REÇEL

Anne Artık Babamdan Ayrıl!

Etrafımızdaki herkes bir anda aile kurumunun ne kadar kutsal olduğundan bahsetmeye başladı.

Konuk Yazar: Kübüş

anne artık

Bu cümleyi tam on yedi yaşındayken anneme söylemiştim. Bunun ardından onun yirmi üç sene sabrettiği şeylerin artık sabredilemez şeyler olduğunu söyledim. Annem ile babam çocukluğundan birbirlerini tanıyorlardı. Annemin istemediği ama baskı sonucu gerçekleşen bir evlilikti. Daha sonra annem babamı gerçekten sevmişti. Onu belki de küçük yaşta kaybettiği babasının yerine koydu.  Belki de sevmek zorunda kaldı. Bunların ne şekilde geliştiğini ne olduğunu bilmiyorum. Ardından yirmi üç yıllık evliliklerinde iki çocuk oldu; ben ve abim.

Ben kendimi bildim bileli annem çalışmaktaydı. Evde bir baba figüründen tamamen yoksun büyüdük. Ergenlik çağında bir babanın gerçekten ne işe yaradığını ciddi ciddi merak ediyordum. Bunu birebir gözlemlediğim bir yakınımız da yoktu. Hastalık, özel gün, maddi sıkıntı, gezmeye gitme, doğum günü kutlamaları, bir yere giderken izin alma ya da aklınıza gelen bambaşka şeyler hiçbirinde olmayan bir babam vardı. Yoktu ama vardı. Var olmayan ama dışarıdan devamlı varmış gibi görünen bir baba. Üstelik evde var olduğu vakitte huzursuzluk kaynağı olan abimin ve benim odamızdan çıkmama sebebimiz olan baba. Boş vakitlerinde alkol alan ve kumar oynayan bir baba. Bütün bunların farkında olarak büyüyen ben ve abim anneme en sonunda artık ayrılması gerektiğini söyledik. Çünkü babam ve ailesi artık annemi her durumda kullanıyorlardı.  Babamın babasının kira almasından tutun aklınıza gelecek bir sürü şeye kadar.

Küçük yaşta yetim kalmış annem ve anneannemin hiç susmayan el âlem ne der kaygısı anneme bu ihtimali düşündürtmüyordu bile. Annemin kalbinde, elli yaşına kadar değişmemiş birine karşı değişme ümidi vardı. Babam belki de anneme hayatında ilk defa dürüstçe davranarak ben değişemem dedi. Bende artık buna uygun bir şekilde yolunu çizmesini söyledim. Artık ben ve abim anneme, son ana kadar arkasında olduğumuzu söyledik.

Ayrılma kararını verdiğimiz andan itibaren yaşadığımız sorunlar ise yaşamayan hiçbir insanın anlamayacağı türden. En yakınlarımızdan tutun en uzağımızdaki insanlara kadar herkes bir anda laf söz sahibi oldu. Hem de neler neler. Lafa geldi mi karı-koca ilişkisini kimse bilemezdi. Ama birden herkes bizim aile yaşantımız ile ilgili mükemmel bilgilere sahip oldular. Kocasının yaptığı her şeye razı olanın kesin cennete gideceğini mi söylemek dersiniz, eşine içki masası hazırlamanın sevap olduğunu mu, ama neticede bak seni hiç aldatmamış demek mi? Mesela yıllardır en zor anımızda bile yanımızda olmayan birinin gecenin bir vakti arayıp, “lütfen ayrılmayın, bizim hatırımız için devam ettirin” diyen bile vardı.   13 yıldır en ağır koşullarda çalışan ve babamın bir dünya borcunu ödeyen anneme açgözlü diyen bile oldu. Etrafımızdaki herkes bir anda aile kurumunun ne kadar kutsal olduğundan bahsetmeye başladı. Çok kutsaldı ve bir kadın bunu yıkamazdı.  Hem zaten emek verilmeden bir şeye sahip olmak mümkün müydü? Neticede eşini doğru yola çeviremediyse sıkıntı annemdeydi. Zaten erkeği yöneten kadın değil miydi? Bir de annem beceriksizliğini açık ediyordu. Babamın ailesinden o dönemde anneme göstermelik olarak karı-koca olun evde yine ne yaparsanız yapın teklifi bile gelmişti.  Bu yaşıma kadar hiç hissetmediğim şey olan baba sevgisine ben ve abimden başka herkes şahitti.  

İki çocuğu olan, babasız büyümüş ve bunun birçok defa eksikliğini hissetmiş biri olarak annemin bu kararı vermesi olduğundan çok daha fazla zordu. O dönemde üniversiteye hazırlanan ben, daha üniversitede okuyan abimin bütün sorumluluğu annemdeydi. Maddi kaygıları, manevi tereddütleri yetmezmiş gibi anlamsız baskılara maruz kalıyorduk. Toplum anneme böyle bir karar verdiği için suçlu, eksik ve nankör insan muamelesi yaptı. Cennet’i tepen kadındı benim annem. Zorluklara göğüs germeyen biriydi. Üstelik çocukları da zehirlemişti. Kadın ayrılmak istediğinde kimse neden diye sormuyordu, büyük bir çoğunluk nasıl olur da bu kadar sorumsuz olur diye yargılıyordu. İşin trajik tarafı bu tarz yargılamaların çok büyük bir kısmı yine kadınlardan gelmekteydi. Hem de en ağırından en kalp kırıcısından. 

Toplumsal baskının ne demek olduğunu en iyi o zaman anladım. Aile denince yalnızca sorumluluğun kadına ait olduğunu, yuva denen şeyi sözde  “dişi kuşun” yaptığını da. Yıllarca şiddetin en ağırını gören, buna rağmen ayrılmayı bir kere düşünmeyen kadınları anladım. Maddi-manevi bütün sorumluluk kendisinin üzerindeyken hayata karşı tek başına, “kadın” olarak mücadele etmeye cesareti olmayan kadınları, babasız-kocasız olmanın; toplum tarafından çoğu zaman “kötü kadın” olarak öngörüldüğünü anladım. Ne yazık ki, bu durumun din, ahlak, toplumsal statü, yetiştirdiği coğrafya, kültür ya da herhangi biriyle tek başına alakalı olmadığını, bütün bunların bir sacayağı gibi etrafımızı sardığını ve bu durumdan kurtulmamız için yılmadan mücadele etmemiz gerektiğini çok iyi anladım. Hepimize bu zorlu mücadelede kolay gelsin.

Konuk Yazar

12 yorum

Tolga için bir cevap yazın İptal Et

  • Merhaba Kübüş. Yazdıklarınızı okuyunca dert yandığınız toplumsal baskı ve korkularla ilgili olarak benim de söylemek istediğim bazı şeyler olduğunu fark ettim. Doğrudan sizin durumunuzla ilgili bir yorum yapmayacağım, sadece kendi paylaşmak istediğim şeyleri yazacağım.
    Bizim toplumumuzda evliliğin kutsallığı ve bütünlüğü konusunun çok aşırı abartıldığını düşünüyorum. Hatta öyle abartılıyor ki, evliliğin bozulmaması konusu bazen “namus”un bile önüne geçebiliyor. Gözlemlediğim kadarıyla bir çok kadın evliliği bozulmasın diye aldatılmaya katlanmakta diğer bir ifadeyle zina etmekte olan bir erkekle beraberliğini sürdürmekte. Birincisine oranla az sayıda olsa da tersi durumlar da, yani kadının erkeği aldattığı durumlar da toplumumuzda mevcut görünüyor. Toplumumuz maalesef evlilik kurumuna temel ahlaki ilkelerden ve insan onurundan bile daha fazla önem veriyor. Halbuki Allah boşanmaya izin vermiş ama zinaya izin vermemiş. Bizim toplumumuzda zina boşanmaktan daha normal görünen daha kabul edilebilir bir şey haline gelmiş. Toplumumuzu sorgulamak zorundayız. Kur’an’da evliliğin kutsal olduğuna dair bir bilgi yok, bu, bizim sempatik görünmeye çalışan ilahiyatçılarımızın uydurduğu bir şey. Evlilik karşılıklı olarak bir arada olmak isteyen kişilerin kendi iradeleriyle sürdürdükleri bir şeydir. İslam’da insan özgürdür, birey toplumsal kurumlar da dahil hiçbir şeye kul köle olmamalıdır. Allah’ın bizden istediği yalnızca kendisine kulluk etmemizdir. Allah’a kulluk etmek ise başta büyük günahlar olmak üzere bütün günahlardan kaçınmaya çalışmaktır. Biz İslamı gerçek anlamıyla yaşamıyoruz maalesef. Herkes kendi menfaatine olacak şekilde yorumlar geliştirip kendi menfaatlerini meşrulaştırmaya çalışıyor. Asıl menfaat ise Allahüteala’nın gerçekten ne söylediğini anlamak ve doğruyu aramak, doğru yolda olmaktır. Mesela aldatılmaya katlanan bir çok kadın kendi yanlışını meşrulaştırmak için yığınla argüman buluyor. Yuva bozulmaması, çocuklar, toplumsal baskı vb. Ayrıca günahı kocası işlediği için onu ilgilendirmediğini de düşünüyor. Kadınlarımız ne hikmetse onurunun çiğnemesini bir kayıp olarak görmüyor. Bu arada zina ettiğini bile bile zina eden bir adamla birlikte olmaya devam ederek, dolaylı yoldan zina fiiline destek olmuş oluyor. Ayrıca zina eden bir erkekle birlikteliğe devam etmek dinimizce onaylanmayan bir şeydir. Çünkü dinimize göre, zina eden erkek zina eden kadın içindir, zina eden kadın zina eden erkek içindir. Namuslu bir kişinin zina eden eşle yaşaması dinimizce doğru görülmez. Bütün bu söylediklerimin toplumumuz nazarında bir değeri yok maalesef. Çoğu insan imanı da, ahlakı da dünyevi menfaatlerine kurban ediyor. Ondan sonra da bizim toplum niye düzelmiyor diyoruz. Allah biz kendimizi değiştirmedikçe onun bizi değiştirmeyeceğini söylemiyor mu?
    Sonuç: Toplumumuz o kadar doğru düşünüp yaşayabilen insanlardan oluşmuyor. O yüzden toplumun çok fazla ciddiye alınmaması gerektiğini ve doğrular uğruna toplumla da savaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bu hayata bir kez geliyoruz, Allah’ın emir ve yasaklarını ölçü alarak yaşamalıyız. Allahın izin verdiği konularda özgürlüğümüzü toplum baskısına feda etmemeliyiz.
    Sizin durumunuz için bir şey söylemek istemedim. Siz içinde bulunduğunuz durumu herkesten daha iyi bilirsiniz o yüzden en doğru kararı kendiniz verebilirsiniz. Hem kanaatimce böyle hassas bir konuya başkalarının karışması doğru olmaz.
    Selamlarımla

  • Adalet “nick”li arkadasha: Allah’i karstirmadan ne zaman cozum arayacagiz birey olarak? Ne zaman sorumluluklari uzerimize alacagiz? Allah ile birey arasindaki munasebeti ozelde ne zaman birakacagiz? Bu cok liberalmish gibi gorunen Islam’in “gerceK” ozelligini en iyi ben bilirimi ne zaman birakacagiz? Ne zaman?
    Iyi ki Kübüş arkadasimizin paylastigina yorum yapmamissiniz; bu yorum yapilmamis hali yani… Madem Allah ve Islam akli veriyorsunuz, o akli o baskiyi koyan “toplum” uyelerine versenize… Olayla bire bir savashan, pes etmeyen, dogruyu “zateN” yapmaya calisan; tabulari yikmaya ugrasan “gercek” ve “cesur” insanlara akil vermekle toplumun baskisini ustlenmis mutesebbislerden ne farki var yaptiginizin?

    “Benim icin neyin en iyi oldugunu bildiginize gore beni benden kurtarsaniza!” (!?!?!) (Rush, Witch Hunt)

    Ece Heper

    • ECE rumuzlu kişiye;
      sözlerinizden alıntı ile birkaç kelimede ben edeyim.

      Allah’i karstirmadan ne zaman cozum arayacagiz birey olarak?
      Allahıu karıştırdığı falan yok sadece klavuz olarak Allah’ı ve onun dini islamı rota olarak belirtmiş.Siz ne anladınız bilmiyorum.

      Bu cok liberalmish gibi gorunen Islam’in “gerceK” ozelligini en iyi ben bilirimi ne zaman birakacagiz?
      Öyle bir iddiada bulunmamış hatta o tarz bir sezinlemede alınmıyor.Fakat sizin sanırım hiç bir bilginiz yok o yüzden çok fazla geldi!

      Madem Allah ve Islam akli veriyorsunuz, o akli o baskiyi koyan “toplum” uyelerine versenize
      Madem ADALET hanım yapamadı bunu siz yapsaydınız belki faydası olurdu ? Akıl veren aslında sizsiniz bunun farkına varmanız açısından söyledim.

      ve birde sorum olacak

      o kadar yazmışsınız çizmişsini de DOĞRUYU ne belirler onu söylememişsiniz neye göre doğru kime göre doğru belki size doğru gelen bir başkasına yanlış gelir ? siz doğru konusunda neyi kıstas alıyorsunuz ? (Hani Allah ve İslamdan bireysel olarak münasebeti keseceğiz ya ona mahsuben soruyorum bu soruyu o zaman neye göre doğrumuzu belirleyeceğiz ? )

  • Geçtiğimiz yaz 12 yaşındaki oğlum da aynısını bana dedi. “Anne boşan artık babamdan”. “Az kaldı oğlum”, dedim.
    Bizim hikayemizde, içki, esrar, ihanet, psikolojik ve fiziksel şiddet vs hepsi mevcuttu. Evi geçindiren bendim, sürekli şikayet edenler eşim ve ailesi.
    Neden katlanır kadın ihanete? Aslında okuduğum yoruma birinci elden bilgilerle yanıt vermek istediğim için yazıyorum.
    1 – ilk aldatıldığınızda hatayı kendinizde arar ve kazanmaya çalışabilirsiniz (en zoru ilk aldatılmadır, sürekli nedenlerini düşünür, öfke, nefret, hayal kırıklığı, sevgi gibi bir sürü duygu arasında gider gelirsiniz). İkinci çocuğum 40 günlüktü yaklaşık, telefonunda bir mesaj görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Geceliğimi çkartıp penye pijamalarımı giydim, eşimin yanına gittim. “Bu kızla yattın, di mi” dedim.
    İnkar etmedi. Cinsel hayatımızın kötü olduğundan, onunla sevişmenin ne kadar harika olduğundan vs bahsetti. Kendime gelmem bir hafta sürdü. Eşyaları topladım, arkadaşlarımla konuştum, bir vakıf evi ayarladılar. Çocukları giydirdim. Çıkmadan kızı aradım. “ben onu mutlu edemedim, umarım sen edersin, gidiyorum, bundan sonra başbaşasınız”, dedim. Niyetim cidden de eşimi ona emanet etmekti sanırım:)) (çocuk gibi görüyormuşsam demek).
    Tam evden çıkmak üzereyken eşim geldi, silahını çıkardı, çocuklarımı bir yere götüremezsin, dizlerine sıkarım dedi. Bendeniz tabiki “ne yaparsan yap be” demedim. “Ya yok, bir yere gitmiyoduk zaten, çamaşırlarını katlıyordum”, diyip kös kös oturmaya devam ettim evde.

    Bir süre sonra o kadından ayrıldı. Ailesi ise onu haklı buldu elbette. Kendi ailem, işe gir para kazan ayrıl dedi (valla bak ya, bu adam beni dövüyor, aldatıyor, eve bakmıyor dediğimde aldığım cevaptır).

    Neyse, aradan biraz zaman geçti, başka bir kadın girdi hayatına. Bu ilişkisi yaklaşık 3 yıl sürdü. Kadın bunu bu kadını çok sevdi ama yine de güzellikle ayrılmaya ikna edemedim. Mafyacılıktan yargılanan bir adama da kolay kolay atar yapılmıyordu. Okula geri döndüm, ihanete uğradığımı bile bile o evde yaşamaya devam ettim. O kadın benden güzel diye yemeden içmeden kesildim, kendimde hata bulduğumdan saçlarımı boyadım, makyaj yapmaya başladım (siyah pardesülü, peçeli bir bayandım). Resmini gördüğümde inanamadım, güzellik olarak benimle kıyaslanamayacak bir kadındı. Demek ki yatakta çok iyi diye düşündüm, bu sefer cinsellikle ilgili ne bulduysam okumaya başladım. Ve sonunda eşim ilişkisini itiraf edince, gel ayrılalım nolur dedim. Altlı üstlü oturalım her gün çocuklarını gör, evlen o kadınla, kıskanmam ben, ikimiz de kendi hayatımızı yaşayalım, bana haksızlık ediyorsun böyle, gençliğimi harcıyorsun dedim. (Söylerken ki sakinliğim ciddiyetsizlik olarak da algılanıyo sanırım böyle şeyleri) tabiki etkili olmadı:( Yo bitti o iş, seni çok seviyorum, hayatta ayrılmam, demelere başladı.

    Aaa düzeldi galiba, zayıfladım, artık istediği gibi hem çalışıp para kazanan, hem zayıf, hem bakımlı bir hatunum derken…. Hooooppp sayısız yeni hatunlar.

    Peki 10 yıl boyunca 50’den fazla kadınla düşüp kalkan bir adamla birlikte olmayı midem nasıl mı kaldırdı?
    1- Ekonomik zorluklar: evi geçindirecek ekonomik güce sahip olamamak
    2- Ailesinin manyak olması: her türlü iftirayı atıp, çocukları alıp göstermeyip, en kötüsü onlara saçma salak şeyler anlatıp psikolojilerini bozacak tipler (baba dahil). Çocuğunuzun sahte bir mutlu evlilik tablosuyla büyümesi mi yoksa sürekli “anan kesin başka herif buldu bıraktı babanı, pis oruspu” imalarıyla büyümeleri mi, yoksa sürekli kaçarak yaşamak mı?
    3- Fiziksel şiddetin yarattığı acizlik ve sindirilmişlik hissi: Kendinizi öyle savunmasız ve güçsüz hissediyorsunuz ki, bırakın ayrılmak, kaş çatmak bile yorucu geliyor insana.

    Nasıl mı yaşıyordum? Hayatımı askıya asmışım da, kötü bir rüyanın bitmesini bekliyormuş gibi. Çocuklarım azıcık büyüse de kendileri anlasa bu işin yürümeyeceğini diye bekleyerek iyi olanı yaptığımı sanarken, aslında her şeyin zaten farkında olarak büyüdüklerini, bu yaz öğrendim. “Annecim sen tüm o kadınlardan daha güzelsin, babam beş para etmez”, diyen bir çocuk kadar anneyi yıkan bir şey yok.

    Bugünkü aklım olsa, onları düşünerek katlandığım bu kabus gibi yılları o ve ailesiyle tek başıma da olsa mücadele ederek geçirirdim. Belki bu hikaye aynı durumda başka kadınlara ilham olur:(

    Bu arada, eşimle aynı yatağa girmemek için dini bir dayanak bulmak için araştırmadığım kaynak kalmadı. Bu konuda hiç bir fetva vs bulamadığım gibi, sürekli “sabreden kadın” olmanın hikmetleriyle ilgili mailler aldım. İnsanın içindeki inancı ve adalet duygusunu nasıl sarstığını anlatamam size. Ben hayatındaki tüm ilkeleri yıkıp Kuran temelli bir hayat kurmak için herkesi karşısına alacak gözü karalıkta bir imana sahipken, artık beni bu zulme karşı korumaktan aciz bir din ve ümmetin hakkaniyetini sorgular hale gelmiştim. Zinanın dini nikahı düşürmemesi yeterli değil mi öfkeye:(

    Evet durumu rasyonelize ediyor kadınlar, aldatılmaya rağmen devam ediyor. Çünkü çok yalnızlar, aileleriyle, sosyo – ekonomik güçleriyle alakasız bir yalnızlık. Hakkaniyetsiz bir toplum, din, ahlak anlayışının yarattığı bir yalnızlık bu.

    Velhasılı, kadınların dayanmasının bazı sebeplerini de size anlatmış oldum. Bu arada ikinci boşanma denenemde ölümden döndüm, oğlum olmasa bunları yazamıyordum şu anda. O mu? Okul birincisiyken şu anda panik atak geçiren, sürekli babasından korkan, öfkeli, sinirli, okula doğru dürüst gitmeyen bir çocuk. Ama tabi bunun da suçlusu benim değil mi? Canım toplumumuz.

    Şu anda ayrıldık eşimle. O hapis cezası almışken ondan ayrılarak ona kazık attığımı düşünüp beni suçluyor o ve ailesi. Bense zerre vicdan azabı duymuyorum. İnsanlara, müslüman topluma ümmet bilincine vs. zerre inancım olmamasına rağmen, bir şekilde beni o manyaktan kurtardığı için Allah’a şükrediyorum sadece.

    Umarım sadece hafif dozda anlattığım hikayem (ayrıntılar delirtebilir) bazı sorulara yanıt verebilmiştir.

    • Allah yardımcınız olsun katlanan kadın ×. Allah bilir nice kadın vardır sizin gibi… Çocuğunuz da inşaallah düzelir :(

    • Yazıdan çok yorumunuzdan etkilendim. Allah kimseyi bu ya da buna benzer durumun yakınına dahi düşürmesin. Biz kadınlar olarak bireysel anlayışlı, toparlayıcı, fedakar ya da her ne güzel özellik varsa hepsini göstermeye çalışırken etrafımızdaki kadınların bizi daha da daralan pencerelere hapsetmeye çalışmasını kabullenebilmek çok zor. Eğitimsizlik, yoksulluk gibi gerekçelerle haklı çıkarılmaya çalışılan insan müsvettlerinin yüzüne tükürmek hem bu dünyada hem ahirette imtihanını göğüsleyen kadınlara nasip olur inşallah. Allah yeniden İslamiyete sıkı sıkı sarılacağınız nedenler çıkartır inşallah karşınıza.

    • Yazınızdan çok kötü günler geçirdiğiniz ortada haketmediğiniz bir çok şeye maruz kalmış ve ses çıkarıp itiraz edemediğiniz gibi katlanmakta zorunda kalmışsınız. Hem üzüldüm hem de sizi tebrik etmek istedim. Fakat bir yerde bir kelimenizden ötürü sizin için bir kez daha üzüldüm.

      ” Ben hayatındaki tüm ilkeleri yıkıp Kuran temelli bir hayat kurmak için herkesi karşısına alacak gözü karalıkta bir imana sahipken, artık beni bu zulme karşı korumaktan aciz bir din ve ümmetin hakkaniyetini sorgular hale gelmiştim. Zinanın dini nikahı düşürmemesi yeterli değil mi öfkeye:( ”

      Demişsiniz; ama ülkemiz islam hukukuna göre yönetilmiyor ki bunun cezasını dini hükümlere göre verilsin. ÜMMET! :) bu kelime çok basite indirilmemesi gereken bir kelime her müslümanın ÜMMETTEN sayılmayacağını söyleyebilirim. Şöyle bakalım Zina nikahı düşürse bu sefer eşinizle ilişkiye girdiğinizde sizde zina yapmış olursunuz haberiniz olmadan. o yüzdendir ki zina nikahı düşürmez unutmayınız islam dini mantık dinidir ve dediğiniz mantığa terstir. Zinanın cezasını da islam hukuku ağır bir şekilde vermiştir ki o cezada RECM dir ( Zina yapan kadın ve erkeğin taşlanarak öldürülmesi) Siz siz olun ALLAHTAN yüz çevirmeyin her şeyin mükafatını burada alrısak o zaman ahiretin anlamı kalmaz.Saygılarımla.

    • Merhaba katlanan kadın. Katlandığınız için de kendinizi suçlamayın demek istedim. Ezilirken öyle birden güçlü olup ayrılmak da bir tür hayatta başarı kıstası gibi, kadına yüklenen bi sorumluluk o da toplumda çünkü. Yapamayabilir bir kadın bunu, sebepleriniz o kadar meşru ki. Hatta ayrılabilmek mucize. Şu an ayrılmış olmanıza aşırı sevindim. İnşallah çok mutlu olursunuz. İyi insanlar çıkar eminim. Kendinizi kapatmayın çocuğum var diye, görüşün istediğinizle. Sevgiler..

  • merhaba Ece. Ben burada kendi duygu ve düşüncelerimi yazdım. Kendi sorunlarımı nasıl çözdüğümden yola çıkarak yazdım bunları, akıl vermek için değil. Bu söylediğim size acayip gelebilir, fakat ben Allah’ı karıştırmadan sorunlarımı çözemiyorum. Davranışlarım için bir ölçüye ihtiyacım var. Bu ölçünün toplum olmasını istemiyorum. Çünkü toplum iki yüzlü olabiliyor, haksızlık yapabiliyor ve yanılabiliyor. Ben topluma güvenmiyorum çünkü onu oluşturan insanların seviyesini az çok biliyorum. (Yaşayarak öğrendim). O yüzden benim için en güvenilir ölçü iman, ahlak, akıl ve vicdan. Kararlarımda ve davranışlarımda bunların hepsini önemsemeye çalışıyorum.
    Bana göre, dini kötüleyerek, toplumdaki yanlışları dine mal ederek sorunlarımızı çözemeyiz. Dini fırlatıp atmakla kendimiz için çok daha kötü bir şey yapmış oluruz. Din, insana ölçü sağlar. Fakat ben dinin sorgulanmadan inanılması savunmuyorum, yanlış anlayış ve yorumlarla mücadele etmeliyiz elbette. Dinimizin güzel ve yaşanabilir bir felsefesini üretebilsek, insanımız doğru inanç ve ahlakı bulabilse sorunlarımız kendiliğinden çözülür. Toplum baskısının en az olduğu bir toplumda yaşamayı çoğumuz istiyoruz lakin bunun için mücadele verenimiz çok az. Örneğin ben ne zaman toplum baskısından şikayet etsem sanki kötü şeyler yapmak istiyormuşum da toplum beni engelliyormuş gibi algılanıyorum. İnsanlar özgürlük isteğini kötülük amacına yoruyorlar. Yani toplumsal baskıyla savaşırken, yine aynı baskıya maruz bırakılıyorsunuz. Toplum baskısıyla mücadelenin kolay olduğunu söylemedim, söylemem. Bizzat kendim çok muzdaribim bu baskıdan. Çok mücadeleci biri olduğum halde ben bile zaman zaman boyun eğiyorum ya da susuyorum. İnsanın bir dayanma noktası var çünkü.
    Neyse son cümlenizle ilgili olarak, dışarıdan birisi hatta Allah bile gelip bizi kurtarmaz. Böyle bir lüksü yok insanoğlunun. Kendimizi ancak kendimiz kurtarabiliriz, bu konuda Allah’tan yardım isteyebiliriz, bizim kalbimizi, gönlümüzü açıp bize dayanma gücü vermesi için.
    Katlanan Kadın x, hayat hikayenizi okudum. Çok zor imtihanlardan geçmişsiniz. Fakat ilginç olan, boşanmamak için birçok geçerli sayılabilecek mazeretiniz olmasına rağmen keşke boşansaydım demişsiniz.(“Bugünkü aklım olsa, onları düşünerek katlandığım bu kabus gibi yılları o ve ailesiyle tek başıma da olsa mücadele ederek geçirirdim. Belki bu hikaye aynı durumda başka kadınlara ilham olur:(” ) Bu sözünüz benim söylediklerimi haklı çıkaran bir cümle olmuş. Aslında benim söylediklerim sizin durumunuzda olanlardan çok, boşanmaya maddi-manevi imkanı olduğu halde, sırf toplum karşısında itibar kaybetmemek veya sahip olduğu ekonomik sosyal vb. şeyleri kaybetmemek için boşanmayanlar için. Sizin ve sizin gibi boşanması çok zor olanların durumu daha farklı tabi. Hal böyleyken siz bile “keşke boşansaydım” dediyseniz artık söylenecek söz kalmamış. Her şey açık.
    Son olarak, lütfen yazdıklarımdan insanların boşanmasına, ayrılmalara çok olumlu baktığım, insanları boşanmaya teşvik ettiğim anlamı çıkarılmasın. Benim söylemek istediğim şudur: “Evlilik” kurumu elbette önemli, toplumun temelidir. Fakat bu önemli kurumdan daha önemli şeyler var. Allah’ın emir ve yasakları, ahlak ve onur gibi şeyler. Bunlar somuta endeksli yaşayan ve soyutu yok sayan kişilerin anlayabileceği şeyler değil. Üst düzey bir ruh hali ve anlama biçimine sahip olanların anlayabileceği şeylerdir. Örneğin bir insanı maddi ve toplumsal sahip olduklarıyla değil de ahlakı ve davranışlarıyla değerlendirebilmenin hayata yüzeysel bakan kişilerin anlayabileceği bir şey olmaması gibi. Bana göre yüzeysel bakan kişiler çoğu zaman yanılır, hakikati hakkıyla anlamaya çalışan ve soyut ama gerçek şeyleri önemseyenler kazanır. Ben böyle düşünüyorum.
    Selamlar

  • Ahh ahh. Aynı durumdan bende müzdaribim. 22 yasındayım. Babam daha annemle evlenmeden önce kumar ve icki alışkanlığı varmış. Annem bilmeden evlenmiş görücü usulü. Dedemin hatlı minibüsü var onda calisirdi. Tabikide o zamanları hatırlamam mümkün değil fakat annemin anlattığına göre kumar oynarmış içki icermis sürekli. Dedem rahmetli babaannem kac defa kumar borcunu ödemiş. Şimdi bir zaman içkili olarak minibüsle eve doğru gelirken kaza geçirdi. 15 yaşındaydım. Ve kazadan ufak tefek sıyrıkla atlattı fakat minibüsün halini görseniz bunun icinden sağ kurtulamaz derdiniz. Evet babam bu kazadan sonra içkiye ve kumara tövbe etti. Nasıl diyeyim belki zengin değildik ama evdeki huzur varya hicbirseye değişmem. Belki her istediğimizi yapamıyoduk ama mutluyduk. Bu rüya 7 sene sürdü!. Bildim bileli dedemle babamın arası hep limoniydi sürekli kavga ederlerdi. Babam kredi çekmek istedi dedem engel olmaya calisti ama krediyi cekti aslında güveniyordum babama başka bir iş yapıp daha rahatlamak istiyordu ekonomik olarak. Aslında mutlu bile olmustum babam o sıralar tam sorumluluk sahibi karakteri düzgün bir yapıdaydı. Fakat krediyi cektikten sonra kimseyle danısmadan konusmadan taksi plakası kiraladı ben o taksiyi gördüğüm anda icimde bir sızı olustu. Lakin yine pozitif düsünmeye calistim. Babam 35 bin lira kredi cekti. Bu taksiyi bildiğim kadarıyla 1 sene calisti fakat be oldu bilinmiyor kimseye söylemeden devretti. Haberimiz dahi olmadî çünkü ise gider gibi cikar evden tam geldiği saatte gelirdi. Evet bir baktıkkı elde var borç boşa cekilmis kredi bir an da eksilere düstük. Bu borc yüzünden benden ve kardesimden kredi cekmemizi söyledi ben cekmedim. Kardesimin basının etini yiyip tam tamına 25 bin lira cektirmis. Şimdi çalişmıyor gecen eve icra geldi sadece bir bankadan 10 bin lira borcu olduğundan. Bu durumlar sırasında kumar oynayıp icki iciyor. Halada aynı durumda. Benden de 3 bin lira civarında para aldı erkek sözü diyerek geri verecem diye vermedi. Aynı seyi kardesime dedi onada vermedi cocuk aldığı maası krediye yatırıyor. Benimde bir sevgilim var aileler birbiryle tanısık aslında tam nişan arifesindeydik. Bu durumlar yüzünden erteledik bir süre ama artık erteleyecek yüzüm yok 2 senelik beraberliğimiz var. Şimdi karsı tarafa gecerli bir nedenimiz yok erteleyecek. Elde nişan yapacak para yok kusura bakmayın s…kine takmayan bir baba faturalarımızı ödeyemediğimiz için psikolojisi bozulmus bir annem. Üniversite okumak isteyen kız kardeşimin hayal kırıklığî ve ileriye dönük karamsar bir hayat. Şimdi her ailenin bir babası var bunlar babaysa bizimki ne?