REÇEL

“Hey Sen Başörtülü!”deki ‘Sen’ Üzerine

Aida Begic’in Kar filmini izlediniz mi bilmiyorum. Filmi izlediğimde şöyle mükemmel bir çıkarım vardı elimde; Filmde başörtüsü takan bir kadın vardı ve film bununla ilgili değildi. Müslüman kadının istediği tam olarak bu.

Konuk Yazar: Büşra Fındık
image
Bir kaç ay önce bir sosyal paylaşım sitesinde bir fotoğrafa sanatsal terimler barındıran mizah içerikli bir yorum yapmıştım. 560 kadar beğeni vardı ama daha dikkat çekici olan şey yorumlardı. Yapılan bir kaç yorum şöyleydi:
Yazdıklarından çok senin bu cümleleri kurabilmene şaşırdım.”
“Sen git namaz kıl başörtülü.”
“Benim başörtülü bacıma..”
Bahsettiğim örnek muhtemelen her Müslüman kadının başına sıklıkla gelmektedir. Bu örneğe bakarak bazı tespitlerde bulunabiliriz. Siyasi olsun, toplumsal olsun, tüm çevrelerde sürekli dönen temel düşünce başörtü takan bir insanın, insan olarak tanımlanmasından evvel başörtülü olarak tanımlanması… Bu durum öyle bir seviyedeki; uğraştığınız, konuştuğunuz, ilgilendiğiniz, anlatmaya çalıştığınız şey her ne olursa olsun karşı tarafın sizin başörtünüzle, dahası başörtülülüğünüzle ilgileniyor oluşu. Lütfen bunu yalnızca yergi olarak algılamayın, sanki bu durumda bir sorun yokmuş gibi, siz herhangi bir konuda fikrinizi beyan ederken, bazen “Vay be helal başörtülü!” ödülüne de layık görülüyorsunuz. Unutmayın siz bir insan değilsiniz. Bir başörtülüsünüz.
Aslolan kişinin Müslümanlığı neticesinde namaz kılmak, oruç tutmak gibi başörtü takmaya karar vermiş olması. Ve bunun en az diğerleri kadar tabii olan bir ibadet özgürlüğü olduğunun kabul edilmesinin gerektiği. Kişinin başörtüsünü nasıl yorumladığının, ne kadarını uyguladığının, örtmüş olduğu başörtüsü hakkındaki düşüncelerinizi duymak isteyip istememe özgürlüğünün kişiye bırakılmasının gerekliliği.
Aida Begic’in Kar filmini izlediniz mi bilmiyorum. Filmi izlediğimde şöyle mükemmel bir çıkarım vardı elimde: Filmde başörtüsü takan bir kadın vardı ve film bununla ilgili değildi. Müslüman kadının istediği tam olarak bu. Müslüman kadın size bir şey anlatırken onun başörtüsüyle değil, anlattığı şey ile ilgilenmeniz. Konu başörtü ile ilgili değilse onu övmemeniz, yermemeniz kısaca onun hakkında konuşmamanız. Yazının bu kadarını uzun zaman önce kaleme almıştım. Daha henüz yazdıklarım tazeyken, yine bir aşağılamaya maruz kaldım. Bir yazımın olduğu bir platformda beni gören bir birey, sözlükte hakkımda şöyle yazmış; “Orada olması rahatsızlık verici.”
Okuduğumda aslında durumun gayet ayırdında olmama rağmen –umarım bu eleştiri yazdığım yazıyadır– diye içimden geçirdim. Bunu yazan kişiyle de iletişime geçtim, yazımın siyasi bir konuya ilişkin olmadığı, bir düşünce empoze etmediği, üslup olarak değerlendirildiğinde hata içermediğini söyledim. Biliyordum ama yine sordum,” Neden bu kadar kin dolu ifadeniz?”
Bunlar başıma ilk başörtü taktığım zamanlarda gelseydi, epeyce yıpranırdım. Durumu şimdi değerlendirdiğimde ise sadece kırık bir tabloyla karşılaşıyorum. Bu tablo özgürlük naraları atanlardan da, mütedeyyinlerden de özgürlük beklemekte ne kadar umutlu(!) olmamız gerektiği konusunda fikir veriyor. Ne gariptir ki özgürlük halâ okul kapısından başörtü ile girebilme boyutunda. Kapılardan girdikten sonra düzen hep bildiği gibi işliyor.

Konuk Yazar

3 yorum

h için bir cevap yazın İptal Et

  • Geçen gün otobüste, iki tane genç kız, ama tam ergenler. Sürekli gıcık kapıyorlar, ofluyorlar, arada bir “fuck” diyorlar, yüksek sesle. Sanki kimse anlamıyormuş gibi. Neyse, kızlardan bir tanesi arada gözlerini devirip devirip bana bakıyor. Anlamıyorum ki neden öyle yapıyor? Birini mi rahatsız ediyorum? Kızı mı sıkıştırıyorum? Nedir?

    Otobüs gittikçe kalabalıklaşmaya başladı, ben sıkıştıkça sıkıştım ama hala kimseyi rahatsız ettiğimi düşünmüyorum. Sonra o kız kalktı, ben o kızın yerine teyzeyi oturtmayı çalıştım, teyze yakında inecekmiş, oturmadı. İyilik de yaptım yani, ama kıza yine yaranamadım, dönüp dönüp bakıyor gözlerini deviyor.
    Yahu bana mı bakıyor? Niye bakıyor?
    Otobüs kalabalık ya, kızın önünde bir başörtülü teyze, sıkış tepiş duruyorlar. Kız dayanamıyor, teyzeyi koklar gibi yapıp “kokuyor” diyor arkadaşına, böyle sessizce ama o dudakları herkes okur yani. Arkadaşı da cevap veriyor. “Onlar hep öyle kanka ya, kalın ya.” diyip üzerindeki ceketini gösterdi, kendi ceketini, deri ceketi, bildiğin deri ya, pişirir adamı.
    Teyzenin üzerinde ne mi vardı? Bence mağazalarda satılan şu mevsimlik pardüselerden, ama emin değilim, yazlık pardüse de olabilir. Şundan eminim, kesinlikle deri değildi.
    “Olsun kanka, birazdan incen zaten” diye bir teselli cümlesi savurdu bizim ergenimiz. Bu arada ben de kesin kokuyorumdur falan, öfff bi de gitmişim yanına oturmuşum, tam bir “başörtülü”
    O an onların gözünde “başörtülü” olmaktan başka hiçbir niteliğimin olmadığını farkettim, hiç.

    O günden beri, o genç kızın o nefreti nerden gelmiş merak ediyorum. Tam o yaşlarda benim de öğrencilerim var, onlar da benden nefret ediyor mudur? Onlar da birilerinden nefret ediyor mudur? Bu kız neden benden bu kadar nefret ediyor? Ben küçükken yolda beni durdurup başımı açmam konusunda vaaz veren teyzeler bitmemiş miydi ya? Bu kıza sorsam “özgürlük” falan diye nutuk atmaz mı şimdi? Benim de içimde birilerine karşı böyle bir nefret var mıdır?

    Ay noluyoruz?

    • ben de sorularına katılıyorum arkadaşım.
      ilginç: kocaman insan/kadın oldum, bazen tavırlarımın ardını kurcaladığımda farkediyorum ki, temel tavırlarımdan biri -özellikle benim vizüel şablonum dışındaki ve ama tüm- herkese değmemek/rahatsızlık vermemek. 28 Şubat çocuğu olmanın bu kadar sineceğini tahmin etmezdim, halbuki hep kozmopolit çevrelerde yaşayan şanslı bi çocuktum.
      bunun karşıtı* çevrelerde yetişip merve’nin bahsettiği özgüvende olanlar bizim jenerasyonda çoktu, yerlerini daha gençlere bıraktılar anlaşılan. biz kime bıraktık? daha nasılları var?
      sosyolog arkadaşlara selam olsun.
      *karşıt’tan kasıt, zıddını tecrübe eden bir grup insan. toplumsal bağları yokeden bir ayırıcı/ayrımcı bir zaviyeden neşet yok asla.

  • Bana nefretle bakan herkese niye diye soruyordum, cevabı benim özgürlüğümü kısıtlayan özgürlük tanımıydı. Ne değilim derse insan o’dur aslında özgür olduğunu düşünürken başka düşüncelerin empoze ettiklerini alarak içselleştirdiklerini yansıtırlar dışarıya… Ben diyordu kendine benin dışında başkasının nefretlik halini almıştı oysa….