REÇEL

Bir İhtimal Daha Var: Evlilik

Bu zamana kadar neden görücü usulüne karşı mesafeli olduğumun diğer bir sebebi de kendimi anlatamayacağımı düşünmemdi.

Konuk Yazar: Turşu

 images.jpg3_
Bir buluşmaya gidiyorum. Midemde ağrılar, kafamda sorular… Neden, nasıl ikna oldum bu görüşmeye diye soruyorum kendi kendime. Aman canım nolcak, bir iki saat oturur kalkarım diyorum. Sanki o görüşmeden sonra bir evliliğe evet ya da hayır demem gerekmiyormuş gibi sakinleştirmeye çalışıyorum kendimi. Sonrasında bu zamanlarımı hatırlayıp ne kadar da kafamda büyütmüşüm diyeceğim. Evet, nasıl ve neden ikna oldum bilmiyorum ama “görücü usulü” olarak birisiyle görüşmeyi kabul etmiştim.
Görücü usulü denilince herkesin kafasında başka şekiller canlanıyor olabilir. Çünkü bu usul de kendi içinde zamana, insanların tercihlerine göre değişebilen bir şey anladığım kadarıyla. En azından benim için anneme söylenmesi, annemin bana söylemesi ve sonra damat adayıyla dışarıda bir yerde görüşmek şeklinde oldu. Görücü usulü denilince kafamızda canlanan nedense hep nikah masasında kocasını gören kadın ve o zamana kadar ailelerin kıza sormadan kendi arasında anlaşıp karar verdiği bir süreç akla geliyor. Tabii ki böyle de uygulanmıştır, hatta uygulanıyordur da şuan ama görücü usulünden kastın illa böylesi olmadığını belirtmek lazım.
Her neyse. O görüşmeye giderken de sonrasında da neden kabul ettiğimi, bu zamana kadar bu görüşmelere neden soğuk olduğumu, bende ne değiştiğini düşünüp durdum. Amma da abartmışsın canım, ne var bunda diyebilirsiniz. Evet, abarttım ama abarttığım şey neden şimdi görücü usulünü kabul ettiğimi düşünmek değildi, abarttığım şey görücü usulünün ta kendisiymiş.
Bu görüşmeyi kabul etmekle birlikte kendimde fark ettiğim şey evlenmeye “karar vermiş” olmaktı. Bu zamana kadar önce âşık olunur, sonra evlenmeye karar verilir ya da verilmez diye düşünen ben şimdi öncelikle evlilik niyeti ile hareket etmeyi garipsedim. İlk defa ciddi anlamda evlilik gündemime girmiş oldu.  Ya da şöyle diyeyim; bu zamana kadar hep gündemde olan evlilik ilk defa kendini bu kadar açık etti. Zaten bu zamana kadar görücü usulü görüşmeleri kabul etmeyişimin bir sebebi böyle “planlı” bir şekilde biri ile tanışmak değil de aniden âşık olmayı beklemekti.  Aşk konusu çok karmaşık, gerçekten illa aniden, hesapsız mı âşık olunuyor bilemiyorum.  Ben bu görüşmeyi kabul ettiğimi söyledikten sonra çevremde birçok kişi böyle tanışmalarda da insanların âşık olabildiğini söyledi, doğru olabilir bunu da bilemiyorum.
 Bu zamana kadar neden görücü usulüne karşı mesafeli olduğumun diğer bir sebebi de kendimi anlatamayacağımı düşünmemdi. Yani nerden başlanır, neler söylenmelidir, hangi kısımlar anlatılır da hangi kısımlar atlansa da olur? Mümkün müdür sahiden kendini anlatabilmek? Hayatımı kurduğum bir başlangıç noktası, bir merkez göstermem gerekirse bu ne olmalıydı? Ne kadar anlatabilirdim ve en önemlisi ne kadar anlayabilirdi karşımdaki insan? Tahmin ettiğim gibi de oldu, pek de anlatamadım. Normalde dert edindiği meseleyi anlatırken hiç sıkıntı yaşamayan ben mesele kendimi anlatmaya geldiğinde sus pus olmuştum.  Ama burada o görüşmenin nasıl geçtiğini anlatmak değil niyetim, bu vesileyle kafamda görücü usulü ve daha genel olarak evlilikle ilgili düşüncelerden bir nebze bahsetmek.
Görüşmeye gitmeden önce kendimde fark ettiğim şey bu zamana kadar görücü usulüne karşı ne kadar mesafeli olduğumdu. Hatta küçümsüyor muyum yoksa diye de düşündüm. Küçümseme değil belki ama benim yapacağım bir şey değilmiş gibi bakıyormuşum. Çünkü ben eğitimli, bir sürü arkadaşı, çevresi, güzel iş imkânları olan bir kadın olarak evlenmeye pek de hevesli olmamalıydım (!) Önümde mesleğim, okulum için harcayabileceğim uzun yıllar vardı, ne gerek vardı evliliğe? Hiç evlenmek için evlenmeye kalkışılır mıydı? Âşık filan olsam belki… Hani evlilik o kadar olağanüstü bir durumdu ki anca âşık olunca karar verilmesi gereken bir şeydi. Bunları kendimi övmek için söylemedim tabii ama ne zaman kendimi evlilikle alâkalı bir muhabbetin içinde bulsam duyduklarım buna benzer şeylerdi. Bunları, evliliği kadının kafesi ve evlenmiş kadınları da hep mağdur olarak görenlerden işitmek beni artık pek sıkmaya başladı zaten ama gayet mütedeyyin çevrelerde de “aman kızım evlenme boşver oku, çalış, hayatını yaşa” şeklinde laflar işitiyoruz. Tüm bu sözler aklımızın bir köşesinde yer ettikten sonra “Ben görücü usulüyle evleniyorum” demekte garip bir şey vardı sanki… Çünkü görücü usulü bizzat evlenme niyetinin açıkça ortaya konulması demekti.
Evlilikle birlikte yaşanan sıkıntıları inkâr edemeyiz. Evlilik sebebiyle kadının birçok şeyden feragat edip mutsuz olması da asla istemeyeceğim bir şey ama sen o öteki beriki kötü şeyler yaşadı diye evlilik ve hayatta yapılmak istenen diğer şeyler diye bir karşıtlık mı kurmalıydık illa? Ya da evlilikle ve çocukla birlikte hayatında bir şeyleri değiştiren kadına illa mutsuz kadın gözüyle mi bakmalıydık? Eklemeden geçmeyeyim, hiç evlenmemiş kadınları da sorunlu, bahtsız, talihsiz olarak addedenler ayrı bir yazının konusu. Kısacası kimin nasıl daha mutlu olabileceğine dair nasıl bu kadar net konuşabiliyorduk?
İşte kafamda bu sorularla Reçel Blog’da bir sürü evli çocuklu kadının hikâyesini okurken hikâyeyi biraz daha geriye sarmak istedim. Çocuk yapmış mı yapmamış mı, evlenmiş mi evlenmemiş mi, okumaya / çalışmaya devam etmiş mi etmemiş mi diye darlanan kadınların hikâyesine nasıl ve neden evlenildiği üzerine bir hikâye eklemek istedim. Hayallerimiz, arzularımız, beklentilerimiz üzerine söz açmak istedim biraz da zira evlilik, çoluk çocuk sonrasında yaşanılan hayal kırıklıklarının bu dönemlerden önce kurulan hayallerle hiç mi ilişkisi yoktu?
Bu arada görüşme sonucunu merak edenler için söyleyeyim, olumlu değil. Olumlu olmaması da yukarda anlatılanlardan hiç de bağımsız değil belki de.
 

Konuk Yazar

12 yorum

  • Çok güzel ifade etmişsiniz düşüncelerinizi ve sonunda da doğru bir soru sormuşsunuz bence;

    ” Hayallerimiz, arzularımız, beklentilerimiz üzerine söz açmak istedim biraz da zira evlilik, çoluk çocuk sonrasında yaşanılan hayal kırıklıklarının bu dönemlerden önce kurulan hayallerle hiç mi ilişkisi yoktu?”

    Kilit sorulardan biri ve yine anahtar elimizde. Sadece hangi anahtarı seçeceğimizi karıştırır olmuşuz çünkü bir tomar anahtar toplamışız ya da elimize tutuşturulmuş aman bu da lazım olur diye.

    Evlilik öncesi uzun yada kısa ki artık genelde daha uzun bir zaman dilimini kaplıyor ve hayata dair daha çok şey bilir ve bilmez oluyoruz. Bildiğimizi sandığımız her şey daha çok kafa karışıklığı demek. Dışarıya, başkalarına bakan gözlerimizi artık kendimize çevirmeyi unutuyoruz adeta. Başkaları için birileri için okuyor,çalışıyor, yazıyor, evleniyor, çocuk doğuyor, gündem takip edip, saflar seçiyoruz. Hep gözümüz neler olduğunda. ” Ne derler, nasıl olurlar” bir sürü putu devirmemeye çalışarak kendimize dar ettiğimiz dünyada ferah ferah yaşadığımız yanılgısını körükleyecek ne varsa oraya koşuyoruz.

    Evlilik korkulacak bir şey haline geldi bu yüzden. Annelik de öyle.
    Mükemmel anneler, mükemmel çiftler, adamlar, kadınlar kusursuz ve eksiksiz yaşamlar….Öyle birileri var sanıyoruz. Ya da olabilir yanılgısıyla beklentisiyle kendimizden de karşımızdakilerden de çok şey bekliyoruz.
    Evlilik hiç sürtüşmesiz aşk dolu anlar sanıyoruz. Yok yahu, bildiğin ev halidir evlilik. Kasacak bir şey yoktur. Eksiklerini bir araya getirip koca dünyaya karşı sırt sırta o eksiklerden tam yapmaktır. Bunu da zamanla öğrenirsin hatta kadınlar belki biraz da öğretir. Çocuklarla büyünür ve muhteşemdir o düşüp kalkmalar.
    Yaşadım demenin tek yolu o düşü kalkmalardır zaten.
    Hesaplı planlı kontrol altında tutulabilir şeyler değildir hayat, evlilik ve çocuk. Doğaldır yani.
    Ve güzeldir ve aslında o kadar da zor değildir, hatta gittikçe anlamlanır zevklenir kolaylaşır.
    Toz pembe değil, rengarenktir. Kavga ettikten sonra barışmak da güzeldir.
    Koca dünyada tek başına yapılacak yolculuk ne kadar ıssızdır oysa.
    Hayat arkadaşı olmak mesele. Arkadaşlarla nasıl tanıştığımızın bir önem var mı? Hatta görücü usulü tanışırız çoğu arkadaşla.
    Adının ne nemi var, başlangıcında nelerin vesile olduğunun ve buna verilen adların ne önemi var. İnternetten tanışmak internet görücülüğü değilmidir mesela.

    Evlilik öncesi hayaller amaçlar niye bu kasar ve mutsuz eder hale geldi ve daha ilginci bütün hayaller aynı. Gençlerin hayalleri de copy paste olmaya başladı sanki. Tabi ki istisnalar var.

    Kısacası üzerinde düşünmeye değer şeyler ve iyi bir vesile yazısı.
    Kuzum korkmayın sanat için sanat gibi evlenmek için evlilik yapılmasa da “niyet” evlilik olmalı bismillah deyip yola çıkmalı. Gerisi olur yahu olur. Olur dersen olur. :)
    Selam ile.

    • anna, turşu kadar güzel yazmışsın ☆
      evlilik konusunda senin fikirlerin gibilerini oluşturabilecek kadar şanslı olmayı dilerim Reçel kızlarına. ya da tüm kızlara.

      • çok teşekkür ederim :)

        aslında sormak istediğim tüm o mükemmellik beklentilerinden, planlardan hesaplardan sıyrılmak mümkün değil miydi. yani evlilik de evlenmemek de olağan şeyler. evliliği, eş olmayı, anne olmayı bu kadar olağanüstü duruma getirmek hepimizin başına dert gibime geliyor :) işte eskiden çok olağan görülen görücü usulü de gitgide o olağanlıktan sıyrılmış gibi, en azından benim için öyleymiş, halbuki dediğiniz gibi arkadaşlıklar da düşününce görücü usulü kurulabiliyor :)

  • ‘hiç evlenmek için evlenmeye kalkışılır mıydı? ‘
    ‘kimin nasıl daha mutlu olacağına dair nasıl bu kadar net konuşabiliyorduk?’
    yazacak çoookça kelimeler var ama özce, ellerine sağlık turşu ☆

  • Sonuç olumlu olsaydı, kafamdaki milyon şeyi yerle bir edecekti bu yazı.
    Gene olmadı. :/

  • Ah kafadaki milyon şeyi yerle bir etmek bir yazı kadar kolay olsaydı keşke… Eline sağlık Turşu.

  • “evlilik, çoluk çocuk sonrasında yaşanılan hayal kırıklıklarının bu dönemlerden önce kurulan hayallerle hiç mi ilişkisi yoktu?”

    cevap: çok ilişkisi vardı.

    çok güzel yazmışsınız, elinize sağlık.

    buradan yürünür başka yazılar da yazılır.

    Başlığı da şöyle olur: Hayaller Rakım Efendi, hayatlar Felatun Bey. Aslında iki zıt dizi karakteri kullansak daha iyi olur, oradan da dizilerin hayallerimizin üzerindeki etkisine falan gelebiliriz, oradan yürümeye devam edebiliriz.

    Rakım Efendi, Felatun Bey üzeriden de devam edip, edebiyat eserlerinin hayallerimize etkilerinden, dolayısıyla evliliğimize etkisinden bahsedebilriz. Öyle de yürünür, olur bak.

    Ay, onu bunu bırakalım da, The Notebook’taki Noah’ın çıtayı nasıl yükselttiğinden mi dem vursak napsak? Genç kızlarımız Noah’tan sonra kime varıp da mutlu olacak, deriz. İşte bunlar hep dış mihrakların oyunu, der bitiriveririz orada yazıyı.

    Ordan yürü, burdan yürü bir yere kadar.