikkat çekmek istemiştim: İktidardaki partinin sempatizanlarının ya da bu kişilerle dış görüntü ya da dini inanç üzerinden ortaklığa sahip herhangi bir insanın mağduriyetini geçersiz kabul etmek. Yani iktidarda olduğumuz için (biz kimdi?) artık mağdur olamazdık.
Kısacası bir taraf tüm bu nefreti kendi işine yarayacak şekilde kullanmak ve üzerinde yükselmek niyetindeyken, diğer taraf da tüm hassasiyet iddialarına rağmen gerçek bir nefreti ve mağduriyeti kendi hiyerarşisinde gerilere, çok gerilere atıyor diye düşünüyorum. Ben ve benim gibiler ise bu pinpon maçında orta yerde kalmış, bir o tarafa bir diğerine bakıyoruz, kendimize sıra gelmeyeceğinden emin olarak bir şeyleri sineye çekiyor, hayatımıza devam ediyoruz.
Peki kimler neler dedi durum güncellemesine?
İlk kategori: Empati kuran başörtülüler. Bu kategorideki kişiler kendi başlarına gelen hikâyeleri paylaştılar. Bu sayede başörtülülere dair nefretin garip bir şekilde yoluna devam ettiği görülmüş oldu. Ben bile şaşırdım bu kadarına diyebilirim. Türkiye’nin farklı yerlerinden geldi örnekler, ama çoğu “gettolara girmeye cesaret eden başörtülü kadınların” hikâyeleri oldu.
İkinci kategori: “Beni de mini etekli teyzeler taciz ediyor”. Yaşanan olayın farklı toplum kesimlerinde de farklı gruplarla karşılaşmalar şeklinde yazıldığı söylendi bolca. Burada yoğunluklu olarak yaşanılanların ortaklığına ve yaygınlığına dikkat çekmek isteyen ve ortak mücadeleyi umut edenler yorumlar yazıldı. Böylece, karşılaştırma yapmadan, sıraya sokmadan böylesi bir ortaklığa işaret etmek ve yine böyle bir algıya sahip olmak ne kadar zormuş onu gördük.
Bunlar dışında üzüntüsünü belirtenler, hatta kadınlar adına özür dileyenler, her konuda böylesi bir müdahalede bulunacak teyzelerin varlığına dikkat çekenler… Çokça yorum oldu. Durum güncellemem herkese açık olduğu için linkine bakıp kendisini de inceleyebilirsiniz:
https://www.facebook.com/rumeysa.camdereli/posts/10154327092358826
Muhakkak ki yaşadığım olayın benim ait olduğum sosyal sınıfla ilgisi var ama yine de Türkiye’nin birçok yerinde hâlâ başörtülülere yönelik ayrımcılık devam ediyor, bunu görmezden mi gelmemiz gerekiyor? Ya da cidden benden çok daha ağır mağduriyetler yaşayan insanlar var Türkiye’nin her yerinde. Orada sıraya girip, “asıl” mağdur olanlar hakkını alana kadar susmam mı gerekiyor? Bu iki soruya da benim cevabım hayır. Muhakkak ki durum güncellememe yorum yazanların da cevabı hayır olacaktır. Ancak cidden bu kadar net bakabiliyor muyuz olaya? Hâlâ “ama”larımız var mı?
Ben değil de 50-60 yaşlarındaki teyzelerimin Gezi Parkı olaylarının cereyan ettiği dönemde Erenköy’de yapılan protesto gösterilerinde yuhalanmışlıkları var. Başörtülü ablamın üzerine araba sürmeler de cabası. Yine Kadıköy yani. Gezi demokratik bir hak mücadelesiydi, her kesimden insan vardı diyenlere bunu anlatıyorum. Başörtüsü konusunda paronayak değilim. Ama biliyorum ki iktidar onların eline geçtiğinde eskiye dönmek çok da uzak bir ihtimal değil. Her iktidar kendi mağdurlarını yaratıyor bir şekilde.
Benim bu yazıyı yazmaktaki amacım paranoyaları canlandırmak değil, herkesin yaşadığı mağduriyet görünür olursa barışabileceğimize olan inancımdı. Bu yorumun buna hizmet ettiğini düşünüyorum. Ortada iktidarı “kapmaya” çalışan bir grup insan olduğuna inanmıyorum.
Hadi iyisin bundan sonra karsimda latte ictiler, ters baktilar diye sinekten magduriyet cikarmana gerek yok, darbe yaptilar bize diye anlatirsin magdur olursun. Yalniz artik yanlanmaya calistiginiz her firsatta altlarini oyup yine de diplerinde olmaya calistiginiz sekulerlere boyle yaklasamayacaksiniz. Artik evlerinde toplanacak insanlar
:) Denecek bir şey yok, yorumu yayınladım ki içinizdeki nefreti bir gün belki geri dönüp baktığınızda görürsünüz.
Gezi’de basortulu kadinlar taciz edilirken basini ortmeyen feministler dayanisma yuruyusu yapiyordu. Ustelik o esnada canlarini savunmaya ugrasirken. Bugun “demokrasi sevdalilari” basini ortmeyen kadinlari taciz ederken basini orten feministler nasil bir eylem yaptilar, merak etmemek elde degil. https://twitter.com/dilaragurcu/status/754611750671089664
çok teşekkürler yorumunuz için. ben de aynen bunu merak ediyorum, burada yazılan bir çok şeye katıldığım, yaşananları/yaşatılanları kınadığım için takip ediyorum ancak ne kadınlara ilişkin ne de başka bir yanlışlığa ilişkin herhangi bir şey okuyamıyorum bir türlü. bırakın son iki günü, yıllardır kadına karşı yapılan nefret söylemlerine ilişkin tek bir yazı bulamıyorum, yarım kadınlıktan tutun da darbecilerin eşleri kamu malıdır açıklamasına kadar, tacizi/tecavüzü hak ettiği ima edilen muhafazakar yaşamayan kadınlara kadar… okumalarını/çalışmalarını engellemek için her türlü şey yapanlara karşı savaş veren kadınlar daha dün yapılan ‘okumuşların şerrinden korusun’ açıklamasına ilişkin ne düşünüyorlar çok merak ediyorum mesela. ensar vakfı olayında bile ‘bir anda çok fazla saldırıldı onun için korumak zorunda kaldılar’dan ileriye bir eleştiri yapılamadı.
mağduriyet sırası mı var? elbette hayır, ne münasebet, bu savunduğumuz değerleri anlamsız kılar. sadece bu mağduriyetle birlikte neden diğerleri hakkında tek kelam edilmiyor, bunların birer mağduriyet olduğuna katılıyor musunuz mesela? yoksa bir önemi yok mu? bu şiddetin muhafazakar kadınlara yöneltilmediğine mi inanıyorsunuz? tüm kadınlar ne zaman gerçekten birlikte örgütlenebilecek onu merak ediyoruz sanırım…
Sevgili Reçel blog yazarları,
“Şu olurken sen ne yapıyordun” tartışmalarından sıkıldım. O maksatla yazmadığımı belirteyim. Gezi’de başörtülü kadınlarla birlikte dayanışmanın verdiği güçle yürüyenlerden biri olarak yazıyorum bu mesajı. Bu haberleri duyuyor musunuz, okuyor musunuz?
http://m.bianet.org/bianet/kadin/176873-dunyanin-sonu-da-gelse-erkeklik-baki-kaliyor
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/melis-alphan_350/darbeyi-atlattik-da-peki-ya-linc-kulturu_40151544
Henüz birinci dereceden bir yakınıma karşı taciz duymadım ama zaten korkudan herkes kendini evlerine kapattı. Bugün kadın dayanışmasını yükseltme zamanı diye düşünüyorum. Üstelik üniversite yıllarından itibaren (en az 10 yıldır) feminist olmaktan mütevellit başörtülü arkadaşlarla pek çok vesileyle dayanışma göstermiş, beraber örgütlenmiş veya örgütlenmeye çalışmış biri olarak gerçekten karşılığını beklemekten kendimi alıkoyamıyorum.
Gezi’deki eylemin taciz haberlerinin biz feministleri ulaştığının hemen ertesi gününde gerçekleştiğini hatırlatmak isterim. Sessizliğiniz gücendiriyor.
Öfkelenmek istemiyorum. Erkeklerin ektiği nefret tohumları dayanışmamızı boğsun istemiyorum. Evet çok kez ayrı düştük, birlikte örgütlenme çabamız hep aksak topal gitti. Ama uğraştık. Lütfen uğraşmaya devam edelim.
Üslubunuz için teşekkür ediyorum.
Diğer yorumlara cevap yazasım gelmemişti açıkçası, ama sizin yorumunuzun yapıcılığı beni motive etti.
Tabii ki bu bahsettiğiniz haberleri okuyoruz, dehşet içerisinde takip ediyoruz.
Ama ne yazık ki, en azından kendi adıma, ben şu an sokakta değilim.
Siz ne kadar dışarıdan kınıyorsanız, napabiliriz diye düşünüyorsanız, ben de aynı yerden, evimden dehşet içerisinde oturuyorum.
Günlerdir düşünüyorum ne yapılabilir diye, ama onun için dışarıdakilerden biri olmam gerek. Yakın zamanda, eğer kafamızı toparlamayı başarırsak yazılar yazmayı istiyoruz. Ben mesela bu konuda kesin olarak yazmak istiyorum. Ama bundan fazlasını yapacak gücüm benim kendi adıma yok şu an.
Örgütlü bir grupmuşuz gibi bize davranılmasından çok sıkıldım ama, sizin onu kastetmediğinizi bilmeme rağmen buraya not düşmek istedim.
1-2 kişi kendi sosyal medya sayfalarımızdan çırpınıp duruyoruz şu an sadece, bizi bizim yerimize örgütlemeyi düşünür mü acaba diğer yorumları yazanlar? Sanırım bölgesi daha kolay olacak (!)
Oncelikle haddimi bu denli zarif bir bicimde bildirdigi icin Rumeysa Hanima cok tesekkur ederim. Fakat uslubumda cevaba layik gorulmeyecek bir kabalik oldugunu dusunmuyorum. (Kendilerinin her yoruma tek tek cevap yazmasi gerektigini de dusunmuyorum elbette, benim yorumuma gonderme yaptigi icin belirtme ihtiyaci hissettim.)
Rumeysa Hanim basortulu bir kadin olarak yasadigi ayrimcilik ve siddete dair bir yazi yazmis, bir okur da konuyu Gezi’ye baglamis. Hicbirinin dogrulugundan kuskum yok. Bununla beraber Gezi donemindeki siddetten bahsedeceksek kadinlarin buna karsi verdigi mucadeleyi hatirlamayi da onemli buluyorum. Ustelik demokratik gosteri haklarini kullanmak ve kamusal alanlari savunmak icin ciktiklari sokaklarda gaza bogulurken, uzerlerine asitli su sikilirken, gaz kapsulleriyle kafalarindan vurulurken, emniyet otobuslerinde cinsel tacize ugrarken… Yorumumun maksadi bunu hatirlatmakti.
“Su olurken neredeydin?” tartismalarini ben de gereksiz buluyorum, zira bir yere varmiyor. Fakat “Bu olmakta, neredesin?” sorusu farkli. Basortulu kadinlarin su an yasanmakta olan (ve bildigimiz kadariyla oncelikli olarak kendilerini hedef almayan) kadina yonelik siddet karsisinda nasil bir eylemlilik icinde olduklarini merak ettim, cevabimi da aldim. Ben de cevabimi vereyim:
“Basortulu kadinlarin hakli mucadelesine vermem gereken destegi gecmiste verdim. Umarim gerekmez ama gerekirse yine veririm. Bununla beraber elbette ki sizin yerinize orgutlenmeyi dusunmuyorum. Blog ozelinde konusacak olursak egitimli, orta sinif, sehirli yetiskinler olarak elinizde orgutlenmek icin yeterli imkan ziyadesiyle mevcut. Eger boyle bir ihtiyac hissetmiyorsaniz, elinizdeki iletisim olanaklarini bir eylemlilik cagrisi icin kullanmaya gerek gormuyorsaniz kendi tercihinizdir ve hayattaki tum tercihler gibi pek cok seyin gostergesidir. Gezi’deki dayanisma yuruyusune katilanlarin tek ve orgutlu bir grup oldugunu dusunuyorsaniz da yanildiginizi belirtmek isterim. Muvaffakiyetler dilerim.”
Açıkçası bir reçel okuru olarak bu tepkiye anlam veremedim. Burası herkese açık bir platform. Belli bir ideolojiye sahip olmanız gerekmiyor. Siz bence tam da içinizden ne geliyorsa yazabilirsiniz. Biz de okuruz ve memnun oluruz. Kadın yarımdır vs gibi açıklamalarla barışık değilim ben kendi adıma. Bunu sormanın bile burada toplumu, siyaseti her yönden eleştiren yazılara haksızlık olduğunu düşündüm açıkçası. Bunu ispatlama gereği duymak hiç aklıma gelmemişti. Kendimi sınavda gibi hissettim. Darbe sürecinde de sokağa çıkmadım, korkuyordum, bianetteki haberi görünce Laik kadınlar ve alevi kadınların yanındayım diye tweet attım. Kutuplaşmanın zirvelere ulaştığı bu dönemde kimse favlamadı. Retweetlemedi. Ama hala yanındayım başı açık kadınların. Tanıdığım tanımadığım tüm başörtülü ve dindar kadınların sorumluluğunu üstlenemiyorum. Açıkçası bu bütün başörtülüler için hesap verme gerekliliği de 28 şubatı hatırlatıyor. Ben de bütün başörtülü kadınları temsil etmiyorum. Kendi adıma konuşuyorum.