REÇEL

Aileyi Ayakta Tutmak Ne Anlama Geliyor?

Genel kabule göre evliliği “ayakta tutması ‘gereken’” kişi kadın olduğu için bu emek ve özveriyi gösteren kişi de sürekli kadın oluyor.

Konuk Yazar: Ayşegül

Bu yazıda, bir önceki yazıda yarım kaldığını düşündüğüm bazı şeylere değinmek istiyorum. Önceki yazıda, geçen yaz İstanbul Sözleşmesi üzerine yapılan tartışmalar, sosyal medyada Kadem’e yapılan linci ve geleneksel aile yapısına saldırıların gerçekçiliği üzerine bir şeyler yazmıştım. Bu yazıda, konuyu biraz daha açarak aileyi güçlendirme politikaları ve aileyi ayakta tutmanın ne olduğuna dair birkaç kelam etmek istiyorum.

Aile kurumunun güçlendirilmesi bilindiği üzere mevcut hükümetin diline pelesenk olmuş bir terimdir. Daha genel çerçeveden baktığımız zaman muhafazakar politikaların aile kurumunu fazlaca vurgulaması şaşırtıcı bir şey değil. Ancak burada görmemiz gereken şey “aile kurumunu güçlendirme” teriminin aslında mutlu, mesut, tatlış bir aile ortamı olmasını amaçlamadığı. Aksine “devlet istikrarına ve çıkarına” odaklı olduğunu anlamamız gerekiyor. Nasıl mı?

Şöyle, en az iki kişiden oluşan bir aile, evlilik her neyse onu düşünelim. Bir erkek evlilik kurumuna girdiği zaman bazı sorumluluklar ve yükümlülükleri de üstüne almış oluyor. Ya da toplum, aile, akraba beklentisi bu şekildedir. Bir koca, evin geçimini sağlamak için sigortalı bir iş bulmak zorunda. O işin belli bir ücrette olması, süreklilik arz etmesi gerekir genel olarak. Ve evin geçimini sağlayan kişi, patronuna evli değilken göstereceği toleransın daha fazlasını geliştirir. Bu, kapitalizmin gayet işine gelir. Öte yandan kadın, ya çalışır ya da evin bakımını üstlenir. Şimdi bu karı-kocanın boşandığını düşünün. Erkek pekala patronuna gösterdiği sabır ve toleransı daha az gösterebilir. Ya da kadın çalışmıyorsa kendi geçimini sağlamak için iş aramak zorunda kalabilir. Onun iş araması demek istihdam edilmesi gereken bir birey daha demek. Ya da nafaka ödemek istemeyen erkeklerin kabuslarına girmesi demek. Neyse, her halükarda devlet sizin boşanmanızı istemiyor ama sizin aile saadetinizi düşündüğünden değil. Daha uysal, iş yerinde uyumlu, fakirlik maaşı ya da nafaka vermek istemeyen nüfuslu kocaları rahatsız etmemek için istemiyor.

Öte yandan biz daha birey bazında ve politik dilden arınmış bir şekilde aileyi ayakta tutmak, sağlam tutmak, tutkala yapıştırıp tutmak ya da vitrinde sürekli duran tozu alınmamış vazo gibi tutmak ne demek ona bakalım. Şimdi açıkça söylemek gerekirse aileyi ayakta tutmak gibi ifadeler bana göre hiç bir şey ifade etmiyor. Ne demek sahiden? Biz bir ideali mi gerçekleştirmeye çalışıyoruz? Çiftlerin zorunda birlikteliğini mi kutluyoruz? Kendi yıkılmayan ailemizi çerçeveleyip duvara mı asacağız?

Boşanmaya güzelleme yapıyor değilim. Ama bana göre karı-koca arasındaki muhabbeti geliştirmek, sürdürülebilir bir ilişkinin yöntemlerini düşünmek vardır. Bunun da bazı yöntemleri var, olabilir. En basitinden evlilik, iki kişinin bir ömrü beraber yaşama niyetinde oldukları, birbirlerini desteyeceklerine, seveceklerine dair söz verilen bir anlaşma, niyet diyebiliriz. Kabul. Bu sürdürülebilir evlilik dediğimiz şey de bence iki şeye dayanıyor; niyet ve özveri. Taraflar bu evliliği sürdürmeye gerçekten niyetli mi? Buna dair istekleri var mı? İkinci aşama eğer devam etme isteği varsa buna dair çaba, emek, özveri, fedakarlık gösterilmesi.

Genel kabule göre evliliği “ayakta tutması ‘gereken’” kişi kadın olduğu için bu emek ve özveriyi gösteren kişi de sürekli kadın oluyor. İlişki dediğimiz şey, iki kişilik bir kavramsa tarafların ikisinin de yeterince çaba gösteriyor olması beklenir. Anlaşılan o ki, kadına daha fazla tahammül, sabır, görmezden gelme, katlanma payı düşerken; erkeğe daha çok bir “birey” gibi ilişkinin sorumluluğunu üstlenmeme, kendi isteklerini ön planda tutma, istişare etmeden davranma, kendi negatif davranışlarını törpülememe, bunları ‘normalmiş’ gibi görüp kabul ettirmeye çalışma düşüyor.

Yani aileyi ayakta tutmak, güçlendirmek ne demek bunları daha fazla düşünmek gerekiyor.

Konuk Yazar

2 yorum

Tuğba için bir cevap yazın İptal Et

  • Merhaba,

    Çürük aile yapısını korumak adı altında kadınlara zulmetmek doğru değildir. Yazınızın bu mesajına katılıyorum. Ancak kapitalizm ve geleneksel aile yapısı arasındaki ilişki yanlış yorumlanmış. Kapitalizm ekonomik büyüme esasına dayanır ve tüm bireylerin çalışma hayatına katılmasını ister. “Kadın evde dursun eşinin patronuna itaatini kolaylaştırsın” istemez. Bu zorlama bir yorum. Kapitalizmin temeline ters. Kapitalizm kadının çalışmasını ister.

    Kadının ekonomik hayata katılımı önemlidir ve teşvik edilmelidir. Kapitalizm de bunu istiyor diye bu kadının çalışmasının yanlış olduğu anlamına gelmiyor tabi ki.

    Selamlar

    • Kapitalizm kadının çalışmasını ister ama aynı zamanda ailenin sürmesini ister. Aile sürmezse, kadın çocuk doğurmazsa iş gücü azalır. Yeni insan olmadan sistem süremez. Bu yüzden kadınlar kriz anlarında ya ilk işten çıkarılan olurlar ya da ucuz iş gücü olarak çalıştırılırlar. Kapitalizm, kadınların ancak “çocuk da yaparım kariyer de” derlerse çalışmalarını ister. Öncelikli görev çocuk doğurmaktır.