Konuk Yazar: Hilal Alkan
Savaş çıkacak diyorlar… Savaş çıksın diye heyecanla bekliyorlar. Ellerinden geleni yapıyorlar tabii bir de. Ne bekliyorlar, ne umuyorlar, neden heyecanlanıyorlar? “Misliyle” diyorlar, “Karşılık verilecektir.” “Meşru müdafaa” diyorlar, “Konjonktürel” diyorlar, “İç ve dış düşmanlarımız…” diyorlar. Hele bunu demelere hiç doyamıyorlar. Üstlerinde üniformaları, pek afilli gözlükleriyle çocuklar gibi şenler sanki. Bu kıyafetler yakışıyor onlara, büyük gösteriyor, olgun gösteriyor, göz dolduruyor.
Peki biz ne giyeceğiz savaş olunca? Sığınmacı kamplarındaki kadınlar habire iç çamaşırı istediklerine göre belli ki, giymeye donumuz bile olmayacak ya yine de düşünmek lazım. Başkaları ne yapmış diye bakmak lazım, örnek almak lazım. Gerekirse yoktan var etmek lazım. Kadınız ne de olsa, bize azıcık becerikli ve her daim şık olmak yakışmaz mı? İki kadın sanatçı böyle zamanlar için ikisi de birbirinden güzel iki elbise tasarlamışlar, buyrun seçin beğenin:
1- Sejla Kameric- Remains
Sejla Kameric Bosnalı bir sanatçı. Saraybosna kuşatmasını yaşamış, savaşta yakınlarını kaybetmiş. Sonra savaşın yaralarının izlerini sürmeye koyulmuş; türlü araç gereçle hem kendine, hem de savaşın hakikatine bakmış. Tanıklık etmiş. İşlerini 28 Şubat 2016’ya kadar Arter İstanbul’da görmek mümkün.
Bu yemyeşil, büyülü bir ormanın içinde salınan, yavaş yavaş dönen, uçuşan elbise “Remains” adlı işinin bir parçası… Geriye kalanlar mı demeli, kalıntılar mı? Yanında usul usul yazılar beliriyor. Elbise dönüp duruyor, tuhaf bir sakinlikle. Ormanın huzurlu ışığı ve elbisenin duruluğuyla bir tuhaflık var bu sahnede. Korkutucu, huzursuz edici bir şey var. İlk anda görünmüyor ama hikayeyi biraz kurcalayınca ortaya çıkıyor [Ya da sergiyi bir bilenle gezince]. Elbise Ferida Osmanovic’in elbisesine bir nazire. Ferida Osmanovic eşi ve çocuklarıyla birlikte Srebrenica’ya sığınan Bosnalılardan… Srebrenica, Sırp güçlerinin eline düşmeden hemen önce eşi ormandan kaçarak şehri terk etmek istiyor, zira biliyor Müslüman erkeklere ne yaptıklarını. Ferida ise, “Birleşmiş Milletler güçlerine sığınalım.” diyor. BM güçleri malum önce kapıları kapatıyor, sonra da Sırplara teslim ediyorlar hepsini. Erkekleri ayırıp götürüyor Sırplar. Çocuklar ve kadınların çoğu ise Tuzla’ya kamplara gönderiliyor. Ferida Osmanovic eşine ne olduğunu bilmiyor, ama tahmin ediyor. Kendisine ve çocuklarına neler olacağını bilmiyor, ama tahmin ediyor. Ve ortadan kayboluyor. Cesedi ormanın içinde bir ağacın dalında sallanırken bulunuyor. O yemyeşil cennette sallanan bedeninin fotoğrafı Bosna Savaşı’nı Batı’nın gündemine taşıyan ikonlardan biri oluyor.
Ferida Osmanovic ve fotoğrafıyla ilgili detaylı bilgi buradan.
2- Judith Mason: The Man who Sang and the Woman who Kept Silent
İkinci elbisemizin tasarımcısı Güney Afrikalı bir sanatçı Judith Mason. Cam mavisi, ışıl ışıl göz mavisi, parlak suların mavisi plastik poşetlerden bir elbise. Elbiseye ilham veren ise Mason’ın Güney Afrika’da, Apartheid rejiminin sona ermesinden sonra kurulan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun duruşmalarını dinlerken radyoda duyduğu bir hikaye. Faillerden birinin anlattığına göre siyahların özgürlük hareketinden Phila Ndwande on gün süreyle çırılçıplak olarak bir hücrede tutulup işkence görüyor. Ama ağzından tek kelime çıkmıyor. Sonra yere çömelmesini istiyor ve infaz ediyorlar. Ndwande’nin üstünde hücresinde bulduğu bir poşetten yaptığı külot var sadece. Bir zaman sonra mezarı açıldığında cansız ve çürümüş bedenine hala o ufacık mavi plastik muhafızlık ediyor. Judith Mason elbiseyi poşetlerden diktikten sonra eteklerine bir de mektup döşeniyor:
Kızkardeşim, bir plastik poşet bir zırh olmayabilir; ancak sen en aşağılık yerlerdeki ruhani kötülüğe ve o karanlığın efendilerine karşı etinle ve kanınla mücadele ettin. Silahların sessizliğinden ve bir parça çöpten ibaretti. O poşeti bulman ve mezarından çıkarıldığın ana kadar giymen o kadar sağduyulu, o kadar kanaatkar, o kadar ev hanımı bir şeydi, o kadar sıradandı ki… Bir anlamda sen gardiyanlarını utandırdın ve onlar da seni bir kez daha soyarak istismar edemediler. Yine de seni öldürdüler. Hikayeni biliyoruz, çünkü kıs kıs gülen bir adam senin cesaretini hatırlıyordu. Cesaretinin anıtı ise her yerde: Sokaklarda uçuşuyor, dalgalarla yükseliyor ve çalılara takılıyor. Bu elbise onlardan yapıldı. Hamba Kahle. Umkhonto.
İşte böyle hanımlar, kırk satır mı kırk katır mı, mavi mi yoksa beyaz mı? Hangisini alırsınız?
Elinize saglik cok guzel bir yazi olmus. Okurken urperdim.
Muhteşemm bir yazı olmuş elinize sağlık
yazınızı çok beğendim ve “Gülümseyen Kadinlar-Lächelnde Frauen” sitemizde kaynak göstererek kopyala yapıştır olarak paylaştım, teşekkürler.