REÇEL

Bu Ülkenin Çocukları

20-25 yaşlarında bazı gençlerle karşılaşıyorum; yeni Türkiye’nin muhafazakâr elit ailelerinin çocukları.

Konuk Yazar: Ayşe

20-25 yaşlarında bazı gençlerle karşılaşıyorum; yeni Türkiye’nin muhafazakâr elit ailelerinin çocukları. Daha yeni yeni hayatı tanımaları, hayalleri, hevesleri, heyecanları, merakları olması gereken yaşlarda hayatın kurdu olmuşlar. Heyecan ve merak duyamayacak, yaş tahtaya basmayacak, kanmayacak/kandırılamayacak kadar kötülüğü görmüş, tanımış ve benimsemiş; hayatın kötü olduğuna inanmışlar. Kötülüğe tevessül etmeden bir yol tutturulabileceğine bütün inançlarını belki de daha çocukken yitirmişler. Başka bir yolun mümkün olduğunu anlatanlardan ya da yaşamları ile gösterenlerden bahsedince yüzlerinde küçümseme ile karışık acı bir ifade beliriyor, “geç bunları” der gibi. Güce inanıyorlar; ‘düşmek’ en büyük korkuları, öyle diyorlar: “Düşmeyeceksin; bir kere düşersen acımazlar”. İktidar halleri ve dindar kimlik çelişkisinin bin türlüsünü önünüze seriyorlar, islamî jargonu kullanarak anlattıkları esprili anekdotlar eşliğinde …

Onlar bu ‘hayatın kurdu’ halleriyle gurur duyuyorlar. Oysa henüz bir tek kırışık oluşmamış, pırıl pırıl o yüzlerde her an tetikte, tedirgin, feri kaçmış bir çift gözle o halleri o kadar hüzün verici ki…

Sınıf atlamış muhafazakâr ailelerin çocukları, gücün yozlaştırıcı etkisini ‘kültürel iktidar’ ve yılların oturmuşluğu ile örtmekte ustalaşmış Beyaz Türklerin büyüme ihtiyacı hissetmeyen çocuklarından farklılar. Erkenden büyüyorlar ve örtemiyorlar; gözlerindeki acıyı gizleyemiyorlar, bu güçle nasıl baş edeceklerini bilemiyorlar. Onlar artık ‘bu ülke’nin seçkinleri, ama işte o kadar…

Yenisiyle eskisiyle ‘güç kompleksi’ni aşamamış, çocuklarını bu uğurda harcamaktan çekinmeyenlerin ülkesi bu ülke: 

Yetmiş yılda hiç büyüyemeyen, yirmi yılda ‘yolun yarısı’nı çoktan geçen, yirminci yılını görmesine izin verilmeyen ve bir gecede büyüyen çocukların ülkesi.Kendisini, hayatı, insanı sevmeyenlerin, çocukların gözünün ferini kaçıranların ülkesi…

Konuk Yazar

5 yorum

  • Cook karamsar duygularla yazilmis bir yazi…her devirde boyle gencler olmustur amma boyle genelleme yapilmasi ne derece dogru, tartisilabilinir.
    Kendisini hayati, insani sevmeyenlerin, cocuklarin gozunun ferini kaciranlarin Ulkesi…Bu cumleler mi benim ulkemi anlatiyor.. Siz baska ulkeler gormemissiniz galiba.. ya da cok yilgin bir zamanda yazmissiniz bu yaziyi…

  • Bunu okurken öyle üzüldüm ki. Çünkü muhafazakar, elit ve katı kurallı bir ailede yetiştim. Ortaokulda derneklere, lisede birbirine zıt iki parti ile, lise sonda bağımsız platformlar ile vakit geçirdim. Şimdi 20 yaşındayım ve gidebileceğim hiçbir yer yokmuş gibi. Dehşet içindeyim. Boş bir havanda dövülüp dövülüp, dağılmadan sertleşiyorum. Zaman geçiyor. Hüzün içindeyim. Yazı için teşekkür ederim.

  • Pekiii bu çocuklara bunları hissettirenlerin hiç mi suçu yok.besleyipte gözümüzü oyanların hiç mi suçu yok.senelerce islamiyet le dalga geçen sözde cemeatlerin hiç mi suçu yok.bırakın allah aşkına .birilerinin yüzünden ülke ne hallere geldi.ihlassızlığımızdan çekiyoruz ne çekiyosak.bu millet nasılda bu hale geldi

    • Bu millet eskiden ne idi ki bugün ne hale geldi? Kendi askerlerinin önemli kısmıyla merkez yönetimin anlaşmazlık yaşaması, bu anlaşmazlığı yönetememesi ve durumu çözmek için çok ilginç planlar kurması; buçuktepe başkaldırısından yeniçerilerin dağıtılmasına, babıali baskınından 28 Şubat’a kadar, zaten bu milletin kişiliği değil mi? Ya da alışkanlığı haline gelmemiş mi? Ak Parti’nin Yeni Türkiye rüyasından uyandık o kadar, meğer tabelayı değiştirmekle işyeri değişmiyormuş…
      Bence en büyük eksiğimiz, ne yaparsak nereye gideriz, neyle nasıl sonuç alırız, yapacağımız girişimlerin geleceğini nasıl öngörürürüz, yeterince araştırmıyoruz; gerçek veriler üzerinde kafa yormuyoruz. Yetişen her yeni nesli, denizde rastgele başarı avlamaya çalışan teknelere yolluyor gibiyiz, bazen denk geliyor ama çoğu zaman kaybolup eli boş geri dönüyorlar…

  • Merhabalar,

    Yazinizda kotu niyet olmadigindan eminim, ama “buyume ihtiyaci hissetmeyen Beyaz Turk” tanimlamaniz beni biraz rahatsiz etti. Sorun rahatsiz etmesi degil elbette, rahatsiz olmadan ogrenemeyiz, gelisemeyiz, ama bu tanimlamanin on kabulunun yanlis oldugunu dusunuyorum. O bahsettiginiz kulturel iktidar sahibi, adini koyalim “sekuler” ve “beyaz” Turk cocuklari da her birey olmaya calistiginda terorist damgasi yiyerek, ne yapsa “yerli ve milli” olamayarak, bunlarla yapamayip yuzunu dondugu batiya gittigi anda da birinci dunya tarafindan carpilarak buyumek zorunda kaliyor.

    Burasi benim “mahallem” olmadigi icin yanis anlasilmak, daha da fazla on yargiya neden olmak istemem, magduriyet karsilastirmiyorum asla, ama madalyonun obur ucunda da isler cok gulluk gulistanlik degil, belirtmek istedim.