Reçel’den dev hizmet!
Evet, yanlış okumadınız. Tarihteki başarısız Müslüman kadınlar listesi.
Sağda solda paylaşılan, 8 Mart’larda paylaşmalara doyulamayan “Tarihe Adını Altın Harflerle Yazdırmış Dünyayı Değiştiren 5 Müslüman Kadın” vs. şeklindeki allı pullu başarı öykülerinden doğrusu bize biraz gına geldi. Tarihe adını yazdırmayan, hayalini kursa da dünyayı değiştirmeyen, sıradan insanlar olarak tüm bu başarı anlatısının arasında başarısızlıklarımızı da bir öpelim, kucaklayalım istedik. Reçel editörlerinin başarısızlık hikayelerini sizler için derledik.
Rumeysa:
Başörtüsü mücadelesinin bir neferi olarak en güzel okullarda okumak için bütün ergenliğini, gençliğini ders çalışarak geçirdi. Meselenin kendisiyle alakası olmadığını, kendisi hakkında herkesin kendinden çok konuştuğunu fark ettiğinde tüm başarısı birden bitiverdi. Mühendisliği 8 senede bitirdi. Kendini evde oturup, freelance çalışıp çocuk bakarken buldu.
Zişan:
Yetenekli bir annenin yine yetenekli 3 kızından 4’üncüsü. Çocukluk döneminde tığla zincir çekmeyi denedi, yarım saat sonra hala başladığıyla aynı yerde olduğunu görünce bir daha eline tığ, şiş, iğne, iplik almadı. Kendine başka hobiler edinip çeşitli kurslara gitti, hepsini yarım bıraktı. 5-6 dilde “Merhaba” diyebiliyor. Pilav yapacağı zaman Google’a pilav yazıyor.
Feyza:
Akademiyi pek düşünmüyordu lakin başka birşey yapmayı bilmediği için kendini hep öğrencilik yaparken buldu. Televizyon izlemeyi pek severdi, eğlenceyi işe dönüştürme gafletinde bulundu, yıllarca kütüphaneye kapanıp televizyon üzerine yazı yazdı. Birden fazla çocuk doğuran kadınlara yıllarca hayret etti, aynı anda iki çocuk birden doğurdu. Nasılsa iş güç sahibi bir kadın olmam diye düşünürken, sinsice hayatına giren işlerden bir gün bile boş vakti kalmadı. Bir sabah hangi işe nerden girişsem diye düşünürken evin eğri büğrü duran halılarına baktı. Yeni yetme hallerindeyken, 35 yaşında daha becerikli bir ev kadını olacağını hayal ettiğini hatırladı. Tam olarak başarısız olamadıysa da, kendini pek de başarılı hissedemedi.
Fatma Büşra:
Ancak gerçek bir kötülükle karşılaşmanın tam manasıyla iyiliğe yöneltebileceğini sezdi. İyi bir insan olmaya karar verdi. Dertlinin derdini dinleyeceğim derken oyuncak ayıya dönüştü ve fakat.
Büşra:
Aşırı idealist amaçlarla geldiği yüksek lisansta canı sıkıldı, başka ne yapacağını da bilemiyor.
BONUS:
Bu da siz!
Gözündeki gözlüğü arayanlar, evden çıkarken ütüyü fişte unutanlar, gömleğin yakasını yemeğin altını yakanlar, odası dağınıklar, kafası karışıklar aşkta kaybedenler kumarı zaten oynamayanlar, hiç aşık olamayanlar, yaşadığı hayata uzaktan bakanlar, yerini bulamayanlar… Başarısızlık hikayelerinde yalnız olmadığımızı biliyoruz. Aşağıdaki yorumlar kısmını size ayırdık. Güle güle kullanınız.
—
*Resimler: Fatma Betül Öter
ankaranin en iyi imam hatip lisesinde 28 subattan sonra okumus. basimi acmayacagiiim diye okul koridorlarini inletmis. en sonunda perukla idare etmis. yine ankaranin ilahiyatinda bi peruklu bi peruksuz kovalamacali gunlerin ardindan okumaliyim calismaliyim derken birini sevmis evlenmis. iki cocuk annesi…. basari nedir ki yaptigin pilavin dibinin tutmamasi, cift cizgisiz pantolon utuleyebilme bi de aglamadan bi gunu bitirebilmek… belki de daha da azi.
türkiyenin en iyi üniversitelerinden birinde bir “bayan” için en uygun meslek olmasından ötürü ingilizce öğretmenliği okumakta olan büşra, yıllar geçtikçe tarihteki başarılı müslüman kadınlardan olma yolunda ilerleyeceğine dair kurduğu bütün hayalleri ve idealleri tek tek kaybediyor. gün geçtikçe hayata karşı daha dirençsiz ve savunmasız hisseden büşra, öğretmen olmayı hayal etmediği halde ortalaması 3’ün üzerinde ve mezun olmak üzere.başkalarının başarı olarak sayabileceği bir şeyleri (notlarını yüksek tutmak, yazı yazmak, FARKLI OLMAK vs.) yapabildiği halde, kendi başarı kriterleri bunlarla sınırlı olmadığı için asla başarılı hissetmiyor. ama depresyon kedisinin yumağı olmak konusundaki başarısı takdire şayan. es geçmeyelim…
İyiymiş :) ilkokulda ansiklopedi okuyan, balinalarin beslenme şeklini ve dahi arkeolojik kazıların nasıl yapıldığına dair her türlü bilgiyi merak eden bir çocuk. Anadolu lisesini kazandi, sonra Edebiyat okundu. Dönem 28 Şubat, her kapi zaten bize kapalı e napalım evlenelim bari. 3. çocukta yaş 29, hadi bi sınava gireyim hep istedigim ancak “napcan o bölümü okuyup da ” diyerek engellendigim Antropoloji yi okuyayım. Ancak yine olmuyor zira 3 cocukla okuyabilecegim makul bi bölüm ısrarla tavsiye ediliyor, (bari ilahiyat oku cocuklara bi faydan olsun!) Neyse efenim, sinava girilip derece ile özel bi universitenin Tarih bolumu kazanilir. En iyi üniversite eve en yakın olandir felsefesi ile, ne şiş yansın ne kebap diyerek idare etmeye calisilir. Basarisiz kadinlar listesinin zirvesine adayligimi koymak değil amacim ancak cebren ve hile ile okul bırakılır. Öyle içi acir ki hala kaydıni sildirmez belki bi ara halleder belli mi olur. Ama bu hikaye burda bitmez illa da okuyacam diyenin önünde dağ taş engel mi olur? Hayır. Hadi y.lisans yapalim. Başvuru yapılır, kabul alınır, derslerin dağınık saatleri çocukların okul saati ile cakistigi icin ancak üç sene de tamamlanir. Teze baslanir, neredeyse bitmek üzeredir çok şükür. Ama nasıl yazıldı dersen o da ayrı bir hikaye. Minumum hareket alanı ile ne yapilabilinirse o. Doktora için hersey hazir, dil tamam, ales tamam, haftada bir dolma, sulu yemeksiz asla olmaz, tamam salata da benim işim, cocukları da okuldan alırım, evde hiç bisey aksamayacak söz. Evimin kadini, akademinin Zeynasi olmaya ant ictim bu sebeple basarisizlik benim göbek adım :)
bildiğin diğer mahallenin çocuğuyum ama sizi seviyorum. Umuda dair bir şeyler var sizde.
Benim hikayem; Başarılı bir öğrenim hayatından sonra nasıl başarısız olunur.
Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinde diyetisyenlik bölümünü bitirdikten sonra ne iş bulabilir ne de eş. Sonunda kpss ye hazırlanmaya karar verir ama bu hiçte kolay olmayacaktır. Muhtemelen hayatının geri kalanına işsiz ve bekar olarak devam edecek.
Herkeste de lisans ya da yüksek lisans hikayeleri varken bir de başarılıksız katagorisnde bunu hikayelendirmeöişler mi?! Ölebilirim ben o halde.bildiğiniz şimarık ve de ukalalık yapmişsiniz!benim başarı hikayem henüz başlamadı sayılır.önümüzdeki yıl imamhatip lisesine başlar ve akabinde de düşlerimde büyük bir yer tutan lisans eğitimime başlarsam 2 çocukla islam tarihini etkileyen kadınalrdan biri olacagim.:))
Zişan gibi benim de bir hikâyem var. Puslu bir Rize gününde Rizespor Galatasaray maçını izlemek yerine kadın gününe götürülen ben, tam 9kadın tarafından zincir çekerek dolgu yapmayı öğrenmeye zorlandım. Sonuç, beceriksiz damgası yiyip bir daha elime dikiş iğnesi bile almadım :) :)
Kazara iyi bir üniversitede hukuk fakültesi tutturmuş ama nasıl okuyacağını bilemeyen ama bunu bilemediğine şaşmayan çünkü daha insan ilişkileriyle ilgili sorunlarını halledememiş hatta çekirdek ailesiyle bile anlaşamayan, onlar tarafından sürekli anlayışsız, fevri olmakla suçlanan, suçlamaları da içten içe kabul eden bendeniz kendimi daha şu küçük yaşımda içinizdeki en başarısız hissediyorum. Evli, çocuklu halim -tabi mümkün olursa- kim bilir kaç kat başarısızlık getirecek bana.
Ne kadar basarili bir ogrenci oldugu onemsenmeden ilkokuldan sonra okuldan alinip Kur’an Kursuna gonderildi. Cunku icinde yasadigi cevre 28 Şubat surecinin gencler uzerindeki olasi olumsuz etkilerinden fena halde korkuyordu. Dahil oldugu sosyal yapiyla birlikte o da icine kapandi ve acikogretim uzerinden okula geri donene kadar gecen zamanda cesitli konularla kendisini oylamaya calisti ancak hic birinin sonunu getiremedi. Ortaokul ve liseyi disaridan bitirirken is hayatina girmek istedi. Ancak vasifsiz isci olarak cok fazla secenegi olmadigini kisa zamanda anladi. Yine de bulabildigi her iste calisti ve uzun calisma saatlerine ragmen hic birinde asgari ucretin uzerinde kazanamadi hatta bazilarinda cok daha azina razi olmak zorunda kaldi. Yillarini boyle bir maratonda gecirirken kendisini bir gun universite egitimi alabilecek olmakla teselli etti. Bu zaman icinde cevresi tarafindan “evlilik cagina” geldigi halde hala okuma umudu olmasi nedeniyle akli bir karis havada olmakla suclandi. Neyse ki kendisine atilan laflardan ve yapilan imalardan anlamayacak kadar motive olmustu. Akranlarinin universiteden yillar once mezun olup coktan mesleklerini ellerine aldigi, kariyer planlari yaptigi ve aile kurdugu zamanda kendisi ancak cicegi burnunda bir universite ogrencisi olmustu. Ancak istedigine ulastigi icin kendisini cok sansli saydi. Alaniyla ilgili kendisini mumkun oldugunca iyi yetistirmek icin universite icinde ve disindaki bildigi tum olanaklardan yararlanmak icin elinden geleni yapti. Iyi bir basariyla mezun olduktan sonra ise iki yil boyunca alaniyla ilgili makul bir is bulamadi. Calisma hayatininkendisi icin hala vasifsiz isci statusunden baska bir sey sunmadigini farkettiginde yasadigi hayal kirikligi gorulmeye degerdi. Bu sartlarda calismaya donmeyi reddettigi icin de dogal olarak simariklikla suclandi. Istedigi alanda yuksek lisans programina kabul alamayinca da morali iyiden iyiye bozuldu. Yine de okul hayatindan uzak kalmaya tahammul edemediginden onu kabul eden bir baska programa kayit yaptirdi. Universite yillarinda entellektuel kaygiyla hareket etmek yerine ales, kpss veya yds v.b. sinavlardan iyi bir puan almaya oncelik vermis olsaydi her seyin baska turlu olabilecegini kendisi de zamanla anladi. Ailesi ve arkadaslari hayatini bir hayal ugruna bosa harcamis oldugunu zaman zaman ona cesitli orneklerle aciklamak zorunda hissetti. En sevdiklerinin kendisi hakkindaki dusuncelerini zor da olsa oldugu gibi kabul etmeyi ogrendi ve artik ne onlara ne de baskalarina kendisini anlatmaktan vazgecti. Otuzlu yaslarina merhaba dediginde sorunun gercekten kendisinde oldugu anlamisti. Cunku hayati ona sunuldugu haliyle kabul edemiyor ve sartlari istedigi hale donusturmek icin ugrasiyordu. Ancak yirmi yildir verdigi mucadelenin sonunda basladigi yere geri dondugunu hissettiginde kendisinden ciddi anlamda suphe etmeye basladi. Neyse ki son zamanlarda moralini duzeltip odaklanmasini saglayacak yeni bir seyler girdi hayatina. Simdilerde en iyi bildigi seyi yapiyor yani kendisine yeni ve buyuk bir hedef belirleyip ona ulasmak icin hayatin diger alanlarindan kendisini uzak tutuyor. Bir de surekli hayatta neleri kacirdigi kendisine hatirlatilmasa…
İyi bir lisede okudum. Karşılaştığım insanlar hep ne kadar büyük işler yapabileceğimizi anlattılar. Potansiyelimizi. Şimdi istemediğim bir üniversitede, istemediğim bir bölümde okuyorum. Başladığım işleri bitiremedim. Gerek benden gerek çevreden dolayı. Müslümanları aradan çıkarıp Tanrıyla konuşamadım. Sonra başörtümü çıkarttım. İnsanlara inancımı kaybettim. Sevdiğim adam tarafından redddildim. Son birkaç ayda insanları anlayamadığımı ve arkadaşlıklarımı yürütmekte de zorlandığımı fark ettim. Kurduğum planlar gerçekleşmiyordu. Başarısız olmamak adına plan kurmayı kestim. Çocuk evlilik akademi. Uzak gelen düşünceler. Bu denli başarısız hissetmek/olmak için çok mu gencim ya da zaten böyle hissediyor olmamın nedeni bizzat gençliğim mi emin değilim.
Türkiye’nin en iyi üniversitesinin kıytırık bir bölümünde okuyor. En iyinin içindeki kıytırık taraf olmak, hayatının özeti aslında. Kafasının dağınıklığı elbetteki odasına da yansıyor. İki ay öncesine kadar hayata aynı pencereden baktığını düşündüğü bir sevdiceği vardı. Sonra o pencerenin aslında sevdiceğinin mutlak doğru penceresi olduğunu ve kendisini o pencereden bakmaya zorladığını farketti. Şimdi uzakta olan yakınları, yakasını toplamaya çalıştığı bir ortalaması ve ana-babasıyla mutlu bir aile hayatı var.
Bütün sınavlardan derece alırsam başarılı olurdum, başımı örtüp evlenip bi de çocuk doğurdun mu tamamdır. Çocuk erkek mi bi de normal doğurmuş bak bak, bunlar gizlice sorulan başarı soruları, çünkü bunlar biraz daha ataerkil zımbırtılar. Çok moderin bir ağileyiz, gizlice soralım. Bu kadar başarılı ve mutsuzsan işinde eşinde aşında sorun yoktur. Kafanda sorun vardır. Ben mutsuzum mutlu olmak istiyorum, işi bırakıcam dersen eşine, sen mutlu olabilecek bi insan değilsin kafan böyle çalışıyor olur. Annene dersin ulan annene, mutsuzumannnnneeee! İşten dolayı olduğuna emin misin der, sonra yine mutsuz hem de işsiz olma. Topluma göre çok başarılı kendine göre batırmış ve sıvamış olmak. Hayaller kitaplarda, karavanlarda kaldı. Yaş 28, hala bi umut var başarı için. Salaksam demek ki…
ortaokul son sınıfta peruk takarak tüm ömrümü depresyon tarihine altın harflerle yazdırdım. başarısız sayılmam. açıköğretimde liseyi 4 senede okuyup lisansı mühendislikte 5 seneye tamamlıyorum. yüksek yüksek tepelere lisans koymuşlar türküsünü çalarak ales’e hazırlanmak için kendimi hazırlıyorum. öğrenci akbilini çok sevdim de;)
yaşım 25, napim?
hayata çalışkan, akıllı erken de söktü bak okumayı diye başlayan ögrenim hayatında da eh yani fena olmayan,insanı anlamaya dair bir bölümde okuyup yüksek lisans ve dahi doktora hayali kurarken kendini bir devlet dairesinde memur olarak bulan ve şu sıralar insanları ve özellikle kendini anlamada başarısızlık içine düşmüş yuvarlanan 28 yıllık bir kadınım. bundan sonrası sizin cümleleriniz ama tabir yerindeyse bana cuk diye oturdu. tam olarak tarif ettiğiniz gibi buldum kendimi- kafası karışık, hiç aşık olmayan, yaşadığı hayata uzaktan bakıp yerini bulamayanlardanım. bu süreç ne kadar devam eder belirsizliği de üzerine cabası. özetle rabbimin göndereceği her hayra talibim ( şu sıralar dilime gelen ve bana iyi hissettiren yegane cümle)
Dünyanın başarı algısıyla kendimize baktıkça bu liste uzar gider. Halbuki en büyük meselemiz, neyi neden yaptığımızı bilmeden sadece yapıyor oluşumuz. Sonra da boşluk hissedişlerimiz. Çocuk bakmak, evini temizlemek, bir başarısızlık değil ki. Evlenmemiş olmak ve yöneticilik kariyerinin olmuş olmasının da bir başarısızlık olmadığı gibi.
Burdaki mesele kişilerin neyi neden yaptıklarına dair olan bilinçsiz çabaları değil, aksine toplumun size biçmiş olduğu rollerin dışında bir tavır sergilediğiniz için meydana gelen boşluk. Boşluk evet çünkü hayatın erkenden yapılmış olan tercihler etrafında şekillendiğine dair keskin bir inanış var. Halbuki hepimiz hayatımızın bir yerinde tek bir manevra ile bambaşka yollara savrulabiliriz, deneyebiliriz ve de bunu sonradan tercih de edebiliriz. Ancak bunu insanlara anlatmak ve kendini ispatlamak mecburiyetinde kalmaktır bana göre başarısızlık. Ben kendimi bu noktada başarısızlar listesinde zirvede görüyorum. Yoksa şahsi olarak yazmakla yemek yapmak arasında geçen hayatımla ilgili bir pişmanlık duygusu yaşamıyorum.
Dünyevi çalkantılar arasında tam her şey zahirde çok imrenilesi giderken, batının hakkını vermek lazım diye, aynı hedefte kulvar değiştirdim. Çok koşmam lazım, bunca tembelliğe bakalım ömrüm yetecek mi dedim kendime. İlim, marifetullah, muhabbetullah diye yandı gönlüm. Çok güçlü bir -lebbeyk- sesi duydum, dikkat kesilmiş bekliyordum, halüsinasyon olsa da neticede hayırdı. Zaten -keşke- bizden değil, öylece bir gittim. Küpümü doldurmaya gayret ederek… Niyetim fazlasını da paylaşmak ama aç ve arsız nefsime yetmedi bir türlü. Yahu benim küpüm delik mi, dolmadı bir türlü diye de hayıflandım zaman zaman. Belki bir arpa boyu da yol gidemedim ama, yerinde sabit kalabilmenin bile zor olduğu şu zamanda bunun da inşaallah kıymetli olduğunu düşündüm. Her anı acizlik içinde duam olsa bile, kıymetlidir diye düşündüm. Halk içinde Hakk’ı aramak bize gösterilen, önerilen, o zaman biraz kafamı çıkartayım bakayım etrafa kıvamındayım son zamanlarda. Ömür, kaygan zeminde geçiyor unutmadan minik adımlarla yürüyorum.
Hobaaa…Bu kadar denk mi gelir düşündüklerim. Başarısızlık ve ben yan yanayız bayadır. Üniversite bitti ikincisini okuyorum çalışmayı düşünmemiştim derken evlendim ama çalışmam gerekiyomuş niyeyse. 28 yıllık hayatında bir kere iş görüşmesine gitmiş bir insanım yalandan kpss ye hazırlanıyorum sanki çok kolaymış gibi,işe girsem hemen yüksek yapcam sonra doktora falan diye ötüyorum. Çok sayasım geliyo kendime. Hayalim evlenip çocuklarımla Mutlu mutlu yaşamakken şimdi başkaları okudu işsiz demesin diye kpss ye hazırlanıyorum. Karışmayalım kimsenin hayallerine bi sorun ya sen hayattan ne istiyosun hayat sana ne veriyo bi burnunuzu sokmayın bilmiş bilmiş konuşmayın yaa
Belki başarısız değil ama isminden de anlaşıldığı üzzre fazlasıyla sıradan
Entelektüel, zeki, yetenekli üstün ebeveynlerden olma ‘gereğinden fazla duygusal’ bir kız. Bu kadar incelikli bir tip olmasa çok daha başarılı olabilirdi cümlelerinin öznesi. Küçükken pilot olmayı isterdi, başörtülü pilot olamayacağını anladığında ilk hayal kırıklığını yaşadı. Üniversite sınavları tam bir fiyaskoydu, çok zekiydi, yetenekliydi ama işte olmak istediği bir şey yoktu. Zaman zaman aptal olmayı isterdi gerçi. Hastalıklar ve ölümlerin gölgesinde vasat bir lisans hayatı, sonrasında zoraki bir diploma. Matematikte en fazla çok bilinmeyenli denklemlerden nefret ederdi, hayatının bilinmeyenleri arasında kayboldu. Sevdiğini alamadı, aldığını sevemez diye kimseye de varmadı. Yaş baş hep madalyonun görünen yüzü dedi, başka bir merakının peşine düşüp okumayı başa sardı. Yaşıtları kaçıncı kez anne olurken o hala eve gelip ödevlerinin başına oturmakta.. ‘İnsan ne ile yaşar?’ sorusuna Tolstoy un cevabını beğenmeyip kendi cevabını arardı, zira bulaşıcı olan malesef sevgisizlikti bu dünyada. Öyle ya insan kusurluydu, alış-veriş mahlukuydu, kendine almadı mı bir yerden sonra veremez hale gelirdi. Cevabını otuzlarında verdi nihayet, burasıyla tam da bu cevabın üzerine karşılaştı; insan aslında gayretle yaşar, feraye de işte öyle yaşadı. Şairin dediği gibi: Bu dünya bir tamam’dan eksiklikler âlemi; Kopuşlar, ayrılıklar, kesiklikler âlemi…
Ve Allah yeniden baslayanlarin yardimcisidir (henuz baslayamadi)
Cevresi tarafindan hep örnek gösterildi. Hep iyi kiz,cici kizdi o. Lise zamanlarında cici kiz olmanin verdiği sorumluluktan bikmaya basladi. Kendi kararlarini verip hayallerinin pesinden gitmeliydi. Ama ona hep olmasi gerekenler nasihat edildi.Ögretmenlik bayan icin en uygun meslekti mesela,mimarlikta neymis. Simdi yaparim saniyorsun ama yaşın ilerleyince yapamazsin!! Bir basarinin önüne bundan daha iyi geçilemezdi heralde.
Çok fazla yorulmadan para kazanmak ve hem cocuklarina hem evine vakit ayirip yaninda da iyi para kazanmak mutluluk olarak diretildi ama o bunlari hic bir zaman istemedi. Varsin az kazansin cok calissindi ama herkesin gittigi yoldan gidip mutlu olamazdi..Ama direnemedi, yapamadi ya da erteledi. Hala ne yaptigini kendisi de bilmiyor. Istenildigi uzere ogretmenlik bitirdi.Herkesin dogrusunu kabullenemedi ve tüm bunlara tepki olarak kpss ye hazirlanmayi reddediyor,hayatin sorumluklarini almaktan kaciyor. Bir süre kafasina gore takilmasi geçmiste dinlediği sözlerin ve yaptiği cici kizliğin intikamini almasi lazim..
İkinci evliliğini yapmış yaşı geçkin bir ailenin mirası bölen kızı olarak doğdu. Ne abisi ne ablası ne de kardeşi oldu. İçine doğduğu ailenin kavgaları arasında yalnız büyüdü. 13 yaşında iyi bir liseyi kazanıp yatılı okula gitti. Hep başına buyruk oldu. Babasının istememesine rağmen örtündü. Etrafındakilere dert anlatmaya çalıştı bir de. Gittikçe yalnızlaştı. Kimsenin onu anlamadığını düşündü. Güzel günler de geçirdi arkadaşlarıyla güldü, eğlendi, ağladı, düşündü. Çok düşünmenin kendine iyi gelmediğini farketti. Matematikle vs ile uğraşmayayım diye sözeli seçti, zaten çok da istediği bir bölüm yoktu. Matematikle uğraşarak ve sınavda derece yaparak üniversiteye, edebiyat bölümüne başladı. Kendi istediğini sanarak aslında başka bir şey istemediği için bu bölümü seçti. Bu okul çok zor diye diye üniversiteyi bitirdi. Çok koşturdu, insanları sevmeye çalıştı, insanların başka yüzlerini de olduğunu gördü, gittikçe daha da yalnızlaştı. Hiç bir tutkusu olmadı. Ne okuduğu bölümün keyfini çıkarabildi ne üniversitenin ne hayatın. Sadece birini çok sevdi onu da eller aldı. Hiçbir zaman bu da benim hayalim diyemedi. Şimdilerde iki yüksek lisans yapıyor olsa da hala ne istediğini bilmiyor. Görünüşte en iyi okulları bitirmiş, hep kendi istediğini yapmış ,yediği önünde yemediği arkasında, çok başarılı hatta etrafındakilere yeter okuduğun dedirtecek kadar “başarılı”. Kendinceyse koca bir soru işareti geride bıraktığı yıllar. Rüzgarın onu götürdüğü yerlerde dolaşıp duruyor. Bir gün gerçekten bir şeyi sevmeyi, biri tarafından sevilmeyi, anlaşılmayı, bir hayalin peşine düşmeyi, en önemlisi huzuru bulmayı bekliyor. Rabb’inden hayırlısını isteyerek bekliyor..
He tabi bir de buraya yazarak içini dökmeye çalışıyor!
Abisi ablası imamhatip lisesine gitti diye o da imamhatipe gitti. Tek seçenek ilahiyat olduğu için onu tercih! etti. Birde istediği şehiri yazabilseydi olmadı babasının uygun gördüğü şehirde üniversiteyi okudu. İstemese de lisans bitti eve döndü. Bildiği ve yapabildiğine inandığı tek şey olan öğrenciliğe devam etmek için yükseklisansa şehir dışında başladı. Babasının içi rahat etsin diye uygun gördüğü bir Kuran Kursunda yatılı hocalık yaptı ama canından bezdi, dayanamadı tez döneminde eve döndü. Bu arada araştırma görevlisi olma imkanını babasına anlatamadığından vazgeçti. İstemediği bir hocadan acele karar verilmiş bir tez konusuyla hiç tezine başlayamadı. Evde olduğu süre içinde arapça dersleri verdi. Baktı hala öğrencilik gönlünde yatan aslan tekrar üniveristeye başladı. Yükseklisansla ilgili soruları geçiştirdi hep. Farklı bir alandan yükseklisans ve doktora bursu kazandı. Babasını razı edemesede nasıl olsa vakit vardı başvurdu ama sadece doktora için hakkı oldu. Hiç başlayamadığı tezin bitmesi istendi. Bu arada sırf çalışmış olmak, babasının sözünden çıkmak için öğretmen olarak atandı, çalışmaya başladı. İkinci üniversite ve öğretmenliği aynı anda yürütmeye çalışıyor. Tabii bu arada öğretmenlikten hiç hazzetmedi. Tezini bitirmesi hep aklının bir köşesinde ama bu bile uçuklar çıkarmasına, karın ağrıları çekmesine yeterli. Durup düşündüğünde ise bütün bu yaptıklarını istediği için değilde ona uygun görüldüğü için yaptığından tedirgin, laf ağızdan bir kere çıkar düşüncesinde saplanıp kalmış gibi her söylediğini yapmak zorunda hissediyor, ama ne yapmayı arzuladığı konusunda kararsız, aklı karışık…
Aşık olamayacağından emin ama evlenmeyi denedi, babası uygun görmedi. Allahtan hep genç öleceğini düşündüğünden yalnız yaşlanmak gibi bir korkusu yok ama yinede aşık olmak, sevmek güzel olurdu… herhalde
27 yıllık ömrüne dönüp baktığında bazıları başarılı görse de ne kendisi ne babası için hiç başarılı olmadığını farketti.
Canını allah değil baban vermiş sanki bu nedir yahu?
başarısızlığımız anlatırken bile bir ego mu var ne? hep lisanslardan bahsedilmiş. bende kendi hşkaye mi anlatayım. Hep yaramaz kız oldu. büyüdü çok düşünen kız oldu. daha da büyüdü neden bu kadar düşünüyorsun denilen kız oldu. ben anlamaya çalıştıkça onlar beni anlamadılar. sonra ne mi oldu insanlar içinde insansız yaşamayı öğrendi. bu hikayede ki başarısız olanlar anlamayan insanlardır. İnsnaları anlamaya çalışmayıp yargılıyanlardır. hiç bir zaman yukardakiler gibi başarısızlıkları (!) olmadı. sisteme ve topluma baş kaldırmak en büyük başarısızlık(!) dedi. haşa başarısız(!) mutlu mu ? derseniz: mutluluğun put olduğuna inanıyor.
Kendisi ile aynı devirdeki birçok dindar aile kızı gibi imam hatibi perukla bitirdi. “Ya okuyamazsam” diye gecelerce ağladığını hala unutmadı. Lise bittiğinde kırılan puanına ağlayan bütün dostlarına inat, severek, isteyerek, zorla olmadan, “hem dünya hem ahiret hesabı olsun” demeden, en zeki insanların bu alanda da olması gerektiğini düşünerek sağlam, dindar, ayakları yere basan bir İlahiyatçı olabileceği konusundaki ısrarınıa devam etti. Fakülte hayatında bir an boş durmadı, kendisini kitaptan defterden ve hocalardan ayırmayan rabbine şükrünü eda etmek istercesine, kitaplardan hiç bıkmadı sıkılmadı. Kendisi ile aynı yolun yolcusu bir beyaz kitaplı prens ile evlendi, evlenirken eşinden talebi yine “kitaplardan ayrı olmamasına müsade etmesi” oldu. Öyle de oldu. Sonra yüksek lisansa başladı ve rabbi ona dünya ve ahireti için ufkunu genişletecek bir danışman hoca nasip etti. Yüksek lisansını karnında 8 aylık bebesiyle tamamladı, doktorasının ders dönemini kundaktaki kızını beyaz kitaplı prensine emanet ederek tamamladı. Şimdi doktorasına karnındaki ikinci bebeğiyle devam ediyo. Hiçbirşeyi birilerine birşeyi ıspatlamak için yapmadı, bu yüzden de yaptığı şeylerden sıkılmadı, sıkıntı duymadı. Şu an bir üniversitede akademik hayatına devam ediyor. Feminizm kulvarına düşmeden, ilimden okumadan yazmadan kitaplarından kopmadan ve mutsuzlukların üstesinden gelebilecek şekilde yaşamanın yollarını aramaya devam ediyor. İki kızını da bu yolda yetiştirmek için elinden geleni yapıyor. Oturup tarihte başarısız olmuş müslüman kadınları/ya da erkekleri aramak yerine, “kadın”/”erkek” savaşına takılmadan, akşama yaptığı yemekten ya da takımının attığı golden çok daha iyi bir dünya için ne yapabileceğini düşünecek erkek ve kadın komşu ve arkadaşlar arıyor.
O zaman biz bu yorumu “20’lerinde Dünyanın Bütün Sırrını Çözmüş Kadınlar (Pardon İnsanlar)” köşesine alalım.
20leri de kaldıralım bence, bu yorumu “Dünyanın bütün sırlarını çözmenin imkansızlığını anlayıp bunun peşine düşmeyi bırakmış, çözmeyi başardığı sırlarla mutlu olmaya çalışan insanlar” köşesine alalım.
hanımefendi üzgünüm ama kitaplardan kopmamanızı sağlamış bir eşe rastlamasanız farklı düşünebilirdiniz. maalesef erkeklerin çoğu zaman egoları kendilerinden daha fazla okumuş bir kadını kaldıramıyor. hele ki eşi doktora dersine gitti diye çocuğuna bakan erkek… eşiniz gibi istisnalar da var tabi. ama siz o istisnaya rastladınız diye bunu mutluluğun formulünü bulmuş gibi sunup bunu bulamamış kadınları da feminizm kulvarına “düşmek” ya da kadın-erkek savaşı gibi şeylerle suçlamanız doğru değil. allah mutluluğunuzu daim etsin, eşiniz gibi erkekler çoğalsın ama ifadeleriniz genellenemez. sizi anlamayan, destek olmayı geçtim köstek olan insanların (bakın illa erkek de demiyorum, genel olarak aileniz, arkadaşlarınız) olduğu durumlarda bahsettiğiniz “başarılar” çok çok zor. bırakın da o zorlukları yaşayan kadınlar azcık sızlanabilsin. en azından kadınlar tarafından susturulmasın.
Hariçten gazel okumuşsunuz diyeceğim de işte feminist kulvardan sesimiz sizin tarafa nasıl geliyor kestiremedim.
Senin hayatının ‘mükemmel’ geçmesi ve bir şekilde Allah’ın sana kısmet ettiği, hiçbir şekilde kendin başarmadığın şeyler yüzünden böylesine bir kibre boğulup, senden başkalarına akıl vermen nasıl bir şey ya! İnsanlar bir şeyler yaşamış, hayatları bir yerlere toslamış, bir hikayeleri var, bunlardan bir şeyler çıkarmışlar ya da çıkarmamışlar sen gelmiş buraya “Ayy benim kocam çok tatlış….” Böyle de edepsiz insan görmedim.
Kendisi ile aynı devirdeki birçok dindar aile kızı gibi imam hatibi perukla bitirdi. Ne çektiğini Allah bilir. Helak oldu, ömrü bitti. Hocaları başını aç diyordu. Erkek ne anlar hissettiğimden diye düşündü günlerce. Vicdanı ile yaşam arasında sıkışmaktan içi dışına çıktı. “Ya okuyamazsam” diye gecelerce ağladığını hala unutmadı. Üstelik çevresi de okumasının çok anlamlı olmayacağını söyleyen seslerle doluydu. Git evine, evinin hanımı çocuklarının anası ol, cenneti kazan diyen bir sürü insala mücadele etmek zorunda kaldı. Hep yalnızdı. Lise bittiğinde kırılan puanına ağlayan bir ton insanla muhatap oldu. Hergün psikolojisi alt üstü oluyordu. Manyak gibi söylenen insanlardan bunalmıştı. Bıkmıştı hayattan. İntihar etsem de kurtulsam diyesi oldu. Zeki biri olarak tanımlanıyordu hep, birileri onu tıpçı yapmak istedi, ilahiyatçı olsun istedi, veteriner olsun istedi, mimar olsun istedi. Puanı nereyi gösteriyorsa oraya gitsin istedi. İnsanların kendisini puanıyla değerlendirmesine hep gıcık oldu. Neticede Allah yardım etti de içinin sesini dinleyip istediği bir bölüme geldi. Fakat bu yetmedi. Bölümü bir sürü isteksiz, psikopat insanla doluydu. Ne kendisiyle koşuyorlar ne de koşmasına müsaade ediyorlardı. Sızlanmaktan başka bir şey yapmayan insanlardan ne kadar bıktıysa artık, bu insanlar tozutmuş dedi ve kitaplara abandı. Sonra evlenmeye karar verdi. Hayatı bir parça daha karardı. Evlilik öyle zannettiği gibi bir şey değildi. Duygusal, sosyal bir sürü sorumluluğu vardı. Üstelik karşısına çıkan insan da bir sürü psikopatın hayatına dokunduğu, psikolojisi alt üst olmuş bir insandı. Yokuş tırmanmak zorunda kalmaya devam ediyordu. Hayatı daha da zorlaşmıştı. Bıkmıştı, kaçsa boşansa günah olur muydu? Ya başka biriyle evlense? Ya da hayatına hiç mi erkek sokmasaydı? Sonra yüksek lisansa başlayım bir de bakalım ne olacak dedi. Çatlak bir danışman hocaya çattı. Hiçbirşeyi beğenmiyordu hocası. Geceler harcayıp yazdığı 200 sayfalık tezi “bu olmamış” diyip kenara fırlatmış, böyle olursa anlamı olmaz yaptığın şeyin, ne yapmak istediğine karar ver diyerek de bütün umudunu kırmıştı. Erkekti tabi, ne anlardı yıkanan çamaşırdan, yapılan ütüden, dibi tutan yemekten. Bi de hamile miydi? Oyh hadi bakalım. Herkes bir yerden çekiyordu. Gecenin yarısında ağlayan bebeğe uyanınca ders çalışıyor, bir yandan lanet okuyor bir yandan sabah pörtlek gözlerle çay koyarken Allahın belası kocasına sofra hazırlamak zorunda bırakan düzene sövüyordu. Böyle olmamalıydı. Bir gün de şu yemek işini erkekler halletse nolurdu. Sonra baktı böyle gitmeyecek, üniversitede işe başladı. Her yer kadın düşmanı insanla doluydu. Kimisi doğrudan kimisi ima ile evinde oturması gerektiğini söylüyordu. Erkek öğrenciler onu muhatap almak istemiyordu. O hengamede hadi bi daha bebek yola çıktı mı. Şimdi ne yapacağını bilmiyor. Doktorasını nasıl tamamlayacağı hakkında hiçbir fikri yok. Üstelik bütün suçlu kocası, danışmanı, dünyaya gelmesine vesile olan babası. Onlar olmasaydı hayat daha güzel olurdu, bunu biliyor. İkinci bebeği de kız olacak Allah’a şükür. Ya erkek olsaydı napardı…
Bu nasıl arkadaşlar? Rahatlayıp tatmin oldunuz mu?
İlk yorumumu yazarken niyetim ikili bir yorum yapmaktı. Bu ikinci yorumu biraz erteleyim dedim, gelen yorumları görünce.
Hayata “söylenme” zaviyesinden baktıktan sonra heryerde “söylenecek” bir şey buluruz. Bu, ihsan bilmezliktir gibi geliyor. Anneliği, kadınlığı kutsallaştırmak için yazmadım birinci yorumu. Ama gelen yorumlar çok ilginç geldi bana. Hayatını “söylenme” üzerine kuran insandan ne hayır gelir. Üstelik “söylenmeyelim, daha iyisini yapabiliriz, enerjimizi başka yere harcayalım” diyene “edepsiz” demekten çekinmeyeni. Hayır anlamadığım koca bir yorumun içinde “koca” kısmına takılmış olmanız. Bunca yorumun hepsini ben de sizin gibi okudum. Bir yerde yanlışlık var bence! Demenin neresi kötü diye sorayım bari. “Edebiniz” cevap vermeye müsait olursa tabi!
Harikasiniz bayan akademisyen:) anlaşılan hayata güzel yerden bakanlar ve bunu tavsiye edenlere pek tahammülü yok arkadaşların..bu yazının altındaki trend yorumlar ellerindeki bunca nimete rağmen sukursuzluk ve koca bir ukalalik..aksi tepki topluyor..
Bir kaç gündür çevremdekilerin beni başarılı bulmasına rağmen kendimimi başarılı göremediğimi düşündüğüm zamanda karşıma çıkması tevafuk oldu bence. Prangalarımı kopardığım zaman, kendi başıma düşünerek becerebildiğim işler sonucu ancak kendimi başarılı hissedeceğimi biliyorum. Ama kızlaar… Come on yani! Fazla pesimist de bakmayın hayata. Emin olun ki hepimiz başkalarının sahip olamadığı fırsatlara, yeteneklere ve akla sahibiz. Unutmayalım ki vardır her şerde bir hayır diyeim, nasip diyelim fazla takılmayıp aşmaya bakalım. Hayat devam ediyor. Siz Allah yolundaysanız eğer, kapıların size açıldığını farkedeceksiniz :) ayrıca toplumun kadınlar için biçtiği ve tercihlerinin dikkate alınmadığı teyze ve amcalara veya kocalar hatta kadınlar….cidden diyecek lafım yok. İmtihan dünyası sabreden kazanır veya belki de savaşan?
Neyi başarmamız gerekiyor tam olarak? Sanki yazılanlar insanın kendine acıması gibi olmuş. iyisi kötüsü , hatası – sevabıyla bu hayatı ben yaşadım elbetteki başarılıyım çünkü kendime saygımı yitirtecek insan ve işleri hayatıma almadım, Başkalarının Hakkımda ne düşündüğünü kafamdan silip attım, insanları sevdim, her sözü dinledim en güzeline uymaya çalıştım, hatırladığımda utandıklarımda oldu Onur duyduklarım da, ama hepsini kabul ettim, geçmişle kavgayı bıraktım herseyi gelecekten beklemeyi de, şimdiki çok güzel , şu an çok güzel…( not:bu ruh hali devamlı değildir. Cocukları babayla postalayıp kahve keyfi yapmanın “an”lık düzetkileri sadece:)
Yazıyı çok kötü bir günümde okudum. Yıllık, mutat depresyon atağındayım sanırım. Bilgisayara bile bakmaya üşenecek kadar yorgunum aslında. Ama yine de yazmak istiyorum. Türkiyenin en başarılı liselerinden birinde okudum. En yüksek puanlı tıp fakültesini kazandım. Doktor olmak istediğim halde o kadar ders çalışmayı bünyem kaldırmadı, yapamadım. Bu arada başörtüsü yasağı birçok yerde henüz yokken bizim okulumuzda vardı. Yasağın sıkıntıları da eklenince beş yılın ardından okuldan atıldım.(beşinci sınıf değil, beş yıl:))) Aileme atıldığımı itiraf edemediğim için o yaz apar topar evlendim, yeniden sınava girdim. Başörtüsü probleminin olmadığı bir üniversitede tıp kazanacağımdan emindim. Ama olmadı. Son anda tercih listesine eklediğim (sınav salonunda) eğitim fakültesini kazandım, öğretmen oldum. Bu arada okurken iki çocuk dünyaya getirdim. Şimdi üç çocuk annesi ve 15 yıllık öğretmenim. Birkaç yıl önce yüksek lisansa başladım ama sonra çok anlamsız geldi yarım bıraktım. Şu anda Arapça öğrenmeye çalışıyorum. Hep bir bilgi açlığı, tatminsizlik içindeyim. Evliliğimde mutluyum ama çocuk eğitimi konusunda sanırım sınıfta kaldım. Mutsuzluktan ve başarısızlıktan ölecek gibi hissediyorum kendimi. Sanki Rabbimin bana verdiği nimetlerin hiçbirini değerlendiremedim. Zeka, iyi bir eğitim fırsatı, sağlıklı ve zeki üç çocuk. Kendime bile hesabını veremiyorum bu nimetlerin. (Birkaç gün sonra ruh halim düzelirse yine yazarım ya da yazmam. Kendimi iyi hissettiğimde paylaşmak gereği fazla duymuyorum çünkü ;)
An itibarıyla uçaktayım. Eşim ve çocuklarımla umremizi yaptık, eve dönüyoruz. Rabbim kabul etsin. Bize verdiği nimetlerin sorgu sualini kolay eylesin. Evet doktor olmayı başaramadım ama öğretmen oldum. Çoçuklarımı çok iyi yetiştirmeyi başaramadım, ilk iki çocuğumda, hem üniversitede okuyor, hem 18 ay arayla doğan iki bebekle uğraşıyordum. Ama her üçünü de, çevremdekilere “sanki evlenir evlenmez peşpeşe doğurmamış, araya araya bulmuş gibisin. Bu nasıl sevmek?” Dedirtecek kadar çok sevdim. İstediğim kadar başarılı olmadılar. Beş vakit namazını kılan, parmakla gösterilen çocuklar da değiller. Öyle sıradan ergenler. Büyük oğlum üniversitede. Annesi gibi derece falan yapmadı. Yaşadığımız şehirde babasının okuduğu bölümde. Ortanca lisede, okulla arası hiç yok. Biraz kavgacı, arada mahalle kavgalarına falan karışıyor. Yine de iyi çocuklar, dürüstler, merhametliler. Kızımsa henüz çok küçük. Çok başarılı sayılmasam da, bugünümüze şükür. Evet arkadaşlar, kendimizi başarısız hissettiğimiz çok şey var hayatta. Keşkeler var, olsaydılar var. Ama yok, olmadı. Ne yapalım. Arada yılgınlığa düşsek bile( benim üstteki yorumu yazdığım gün olduğum gibi) hayatımızda şükredecek çok şeyimiz, başardığımız çok iş var. İş hayatının içinde, ev telaşesinde Namazımızı düzenli kılabiliyorsak, dürüstsek, gönül kırmamak için uğraşıyorsak, hala hayallerimiz varsa ve peşinden koşabiliyorsak; biz başarılı, müslüman kadınlarız.
Mutsuzluktan ve başarısızlıktan olecekmis gibi hissediyorum kendimi. Su an ben de boş bir animdayim. Ama bu sözün gercekligini üç yildir etkisi geçmeyecek şekilde hissediyorum. Daha Iyiyken yazmam ama bu hissetmediğim anlamına gelmez.
Lise yıllarını haylazlıkla, tembellikle geçiren, zar zor şehir dışında bir üniversitede kıytırık bir bölüm kazandıktan sonra aileye yakın olma arzusuyla kendini yatay geçiş yapmaya adayan ve bu arada da kendini adeta tüm hayattan soyutlayan ben, yakın bir şehirde üniversiteye devam ettikten sonra bölüm birincisi olarak mezun olup ancak maddi kaygılar ve bilinçsizliğin vermiş olduğu cahillikle ilk bulduğu sınava girerek bankada işe başlayan , başarısını başarısızlığa dönüştüren, mesleğinden dolayıda doğru düzgün talibi bile çıkmamış, koskoca 28 yılını cahillikle heba etmiş, şimdi ise ne güzel bir yuvası olan ne de mesleğinde mutlu olan insanlardan biriyim…
Ne desem bilemedim ki.. Yorumlarınızın hepsini okudum hepsi yüreğime dokundu. Bambaşka hayatlarda bambaşka şartlarda başka başka şehirlerde yaşıyor olsak da bence hepimizin içinde birseyler eksik. Ortak yanımız bu. Bulustugumuz nokta bu. O yüzden burdayız. O yüzden bunu okuyorsun, o yüzden yukarıda anlatılmış bir sürü hayat var. Lisans okuyaninda, ilkokuldan mezun olup hayata erken atilaninda, maddi durumu yeterli olanında, dar gelirli olanında yani her kesimden ve her düşünceden kadının da düşündüğü, sorguladigi, cevabının kesin ve net olmadığı ve hatta bir cevap bulamadığı soru
HAYATIMDA EKSİK OLAN NE? Hep bişey eksik.
Ben niye böyleyim?
Yıllardır bu sorunun cevabını arıyorum. Bulamadım. İşin içinden çıkamıyorum. Böyle bir dünya istemiyorum. Bazen yaşamak bile zor geliyor.
Belki de hersey bakış açısıyla ilgili.
Acaba Rabbimizi mi tanımıyoruz?
Ortaokul son sınıfta 28 şubatla tanıştı..ne olduğunu tam olarak anlayamadı..ama ‘beni kimse anlamıyor’ duygusuna bir de kafa karışıklığı eklendi(ve hâla karışık)..liseyi başını açmak istemediği için aynı okulda,anadolu imam-hatip de sınıfın tek kızı olarak tamamladı..öss’ye başvurmadı bile..bir sene dernek,vakıf oyalandı..sonra çalışmaya başladı..sigortasız,üç kuruşa ve saatlerce..ve suratı asık,kaşları çatık,ciddi bir genç kız olarak..sonra sevdiğini ve sevildiğini hissetti..sevilmek en güzeliydi tabii..Evlendi..ertesi sene bir oğlu oldu..iyi bir anne olmak için oğlunu en güzel şekilde yetiştirmek için sözler verdi kendine kitaplar okudu..ama evlliğinde sıkıntılar oldu..ayrılma noktasına geldi..uzunca bir süre ailesiyle yaşadı..belki de hayatının en zor dönemi bu dönemdi..Sonra başörtüsü problemi kalkınca sınava girdi öylesine..tam on yıl sonra..ilk defa..bulunduğu şehirdeki ilahiyat fakültesini kazandı..eşiyle yeniden birleşti..şimdi fakülteden mezun olmak için gün sayıyor..defalarca ‘bırakacağım artık fakülteyi’ diye diye bitirdiği fakülteden..bi de şu bitirme ödevini yazıp teslim etti mi tamam..tabii kpss,ales de var..yds başvurusunu kaçırmış zavallım..olurmuydu bilmiyor ama yüksek lisans için 34 ünü bekleyecek artık..mutlu olması için bir çok sebebe sahip olduğunu bilerek mutsuz..yanlışları,hataları için üzgün..insanların çoğuna kırgın..ama hâlâ umutlu..
liseye kadar baskici baba yonetiminde yetismis bi kiz. hayattaki amacinin Allahin takdirini kazanmak ve ders calismaktan ibaret oldugu ogretildi. hicbi zaman ailesinin istedigi kadar ders calismadi ama Allah nasip etti iste hukuk fakultesini kazandi. aslinda istedigi bolum degildi babasi istemisti bu bolumu okumasini ama halinden gayet memnundu hukuk kazanmisti iste daha fazla ne yapabilirdi. ailesinden ayri bi sehirde okumaya basladi. Allah kitap diyen insanlarin yaninda kaldi. her ne kadar kapanmasa da namazini kilmaya calisirdi. universite 2ye kadar hersey guzeldi. ne olduysa sonraki senelerde oldu aslinda bolumunu sevmedigini zorla idare etmeye calistigini dile getirir oldu. bu zamana kadar hep mutlu hicbiseyi takmayan insan imaji cizdiginden kimse onu anlamadi yada anlamak istemedi.o buyulu ruyadan uyandi sanki. once en yakin dostlarindan darbe yedi. sonra Allah kitap diyen insanlarin baska yuzunu gordu. kul olmanin vazifelerinden uzaklasti. gulmeyi unuttu hersey tersine donmustu sanki. ortada yapayalniz bi insan ve istemeye istemeye yurutmeye calistigi bi okul vardi. son sinifa geldiginde tukenmis gibiydi 1 senede nasil bu kadar dibe vurdugunu anlayamiyodu. dostlarini kaybetmeye devam etti. eskiden birbirinin herseyi olan insanlar kendi dertlerine dusmustu. kimse kimsenin umrunda degildi.boyle bi bosluktayken hayirsizin biriyle tanisti. ilk basta hayirsiz oldugunu bilmiyodu tabi. bi darbe de ondan yedi bitirmesi gereken okulu bitiremedi. suan 5.senesi aylardir bunalimda. gunleri berbat geciyor. sanki herkes ona bi tekme atmak icin varmis cunku suan etrafinda kimse yok. Allaha siginmak ve dua etmekten baska yapacagi bisey yok ama onu da yapamiyor. akrabalar arkadaslar akranlar bir bir evleniyor meslegine basliyor o evden hic disari cikmiyor.okulu bitirebilecek mi o da mechul.sevip sevilmek evlenmek hayalden ote artik.kendini hic bi acidan sevmiyor yetersiz beceriksiz basarisiz buluyo.bunlari buraya yazabiliyo cunku anlatacagi kimsesi yok. bi yerlerde basarisiz ama onu bile bulamiyo. suan icin ihtiyaci olan tek sey onu anlayip ayaga kaldiracak bir el. nasil olacaksa artik.. umutsuz kirgin bitkin yorgun
aynı süreçleri birebir olmasa da benzer şekilde yaşadığım için bu durumları biraz da olsa bilirim. Allah yar ve yardımcın olsun. duacın olacağım inşallah. bu kadar ümitsizliğe düşmene üzüldüm.. şu an hiçbir çıkış yok gibi görünür, ama ileride bugünlerine tebessümle bakarsın, ümidindeyim.. yani “buradan”, bu berbat durumdan çıkış var, çıkışta “hayat” var.. “hayat”a, “hayat”ına ve başka “hayatlara” dokunabilmen ümidi ile.. karın altındaki çiçek misali.. karlar eriyince güneşe gülümseyeceksin.. yardım istersen buradayım, dua istersen duamdasın..
Karmakarısık seninle görüşmek istiyorum
Bende uni öğrencisiyim
rukiyefeyzasubas@hotmail.com
Beklicem
Allah yar ve yardımcın olsun
kadına hiç yer olmayan inşaat sektöründe tesettürüyle var olmaya çalışıyor. erkeklerle tokalaşmıyor. iş görüşmelerinden kovuluyor. namaz kıldığı için işe erken gittiği, kimseye hak geçmesin diye kendini paraladığı halde namazının işine engel olduğu düşünülüyor. erkek arkadaşının elini tutmadığı için tesettürlü arkadaşları onunla alay ediyor. evlilik sürecinde en yakın arkadaşları ve ailesi tarafından manevi destekten yoksun bırakılıyor. kaynanasına modern türbanlı kadının nasıl olduğunu ispat etmeye çalışıyor. tabiidir ki, kaynanası çalıştığı için onu ev işlerinde yetersiz buluyor. camlarını silmiyor, evini her hafta paspas yapmıyor. işe giderken geçtiği parktan mutluluk duyuyor.
BÜŞRA
Ne balesi kaldı ne piyanosu, Fransızca mı demezsin yok drama kulüpleri, yok resim kursları. Sanatın her türlü dalıyla yıllarca hemhal olup kendini aşırı yetenekli sanan üstüne birde iç mimarlık okuyan, sürekli çizen çalan boyayan ama sonuçta insanlığa faydalı hiçbişey üretmediğini farkedip ben ne kadar boş bi insanım ya diye AĞLARKEN üstüne bi de çocuk doğuran. Çocuk demişken Chucky demek istedim. Çünkü yemek bile yapamıyorum. Dolayısıyla yaptığım tek düzenli şey bez değişmek
Karmakarışık merhaba,
“tembellik” şeytanın insan kalbine ilk fısıltısı ve insanın en büyük günahıdır.
Bu günahın sonu; “gümum” denilen (az çok günümüzün depresyon denilen şeyine benzeyen) bir “hal” içine girmektir.
Tembellik-ümitsizlik-depresyon-tembellik-ümitsizlik-depresyon-tembellik-ümitsizlik……. döngüsünü kırmadan düzelme gelmeyecek. (yaşadığım için biliyorum)
Karanlıkta ışık düğmesine dokunmak gibi, bu zalim döngüye bir küçük çaba ile cevap verdiğinde herşeyin değiştiğini göreceksin.
Özellikle namazın terki, (“dostluğa yükseltilmiş” insanlar için) dünyada azap çekme nedeni oluyor.
Youtube da “depresyon adlı köpek” izlemeni isterim.
Bu kadar güzel yazı yazabilen bir insan olarak bu halden kurtulmak senin için zor olmasın diliyorum. Allah yar yardımcın olsun.
Kizlar ben de 28 yasinda basarisiz ve cok da kusluman olmayan bir kadinim. Buradaki din kardeslerimi olmasa da kader kardeslerimi cok iyi anliyorum. Hepimiz asagi yukari benzer seyler yasamisiz kimimizinki eksik kimimizinki fazla ama kizlar itiraf edeyim, benim hala tarihe adimi yazdirma hayalim var :D :D Bence cok gec degil yani hani tamam tarihe adimi yazdirmak olmasin ne bileyim geriye bir eser birakmak olsun. Olamaz mi? Olabilir! Bence cok genciz daha ya, basarisiz demeyelim kendimize o kadar da yahu.
dün keşfettiğim bu blogda iki gündür yazılanları okuduğum kadarıyla şunu söyleyebilirim ki, bu sitenin yazarları da dahil tüm müslüman kadınlar olarak başarı veya başarısızlık kavramlarımız çok ama çok değişmiş! kendi adıma iyi bir fen lisesinden orta derece ile mezun olup iyi bir üniversitenin inşaat mühendisliği bölümünü 1.5 sene rötarla bitirmiş olsam da mesleğimi icra etmeme,5 buçuk yıllık mutlu bir evliliğim olmasına,herkesin uğraşıp didindiği şeylere Allahın lütfuyla uğraşmadan sahip olmuş bir insan olmama rağmen daha dün psikoloğuma “kendimi çok başarısız hissediyorum” demiş bir insanım ayrıca,benim de başarı/başarısızlık kriterlerim buradaki bazı arkadaşlar tarafından ‘şımarıklık’ veya ‘şükürsüzlük’ olarak nitelendirilebilecekken, bazı arkadaşlar tarafından fazlasıyla başarılı da bulunabilirim.mesela çevremdeki insanlara göre ben çocuk yapmayı reddettiğim için ‘başarısız’ olabilirken, üniversite tercihleri yapma aşamasındaki hayat dolu,umut dolu bir kız çocuğu ile sohbet ettiğimde onun idolü olacak kadar ‘başarılı’ sayılıp “ben de senin gibi olmak istiyorum zuhal abla” cümlesiyle onore edilebiliyorum.bunların hepsi başkalarının başarı ölçütü.önemli olan BİZ kendimizi Allahın kriterlerine göre başarılı hissedebiliyor muyuz?bu hissiyata sahip olabilmek için Rabbimizin buyurduğu gibi bir işi bitirince diğerine koyuluyor muyuz ya da üzerimizdeki depresyonu/ölü toprağını/yılgınlığı herneyse atabilmek için çabalıyor muyuz?hepinize hayırlarla dolu BAŞARILI bir hayat diliyorum güzel insanlar.
hayatim ve basarisizliklarim persepolis filmine sanırım birazcık benziyor,bilmiyorum kendimi o animasyonla buldum ortak yönlerimiz çok bence:)dindar bir aile çocuğuyum ve küçükken taşınma nedeniyle ve aynı zamanda ailemin beni daha dindar,ailemin görüşlerine yakın bir okula verme isteği nedeniyle ilkokuldan sonra orta okula muhafazakarlığıyla nam salmış bir koleje devam ettim lakin orda hiç kimseyle tabiatım uyuşmamış herkesle kavga etmiş dersleri zor geçmiş bu yüzden her gün okula nefret ederek gittiğimi gözlemleyen ailem son sınıfta lise için beni dersaneye bile göndermeden direkt ortaokuldan sonra yatılı Kuran kursuna gönderilmiştim bu yüzden imamhatip lisesini açıköğretimden okudum,hala içimde liseye gitmemiş olmanın üzüntüsü var ne yazıkki… bir çok şey yapmak istiyordum piyano ve gitarı mükemmel bir şekilde çalmak,İngilizceyi çok iyi bir şekilde öğrenmek gibi ama ya izin verilmedi,ya fırsat olmadı,ya da gittiğim kursun ve ailemin birtakım dar öğretilerindenbirazcık etkilendim..daha sonra kendi isteğimle olsada aslına bakarsanız tam olarak ne istediğimi bilmeyerek ilahiyat okumaya karar verdim aslında bir hayalim vardi çok iyi bir ilahiyatçı olup dar kalıpları dar görüşleri yıkmaktı,tanınmaktı,sadece Türkiye’de değil dünyada ses getirmekti..ama ilahiyatı kazandığımda şoka uğradım ortam hiç hayal ettiğim gibi değildi üniversite ortamı,fikirlerin açıkça konuşulduğu bir yer hiç değildi,herkes aynı fabrikadan çıkmış gibiydi ve yarım yamalak tesettürüm yüzünden orada o zamana kadar kimseden görmediğim psikolojik baskı görmüştüm ve hiç işitmediğim hakaretleri işitmiştim, giyimimden dolayi “marka müslüman” fikirlerimden dolayi “feminist” denmişti -ve o zamandan beri feministim :))-hayatimin en kötü dönemiydi kötü alışkanlıklara başladım sigara gibi..ve tanıştığım en kötü insanlardı ne yazıkki bu savaşta bu mücadelede de başarısız olmuştum ve ilahiyatı yarıda bırakıp sınıf öğretmenliği okumaya başladım tesettürü anlattiğim nedenlerden dolayi bıraktım soğudum-hiç böyle bir düşüncem olmamasına rağmen ve ilahiyata gelene kadar başörtüsünü öyle veya böyle çok severek takmama rağmen-yepyeni bir hayata başladım ve şuan ikinci sınıftayim hayal ettiğim meslekmi?hayır tabiki sadece ilahiyattan kurtulmak için kendimi attım buraya..çocukları seviyomuyum?evet yapamayacagım bir meslek asla değil.. Şuan hayatımın farklı ortamlara girdiğim farklı şeyler deneyimlediğim dönemimdeyim yaşım biraz geç olsada maddi imkanlarım daha kısıtlı olsada birazcık kırgın kızgın öfkelide olsam umudumu kaybetmemeye ve değişen hayallerimin peşinden koşmaya çalışıyorum umarım tekrar başarısız olmam:) ve bu blogu çok sevdim,tam benlik,böyle bir yazı yayınladiğiniz için teşekkür ederim:)
Annesi tarafından hukuk okumak zorunda bırakılan halbuki hep pdr okuma aşkıyla yanıp tutuşmuş sevmediği bölümü okuduğu için okulu zar zor bitiren bitirdiği halde 1 yıl geçip avukatlık stajı bittiği halde hala işsiz gezen atanan öğretmen arkadaşlarını görüp ah çeken hatta çoğu zaman niye okuduğunu sorgulayan insanlarin senden nasıl avukat olacak kafalarına maruz kalan( avukat olmak için insanların gözlerinde çok konuşmalı burnun havada iyi giyimli uyanması sıkılması olmayan biri olmak zorundasınız) başarısız Müslüman kadınlardan biri de benim ne diyelim Ahiret işlerinde başarılı olalım kafi be bacımlar.
Sefile gittiği Anadolu lisesinde başörtüsünden dolayı 3 yıl üst üste devamsızlıktan kaldı. Kurul kararıyla mezun edildi. 3 yıl İTÜ’de mühendislik okudu. Bitiremedi. Sonradan İstanbul Üni’de kazandığı bölümü para çalışmak zorunda olduğu için yine bitiremedi. İşe giderken başını açmak zorunda kaldı. Çok zeki olduğu için aşık olduğu adamla değil evliliğe uygun adamla evlendi.
İlk çocuğuna isteyerek, sonraki 3 çocuğuna kazara hamile kaldı. İki yıl içinde 36 bedenden 48 bedene çıkmayı başardı.
Dışarıdan bakınca iyi bir iş, dört güzel çocuk, iyi bir evlilik, altında araba, evde bakıcı… İçeriden bakınca, “bu yaşadığım kimin hayatı acaba?”
Şuana kadar eğitim hayatı derecelerle dolu hayalleri ve duaları ile hayata tutunan bir genç kız farkında olmadan kendine empoze edilen birçok fikrin aslında içi boş ataerkil düşüncelerden ibaret olduğunu öğrendiğinde fikirleri ile savaş vermeye başladı sırada tam da şuanda üniversite denen yıllardır hayalini süsleyen yolda depresyon nöbetlerine tutulup 7 24 kendini arıyor ha sınav mı? hayaller boğaziçi hayatlar haftaiçi
‘hayalleri ve duaları ile hayata tutunan bir genç kız farkında olmadan kendine empoze edilen birçok fikrin aslında içi boş ataerkil düşüncelerden ibaret olduğunu öğrendiğinde fikirleri ile savaş vermeye başladı’
İşte ben o benim, vallahi benim, cidden benim:)
Sadece bunu yazmak istedim,
Birde selam ederim herkese✋
Yukardaki müthiş yorumları okurken herkese tek tek sarılmak geldi icimden. Neyse bunu da soylediğime göre sıra bende. Şu an 23 yaşında vakıf üniversitesinde burssuz psikoloji okuyan ve bunun için her gün okulu uzatırsak ne kadar daha para ödeyeceğim sıkıntısı yaşayan. Çok uğraşan ama ortalaması bir sebepten ötürü yüksek olamayan 17 yaşındaki halinden bu hayatı kendine yaşattığı için özür dileyen ve çok pişman. Kocaman dünyayı tutacak güce sahip olamayan. Başkaları için üzülüp olan yapmaktan bıkmış artık kendi hayatını yaşamak isteyen, eski idealostlersen yorgun kiz.
Her zaman hırslı ve başarılı olmaya çalıştım deli gibi çalıştım hem okulda hem işte hem evlilikte…ne mi oldu kocam terketti, işyerinde hala bulunduğum yerde sayıyorum, okulu istediğim şekilde tamamlayamadım, yeniden birine gönlümü kaptırdım ama sadece kaptırdım.ben ömür boyi sadece çabalayıp başkalarının hayatını düzenleyip kendi hayatı hep yarım kalan biri olarak devam edeceğim sanırım.
Artık hayal kurmuyorum
Genelde annem beni “benim kızım çok hamarattır,yemek yapar,temizlik yapar..” diye babama överdi.Geçen yıl ramazan ayında ablam ameliyat oldu ve annemde yanına refakatçi olarak gitti.Ve böylelikle iftarı hazırlamak bana kalmıştı.Ezana yaklaşık bir buçuk saat kala pilav yapmaya karar verdim ve hayatımda ilk defa pilav yapıcaktım,heyecanlıydım açıkçası.Işte yemek yapabiliyorum diye kendi kendime havaya giriyordum falan filan.Ve bir zey farkı olarak susuz pilavı keşfettim.Evet pilava su katmadan yapmıştım,diyom bende bu pirinçler niye şişmedi,neyse bişey olmaz.Ve iftara iki üç dakka kala babam masaya oturdu,bende pilavı tabağa koyuyorum ama öle bi havalıyım ki;hani ben büyüdüm artık,evi çevirebiliyorum edası ile.Ve ezan okundu..bende heyecan dorukta..acaba beğenecek mi,acaba güzel oldu mu??..Sevgili babacığım tabağında bir pirinç bile bırakmadan yemişti pilavını.Bende afiyet olsun dedim sonra bi kaşıkta ben yiyim bari dedim,bunun sonrasında nasıl bi tepki verdiğimi hayal edebiliyorsunuzdur.Ve o an tek düşündüğüm şey babam bana hiçbir şey dememişti.Bu başarısızlığımdan ötürü babama bir daha hiç pilav yapmadım ve hala da yapmayı bilmiyorum,en kısa zamanda öğreneceğim inşallah.(babamı seviyorum)
Çok başarısızlığım var sadece birini yazacağım Üniversite bitince çalışmayıp, evlenip çocuğuma olması gerektiği gibi ben bakıp, büyüyünce çalışacaktım. Çocuğum oldu, ben bakıyorum… Bağıra çağıra, aynı annemin o çok yanlış, çok gereksiz, çok hatalı olan fevri sinirlenmelerini bire bir uygulayarak. Üstelik daha 2 yaşına gelmemiş bir bebeğe karşı. Teşekkürler.