REÇEL

Burkinilileşmemek

Birkaç haftadır Fransa’da vukuu bulan burkini giyme yasağını takip ediyorum.

26530_416759407094_220145627094_5755772_4960784_n 

Konuk Yazar: Haşemo Burkini

Birkaç haftadır Fransa’da vukuu bulan burkini giyme yasağını takip ediyorum. Burkini, yani bildiğimiz haşema! Önce yasaklandı. Sonra yasak daha yürürlüğe girmeden tepkiyle karşılandı. Daha sonra plajda oturan yemenili bir kadının başına dikilip ondan -burkiniye bile benzemeyen- burkinisini çıkarmasını isteyen polislerin de aynı karede olduğu bir fotoğraf sosyal medyada paylaşılınca olaylar büyüdü. Ve en nihayetinde Fransız hükümeti geri adım attı. Yasak kalktı. Peki bu yazı nereden çıktı?

Geçen hafta Çeşme’de muhafazakar bir otelin koyunda kız kardeşimle beraber yüzerken tadsız bir olay yaşadık. Bizim giydiğimiz burkini, karı-koca Fransız, plaj da halka açık değildi. Bizim mevzu haşemasız yüzebilme lüksümüze göz dikilmesiydi! Zirâ biz hâlâ burkinilileşmemiştik! Konunun sosyolojik boyutuna anlam katması açısından şu twit şurada bir yerde duradursun,

twit

Ben yazmaya devam edeyim,

Ne yapalım biz (abla-kardeş) denizle taaa çocukken tanışmıştık. Halimiz vaktimiz yerindeydi ki her yıl kendisiyle hep karşılaştık. Büyüdük, örtündük, modernisttik de sömürüldüğümüzü bile bile daha çok paralar ödeyerek kendisiyle buluşmaya devam ettik. “Denizin hatrına” dedik hep, “denizin hatrına”. Şartları zorlayıp alternatifler de ürettik, gün geldi Ayşe Arman’ın kişisel macerasının nesnesine de dönüştük. Ama yılmadık. Azimle her yaz yüzmeye devam ettik. En sonunda Çeşme’de bir otel keşfettik. Türevlerine göre pahalı, kendi kulvarı muhafazakar oteller zincirine göre kısmen daha ucuz oteli haşemasız denize girebileceğimiz için aileden biri gibi kabul ettik. Otelimiz sessiz, sakin, Çeşme’nin biraz dışında bir koya kurulmuş. Önceleri çıplaklar kampı iken sonraları muhafazakar yeşil sermayenin kokusunu alınca hidayete ermiş. Kadınların denize gireceği günler ve saatler belirlenip, diğer otellerde olduğu gibi denize değil de otelin önüne branda çekilince, tesettürlü kadınlara uçsuz bucaksız bir deniz lüksü sunmaya başlamış. Güzel yurdumuzun muhtelif yerlerinde açılıp “oldukça demokratik” tepkilerle karşılanan Esenler, Menekşe, Antalya kadınlar plajları gibi skandal haberlerle gündeme de gelmemiş haliyle. Parayı veren düdüğü çalmış. Bir düdük de bize kalmış. 

Düdüğü almış, gayet halimizden memnun bize ayrılan sürenin içinde denizde yüzerken hemen yandaki diğer muhafazakar otelin merdivenlerinden hızla aşağı inen karı kocayla karşılaştık. Gelmeyin buraya diye el, kol hareketi yapsak da tam gaz inip koyun kenarına kuruldular. (Burada bir antiparantez açayım. Bizim otel aslında yanlız değil. Hemen yanında başka bir otel daha var. Bizim otelin de tek koyu otelin önü değil, yan koy da ona ait. İki otel anlaşınca üç koy birden bize seyran olmuş anlayacağınız. Koy dediğimde de bir Pırlanta değil tabii ki. – Sınırları aşınca ne olur, hepimiz haddimizi gayet iyi biliyoruz. Bu arada o tartaklayan kadın 5 ay ceza da almış ama bu konuyu daha sonra dağıtırım-  Gayet boy boy yosunlu, taşlık, kayalık, deniz kestaneli, kayaların arasında minik ahtapotların saklandığı kolay kolay kimsenin tercih etmeyeceği şirincecik bir yer. Neyse koyumuzu bırakalım, hikâyemize başlayalım.) 

Karı kocayı görünce dipten tepeden yüze yüze çıktık denizden. Kardeşim pür tesettüre bürünüp, yan koya bizim gaspçıların yanına gitti. 20 dakikalık bir konuşmanın ardından sinirli sinirli geri döndü. Adam Çeşme’nin yerlisiymiş de, dalış yapacakmış da, burayı zaten biliyormuş da, bizim oramıza buramıza meraklı değilmiş de, kul hakkı neymiş ki bu onun yasal hakkıymış da, onu burdan çıkaramazmışız da derken üstüne bir de bizim kıza bakıp karşısında karpuz da yiyince bizimki dellenmiş dönmüş. “Karısı da örtülü üstelik” deyince beni de delledi haliyle. Plaj görevlisini de alıp bu kez şahsen, bizzat, kendim pür tesettür halimle sevgili-saygılı çiftimizin yanına gittim. Koca çoktan denizde. Bir elimi koydum belime, toplumsal normlarımızdan ilk kozumu sürdüm önüne: 

– Hanfendi sizden güzelce çıkmanızı rica ettik. Bakın bir tadsızlık olsun istemiyoruz. Beyfendi oramıza buramıza meraklı olmayabilir ama brandanın arkasında da babalarımızı, kocalarımızı biz zor tutuyoruz. 

– Evet, farkındayım. Ben de tadsızlık çıksın istemem ama biz bunun bilincinde insanlarız. Benim kocam da hocadır. Size zaten bakmaz. Üstelik…

Devamını dinlerdim ben. Aslında gayet iyi bir dinleyici sayılırım ben. Çok çok saygılı bir dinlerim. Hocaymış. O zaman hadisten gireyim konuya. Nasıl başlasam. Hz. Peygamber’in eşleri bir gün otururken âmâ bir sahabi gelir. Hanımların yüzleri açıktır ve kapamazlar. Hz. Peygamber kapamalarını buyurur. Hanımlar “O âmâ değil mi?” diye sorar. Hz. Peygamber “Siz de mi âmâsınız? Onu görmüyor musunuz?” der… 

-Dediğim gibi benim kocam hocadır.

 Bu yaptığınızı Hristiyanlar bile yapmaz. Burdan girerim hadise.

 Üstelik o dalgıç. Denizin üstüyle alakası yok. Kaşınıyorsun ama sen şimdi. Kıyıda yüzmü.. Benden günah geldi de gitti o zaman.

-Hanfendi ben de haşemayla yüzmüyorum. Üstelik açıkta yüzmekten hoşlanıyorum. Suyun üstünden de değil, altından gidiyo…

-Tamam, tamam. Siz gidin, ben onunla konuşacağım. Dur yahu nereye gidiyorsun? Daha dulum diyecektim.

-Burada daha fazla beklemenize gerek yok.

-Gidelim mi? Yoksa bekleyecek miyiz?

-Bekleyeceğiz. Hele bir çıksın adam. Daldı gidiyor. Gülsem, gülemiyorum. Çat kaşını kızım. Kadına kadınlık kozunu oynadın madem sonuna kadar arkasında dur. Nasıl etekleri tutuştu ama? Gülme dedim. Geliyor.

– Maalesef çıkmıyor. Ama ben konuştum burnun dışına yüzecek. O tarafa gelmeyecek. Ben buradayım. İzin vermem demek istiyor. Sen ne biçim örtülüsün desem, demiyorum. Biraz daha bel altı vurup intikam almak istiyorum.

-Allah sabır versin bu kocayla.

-Evet, oğlaktır kendisi. Ooo seviyor bu, tıkadın intikamımı mideme.

– O zaman günahı boynunuza. İyi günler…

Tıpış, tıpış döndük koyumuza. Otelin diğer sakinlerine durumu anlattık. Hocaymış dedim, “Adnan Hoca mıymış?” dedi biri. Biri “Paralel miymiş yoksa?” dedi. Bir diğeri “Provakatördür onlar” dedi. Bir başkası “Kocasıyla yüzecek diye ben burda sıkıntı mı çekicem?” dedi. Öbürü “Amaan size mi bakcak o kadar mesafeden?” dedi. Ayıptı, günahtı, haktı diye söylenirken biz dahil hepimiz adamı kolaçan edip yeniden girdik denize. Bize ayrılan sürenin sonuna gelip denizden çıktığımızda ikisi de yoktu görünürde.

Geriye yalnızca karpuz kabukları ve… 

 

 

 

Konuk Yazar

Yorum Ekle