Konuk Yazar: Külkedisi Masallar Ülkesinden Bildirdi
Görsel: Nooshin Ipaktchi
Erkekler, erkeklik kurumu kadınlardan şikayetçi. Çünkü kadınlar -bir süreden beri- dengeyi sağlama gayretindeler ve bu onlar tarafından fazlasıyla yanlış yorumlanıyor. Bir kadının erkeğin hâkimiyetine, gücüne ihtiyaç duymadan yaşayabileceğinin farkına varmış olmalılar ki ayaklarını yerlere vura vura ağlayanlar olduğu kadar saldıranlar da mevcut. Üstelik bazıları neredeyse ışıklı, müzikli ana kucaklarından hınçlarını alacaklar…
Erkekler zannediyor ki: “Kadın para kazanmaya başladı, gözü açıldı!” Ve artık erkeğine itaat etmemeye başladı.
Erkekler zannediyor ki: “Bunun tek sorumlusu kapitalist düzen ve onun kadınları çalışmak zorunda bırakması!”
Erkekler zannediyor ki: “Kadın, kadınlığını bilmeli, erkeğin önüne yemek, beşiğe çocuk koymalı!”
Erkek zannediyor ki, Kadın o çocuğu tek başına yaptı ve tüm zorluğu o tek başına üstlenmeli, üstüne üstlük gıkını çıkarmamalı, çocuk püripak ve aynı zamanda ağlamak yerine üç dil biliyor olmalı.
Çalışmayan yani aslında onların tam istediği gibi erkek eline bakan bir kadın olarak bunu sesimin çıktığı kadar çok söylemek istiyorum: Hayır, bunun, bugünümüzün tüm sorumlusu sizsiniz, bizi sokmak istediğiniz kafesler, bize karşı, ezmeye yönelik tavırlarınız! Özellikle mütedeyyin olarak bilinen erkeklere karşı çok öfkeliyim, evlenirken Peygamber Efendimizin (S.A.V) hanımlarına karşı davranışlarını örnek gösterirken, evlendikten sonra koltuğuna yapışıp, kişisel temizliğine bile özen göstermeyen ve hatta amiyane bir tabirle göbeğini kaşıyan adam olduklarını gösteriyorlar. Örnek aldıkları, kendi söküğünü kendisi diken Peygamber’in kimseyi bu şekilde kandırdığını sanmıyorum…
Siz nasıl ki geçmişe bakıyorsanız biz de bakıyoruz; tarlada doğuran, doğurduktan hemen sonra, kundaktaki bebesiyle yarım kalan işine devam eden, bu sırada erkeğin, ben çok yoruldum diyerek kahveye gitmesine gıkını çıkarmayan nenelerimizi görüyoruz; sırf evdeki boğaz sayısı nedeniyle istediği yemeği erkeğin tabağına bırakan genç kadınları görüyoruz, “erkek ya, beslenmesi lazım!” Sadece gelin olduğu için evde olan herkese hizmet etmekle sorumlu genç kadınları görüyoruz, o sırada damat bir köşede ağalık yaparken; öz amcasının, babasının, abisinin tacizine uğrayıp sırf kadın olduğu için, ona kimsenin inanmayacağını bildiği için hiçbir şey yokmuş gibi yapmaya çalışan, sonra da yavaş yavaş delirip kendini evin tek odasında asan genç kızları görüyoruz geçmişimizde. Yani sizin saydığınız gibi kadın para kazanmaya başladı, değişti, gözü açıldı değil, bu söylediklerimiz sadece bu zamana ait şeyler değil, biz geçmişten gelen acıları da sırtımızda taşıyoruz. Sonra neden feminizm!
Bugüne bakıyoruz; bugün de farklı değil, kadın ona biçilen tüm o rollerin; anne, eş, çalışan kadın, iyi evlat, iyi anne, iyi aşçı, iyi temizlikçi, iyi gelin… rollerinin altında ezilirken , kendini bilmezin biri kalkıp pilli ana kucağına ihtiyaç duyan, alan, kullananlar için sevgisiz analar diyor; geçmişin vefakar, cefakar kadınların kalmadığından dem vuruyor, onlara özlem duyulduğundan bahsediyor. Özlem duyuyor çünkü artık adına “dırdır” dediği hiç dinlemediği sesleri duyuyor. Özlem duyuyor çünkü artık kadından beklentilerini azaltmak zorunda kalıyor, çünkü kadının da en az onun kadar çalıştığını gösteren bir kanıtı var elinde; para… Özlem duyuyor çünkü artık ayağını yıkamaya hazır kadınlar yok etrafta. Özlem duyuyor çünkü, tamirat işlerini de yapan kadın, evde hiçbir işe yaramayan bir erkeği istemiyor, ihtiyaç duymuyor, onun başında duruyor olmasıyla ilgili bir minnet duygusu yok.
Onlar geçmişte kaldı diyenler olacaktır elbet, onlarla istatistiklere dayanarak konuşmak isterdim, kaç kadının depresyonda olduğunu, yalnızlığa itildiğini, kaçının intiharın eşliğinde olduğunu, kaçının intihar ettiğini, kaçının eşinden fiziksel ve duygusal şiddet gördüğünü, istismara uğradığını… Ama maalesef, tüm bu istatistiklere bilinçli olanlarımız dahi gözünü kapatmış durumda.
Eski zamanlardaki gibi değil; çünkü kadın artık işe gidiyor, sosyal olarak eşit gibi gözüküyor. İşe gidiyor ve tecrübe olarak, zeka olarak, iş olarak kendisinden alt seviyelerde bir erkekten az maaş alıyor ama yine de ve buna da sesini çıkarmadan çalışmaya devam etmek zorunda… Bir yere kadar. Bilin diye söylüyorum; biz artık susmuyoruz! Sesimizi duyurabildiğimiz her yerde anlatacağız ve nefret ettiğiniz kapitalizm bizi her yere soktu.
Anlatayım, tam da bir burs görüşmesinin tam ortasında oldu benimkisi. Öyle havadan sudan konuşurken birden, çocuklu üstüne üstlük eşinden ayrılmış bir doktora öğrencisini karşısında gören zat-ı muhteremin üstten üstten, ”ekeke peki siz feminist misiniz?” sorusu üstüne, ”evet,sizin için bir sakıncası yoksa tabi” diyiverdim. Ve şunu anladım ki mutsuz bir kadının feminist olmaktan başka çaresi yokmuş, eğer eşinizden ayrılmışsanız feminist olmak ”sizin için normal” sayılıyor. Evli- mutlu- çocuklu denkleminden evliliği çıkardığınızda, elinizde kalan tek şey feministlik. İnsanlığınız ve anneliğiniz içinse yapmanız gereken tek şey ölümüne mücadele etmeniz.