REÇEL

Saç

Anneannem “senin saçların açık gezmek için yaratılmış ama işte..” derdi hep. Annem de her defasında gülümserdi.

Konuk Yazar: Betül

Birçok şey yaşadım. Bilhassa son yedi yılım psikolojik savaşlarla geçti. Günahlarla savaştım, sınavlarla savaştım, umutlarla, hayallerle savaştım. Babamla savaştım, hayatıma giren insanlarla savaştım. Aldığım her darbe ile yaşadım. Tekrar kalktım. Ama hiçbir zaman aldığım darbeler beni güçlendirecek, büyüyorum, olgunlaşıyorum diyemedim. Demedim. Sonuna kadar acısını yaşadım. En çıkmaz sokaklarda bile bir kapı buldum ve oradan başka dünyalara yürüdüm.

“Hayatında asla unutamayacağın şey nedir?” diye sorsalar, annemin kemoterapi ile dökülen saçları derim. Annemin saçları ipek gibiydi çünkü. Uzun ve dalgalı, olabildiğine dolgun. Yıkanınca güneşin denizler üzerinde bıraktığı pırıltılar gibi bir hal alırdı. Anneannem “senin saçların açık gezmek için yaratılmış ama işte..” derdi hep. Annem de her defasında gülümserdi. Balkonumuz vardı. Beraber uyurduk annemle. Binanın arka tarafına bakan küçük balkon bizim mabedimizdi adeta. Öğlen çorba yapardı annem. Minderlere oturup beraber çorbamızı içerdik. O zaman annemle kurduğum bu bağın, annem için ne anlama geldiğini bilmiyordum. O çorbanın neden o kadar özel olduğundan da haberim yoktu elbette. Yıllar geçtikçe anlıyorum ki menümüzün çorba olmasının sebebi babaannem ve babamın birbirlerine olan inadı sebebiyle eve yiyecek alınmayışı ile ilgiliymiş. Ne komik değil mi?

Her öğlen uyurduk annemle. Saçlarımızla oynayarak hayallere dalar ve huzur bulurduk.  Annemin göğsüne yaslanırdım üzüldüğümde. Önlenemez bir çekim gibiydi. Bir tür tedavi şekli sanki. İyilik, sevgi, güç kaynağı. Koşulsuz sevgi.. Yakalandığı bu hastalık sonsuz kaynağımı elimden alacaktı sanki. Hiç ağlamamıştım.  Kimden ve neden kaçıyordum bilmiyorum. Belki de hastalığa karşı bir savunmaydı bu halimiz. Korktuğumuzu belli etmezsek, onu daha kolay yeneceğimize dair bir inanç geliştirmiştik. Ailedeki herkes adeta demir gibi olmuştu. Bitmek tükenmek bilmez acil ziyaretlerimizde oyun oynuyorduk. Diyorum ya ciddiye almazsak, kalıcı olmazdı belki. Çekip giderdi annemin vücudundan. Annemi tekerlekli sandalyeye oturtur hızla dolaştırırdım hastanede. Ani fren yapar, başka yöne çevirirdim arabayı.  Hastane koridorları çekilen acılar gibi uzun. Saatlerce koşsanız, onlar bitmez ama siz yorulursunuz.

Ağlamadım, evet tek bir damla gözyaşı akıtmadım. Canım çok yandı ama ağlamadım. Ölüm ihtimali dilimi damağımı kurutuyordu. Senaryoyu her defasında silip, tekrar yazıyor ve mutlu sonla bitiriyordum. Ama ağlamadım. Başkaldırıydı sanki yaşadığım. Dökmediğim gözyaşlarımın bedelini ben de saçlarımla ödemiştim. Her gün bir avuç saç elimde kalıyor ve ben gitgide anneme benziyordum. Kimi doktor stres ile açıkladı, kimisi genetikle. Ama ben biliyordum. Başkaldırışımın bedelini ödüyordum. Hayatın beni diz çöktüremeyişinin bedeliydi bu. O ağla diyordu, ben asla diyordum. Ruhumdaki asiliğin bedelini hep ödemiştim, yine ödüyordum.

Mutlak bir zafer değildi bizimkisi. Annemi kurtarmıştık. Yaşam kaynağımız bizimleydi. Fakat herkes biraz yarım kalmıştı. Hayatımın kayıp iki yılı derim o yıllara. Dördümüz bir araya gelince çok eğleniriz. Geçmişten gelecekten konuşuruz. Fakat o yıllardan hiç bahsetmeyiz. Gizli bir akit yaptık sanki. Asla hatırlamamak üzere unuttuk.

Son dönemlerde ateizm, deizm, örtü takmak, takmamak, saç diye düşünürken aklıma bunlar geldi. Saç denildiğinde hissettiklerim bunlardan daha fazlası ama eksiği değil. Belki daha sancılı hisler.. Ve diğer mesele.. İman. Annemin bir defa bile neden demeyişini gıptayla izledim. Uzun uykusuz gecelerde sürekli zikir çekiyordu. Sürekli onu yaradanla konuşuyordu. Aralarındaki muhabbeti kıskanmıştım. Ben hiç öyle teslim olmamış, öyle bir muhabbete ermemiştim. Annemin tek duası varmış o gecelerde. “Hastalığımı çocuklarımın ve torunlarımın vereceği tüm sınavlara kefaret say Allahım” demiş hep. Anne olmak.. Belki de ölmesine neden olacak hastalıkla çocuklarının ileride yaşayacağı tüm acıları değişebilmeyi istemek.

Konuk Yazar

3 yorum

  • herkesin başörtüsüyle, annesiyle, Yaradanıyla ilişkisi ne farklı.
    ‘Onlar açık gezmek için yaratılmış ama neyse ‘ diyen de anne , ve kendi acılarını çocuklarının günahına kefaret etmek başka bir boyut…çok vurucu yaşadıkların, annelere ömür biçilmese..

  • Saat 6.46, yarin sınavim var. Anemilere çalisiyorum. Sabah namazindan sonra dua etmisim, Allahim bizi annemle cennetinde kavustur diye, annem daha aklima gelmedi, kac dakika boyunca? Bu yaziyi görene kadar. Annem iki sene önce kanser olup öldü. Hemolitik anemilerde retikülosit sayısı ve RDW artar. Annemin saclarını kazıttık. Ben yoktum gerçi yanında, olamadım. Bugünün zikri El-Cami. Ders çalışmaya başlamadan önce dua ettim, Allahım bulutlar nasıl hızlı akıyor, istedigini istedigi yere istedigi sekilde toplayan El-Cami , kalplerimize de imanı, hayrı topla inşallah dedim. Annemi çok özlüyorum. Nutrisyonel anemilerde kullanilan ilaclara da bakmalıyım daha. Ben de uzun suredir sorguluyorum, dusunuyorum, hissetmeye calisiyorum imanı. Kapanmayı nedenini nicinini dusunuyorum. Yakin zamanda kapanmaya karar verdim. Senin anneninki gibi bir iman nasip olsun ikimize ve her birimize insallah. Allah’ı çok sevelim olur mu, çünkü o çok güzel, en güzel. Demir zehirlenmesinde desferoksamin kullaniliyorsa, biz de yasadigimiz ic sıkıntılarında dua kullanalim hep. Dünya zehirlenmelerine karsı bir doz Allah sevgisine ihtiyacim var. Anneme Allah rahmet eylesin, bize de, amin.

  • “Hastalığımı çocuklarımın ve torunlarımın vereceği tüm sınavlara kefaret say Allahım” Bu dua yüreğimi yaktı, gözlerimi yaşarttı. Ne güzel bir annesin sen..