Olayı yaşadıktan çok kısa bir süre sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim ve yazı yazabileceğim bir yer olması bile beni az da olsa rahatlattı.
Baltalimanı kemik hastalıkları hastanesinden mr sonuçlarımı almış, neyim olduğumu anlamaya çalışarak bir sonraki durağa yani Necip Bey Bağı durağına doğru yürüyordum. Kaldırımlar biz yayalar için değil arabalar için var olduğundan zaten dar ve çift yönlü olan yolun kenarından kenarından yürümeye çalışıyordum ki, kocaman siyah bir jeep yanımda durdu ve içerisinde en fazla 40-45 yaşında olan bir adam, elinde cep telefonu bana doğru eğilip “Kızıııımm! Az önce eziliyodun haberin var mıııı?” dedi, yanındaki kadın da “Farkında mısınız acaba?” dedi. İçimden her ne kadar, “öncelikle ben senin kızın değilim üslubunu düzelt, sonra da senin elinde araba kullanırken cep telefonun olması normal, kaldırımlarda yığınla arabanın durması normal, buradaki tek anormallik benim yolun kenarından hızlıca yürüyor olmam yani öyle mi? Kendimi imha mı edeyim, buradayım ve durağa yürümem gerekiyor yolum da belli ne yapayım şimdi?” demek geçse de, demedim. Hiçbirini demedim, demek istemedim. Anlamayacağından ve bana çemkireceğinden o kadar emindim ki. Bu sefer daha çok öfkelenecektim. Altındaki arabası mı ona bu üslupta konuşma ve sağa sola bakmama hakkı veriyordu yoksa erkek oluşu mu bilemedim.
Daha henüz bu taze sinir bozucu olay üzerinde düşünürken ve durakta otobüsümü beklerken, bir başka siyah araba bütün durağı kaplayacak şekilde, yani öyle ki hiçbir aracın yanaşamayacağı şekilde, durdu. Üstelik bu araç az ilerde duruyordu zaten, otobüsümün geliş yönü olduğu için bu arabanın orda durur halde olduğunu görmüştüm. Oradan hareket edip 10 adımlık yerde hem de durağın önünde durdu. Durakta tek başımaydım. 10 saniye kadar ne olduğunu anlamaya çalışırken tedirginlik- korku arası karışık bir duyguyla, arabanın arka kısmının bittiği yer olan durağın hemen dışına kadar ilerledim ki içindeki adamla göz göze gelmeyeyim diye. Ben ilerler ilerlemez araç hareket etti ve o hareket ederken ben de hemen dönüp bariz bir şekilde plakasını aldım. Neyse ki, hemen otobüsüm de geldi ve binip yola koyuldum. Yolda kendi kendime “Acaba ben mi yanlış yorumladım?” diye sordum ama sonra durup düşününce bu olayın tacizden başka açıklaması olamayacağını fark ettim. İlla fiziksel temasla veya sözlü olarak taciz olmaz ki… Bir otobüs durağında yalnız bekleyen bir kadının tam önünde bütün durağı kapatacak şekilde duruyorsa bir araba ve kadın ilgilenmediğini belli eder şekilde kapsama alanı dışına çıkar çıkmaz bu araba defolup gidiyorsa, bunu iyi niyetli bir hareket olarak yorumlayabilir miyiz? O kadar öfkelendim ki ilk başta, o adamda somutlaşan şeylere öfkelendim. “Bu nasıl bir rahatlık bu neyin güveni, sen beni nasıl rahatsız edebiliyorsun? Şehrin ortasındaki (tenha bir yer olsa da yaptığı haklı olmayacaktı pek tabi) zaten dar olan bir yoldaki otobüs durağına keyfince yanaşabiliyor ve otobüsün yanaşması için alan dahi bırakmayabiliyorsun. Bütün bunları nasıl bir özgüvenle ve rahatlıkla yapıp, kendinde hak görebiliyorsun?”
Bütün bu sorular kafamda dönerken, bir süredir takip ettiğim bu bloga yazmak geldi aklıma. Adamın plakasını almıştım ama ne yapabilecektim ki? Şikayet etsem davaya dönerdi, aracın asıl sahibi arabayı o gün o saatte kendisinin kullanmadığını söyleyebilirdi ve kimin yaptığı meçhule gidebilirdi. Üstelik şikayetimle olay davalık olacaktı ve ben böyle bir adamla yüz yüze gelmeyi kesinlikle istemem, hiçbir zaman, asla istemem! Üstelik yüz yüze gelsek o da artık beni bilecekti ve belki de başka zararlar vermenin peşine düşecekti. Kendimi o kadar çaresiz ve değersiz hissettim ki. Zerre saygı duyulmuyor biz kadınlara, istedikleri üslupla, tavırla istedikleri gibi yaklaşıp rahatsız edebiliyorlar, taciz edebiliyorlar, hitap edebiliyorlar, bazen bütün bir günümüzü bazen bütün bir ömrümüzü mahvedebiliyorlar. Karşımızdaki özneleri sadece “erkek” diye kodlamak istemiyorum ve böyle düşünmek de istemiyorum. Çünkü mesele sadece kadınlık-erkeklik değil ve olay bu ikiliğe de sıkışmış durumda değil. Mesele kadınlara istediği gibi davranabileceğini düşünen akılda, bu akıl bizleri o kadar değersiz görüyor ki, sanki sadece onun için yaratılmışız ve onun istediği gibi olmak zorundayız. Bu algı ve akıl bir sürü kaynakla da besleniyor üstelik, devamlılığını sağlıyor, kendisini yeniden ve yeniden üretiyor. İlk olayda bana “Kızıııım!” diye hitap eden pis adamla, ikinci olayda arabasına binmemi bekleyen tacizci adam arasında akıl ve algı farkı göremiyorum. Bu nasıl değişir, değiştirilir onu da bilemiyorum. Yazının başında daha iyi hissediyordum, şimdi yine çaresiz hissediyorum..
merhaba simurg, çaresizliğini azaltacak bir şey söylemeyeceğim. ama tüm o hazırladığımız laflara rağmen nasıl başımıza bir şey gelince susup kalıyoruz diye düşünmeme sebep olan bir şeyi anlatmak istedim ben de.
cuma günü altunizade’den metrobüse binmiş, sıkışık bir vaziyette yolculuk yapıyordum. kulağımda kulaklık, müzik dinliyordum. pek de etrafla ilgili değildim açıkçası, dalıp gitmişim. sonradan yanımda duran adamın bana biraz fazla yakında durduğunu farkedip kendimi diğer tarafa doğru çektim. yanlış anladığımı düşündüm tabi ki, çünkü illa ki biz yanlış anlamışızdır!
zincirlikuyuda aktarma yaptığım sırada adamın gelip benim yanımda beklediğini farkettim. yine çok üzerinde durmamaya çalıştım ama adam metrobüste yine benim yakınımda durdu. artık en ufak bir hareketinde bağırmaya hazırlamıştım kendimi. ama nedense”taciz” diye bağıracağım bir şey yapmıyordu. öyle yakın duruyordu sadece. yine yerimi değiştirdim, yanıma geldi. elimi tuttuğum askılığın hemen yanına elini koydu, elimi indirip başka bir yerden tutundum. bir yandan da neden bir şey diyemiyorum, bir şey yapamıyorum düpedüz rahatsız ediyor beni diye düşünüp daha çok sinirlendim. neyse ki ineceğim durak geldi, adamın yanından geçmeye çalışırken “ben de ineceğim zaten” demesiyle kalbim korkudan öyle bir çarpmaya başladı ki.. arkamdan geliyor mu diye tedirgin tedirgin yürüyüp aktarma yağacağım durağa geldim. görmedim, gelmedi sanırım ya da geldi ama bir şey yapacak imkanı bulamadı.sinir içinde eve döndüm. sürekli kendi kendime neden bir şey demedim diye kızdım. ne diyebilirdim ? taciz denilen şeyden öyle sınırlı şeyler anlaşılıyor ki.. ayrıca desem bal gibi üste çıkmasından da korktum. bir de utandım galiba. tacize uğramış olmak utanılacak bir şeymiş gibi de geliyor maalesef. o kadar bu meselelere kafa yoran biri olmama rağmen başıma bir şey gelse ne kadar çaresiz olabileceğimi düşünüp üzüldüm.
şimdi bir metrobüs hikayesi anlatmışken konu umarım pembe metrobüse bağlanmaz! görüldüğü düze yolda giderken de aynı türden bir şeye rastlanabiliyor.
[…] Yazının tamamı için Reçel Blog’a devam edin […]