REÇEL

Dişlerimiz Arasındaki Ceset

“O fotoğraf”ın üzerine biraz olsun susabilmeliydik belki de. Fakat…

 

Yazar: Z.

unnamed-2

“O fotoğraf”ın üzerine biraz olsun susabilmeliydik belki de. Fakat istisnasız her şeyin kolaylıkla haklı çıkmanın aracı kılınabildiği bu coğrafyada kimileri için acıya üstün gelmek uzun zaman almadı. Demeçler, atışmalar, derin tartışmalar birbiri ardına geldi. Kiminin  tepkisini fotoğrafı yayınlayana, paylaşanaydı; kimininki mülteci sorununu görmezden gelen Avrupa’ya. İşin doğrusu, tüm bu tartışmalar bir noktada haklı. Bazısının çarçabuk üzerine yattığı acıyı ya da arkasında sakladığı ikiyüzlülükleri hesaba katmazsak elbette.

Çocuk sağ kalabilseydi, belki sokakta rastlaşırdık bile. Kim bilir, belki çocuk bir şarkı mırıldanıyor olurdu, “Türkçe’den çok Arapça duyuyoruz artık” diye şikayet ederdik. Belki, şimdi arkasından ağlayan babasının yanında dileniyor olurdu, “Bunlar tembel!” diye söylenerek geçerdik. Belki, satmaya çalıştığı suyu uzatırdı bize, “Çocukları da çalıştırıyorlar” diye terslerdik.  Belki babası bir iş bulurdu en ağırından, üç kuruşa çalışacağı; “İşlerimizi çalıyorlar!” derdik. İşe giderken bindiği otobüste denk gelirdik belki “Bunlar kart da basmıyor!” derdik.  Çocuk o otobüste yanımıza oturacak olurdu belki, “Pis bunlar!” diye istemezdik. Belki kazandığıyla kiralık evimize talip olurdu, “Suriyeli’ye vermiyoruz!” derdik.  Belki vereceğimiz tutardı  iki katı fiyatına, “Buraya gelenler zenginleri zaten!” derdik. Belki kiralık ev arayan biz olurduk, “Kiraları hep bu Suriyeliler yükseltti.” derdik. Belki mevsim kış olurdu, bir parkta yatarken görürdük çocuğu, “Devlet bunları kamplardan hiç salmayacaktı.” derdik. Belki kamplara düşerdi çocuğun yolu, üç öğün aynı yemeğin verildiği, “Bizim vergilerimizle besliyorlar bunları!” derdik. Belki kamplarda yaşayanların sayısı artardı da artardı, “Devlet hiç almayacaktı bunları.” derdik.  Belki o kamptan bir genç kızı ailesi, bari o kurtulsun diye yaşını başını almış bir adama verirdi birkaç yüz lira başlık parasına, “Kocalarımızı çalıyorlar!” derdik. Belki, komisyon usulü çalışan profesyonel aracılardan biri bir tanıdığımıza ucuza Suriyeli gelin ayarlardı da, kız bir yolunu bulup kaçardı, “Dolandırıcı bunlar.” derdik. Belki kız bedenini satmaktan başka yol bulamazdı, “Ahlaksız bunlar!” derdik. Belki çocuk tüm bunları görür, “Kaçmasaydık ölürdük, şimdi her gün ölüyoruz.” derdi, “Minnet bilmiyorlar!” derdik.

Doğruya doğru, her ne kadar Suriyelilerin “Her gün ölüyoruz” diye anlattıkları sistemi besleyecek şekilde de olsa, Türkiye çok sayıda mülteciye kapılarını açtı. Ve yine doğru, Avrupa ülkeleri Suriyeli’nin S’si giremesin diye her türlü kurnazlığa başvurdu. Gelgelelim, böyle diye, koltuklarımızı kabartıp, bir elimizle sokaktaki Suriyeli’ye had bildirip, ötekiyle “Batı”ya parmak sallama hakkına mı sahip oluyoruz?

Avrupa ülkelerinde yaşayanların bu konudaki çabalarından ancak basına yansıdığı kadarıyla haberdarız. Fakat bildiğimiz kadarıyla hükümet 50 adet mülteci alacağını duyurdu diye evinde ağırlama talebinde bulunan 10.000 İzlandalı’dan, Avusturalya’da başlatılan mültecilere ev bulmayı sağlayan internet sitesi projesine,  İtalya’dan İsveç’e geçmeyi çalışan Suriye’lileri düğün konvoyuyla kaçıranlardan trenlerin üzerine “Ehlen ve sehlen” (Hoşgeldiniz) diye yazılama yapanlara,  ülkeye varan mültecileri alkışlarla karşılamaya gidip su ve yiyecek dağıtanlara pek çok göz yaşartan girişim mevcut.

Elbette ki Türkiye’de de bu minvaldeki çeşitli girişimlere şahit olduk, fakat yazık ki bunlar çoğunlukla 3 milyon mülteciye kapılarını açmış olmanın kibri tarafından boğuldu. Mülteci sayısı istatistikleri gündelik kötülükleri masum, elini taşın altına koymayı gereksiz kılan bir araca dönüştü. O da yetmedi, kıyılarımıza vuran çocuğa dair hiçbir sorumluluk hissetmememizi telkin eden bir ahlaksızlığa dönüştü. Avrupa ülkelerindeki her türden olumlu çaba için vakit kaybetmeden “sahtekârlık” kartımızı oynarken, kendi sahtekârlığımızın üzerini böyle örttük.

Avrupa medyası, olan biteni ışıltılı bir AB reklamına çeviredursun; işin doğrusu, bizim reklam ve gösteriş derdi olmayan sıradan samimi insanlardan öğreneceğimiz çok ders var. “Batı’nın ahlakı”ndan nasiplenecek çok şeyimiz var.

unnamed

*İlk görsel: Almanya’da bir trenin üzerine yapılan grafiti mültecilere Arapça “Hoşgeldiniz” (Ehlen ve Sehlen) diyor.
**İkinci görsel: Avusturalya’da hükümetten mülteciler konusunda adım atmasını talep eden 10 bin kişilik dayanışma eylemi.

 

12 yorum

Demet için bir cevap yazın İptal Et

  • Suriyeli mültecilere ülkemize geldiği günden beri kucak açan -özellikle Gaziantep gibi sınır şehirlerimizideki-halkımızı , Suriyeli yetimleri ağırlayan stk ları vs. yi bir çırpıda silivermişsiniz. Trabzonda yaşıyorum ve Trabzon mültecilere oldukça yabancı bir şehir. Ama önce Afganistanlı Hazaralar ardından Suriyeliler geldi şehrimize. Resmi yaptırımlar dışında çok da kötü karşılandıklarını düşünmüyorum.
    Kocamızı elimizden aldılar, bunlar dolandırıcı gibi meseleler de hiç yaşanmamış şeyler değil. İşimizi elimizden almalarına gelince ülkeye giren bir Suriyeli yüzünden benim vatandaşlarımdan birisi işsiz kalıyorsa – ki kalıyor- bu da devletin çözmesi gereken bir sorun. Vatandaş işsizse açsa tabiii ki şikayet eder. Olaya çok yüzeysel bakmışsınız.

    • Iyi ya kardes, insanlar issiz kaliyorsa bu suriyelilerin degil devletin kabahati oldugunu siz de soyluyorsunuz. Biz calisip aile bakiyorsak o da ailesine bakmaya calisiyor; turk ailesi daha kutsal degil. Ha “burasi bizim vatanimiz ama” diyeceksek, onu suriyelilerin ic islerine bifiil mudahelede bulunup savasin en buyuk aktorlerinden biri olmadan dusunecektik.
      Kocalari ise,suriyeli kadinlar kapiyorsa ya kocalarimiz koca degil, ya kadinlarimiz kadin degil…
      Hicbir kadin asayisin olmadigi, ekmegi bulamadigi , yavrusuna bakmak zorunda oldugu vakit ” kusura bakma kocani paylasabilir miyiz” demez, kadin onuru haysiyeti gibi cakali laflar iyi zamanlarda olur, can havlinde degil…
      Bu arada hemsehriyiz Selamlar..

      • Kocaların birçoğunun ne kadar koca olduğu yıllar önce -Sarp sınır kapısı açıldığında – Bir anda şehrin her yanını saran rus kadınları vesilesiyle belli olmuştu zaten. Aslında çok farklı şöyler düşündüğümüzü sanmıyorum. Ama ben eleştirilecek olanın Halktan daha çok devlet politikaları olduğunu söylemek istedim sadece. Meramımı biraz eksik anlattım sanırım. Her miletin ahlaklısı ya da ahlaksızı vardır. Bizim milletimizde de sadece kötüler yok. Tam tersine kendisi kuru ekmekle doymaya çalışırken o ekmeği mültecilerle paylaşan çok insanımız var. Bunu da görelim dedim.

      • Bir de tabi ki Türk ailesi daha kutsal değil. Ama bir Suriyeli ne kadar ekmek derdinde ise işsiz kalan vatandaşta o kadar ekmek derdinde. Kendi evine ekmek götüremeyen adam başkasını düşünür mü? Ve düşünememesi onu ahlaksız yapar mı?

  • Yazıya yeniden bir göz attım da İzlandaya alınacak 50 mülteciye kucak açan İzlanda halkından bahsetmişsiniz. Bizim ülkemiz 10 yıllardır değil çok daha uzun bir süredir Kafkaslardan, Balkanlardan, Filistinden, Afganistandan, Doğu Türkistandan , Iraktan – say say bitmiyor- en son Suriyeden gelen mültecileri ağırlıyor. Hem de 50 100 değil milyonlarcasını. Mükemmel değiliz tabi ki, hatta daha fazlasını yapabiliriz, yapmalıyız kesinlikle ama ahlaklı insanımız da çok emin olun

  • valla,
    istanbulda suriyeli görmüyormuşuz, urfaya geldim başka memlekete geldim sandım. mültecilerin durumu hiç iç açıcı değil ama ülkenin durumu da iç açıcı değil. avrupa’nın ahlakı demişsiniz ama bir avuç sol grubun yaptığı “Allah iman nasip etsin” hayırlar oradaki faşizmi saklıyor. -isveç’te yakılan mültecilerin kaldığı bina gibi- onların da ahlak timsali olmadığını göreceksiniz.
    misafirlik 3 gün derler. elbette biz de isteriz yedirelim içirelim, misafir edelim. ama halkın cebi hızla boşalırken sağlıklı davranmalarını nasıl beklersiniz?
    suriye’lilerin durumu çok vahim, Allah yardımcıları olsun. Ensara da muhacire de Allah yardım etsin. O güzel örnekler çok duygulandırıyor. yalnız insanlar kendini düşünmek zorunda. Avrupa ekonomik olarak şu an bizim durumuzda olsaydı kimseye kucak açmazdı. zaten açmıyorlar da.
    Allah Erdoğan’dan razı olsun, bize ensar olma şansı verdi. Herkese nasip olmaz. Allah kıymet bilmeyi nasip eylesin.

    • Gercekten Allah Erdogan’dan ve Davutoglu’ndan razi olsun. Suriye’deki kanli catismalar boyle kizistirilmasa, bizim vergilerimizle bizden habersiz tirlar dolusu silah yollanmasa belki de ensar olamayacaktik. Turkiye’ye siginmaya mecbur birakilan kadinlarini taciz edemeyecek, emekcilerini en iyi ihtimalle karin tokluguna ama siklikla paralarinin uzerine yatarak somuremeyecektik. Multeciler de dunyanin 16. ekonomisi olan Musluman bir ulkede cok mutlu ve huzurlu olduklari icin nereye kacacaklarini sasirmis durumdalar zaten. Ulkede yoksulluk sandigimiz sey de aslinda gelir adaletsizligi degil. Zenginle yoksul arasindaki ucurumun buyumesinde, issizligin zirve yapmasinda, emeklilerin ve asgari ucretlinin acliga mahkum edilmesinde bu ulkeyi 13 senedir yoneten AK Parti hukumetlerinin hic payi yok. O yuzden katiliyorum, Allah Erdogan’dan razi olsun.

    • Gözlerim sulandı korkusuzaskerin yorumunu okuyunca. Evet bundan sonra gelecek olan iktidarlara duyursun gücü yeten. Ne kadar komşu ülke varsa, o ülkelerde ne kadar kargaşa varsa hepsi daha çok karıştırılsın ki sonuçta o ülke halkları muhacir olsun, biz de ensar. Kardeş kardeş paylaşalım sevapları. Sonra da hep beraber dua ederiz iktidar sahiplerine.

  • he he. farkında mısınız bu durumda zararlı çıkan kişiler de erdoğan ve davutoğlu. oturduğu dalı kendi mi kesti diyorsunuz? çocukların pis esed tarafından gazla boğulduğu videolarını nasıl bulsam. siz diyorsunuz ki, katledilen insanlara hiç bir yardım gitmeseydi, onlar ölmeye devam etseydi, esed silip süpürseydi. o yardımların suriyelilere olduğuna bile emin değiliz, türkmen dendi. çamur atmak gerçekten kolay.
    suriyeli halkın esed’e karşı savaş açmış olmasına ben de karşıyım. iktidar zalim de olsa sünni inanca göre ayaklanmamak lazım, fıkh kitaplarında böyle yazıyor. ama artık o savaş başlamış, iki tarafın da gözü dönmüş. bu durumda halkı koruyanı korumanız insani olarak gerekmez mi?
    davutoğlunun burada ne çıkarı oldu? ülkesinin durumunu daha da kötüye getirdi, daha fazla oy kaybetti. çok komik bir şeye inanıyorsunuz. ve vicdansız bir şeye inanıyorsunuz. esed’le erdoğanı bir tutuyorsunuz. suriyedeki savaşın nasıl başladığını açıp okuyun isterseniz.
    tayyip “ortalığı karıştıran, komşuları birbirine düşüren adam” madem bu kadar vahşi ve gaddar, neden insanların ülkemize girmesine izin verdi? reklam mı? ne kadar zararlı çıktığını görmüyor musunuz? ve evet Allah Erdoğandan razı olsun. yanlışları da olsa hakkı savunduğu için.

  • Oncelikle, Suriyeli multecilerin kabulunun cesitli nedenleri var. Birincisi, Turkiye’ye cok sayida zengin Suriyeli de geldi ve onlarin beraberinde getirdigi bir sermaye var. Ayrica doygunluga ulasmasi yaklasan emlak piyasasi hareketlendi. Ornegin Avcilar tarafindaki kira rayiclerinin artisi bu konuda bir fikir verebilir. Yoksul Suriyeliler ise kayitsiz emek olarak uretim giderlerini dusuruyor ve ayni emek pazarindaki Turklerin daha dusuk maas ve is guvenligiyle calismasini guvence altina aliyor. Ayrica Sunni Musluman olduklari icin Turkiye demografisini Sunnilestirme politikasina katkida bulunuyorlar. Kimi Sunni Muslumanlardan aldiklari oyun artmasini da saglamis olabilir, konuyla ilgili bir veriye sahip olmadigim icin sizin gibi “Oylari dusurdu” veya “Oylari arttirdi” gibi dayanaksiz cikarimlarda bulunmayacagim.

    “Camur atmak kolay” demissiniz. Mufteri olan ben degilim, sizsiniz. Turkiye hukumeti Suriye’de barisin tesisi icin herhangi bir adim atmadi. Ayrica Erdogan’in “pis Esed”e “kardesim Esad” dedigi yillarda da Suriye’de baski vardi fakat her nedense hukumetin ve AK Parti secmeninin umru degildi. Cok daha onemlisi, seffaf siyaset gelistirmek camur atmaktan cok daha kolay. Ne Suriye’ye gonderilen tirlarda ne oldugu bu halka aciklandi ne de bu halki temsil eden milletvekilleri sozde multeci kamplarina alindi. Milyonlarca insan aclik sinirinin altinda yasarken benim odedigim vergilerin neye harcandigini bilmek neden hakkim olmasin?

    Allah sizin gibilere vicdan versin.