REÇEL

Üçüncü Misafir Profili

Bu üçüncü grup misafirlerle kitapçıda, fakültede, konferanslarda, hasbelkader dışarda bir yerlerde (kamusal alanda!) karşılaştığımızda selamlaşıp konuşuyoruz da, neden evimizde konuşamıyoruz?

Konuk Yazar: Hale

İslamcı bir aileden gelenler bilir ki müslümanların evinde haremlik-selamlık uygulaması esastır. Bizim ev de, o evlerden biri oldu hep. Ancak bizim evde bu uygulama çok katı bir şekilde uygulanmadı. Bunun sebebi evimizin tek erkeğinin babam olması ve kalabalık misafirlerde hizmete tek başına yetişememesi idi. Buna rağmen ısrarla kadın-erkek ayrı odalarda oturmaya devam ediyorduk. Ediyorduk da “bazen” etmiyorduk. O bazenler keyfî bazenler de değildi. Biraz geriye çekilip baktığımda bu “bazenler”in misafir profiline göre şekillendiğini rahatlıkla görebiliyordum. Bu noktada anlamakta zorlandığım bazı tuhaflıklar belirginleşmeye, çelişkiler bağırmaya, o çok güçlü prensipler buharlaşmaya başlıyordu.

İlk misafir profili akrabalar. Sıradan bir Anadolu ailesinde anne ve babalarımızın pek çok kardeşi vardır ve buna bağlı olarak yakın akraba sayısı da oldukça fazla olur. Şayet anne ve babanız aileden gelme birer İslamcı değilse, yakın akrabalarla ilişkiler çoğunlukla onların ölçülerine göre kurulur. Bizde durum şöyle mesela: Bir odaya sığamayacak kadar kalabalık isek veya çoluk çocuk fazla ise ayrı oturulur. Odalar arası giriş çıkışlar serbesttir. Herkes birbirinin eşini tanır ve konuşur. El öpme ve tokalaşma noktasında mahremiyet gözetilir ama bazı yeni gelinler saygı icabı bu kuralı çiğner ve amcaların, eniştelerin elini öper. Aynı şekilde genç erkekler özel günlerde yengelerle sarılır, kucaklaşır. Ancak bu durum kesinlikle yadırganmaz. Çayı, kahveyi ben tutarım, diğeri toplar. Erkek kuzenler, eniştemler mutfağa gelir, sigara içerler, orada muhabbet ederiz. Yani mevzu açık, aileyiz.

İkinci misafir profili komşular ve tanıdıklar. Bu kesim de yine akrabalar gibi “fikrî” yakınlıktan ziyade sosyal yakınlığımız olan kesimdir. Bu insanlar bizim gibi “İslamî” düşüncelere falan sahip değiller. Yurdum insanı. Evimizde bu kimseleri ağırlarken haremlik-selamlık oturuyoruz. Mesafe biraz daha açılıyor. Karşı cinse sadece hal-hatır soruluyor. Ancak babam yine mutfağa gelmiyor, amcalara çayı, kahveyi ben tutuyorum. Sağ olsunlar halimi hatırımı soruyorlar. “Ne yaptın, okul/iş ne oldu, nasıl gidiyor, bizim oğlan da/kız da…” şeklinde kısa bir konuşma geçiyor, mutfağa gidiyorum. Yolcu ederken ailece kapıdan uğurluyoruz.

Buraya kadar her şey normal. Ta ki evimize “Müslümanlar” gelene dek.

Üçüncü misafir profili “fikrî” kardeşliğimiz (?) olan kimseler. Onlar gelirken sirenler çalıyor, gerekli güvenlik önlemleri alınıyor, ön hazırlıklar yapılıyor. Her şey kadınların ve erkeklerin birbirini göremeyeceği şekilde ayarlanıyor. Hele de beyler eşlerini getirmedilerse durum vahim. Kalabalık oluyorlar ve zavallı babacığım tüm akşam hizmet etmek zorunda kalıyor. Kapıyı babam açıyor ve beyleri salona alıyor. Babam, kapıdan onu görebileceğimiz bir yere konumlandırılıyor. Çaylar termosa konuyor ki odadan çok çıkılmasın. Mutfak ile salon arasına bardak ve tabakları değiş-tokuş edebileceğimiz cinsiyetsiz bir sehpa koyuyoruz. Bir şekilde babama ulaşamazsak kapıyı tıklatıyoruz. Kesinlikle seslenmiyoruz. Sonra geriye çekiliyoruz. Lavaboya çıkmak isteyen olursa babam aralığa çıkıp yolu boşaltıyor. Bir de bu kadar önleme rağmen pür tesettürlüyüz.

İçerde bazen siyasî, bazen sosyal, bazen dinî ve ilmî tartışmalar dönüyor. Duyabileceğim kadar yaklaşıyorum. Kapıdan dinliyorum, içimden kendi kendime konuşanlara cevap veriyorum, itiraz ediyorum, soru soruyorum. Pek çok kez o kapıdan aniden çıkan babama yakalanıyorum. Bazen şehir dışından, Ankara’dan, İstanbul’dan akademisyenler, yazarlar veya kanaat önderleri şehrimize geliyor, evimize misafir oluyor ve ben yüzünü bile göremiyorum.  

Bu kadar söyleyeyim gerisini siz anlayın demeyeceğim. Benim hala anlam veremediğim bazı tuhaflıklara işaret edeceğim:

Bu üçüncü grup misafirler ilk iki gruptan güya daha “Müslüman” olmalarına rağmen ellerinden, dillerinden, gözlerinden emin değil miyiz ki diğerleri ile kurduğumuz sosyal ilişkiyi bunlarla kuramıyoruz?

Bu üçüncü grup misafirlerle konuşacak, tartışacak, paylaşacak daha çok ortak noktamız olduğu halde neden ben sadece gelinler ve kızlarla çoluk çocuk muhabbeti (asla küçümsemiyorum, sadece sınırlılığa dikkat çekiyorum) yapmak durumunda kalıyorum?

En tuhaf yere geliyorum. Bu üçüncü grup misafirlerle kitapçıda, fakültede, konferanslarda, hasbelkader dışarda bir yerlerde (kamusal alanda!) karşılaştığımızda selamlaşıp konuşuyoruz da, neden evimizde konuşamıyoruz? Evde neden karşılarına çıkamıyorum?

Bir akşam Engin Noyan misafirimiz olmuştu. Müslüman amcalar azaldıktan sonra babama “ Ev halkınızla tanışmayacak mıyız hocam?” demiş. Babam bizi içeri çağırmıştı. Çok sevinmiş ve bir o kadar da mahcup olmuştum. Yanlış bir temsil olduğumuzu o gün çok daha net bir şekilde fark etmiştim.

Şimdi biraz babamın yaşlanmasını ve rahatsızlığını fırsat bilerek, “yüzsüzlük” edip, Müslüman amcaları kapıda karşılıyorum, ceketlerini alıyorum. Arada tanıdığım ve hatta öğrencisi olduğum kimseler denk geliyor, hal hatır soruyorum, bazen hal hatırdan fazlasını soruyorum ama hala çaylarını tutabilmiş değilim. Zaten artık tutmak da istemem. Çünkü iyice feministleştim ve toplu ortamlarda kadınların erkeklere hizmet ederken varlık göstermesinden rahatsızlık duyuyorum :). Ayrıca yıllardır toplandılar da ne oldu… ne İslamî nizam var ortalıkta, ne reform ne de medeniyet… Hepsinin kızı akademisyen oldu (benim gibi), bir sürü erkeğe ders anlatıyor, tebliğ sunuyorlar. Kendilerinin bu husustaki kanaatleri ne acaba, nedense hiç merak etmiyorum.

Konuk Yazar

9 yorum

  • Çok güzel bir yazı olmuş. Biz haremlik-selamlık oturmazdık, sadece ailece görüştüğümüz bir arkadaşımın ailesi ile öyle oturuyorduk, onların talepleri üzerine. Fakat daha sonra başka başka ortamlarda müslüman kadın ve erkeklerin karşılaşması, muhabbetleri üzerinden çok tuhaf ve komik halleri gördüğümden bu yazı da şaşırtmadı. Yazının sonu da bir ayrı güzel :)

  • Cumhuriyet kurulmamis olsaydi, disarinin toplumsal sartlarinda da iki kadinin sahitligi bir adama esit sayilacak, ozgur ve hadsiz adamlarin kadinlara “islam” adina anlamsiz dayatmalari normumuz olarak devam edecekti. Iranli arkadaslarimin ulkelerine bu gibi sebeplerden donememelerini o kadar canim yanarak hissediyorum ki.

  • her arkadaş ortamında o kadar çok lafını ettim ki bu çelişkinin, neredeyse aynı örnekler üstünden hem de…
    yazıyı kendimin yazdığından süpheleniyorum. :)
    elinize sağlık!

  • Reçel’de bu konuda bir yazı göremediğimi ve yazılması gerektiğini düşünürken karşıma çıktı yazınız. Elinize, yüreğinize sağlık. Gerçekten de önemli bir meseleyi, oldukça güzel ele almışsınız.

    Benim ailemde de durum farklı değildi. Fakat biz eşimle ailemizi kurunca, bu ikircikli duruma hemen bir son verdik. Şanslıydık, ikimiz de bu konuda aynı fikirdeydik: Emniyet etmediğimiz insanlar zaten evimize girmemeli. Emniyet telkin edenlerle ise “ailecek”, tesettür ve edep sınırları içinde görüşebilirdik. Buna hiçbir engel olmadığını düşünüyorum/z. Ne güzel ki bizi ziyaret edenler de genellikle böyle düşündüler. Belki de böyle düşünmeyenler, bizi ziyaret de etmek istemedi. Karşı taraftan böyle bir talep gelirse elbette ona da saygı duyar, ayrı da otururduk, ziyan yok. Ama bu bizim tercihimiz, -çok zorunlu ve ekstra bir durum olmadığı sürece- olamaz/dı, olmadı… Sınırlar belirlendikten ve karşılıklı olarak buna riayet edildikten sonra… Zaten iyice azalan ailecek karşılaşmalar, insanı ancak zenginleştirir…

  • Babanıza Allahtan iifa diliyorum inşallah sıhhatine kavuşur.ziyaretine gelenlerden dolayı kendisine bi sempati duydumve size özendim

  • Kapıdan babanızın misafirlerini dinlemeniz gençliğimde benim de öyle yaptığımı, yan odanın ortak duvarından “dersane” adı verdiğimiz odada konuşulanlar hep daha çok ilgi alanıma girerdi. eşleriyle gelmişlerse hanımlar hep çoluk-çocuk ya da hastalık muhabbeti yaparlardı zira. Ben de lise öğrencisiydim ve felsefe, din gibi konular en ziyade ilgimi çekerdi. Babam düşünce hocamdı, tabii ki misafirleriyle yaptığı sohbetlerle (siyaset hariç) telezzüz ederdim :) Teşekkürler Hale hanım bu tatlı ve gerçekçi yazınız için.

    Selâm ve sevgiler aynı kültürde büyümüş ama sonradan o kültüre yabancılaşma yaşayan benden…

  • Ben de sizin birinci ve ikinci gruptaki misafirliklerde çok tuhaf şeyler gördüm. Mesela bu grubun özellikle ilkindekilere -ayrı odalarda oturulsa bile- geçiş noktalarında herşey mübah. Kızlar Ve genç erkekler, birbirlerini her türlü kıyafetleriyle görebiliyor Ve konuşabiliyorlar (gecelik ve pijama hariç sanırım) ama evin yaşlı kadınları erkekleri görecekleri zaman çarşaflarını giyip öyle çıkıyorlar. Yani gençlere herşey mübah. Ben böyle gördüm. Bahçelievler’de ikamet eden bir tanıdığımızın kızının ‘söz’ merasiminde şahit oldum buna. Dayı Ve amca oğulları Ve kızlarının laubaliliği hala gözümden gitmiyor maalesef. Selamlar.

  • Bizim evi anlattınız sanki. Ama anne-baba evini değil benim evimi. Biz yaşlanmayı beklemeden biraz normalleştik. Şimdi de genellikle erkeklerle ayrı odalarda oturuyoruz ama birbirimize radyoaktif madde gibi davranmıyoruz.