REÇEL

Oturmaya mı Geldik?

Konuk Yazar: Betül Özcan
Görsel: Kay Ritter

Küçüklüğüm yazmakla ve okumakla geçti. Elimin ulaştığı, gözümün gördüğü  her şeyi okuyordum. Kimi günler arabada cam kenarında otururken mağaza isimlerini okur kimi günler ev taşırken bardakları sardığımız gazete kağıtlarını okurdum. Her ikisinde de annemden azarı yerdim. Zaman dardı ve işlerin yetişmesi lazımdı. Annemin, annelerimizin işleri hiç bitmezdi.

Her gün mutlaka temizlenecek, çırpılacak, istiflenecek, kırılacak, yakılacak, örülecek, sökülecek, doğranacak, pişirilecek bir şeyler bulurlardı. “Boş duranı Allah sevmez.” düsturu ile yetişmiş kadınlardı onlar. Aslına bakarsanız biz zamane kızları/kadınları onlara göre çok çok rahattık. Her işimizi makineler yapıyordu. Her şeyimiz hazırdı. Yaş aldıkça bu nimetlerin kıymetini onlar da anlıyordu; ama söz konusu bizler olunca işler tersine dönüyordu. Belki de gençliklerinde oturmamış olmalarından, dahası azıcık soluklansalar hemen ellerine bir iş verildiğindendi tüm bu hazmedemeyişleri. Evet evet bu olsa olsa hazmedememek olurdu. Muhtemel ki biz kadınlar da yaş aldıkça annelerimize benzeyeceğiz ve biz de yavrularımıza serzenişlerde bulunacağız. Bu ev işi olmaz da başka bir konu olur. İşte gerçek bir yurdum kadını!  Kadınlar kadınlarımız…

Kadınlar özelinde annelerimizin; bu serzenişlerini üzerine evlendikten sonra epeyce bir düşünme fırsatım oldu. Artık kendi evimdeydim. İstediğim gibi hareket edebilirdim. Hatta hareket etmez, olduğum gibi durabilirdim. Durmaktan sıkılırsam uzanabilirdim. Nihayetinde ne yaparsam yapayım kendim istediğim için yapmış olacaktım. Altmış beş metrekare evime son model süpürgelerden almış, silme yükünden de kurtulmuştum. O kadar iyi süpürüyordu ki silmeye hacet bırakmıyordu. Çamaşırı, bulaşığı da makineye attık mı tamam. Evlenirken “Az eşya çok huzur…” diyerek aldığımız eşyalar benim şimdiki konforumu sağlamıştı. 

Derken pandemi çıktı ve evde bol bol oturmaya vaktimiz oldu. Öyle ki artık oturmaktan sıkılıp Leslie ile walk walk dedik.  Çalışmadığım için evde geçirdiğim zaman iyice genişledi. Ben de oturdum. Bazen kitap okurken oturdum, bazen film seyrederken. Bazen otururken elimde maydonozlar yeşerdi, onları temizledim. Oturdum. Oturdukça koltuk beni içine çekti yatak oluverdi. “İyi ki açılabilir koltuk almışız.” dedim içimden. Koltukta yattığım günlerde ise, koltuğun yatağımızdan rahat olduğunu fark ettim. Bu rahatlığa daha fazla kayıtsız kalamazdım ve aylarca yattım. Kitaplar sipariş ettim okumadım. Dizilere başladım yarım bıraktım. Ağlamam geldi ağladım. Gülerken kahkahalar attım. Bunların hepsini evimde oturarak yaptım. Kilolar aldım. Ömrüm boyunca bu anı beklemişim, dedim. Annemden gizli gizli hiçbir şey yapmıyor olmanın keyfini çıkardım. Oturmaktan sıkıldığım zamanlar da oldu, olmadı değil fakat o anlarda sesim içime kaçtı söyleyemedim.

Annelerimiz karantina zamanlarında da hiç oturmadı. Sebzeler kurutuldu, konserveler yapıldı. Yağmurlar yağdı camlar silindi. Balkonlar haftada iki kez yıkandı. Sanki misafir gelecekmiş gibi evler çiçek gibi yapıldı. Tüm gayretleri eski düzeni devam ettirmek üzerine oldu. Zaman zaman tedirgin de oldular, çünkü hükümdarlıkları sarsıntıya uğramıştı. Eğer ev bir kaleyse mutfak da o kalenin kalbiydi onlar için. Hem kimseyi karıştırmaz hem de “Yardım eden yok…” diye serzenişte bulunurlardı. Evde kimi zaman sesli kimi zaman sessiz bir şekilde hükümdarlıklarını sürdürdüler. Ev onlardan sorulurdu. Evde olup biten her şeyden haberdar olmak isterlerdi. Bazen bu baskıcı rejime de geçebiliyordu maalesef. İşte sürekli sirkülasyon olan evlerde artık hareket son bulmuştu. Tahtları sallanmıştı. Hükümdarlıkları her an son bulabilirdi. Bundan ötürüydü tüm çaba. Eski düzeni muhafaza edebilirlerse sahip oldukları güç de onlarda kalacaktı. Peki ya nasıl olacaktı bu? Evin neşesi misafir de gelmez olmuştu. Kim için, ne için hazırlık yapılacaktı? Oturmak mı gerekiyordu şimdi? Durup bir nefes almak belki de. Bazı kadınlar bilemedi ne yapacağını. Hayatında belki de hiç bu kadar boş kalmamıştı evi. Hiç bu kadar oturmak zorunda kalmamıştı. Bocaladı önce. Sağa sola koştu. Görüntülü sohbetler yaptı. Televizyonda en sevdiği diziyi belki de ilk defa telaşsız izliyordu ki; yarın yeşil fasülye yapacağı geldi aklına. Boş oturanı Allah sevmezdi. Mutfağa gitti bir leğene boşalttı fasülyeleri. Koltuğuna oturdu ve dizisini izlerken yeşil fasülyeyi ayıkladı. Bir yandan da çayını yudumladı.

Konuk Yazar

Yorum Ekle