REÇEL

Hz. Yusuf’un Askerleriyiz

“Biz bu Kuran’ı vahyetmekle, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Halbuki sen daha önce bundan bihaberdin.”

Konuk Yazar: Cecol

 unnamed

Baktım, “Özgecan’ın Gömleği”ne yaptığım yorum ilgi, tepki vs. toplamış, ben de adam akıllı oturayım yazayım dedim.

Biz bu Kuran’ı vahyetmekle, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Halbuki sen daha önce bundan bihaberdin.” 

8 yaşında filanım. Allah’ın beni sevmediğini düşünüyorum; sevse niye babamı alsın ki benden. Benim de onunla çok iyi bir ilişkim yok. Ananem gel sana dua filan öğreteyim diyor ama umurumda değil. Bir ramazan günü herkes oruç evde, ben değilim. Tabi eskisi gibi tabak orucu bile tutmuyorum. Neyse TRT1’de iftar programı izliyor bizimkiler, Peygamberin babasını nasıl kaybettiğinden, dedesi ölünce nasıl o toprağa oturup kafası elleri arasında amcası gelene kadar çaresizlik içinde beklediğinden bahsediyor konuk. İçim acıyor, bizimkiler neyse fark etmiyor ama ağlıyorum. Çok seviyorum Allah’ı o an, en çok da bir yetimi böyle sevdiği için. Sonra hep oruç tutuyorum öyle tabak filan değil sahurdan iftara… Yıllar geçiyor, 18 yaşındayım, Amargi okuyorum, feminist oluyorum. Bütün konferanslarda hep aynı şey; İslam’ın eril bir dili olduğu, Kur’an’ın male-centric (erkek merkezli) bir bakış açısı olduğu filan falan… Hop başa dönüyorum, o Ramazan oruç tutmuyorum. Ama içimde bir huzursuzluk, Kur’an’da defalarca yetim hakkı geçiyor. En güçsüz kim bir toplumda: annesini veya babasını kaybetmiş bir çocuk. Bunu bu kadar koruyan, kollayan bir kitap kadın düşmanı olamaz herhalde diyorum. Başlıyorum aramaya, sonra onu buluyorum: Ahsenul Kassas, kıssaların en güzeli. O günden beri oruçlara devam…

Bu benim dinle olan kısa hikayem ve hikayede bu kıssanın kıymeti çok. Şimdi gelelim benim Hz. Yusuf kıssasında ne bulduğuma. Her ne kadar Özgecan’ın gömleği yazısının altına yorum olarak yazmış olsam da gelen tepkiler çok da açıklayıcı olmadığını gösterdiği için tane tane çokça soruyla anlatayım dedim.

Ders 1: Cinsel anlamda kadınla erkek arasında fıtri bir değişiklik yoktur, kadın da en az erkek kadar seksüel bir varlıktır. Züleyha’nın Yusuf’a saldırmasına sebep de, kadınların ellerini kestiren de cinsel arzudur.

Şimdi bu meseleye şöyle itirazlar gelmiş: “Züleyha’nınki aşk cinsel dürtü değil”, “Kadınlar parmaklarını güzellikten etkilenip kestiler

Biz de şöyle cevap verelim:

1. Diyelim aşk, saf aşk… Peki niye Hz. Yusuf’un bedenine sahip olmak istedi? Diyelim ki aşkı gözlerini kör etti. Peki niye ona aşkını şiirlerle, şarkılarla filan anlatmadı da aşkını anlatmak için cinsel bir yol tercih etti? Siz aşık olduğunuz adamın mı yoksa deliler gibi arzuladığınız adamın mı ilk fırsatta üstüne atlarsınız?

2. Kadınlar güzellikten etkilendiler diyelim.  Öyle ya güzellik insanın aklını başından alan bir şey. Peki orada Yusuf yerine, çok güzel bir kız olsaydı ya da çocuk, kadınlar yine ellerini keserler miydi? Karşı cinsin güzelliği sırf güzellik hissi mi yaratır yoksa beraberinde arzuyu da getirir mi?

Ders 2: Taciz tecavüz bir kadınlık-erkeklik meselesi değil, bir iktidar güç meselesidir. Züleyha’nın Yusuf’a saldırmasının, onun bedenine sahip olma hakkını kendinde görmesinin de sebebi aşkı değildi. Öyle olsa ona daha naif yaklaşır, aşkını dillendirirdi. Züleyha ise köle olarak satın aldığı bu adamın sadece hayatının üzerinde değil bedeninin de üzerinde hak sahibi olduğunu düşündüğü için ona saldırdı.

Gelen itirazlar: “İktidarla ne alakası var? İffetsiz bir kadının, aşık bir kadının, vs. vs. bir kadının kendini kontrol edememesi, aşkının aklını başından alması.

Tamam diyelim öyle, o zaman şöyle soralım hikayedeki kadın Züleyha değil de köle bir kadın olsa aynı olay yaşanır mıydı? Ya da aşk ya da iffetsizlik bir insanın aklını başından ne kadar alır? Mesela Hz. Yusuf  bir köle değil de bir prens olsaydı Züleyha aynı kayıtsızlıkla kapalı kapılar ardında ona saldırabilir miydi? Ya da buna sebep verecek, Hz. Yusuf’u o kötü duruma sokacak bir durum olur muydu?

Ya da şöyle düşünelim, bir insan bir insana ne zaman tecavüz eder, aklı başından gittiğinde mi? O zaman tecavüzler niye her zaman ıssız yerlerde olur? İnsanın aklı başından gitmek için mekan mı arıyor? Ya da niye hep güçsüzlere tecavüz edilir? Akıl baştan gitmek için insan mı eliyor? Vallahi bu kadar basıyorsa aklın hiç baştan gitmemesi gerek, öyle değil mi?

Peki ya sonrasında attığı iftira? Eğer iktidar sahibi olmasa kim ona inanırdı, nasıl Yusuf’un hayatına bu kadar tahakküm etme hakkı olurdu?

Ders 3: İffet, namus; cinsiyetçi, sadece kadının ya da güçsüzün yanına konulduğunda şık duran kavramlar değildir. Evrenseldir, toplumun herkesimini kapsar. 

Andolsun ki onların kıssaların akıl sahipleri için ibret vardır“. Ne yapalım bu kıssadan hisseyi almayalım mı kendi payımıza?

Konuk Yazar

12 yorum

  • gercekten cok yerinde bir yorum olmus butun bu olaylara. sokaktan gecen cok guzel bakimli alimli bir kadina sokak ortasinda kendinden gecipte saldiran pek yortur. ama tenhada daha cocuk denecek yastaki kizlara saldiran pek coktur. kimin kime gucu yetiyorsa artik olaylar bunu gosteriyor. Allah islah etsin bu kendini guclu zanneden erkek vede kadin bozuntularini. Allah en gucludur ins azabiyla cezalandiracaktir hepsini.

  • buyuk bir tutarsızlık var yazıda, yazı da geçen bir cümle; “Taciz tecavüz bir kadınlık-erkeklik meselesi değil, bir iktidar güç meselesidir.” çok güzel ve çok doğru bir cümle ama arkadaşların tutarsız olduğu nokta şu; özgecan veya başka bir kadın öldürüldüğü zaman neden sadece tartışmalar kişinin cinsel kimliği üzerinden üzerinden dönüyor, neden kadın cinayeti diyoruz (erkek öldürüldüğü zaman erken cinayeti demiyoruz) , burada ezen ve ezilen bir taraf var ama siz olayı sadece cinsel kimliğe bağlıyorsunuz; kadın cinayeti, erkek vahşeti…

    • erhan, evet taciz ve tecavüz erkeklik-kadinlik meselesi değil, iktidar ve güç meselesidir. şu an içinde yaşadığımız dünyanın tarihi de, erkek cinsinin kadın cinsi uzerinde kurduğu tahakkumun tarihidir. kadın cinayeti diyoruz çünkü toplumumuzda kadinlar binlerce farkli yolla güçsüzleştiriliyor, baskı altına alınıyor ve iktidar erkeğe veriliyor. iktidarı elinde bulunduran erkek ise tecavüz etme yetkisini kendisinde buluyor. eğer toplumumuz erkeği kadına karşı güçsüz duruma dusurseydi ve kadinlar erkeklere cinsel saldırıda bulunsaydı ayni mucadeleyi “kadın şiddeti, erkek cinayeti”/diye degerlendiecektik.

  • Yazıda herhangi bir tutarsızlık göremiyorum Erhan. Tutarsızlık belki senin ön kabüllerindedir. Bir paradigma değişikliği yap sonra yeniden oku yazıyı. Güzel yazı.

  • Kur’an, kıssaları bir gayeye matuf olarak anlatmıştır. Onun 23 yıllık nüzul sürecine bütüncül bir bakış, kıssaların hangi gayeyi tahakkuk ettirmek istediğini ve vahyin mesajı içerisinde nereye oturduğunu açık bir şekilde görebilecektir. Ahsan’ul-Kasas olan Yusuf (as) kıssası da bundan hali değildir.

    Bir hikayenin çağrışım düzeylerine kota koymak elbette ki haddimiz değildir; bu pek mümkün de değildir. Bir hikayeden hareketle onu işitenler adedince bir yaklaşım ve çağrışım söz konusu olabilir. Nitekim Yusuf Kıssası’ndan biri çok güzel bir dizi senaryosu da devşirebilir; kadınların cinsel meyline bir mesaj da çıkarabilir. Hakeza bu kıssa üzerinden yakışıklı olmanın bedeli de konuşulabilir iktidarın cinsellik üzerindeki tahakküm ve belirleyiciliği de vs…

    Ancak bunların hangisi Sözü Söyleyen’in muradını anlamaya en yakın olanıdır; işte burası mevzunun en kritik noktasıdır. Kur’ân’ın etrafımızdaki vakıaya uygulanışı (‘uyarlanışı’ değil) belli ön koşulları haiz ciddi bir meseledir. Bu yazıda yapılan ise tüm bu ön koşulları* göz ardı eden aceleci ve keyfî/sorumsuz bir tutumun içerisinden konuşmak olmuştur.

    Nitekim basit bir bakış bile, yazıyı kaleme alan hanımefendinin hikayeyi “Züleyha (!)-iktidar-bağımlılık ilişkisi” ekseninde okuduğunu görecektir. Oysa hikayenin “Yusuf-Takva-Mülk ve İktidar” bağlamında anlatıldığı hususu Kur’an ve kıssanın bütünlüğü açısından daha doğru gibi görünmektedir, Allahu alem.

    Demem o ki, Kur’an’ın kıssayı anlatımında merkez kişi Yusuf (as) iken bu yazıda merkez kişi Züleyha (!) olmakta ve Yusuf (as) silik bir figüran olarak kalmaktadır.

    *Ön koşullar derken, koşulsuz bir rivayet saltanatını, ezberci ve kalıplara yaslanan bir düşünce ufkunu kastetmiyorum. Hitab’ın muradını ve nazil olduğu dönemin vakıası ile irtibatını sağlıklı bir şekilde tahkik eden ve bugünün vakıasına doğru taşıma azminde olan bir çabadan bahsediyorum.

    • Yorumlara hiç bakmamıştım bir arkadaşımın yönlendirmesiyle yeni gördüm. Şimdi ben sizin yaptığınız yapıp sizi keyfi ve sorumsuz bir tutumla davranıp kendi tesfirinizi dayatmanızı eleştirmek yerine, tane tane anlatayım. Yazdılarınızdan tefsir ilmine hakim olduğunuz varsayıyorum. Bildiğiniz gibi Kuran’da kesin emirler vardır, hemen hemen hiçbir tefsir kitabından bu emirlerle ilgili farklı yorum bulamazsınız. Mesela kimse siz domuz yiyin diyemez. Bir de yoruma açık ayetler vardır boşanma gibi mesela, esasta hem fikir olmakla beraber birçok tefsirci ayetin uygulanışına farklı yaklaşır. Ve kıssalar vardır, bazı kıssalarda verilmek istenen ders ayet olarak kıssaların içine yeşleştirilmiştir; böylece yoruma açık alan daraltılmış kıssadan hisse okuyanın önüne sunulmuştur. İstairoğulları ve buzağı hikayesindeki gibi. Bazı kıssalarda ise ders ayetle verilmemiş hisseyi çıkartmak okuyana bırakılmıştır. Birçok tefsirci bunda bir hikmet olduğunu düşünür. Mesela günümüz Quran ingilizce tercümesinin yazarı Abdullah Ali bunun için şu sebepleri sıralar: 1. Bu Kuran’ın çağlar ötesi olduğunun bir kanıtıdır. Zira kişi bulunduğu çağ ve dönem koşullarına göre yeni anlamlar çıkarıp Kuran’ın esasına dokunmadan şeriatı değiştirip, düzenleyebilir. 2. Bu Allahla kul arasındaki perdeyi kaldıran bir şeydir. Kesin emirlerdeki dil barizse bu ifadelerdeki dilde kula Kuran’da kendine has bir anlam bulma fırsatı veriri. Bu da Allah’la kul arasındaki bağı güçlendirir. Her okuduğunuzda yeni şeyler gördüğünüz bir kitap mı daha keyiflidir yoksa hep aynı şeyleri okuduğunuz mu? 3. Kuran kullar ve alimler arasında bir diyoloğu destekler. Anlamların zenginliği paylaşmayı ilmi yükseltmeyi ve islam dünyasında sadece manen değil ilmen de bir birliktelik kurmayı sağlar. Ve daha görünmeyen nice anlamla gizlidir.
      Yani Turan Bey eğer Allah isteseydi o kıssalara kesin emirler koyar ve bizim anlam yüklememize engel olurdu, ama öyle yapmadı. Ve dediğiniz gibi Allahın kitabının çağrıştıkları helal ve topluma faydalı olduğu sürece kota koymak ve bunu sorumsuz/keyfi olarak adlandırmak haddinize değil. Bu yazı sadece Yusuf Suresinin Zuleyha ve Yusuf’un arasında geçen kısmıyla ilgili, daha dikkatli okursanız hikayenin bütününden bahsedilmediğini bu nedenle takva-mülk vs. kısmına değinilmediğini görürsünüz. Bilirsiniz bir tefsire bir yoruma karşı çıkıldığında Vallahi Allahu alem bu yanlıştır diyerek karşı çıkılmaz, eleştiriniz sağlam Kurani ve Hadisi delillere dayandırmanız gerekir. Varsa öyle bir eleştiriniz buyrun konuşalım yazanın Kuran ve tefsir ilminden bir haber olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
      Bu arada ön koşullar demişsiniz hitabın muradı ve nazil olduğu dönem göz önünde bulundurmak elbette önemli olmakla beraber hikayenin özüne de iyi bakmak gerekir. Çünkü sırf ona göre bir tahlil yapsak bugün Tebbet suresinin neden çağ ve zaman ötesi olan bir kitapta yer aldığını açıklayamayız.

  • merve söylediğin şeylerin reel de hiç bir karşılığı olmayan şeyler, ya ne oldu da kadınlar güçsüz bırakıldı, yasa mı çıkarıldı, somut şeyler üzerinden gidin biraz, ayrıca bü ülkede akp yi iktidara getiren kadınlardı, akp kadın kollarının çalışması sayesinde çok iyi oy topladı, parti için çalışan kadınların sayısı erkeklerin sayısından çok çok daha fazla, o zaman bu zülmün en büyük sebebi kadınlardır, yine kadınları suçlaman lazım bu tecavüz ve cinayetlerden dolayı .

  • Bekar dindar kizlarimizin cinsellikten uzak romatik hayallerini anlarim ama evlendigi halde hala cinselligi “duygusal ask” ile carpistirip, cinselligin hor gorulmesini anlayamiyorum. Bence askin en guzel hali sevdigin insanla bir oldugun orgazm anidir. Cinselligi sevelim.

  • Sormak istedigim su: bir kadinin saf aski, icerisinde cinsellik barindirmaz mi?

    Ve diger sorum: cinsel iliski; iktidar sahibi olan tarafin, diger tarafin bedenine sahip olacagi bir fiil midir? Burada “sahip olmak” derken kastettiginiz nedir?