REÇEL

Avare Ruhumu Özlüyorum!

Peki, her şey iyi hoş da, özlemini çektiğim şey de neyin nesi?

Konuk Yazar: Sena

avare

Kanaatimce annelikle beraber yürütebilmek adına yüksek lisans doktora yapmak, mesleklerin en güzeli. Haftanın sadece iki gününü ders, diğer günlerini ödev, araştırma, tez olarak koordine edince gayet yürütülebilir bir sistem çıkıyor karşınıza! Ne akademiyi ihmal ediyorsunuz ne de yavrunuzu… Hele ilk aylarda onun uyuduğu uzun saatler çalışmak için bire bir.

Şahsen şimdilerde altı aylık olan oğlum dağınık olan hayatımı düzene kavuşturan kişi olmuştur. Kendimi bildim bileli son birkaç güne sıkışan ödevlere, sunumlara “Ya yetişmezse!” korkusuyla iki hafta önceden başlamama sebep olarak beni sistemli bir insan haline getirmiştir. Önceden dalgın dalgın bilgisayar başında ilham perisini beklerken, zamanın kıymetini bana öğreten şey de Ömer Melih’in her an ağlayarak uyanabilme ihtimali olmuştur. Uyuduğu saat aralıklarını, maksimum verimle değerlendirebilmek için maksimum çaba harcamam da cabası…

Peki, her şey iyi hoş da, özlemini çektiğim şey de neyin nesi? Herşeyin mükemmel olduğuna inandığım anlarda bile içimde bir özlem, bir özlem… Korkuyorum Allah’a karşı şükürsüzlük, oğluma karşı ayıp mı ediyorum diye… Ama duygularımı deşeleyince karşılaştığım şey şu ki: Ben avare ruhumu özlüyorum. Şurada bir iki sene önceki gibi, Pat diye dışarı çıkabilmeyi pat diye ne bileyim karşıya geçebilmeyi, arkadaşlarla bir kahve içebilmeyi… Şuan dostlarla bir kahve için bile kırk tane plan yapmak gerekiyor. Onlar da anneyse, söylememe gerek yok ki, bu kırk çarpı kırk bir hal alıyor. Anlatabiliyor muyum? Pat diye bir konferansa gidebilmeyi mesela. Hiçbir plan program yapmadan ruhuma estiğince özgürce hareket edebilmek… Bir hayal oldu artık sanırım.

Büyüklerimizin dediği gibi, esas annelik eskilerde zormuş. Şimdilerde mamalar, mikserler, her şeyin bir ucuzu, her şeyin bir kolayı. Ama diyebilirim ki, biz zamane annelerinin fedakârlık ettiği esas şey, özgür avare ruhlarımız. Plansız programsız kafana estiği gibi yaşayabilme ihtimali. Çocuklarımıza büyüdükleri zaman “Senin için saçımı süpürge ettim yavrum” diyemeyeceğiz belki ama “Kırdım dizimi, evimde oturdum canikom. Her aktivite için kırk tane plan yapmak zorunda kalarak, avare ruhumu terbiye ettim.” diyebileceğiz. İşte bu da bizim kendimize karşı meydan okumamız!

Konuk Yazar

10 yorum

  • çok güzel bir yazı olmuş. Bazen insan hiç bir şey düşünmeden arkasına dahi bakmadan gitmek istiyor. Ama arkasından ”anneeeee!” diye bir ses duyunca ayakları bırak ileri gitmeyi geri geri gidiyor.

  • aylara geçip seni iyice seçtiğinde, anne dediğinde, annecim diye bacaklarına sarılıp öpmeye başlayacak kadar büyüdüğünde onsuz su bile içmek istemeyeceksin… bize bıraksana diye yalvaran anneanne-babaanne ısrarına dayanamayıp emin ellerde nasıl olsa diye bıraktıktan sonra avare saatlerine ulaştığında en yakın yoldan geri dönüp, ayıp olmasın diye bir bahane uydurup geri döneceksin… o kadar çok hareketlenecek ki keşke uyusa da doya doya izlesem, son zamanda ne kadar büyümüş tek tek tüm yüz çizgilerine baksam diyeceksin…

    • Bu tür yorumlar bana çok acayip geliyor. Yani nereden biliyorsunuz? Belki öyle olmaz. Niye sürekli ancak tek bir annelik deneyimi olabilirmiş gibi konuşuluoyr? Anne olmuş olmak dünyadaki tüm diğer annelerin yaşaması muhtemel tüm durumları ve duyguları deneyimlemiş olma iddiasını öne sürmek için çok yetersiz bir gerekçe değil mi?

      • Kendi evladımdan önce hiç bir bebekle “hımmm sevimliymiş Allah bağışlasın.” dan öte bir ilişkim olmadı. Oğlum doğduğunda sadece onu emziren ve altını alan bir anne dünyası çok saçma gelmişti. Hatta ilk başlarda altını maske ve eldiven ile aldığımı söylesem:) o kustuğunda ben kendimi lavaboda buluyordum, hatta pek çok kıyafetini temizlersen midem allak bullak olduğu için çöpe atmışlığım var, ama şimdi… sonra o baş döndürücü bebek kokusu, tüm kalabalıklarda beni tanıması sesime dönmesi, dünya nın en güzel tablosuymuşum gibi bana baktığındaki gözlerindeki ışıltı ve en nihayeti yürümesi-konuşmasından sonra kendini ifade etmesi beni çok değiştirdi. Şu an liseli aşıklar gibiyim ondan ayrılınca, ben bile Bendeki bu değişime inanamıyorum.

        • Güzel, size hayırlı olsun. Belki başka annelerin de sizin inanamayacağınız başka hikayeleri vardır. Ne dersiniz?

          • belki de vardır başka hikayeler… Dünya için yaratılmış duygular çeşit çeşit ama aynı duygunun farklı şiddetleri yok, yani sonuçta yaratılmış bir anne’ lik duygusu var, insan içinde bulunduğu şartlardan dolayı farklı seviyelerde yaşayabilir bu duyguyu. bazen az bazen çok. bu geçişi hatırlatmak istedim sadece

  • Vay be kafaya bak anneliği ne kadar basite indirgemis;
    Şimdilerde mamalar, mikserler, her şeyin bir ucuzu, her şeyin bir kolayı.
    O ucuz kolay dediğiniz seyeri çocuğunuza nasıl yediriyosunuz

    • Bence bu cümleden kötü bir anlam cikarmak icin biraz kasmışsiniz… O da biraz fazla belli oluyor :) her seyin ucuzu derken icerigi belirsiz bir tavuk döner alip yedirmeyi kastetmedim herhalde… Annelerimizin zamanina göre teknik acidan cok daha avantajli olmamizi kastettim.. Mesela elde bez yikamiyoruz, ev islerine gelisen teknoloji sayesinde daha az zaman ayirarak cocuklarimizla daha cok ilgilenebiliyoruz… Sizin proboeminiz herhalde her şeye koşan ve bir koltukta iki üç karpuz tasiyan kadinlarla.. Çünkü böyle kadinlar sizlerin girecegi kadrolari doldurarak, sizlerin yapabilecegi isleri yaparak sizi yerinizden ediyor.. Yoksa böyle bi cumleden bu kadar farkli bi anlam cikarmazdiniz… Sizin icin üzüldüm…