Konuk Yazar: Aysel
30 yaşındayım. Evlenmek gibi bir niyetim yok, ya da evlenmemek gibi. Ama bir yol arkadaşı arıyorum, hayatımın aşkını değil. Arkadaşlık, dostluk benim için çok önemli. Ve hayatımı dost olabildiğim biriyle paylaşmayı isterim. Birlikte gelişeceğimiz, birbirimizi motive edeceğimiz bir dostluk…
Üç–dört yıl önce tam da öyle bir adamla yollarımız kesişmişti. Dedim, ben onunla seyahat edebilirim, yeni şeyler öğrenebilirim. Bencil değil… beni, duygularımı, düşüncelerimi duyabilir. Tamam, dedim, evlenebilirim. Çünkü paylaşmak keyifli olurdu.
Ama evlilik aileleri tanımak/tanıtmak, nişan, söz, çeyiz, gelinlik, düğün falan demekti içinde yaşadığım toplum için. Bunlar arasından anlamlı olanlara hakkını vererek, anlamsız gelenleri de hızlıca; irdelemeyerek yaptım. Mesela, ailesini tanımayı istedim gerçekten. Her tanıdığımla sahici ve istekle ilişki kurdum. Annesine, babasına, yeğenlerine kalbimi açtım… Hiçbir baskı altında kalmadan, kendi rızamla…
Ama, nişan ve sözün arasındaki farkı anlamaya kafa yormayı bile istemedim. Annesinin istediği gibi bir yüzüğüm oldu, parmağıma da bol gelen… Hızlıca, irdelemeden taktım. Yüzükleri takarken üzerimde ne mi vardı? Beş yıl önce falan aldığım, nadiren giydiğim bir etek… Öyle farklı isimler konarak çıkılan alışverişlerde de bulunmadım. Kim kime ne hediye almış hiçbir fikrim yok. Çiçek var mıydı hatırlamıyorum, ama çikolata yediğimden eminim. Onun da kutusu, tülü hakkında bir bilgiye yer yok hafızamda. Düğüne gelince… Sevdiklerimizi en kolay nereye davet edebiliriz ve nikah nasıl ilan edilir diye düşündük; buna odaklandık. Sandalyeleri falan tüllü olmayan bir yer ve nikahı ayarladık…
Benim gelinlik hayalim hiç olmamıştı. Dedim ya, evlenmek ve evliliğin getirdiği roller ya da ritüellerle ilgili değil; yol arkadaşı bulmakla ilgili hayal kurmuştum. Anneciğim krem rengi bir elbise dikmeyi kabul etti. Onun bambaşka bir gelinlik hayali olsa da, süsün püsün içinde boğulmak istemeyişimi anladı. İyi ki…
Bunun dışında da bir talebim olmadı, ailemden de yol arkadaşım sandığımdan da.
- Çeyiz mi? Anneannem, babaannem ve annemin seçimlerinden oluşan, varlığından haberdar olmadığım eşyalarım varmış. Aldım yerleştirdim evimize.
- Davetiyeler mi? Oradan oraya atılan, düğün sahibi dışında kimsenin umursamadığı şeyler yerine kitap aldık. İlan edişimizin birilerine bir güzelliği olsun diye.
- Balayı mı? Bir de seyahat planı yaptık.
Kendimce anlamlı olana; ilişkilere ve duygulara önem veriyordum. Eşyaların, nesnelerin, nişan sürecinde çıkan ve sonrasında anlam verilemeyen tartışmaların bir parçası olmak istemiyordum. Kimseyi incitmemek, yormamak birinci önceliğimdi.
Nikahımıza altı gün kala, bir seyahatimiz sırasında öğrendim ki, yalan söylemiş bana. Daha önce bir evlilik yaptığını biliyordum ve bu bir sorun değildi benim için. Ama eski yol arkadaşını kandırmış ve canını acıtmış. Ve bunu bilmiyordum, bu bir sorundu.
Sendeledim…
Ne yapacağımı değil, önce onun nasıl olur da birini kandırdığını, birinin canını yaktığını düşündüm. Sonra da ben, daha en başından beri bana yalan söyleyen biriyle hayat yolunu yürüyebilecek miydim?
İnsanların geçmiş hatalarını yargılamamam gerektiğine dair inancım güçlüydü. Bu inanca sarıldım. Uyuyup uyandım, üç kere daha…
Ve bir süredir beni kandırdığını öğrendim tesadüfen gördüğüm kısacık bir mesajla. Olduğu kişi ve sunduğu kişi arasındaki büyük yarığın içine yuvarlandım.
Çokça ağladım. Her şeyi o gün iptal ettim…
Ailemi arayıp evlenmekten vazgeçtiğimi ve gelecekleri bir nikahımın olmadığını söyledim. Davetiye verdiğim kişilere mesaj gönderdim. Eve gidip bütün eşyalarımı tekrar kolilere doldurdum.Hiçbir baskı altında kalmadan, kendi rızamla…
Ailesine ve sevdiklerine istediği şekilde açıklayabileceğini söyledim. Onun çevresine herhangi bir şey söylemeyeceğimi temin edip yolumu ondan ayırdım. Neden mi? Sanki hatalarını dünyasındaki insanlar bilirse, kendini düzeltmekte zorlanır gibi düşündüm. Birlikte gelişemeyecek, büyüyemeyeceksek de onun gelişmeye devam edişi duraksamasın istedim
Üzerinden yıllar geçti…
Sevdim tabi, ama birlikte yürüyebileceğim bir yol arkadaşına rastlamadım. Hâlâ evlenmedim. Hiçbir baskı altında kalmadan, kendi rızamla.
Bir süre düğünlere gitmedim. Sorularla, acıyan ve meraklı bakışlarla karşılaşmayayım ve sevdiklerime olan olumlu duygularım zarar görmesin istedim.
Şimdi olur olmaz bağlamlarda, tanır tanımaz sıfatlarla, “Niye evlenmiyorsun?” diyorsunuz ya, yol arkadaşlığı yapacak biriyle yolum kesişene kadar evlenmeyeceğim yüksek müsaadenizle. Sizin de baskınız altında kalmadan, kendi rızamla…
Çok içten bir yazı olmuş yüreğinize sağlık :)
Ağlattın bee…
Ben kendi icimden ve cevremden gelen baskilara dayanamayip evlendim. Hatta kandirilmadim, bile bile lades dedim. İki cocugum oldu. Simdi onlarin hem annesi hem babasi olarak yoluma devam edeceğim. Evlendigim icin pisman degilim, bosandigim icin de pisman degilim. Cunku hepsi de takdiri ilahi. Ama insallah baskilar yuzunden kadinlarin evlenmek durumunda kalmadigi zamanlari gorebiliriz, ben ve kizim..
Benzer deneyimlerimizi birilerinin bu kadar sade ve samimi anlatanlar olduğunu bilmek içimi rahatlattı. Kaleminize kuvvet