REÇEL

Ben Hayaletlere İnanıyorum Bayım!

“Biz hayaletiz, alış buna” dedim. Bizi duyamazlar, biz hayaletiz!

Konuk Yazar: Haşime Kılıçaslan

 

“İnsanlar bir gülü bir senetle

 Değiştirmeye alıştılar”      Gülten Akın

 

Başımı yeni örttüğüm günler. içim içime sığmıyor. Yeni bir dünya benim için. Tek kaygım gezip tozmakken şimdi Tarık Tufan’ın gazetede yayınlanan yazılarını kesip odamın duvarına yapıştırıyorum. ” Bizim görmediğimiz hiç bir soğuk ev kalmayacak.” Ucuz ekmek kuyruklarında yüzünü saklamaya çalışan kızların hikayeleri var aklım da…

Koca saatten aşağıya doğru yürüyorum. Karşıdan bir anne ve çocuk geliyor. Çocuk birşey istiyor. Tutturmuş, belli. Anne ikna çabasında. Kadın birden oğluna “susmazsan seni bu öcüye veririm” dedi. Camekandan yansıyan aksime baktım. Krem renk pardüse, krem eşarp… Aklımdan öcü olamam, üzerimdekiler açık renk geçiyor. Kadın hırsla kolumu tuttu ve “kız şuna!” dedi. Sadece “ben ben öyle bir şey yapamam” dedim. Çocuğun korku dolu gözleri…

Yıllar geçti. Başörtüsü eyleminden gözaltına alınmış, Tokatlı bir arkadaşla Fatih’te yürüyoruz. “Haşime kimse bizi görmüyor ve duymuyor. Ailede tek okuyan çocuğum. Annem dul, temizliğe giderek, merdiven silerek beni okutuyor. Benimle gurur duyuyor. Ben ona gözaltına alındığımı, okuldan atılacağımı nasıl söylerim?”

“Biz hayaletiz, alış buna” dedim. İnsanlar bize baktıklarında öğretilmiş, ezberletilmiş korkularını görüyor ve sadece bağırıyorlar. Bizi duyamazlar, biz hayaletiz!

Sonra zar zor bazı arkadaşlar okumak için yurt dışına gittiler. (Bazılarının fantezi dünyasında araplar müthiş paralar döktü) Arkadaşım aradı. Çok zor durumda olduklarını söyleyince para bulmak için kapıları aşındırmak zorunda kaldım.

Büyük bir dernek. Bir tanıdık aracı oldu ve yönetim kurulu toplantılarına katılacağım. Büyük ve gösterişli … Odaya girdim. Tanışma faslı. Bir kaç akademisyen, bir kaç bilmem ne müdürü ve bir kaçta işadamı. Durumu izah ettim. Çok lakayt bir hava var üzerlerinde. En son akademisyen olan ” Ohooo onlar iş bulmuş, para biriktirmeye bile başlamışlardır. Burada da seni kekliyorlar” deyiverdi. Diğerleri onu onaylayan bir kaç laf etti. Yine odada ki tek hayalet ve tek kadınım. Ayağa kalktım. Ceketimi düzelttim ve açtım ağzımı yumdum gözümü. Nasıl pişkin ve iki yüzlü olduklarını örneklerle ve üstüne basa basa söyledikten sonra kapıyı hızla çarpıp odadan çıktım. Dışarıda arabanın yanında bizi getiren abiyi bekliyorum. Ellinde ciltli kitaplarla hızlı adımlarla geldi. ” Haşime seni çok beğenmişler. Çok akıllı ve cevval dediler. Sana dernekte iş teklif ediyorlar. Al bu kitapları da hediye ettiler” Arabanın içinde beni bekleyen arkadaşıma döndüm ve sinirden şurada zıplamak istiyorum, dedim. “Boşver, gidelim…”

Bundan 8 yıl önce bir dernekte çalışıyorum. Tam başörtülü first leydi tartışmaları (cumhuriyet yıkılır mı, yıkılmaz mı?) sırasında bir konferansa davet edildim. Konuşmam kadın hakları, özgürlükler ve de başörtü tartışmaları üzerine. -Şekille uğraşmayı bize toplum mühendisleri öğretti. Önemli olan başı açık ya da örtülü siyasileri hak ve adalet üzerinden okumamız gerektiği- gibi şeyler söylerken “Çankaya’daki başörtüsü gazımızı almamalı” dedim. “Bu tek başına mihenk taşı olamaz” tarzı cümleler…

Ertesi gün Hürriyet’te birinci sayfada haber oldum. Gazeteci konferansa gelen imam hatipli kızlarında fotoğrafını çekmiş. “Tek tip dinlediler!” İnsan zekasına hakaret. Çocukların üzerinde okul formaları ve okul eşarbı var.

Aman Allahım!

Sen misin haber olan. Tüm haber sitelerinin altında, forumlarda küfürler önce kadınlığımdan başlıyor, başörtümle devam edip anneliğimle bitiriyorlar.  Çok ilginç küfür, hakaret ve aşağılamalar…

Akşam ana haber bültenini izliyorum. Star TV ve Uğur Dündar sunuyor. Birden ekranda fotoğrafımı gördüm. İnsan önce inanamıyor tabii. Hürriyet’ teki tüm haberi okudu.

Ertesi gün sözlüklerde başlığım. Aman ne dalga geçtiler, ne dalga geçtiler. Bazılarına  ben bile güldüm.

Kimse ne dediğimi bilmiyor. Herkes “zannettiği” bir ucubeye had bildiriyor. Bir çok İran’a çağrısı…

Bir köşe yazarı hakkımda yazı yazdı. “Belli ki çocuk yaşlarda örtülmüş, özgürlüğü bu sanıyor, zavallı, kızmayın ona” tarzında bir yazı.( kimse oradakiler hariç ne dediğimi bilmiyor.) Eski türk filmlerinden fırlamış bir karakter gibiyim. Hani kapıcının başörtülü eşi şiddete uğrar ve kadın derneği ona sahip (!) çıkar. Önce niye o kadar doğurdun diye azarlayıp sonra ona acırlar ya hani..

Asıl gol kendi mahallemden geldi. Genel başkan sekreterine arattırıp “konuşmasın” emrini lütfettiler.

Muhafazakar internet siteleri aradı. Karşı taraf olarak o küfürcülere cevap vermemi istedi. (Muhafazakâr camianın bir kısmı bizi rezil etti, müslümanlara zarar verdi zannında… )”Böyle fanatik söylemler müslümanlara zarar veriyor” Bazıları da ” yürü be koçum, seni kim tutar ” havasında.

Sustum. Kimse dinlemeyecekti nasıl olsa. Herkes malzeme istiyordu ve ben bir tarafa(!) malzeme olmuştum.

Bu olaydan sonra dernek toplantısına gittim. Bir Allah’ın kulu – ne oldu? Sen bu cümleyi söyledin mi?  orada ne konuştun? – diye sormadı, sessizlik…

Anladım benden utandılar.

Hayaletim, söylediklerim ve söyleyeceklerim hükümsüz.

İnsanlar sizi ne kadar sevdiğini, beğendiğini söyler. Takdir eder hatta hayranlık ifadeleri doludur cümleleri. Sonra korku girer araya. Korku ve kaygı ilişkiye dahil oldu mu tüm sözler sakıt olur. Kimse sizinle ağırlık kaldırmak istemez. Işığı açınca kaçışıp, saklanan böcekler gibi etrafınızda kimse kalmaz. Siz hiç yokmuş ve hiç olmamışsınız gibi davranırlar. Yokluğunuz konforlu ve korunaklı.

Ben hayaletlere inanıyorum, bayım!

Onları gördüğünüzde tüm korkularınız hortlar. Öğretilmiş ezberlerle bağırıp, çağırırsınız.

Siz hiç hayalet oldunuz mu? Ya da nur topu gibi bir hayaletiniz var mı?

Bu bir mağduriyet yazısı değil, bayım!

Sizce de şu meşhur ezberlerimizi gıdıklamanın zamanı gelmedi mi?

Birbirimizle ağzımızı köpürtmeden konuşmaya başlamanın zamanı…

Her devrin pazarlamacıları konu dışı…

Geçen gün bana öcü dedikleri camekana baktım. Tam oraya lüks tesettür kıyafetleri satan bir mağaza açılmış. Bir şişme mont bin lira, irkildim…

 

Konuk Yazar

Yorum Ekle