REÇEL

Ne Kadar Politiğim

Konuk Yazar: Esra Karadoğan

Yapılan her eylemin politik olduğu söylemi bana eskiden biraz abartılı gelirdi, ilk gençliğimde özellikle. Başımı örtmek istediğimde, bunun sadece ve sadece inancımla ilgili olduğu konusunda kendimi inandırmıştım. Niyetim de buydu. Fakat babam beni uyardı, tecrübe diyelim, ikna olmadım. Aradan yıllar geçti. Geçenlerde YouTube’ta yayınlanan bir videoda, baş örtüsünün politik olduğundan bahsediliyordu ve bu videoya baş örtülü pek çok kadın tepki gösterdi, ben de şunu söylemek isterim: Baş örtüsünün şu an taşıdığı sembole rağmen baş örtülü olmaktan vazgeçmemek de politik bir eylemdir. Vazgeçince etiketlendikleriniz de aynı şekilde. Kabullenmesi bazen zor oluyor.

Şu an daha iyi anlıyorum ya da anladığımı sanıyorum, belki ileride bu konuda tekrar fikirlerim değişecek, bilemiyorum. Bu yazı kimseye ders vermek niyetiyle yazılmadı ama bir iç döküş, bir kendi kendimi sağlama yapmak belki. Baş örtüsü haricinde de pek çok davranışımızın politik yönünü, öğrendiklerim uygulamayla örtüşüyor. 

Yıllarca yazmak istedim ama politik olmak beni hep çok korkuttu. Kendi ismimle yazmak istemedim mesela, hatta moda gibi hafif konular yazmak istedim bu yüzden. Bunun hafif olduğuna kim karar verdi mesela ve kim politik bir eylem olmadığına inandırdı beni. Bir süre yazdım da tüm bunları. Politikayı, haberleri hiç takip etmedim. Kaçındım, “başka türlü huzurlu yaşamak mümkün değil,” dedim ama bir süre sonra beni bir şeyler rahatsız etmeye başladı. Politikadan, ülkede olanlardan kaçabilmek bile bir konfor göstergesiymiş, sonra anladım. Aradan zaman geçti, özüme dönmem lazım dedim. Amatörce yazdığım öykülere döndüm. Gündem ağzından alevler püskürten tehlikeli bir canavardı ve olanlara dair verdiğim tepkinin ve tepkisizliğin de bir anlamı vardı. Bir süre bu ikilemde kaldım. Bir gün vicdanımın sesini dinlemeye karar verdim. Kendime güvendiğim için değil ama içten içte sizi tırmalayan bir varlıkla yaşamak zordur. O sesi dinlemek de zordur. Bir seçim yaptığımın farkında olmadan ben birini seçtim. 

Bir yazarın, bir sanatçının sorumluluğu olduğunu biliyordum hep ama ben o sorumluluklar olmadan yazmak istiyordum. “Hafif” romanlar yazmak istediğimi de hatırlıyorum. Belki yazdığım ilk roman gerçekten öyledir, bilemiyorum. Hayatımın bir dönemini sadece bu şekilde geçirmek istedim. Sanırım bu düşüncenin devamı olarak kitap incelemeleri yazmak bana en konforlu alan geldi. Bir kitabı potansiyel okurlarına anlatmakta ne sıkıntı olabilir diye düşündüm. Belki başlarda haklıydım. Yazmak istiyordum, yazacak bir alanım olsun istiyordum ve özgür olmak istiyordum. Kitap incelemelerim Agos Kirk’te yayımlanmaya başladığında inanılmaz mutlu oldum. Aslında kendimce durduğum yeri gösteriyordu bu, Hrant Dink’in gazetesinde yine amatör kitap incelemeleri yazan biriydim. Vicdanımı dinliyordum. O dönem birkaç yorum aldım, amacım sorgulanıyordu, neden başörtülü bir kadın olarak yazılarımı başka yerlere göndermediğim. İnsan bazen bilmez, bazen bilse de görmek, inanmak istemez. Amatör yazılarım da politik bir eylemmiş, anladım. Özellikle biri uzun uzun yazmıştı. Neye hizmet ediyorsunuz demişti. Hiçbir şeye hizmet ettiğimi düşünmüyordum ama mesajı yazanın niyetini anlamıştım. Yazılarımı gönderdiğim diğer yayınlarla ilgili neden böyle sorgulamaya gitmediğini soran mesaj attım, cevap alamadım. O an anladım ki ben Müslüman bir kadın olarak bir Ermeni gazetesinde yazıyordum, tehdit edilen, tehditleri şikayetleri yok sayılan ve sonra katledilen bir Ermeni’nin, Hrant Dink’in gazetesinde yazıyordum ve bu barış isteyen bir gazetecinin yanında alıyordum. Bu sandığımdan çok daha politik bir duruştu. 

Şimdilerde Okuyan Güzel isimli bir kitap kulübümüz var, kulübü Seda Yılmaz ile pandeminin hayatlarımızı ele geçirmesinden sonra, birbirimizi çok da tanımadan attığımız birkaç tweet üzerine kurmaya karar verdik. Yine politik bir durum olup olmadığını sorgulamadan yaptığım bir eylemdi. Tek istediğim benim gibi pandemiyle insanlardan uzaklaşmak zorunda kalan kadınları bulup beraber kitap okumaktı. Zaman içerisinde kulüp gelişti, birbirimize sadece ses olmakla kalmadık, hepimiz birbirimize el uzattık, kapılar açtık. Başta niyetim bu olmasa da sadece kadın yazarları okumanın ve kadın okurlardan oluşan bir kulübe dahil olmanın son derece politik bir eylem olduğunu iyice anladım. 

Bugün sokak hayvanlarının toplatılma kararına gösterdiğimiz tepkide, ekonomiden ettiğimiz şikayetle bile politiğiz. Çünkü sebepleri belli. Geçenlerde feminist, akademisyen Selda Tuncer ile Twitter’da bir sohbet odası açmıştık. Bir kadın, “ben feminist değilim,” diyerek yaptıklarını, yaşadıklarını anlatmıştı. Yaptıklarını sıradan şeyler görüyordu ama toplum, mevcut koşullar ve vicdanı onu bunları yapmaya itmişti. Kendini feminist olarak tanımlasın ya da tanımlamasın orada söyledikleri politikti. Seçimlerimize etki eden politika oldu. 

Peki bu yazıyı neden yazdım? Ben de kendime soruyorum bunu. Bazen twitter kullanırken bile sorguluyorum kendimi. Öylesine yaptığım şeyler bile politik çünkü. Her şey bir mücadele. Çünkü burası Türkiye, bu ülke size kendinizle ilgilenme hakkı vermez. Bu ülkede bir kadın olarak yaptığınız her şeyin politik bir yansıması vardır. Bir kadın olarak yazmanız da politik bir eylemdir. Ben kaçmaya çalıştım ama yapamadım. Tek istediğim kendime yazarak yaşayabileceğim bir alan açmak, bir dünya kurmaktı. Yazdığım her öykü politik bir manifesto değil, öyle olmasını da istemem fakat yaşadıkça görüyorum aslında hepsi bir kadın olarak var olma çabası ve hepsi politik. Anne, ben politik oldum, farkına varmadan sadece kendim olmaya çalışarak politik bir özne oldum. 

Esra Karadogan

1 Yorum

  • Dünya üzerinde nesnel yahut tamamen objektif bir yazının kaleme alındığını düşünmüyorum. En bilimsel makalede dahi yazanın meseleye nereden baktığının çokça etkisi vardır. Bu nedenle elbette her eylemimizin bizim dünya görüşümüzle doğrudan dolaylı ilişkisi olması çok olağandır. Fakat yazınızda bir cümleye takıldım. Daha doğrusu tam olarak neyi kastettiğinizi anlamak konusunda zorlandım.
    “Baş örtüsünün şu an taşıdığı sembole rağmen baş örtülü olmaktan vazgeçmemek de politik bir eylemdir.” Eğer başörtüsünün çağlara göre taşıdığı anlamı dikkate alarak üzerinizde taşıyorsanız gerçekten o örtünüz tam anlamı ile politik bir örtüymüş. Başörtüsünün iç bir zaman ve zeminde vazgeçilebilecek bir şey olmadığını düşünenlere gelince onların bu düşüncesinde bütün zamanlardan ve zeminlerden soyutlanmış ilahi bir politikadan başka bir şey olmadığı kanaatindeyim. Kimbilir belki de bu da benim olaya bir başka politik bakışımdır :)