REÇEL

Neval El Saddavi ile Söyleşi, Aralık 1989

Kendisini İstanbul’a davet eden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin konuşması için on dakika ayırmasına, hele de arkasından bir erkeğin tam bir buçuk saat konuşmasına çok kızmış.“Başbakanmış…” diye burun kıvırıyor haklı olarak. “Başbakan bile olsa ben ondan daha iyiyim.”

Aktaran: Büşra Eser

Sokak Dergisi’ni karıştırırken bir yazıyı Reçel’e de koymak istemiştim. 1989’dan Bir Röportaj: Türbanlı Öğrenciler Toplumdan Şikayetçi

İlgimi çeken bir diğer röportaj da Neval El Saddavi’ye ait. Röportajda sorulan sorular da cevaplar da ilginç. Kendisini tanımak, anlattıklarını ve bunların bağlamını daha çok araştırmak ve bu röportajı da arşivlemek üzere birebir aktarıyorum:

Naval El Saddavi ile Söyleşi

“Mısır’daki kadın kurtuluş hareketinin, eskinin bir devamı olduğunu söyleyen Neval-El Saddavi, kendilerini öncelikle patriyarkal sınıf sistemine karşı mücadele eden tarihsel, sosyalist, feminist grup olarak tanımlıyor.”

Naval El Saddavi 58 yaşında. Tam yirmi yedi kitabı var. Hekim. Arap Kadınları Dayanışma Birliği kurucusu ve halen başkanı. Birlik 1982’de kurulmuş ve yıllarca yasal olarak var olma mücadelesi vermiş. Yine yasal izin almadan çıkarmaya başladıkları dergi üçüncü sayısına ulaşmış. Neval El-Saddavi sade giyinen, sade düşünen, Müslüman, kendine güvenen, bağımsız bir Arap kadını. Her yere birlik üyesi kocasıyla birlikte gidiyor. Birlik üyelerinin yüzde otuzu erkek ama erkekler yönetici olamıyor. Neval El Saddavi katıldığı toplantılarda (biri Bilsak’ta) burada erkeklerin biraz fazla konuşma eğiliminde oldukları izlenimini edinmiş. Kendisini İstanbul’a davet eden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin konuşması için on dakika ayırmasına, hele de arkasından bir erkeğin tam bir buçuk saat konuşmasına çok kızmış.“Başbakanmış…” diye burun kıvırıyor haklı olarak. “Başbakan bile olsa ben ondan daha iyiyim.”

Arap ülkelerinde ve özellikle Mısır’da bir kadın kurtuluş hareketinden söz etmek mümkün mü?

Aslında bizim hareketimiz eskinin bir devamı. Geçmişte de annelerimizin, büyükannelerimizin zamanında şimdiki kadar bilinçli olmasa da bir isyan vardı. Baskıya karşı çıkmak insan tabiatının bir parçası. O yüzden her Arap ülkesinde; ama ufak; ama büyük; ama hükümet yanlısı bir hareket var. Ama bizim örgütümüz, yani Arap Kadınları Dayanışma Birliği, hükümet yanlısı olmayan ve aynı zamanda sınıfsal baskı, patriyarkal baskı ve uluslararası baskı boyutu olan tek örgüt zannederim. O yüzden biz genelde tek feminist grup olarak değerlendiriliyoruz; ama biz kendimize tarihsel sosyalist feminist adını veriyoruz. Çünkü tarihimize dayanıyoruz ve sınıfsal baskı ve erkek egemenliği arasındaki bağlantının farkındayız. Kendimizi kurtarmak için ülkemizi kurtarmak gerekir ve ülkemizi kurtarmak için de kendimizi kurtarmamız gerekir.

İki Doğulu kadın İngilizce anlaşabiliyor ve Batılı kavramlar üzerinden konuşuyor olmamız kötü bir şey aslında; ama yine de kendinizi Batı’da hangi politik grupla tanımlarsınız?

Biz kendimizi Batı’daki ne feminist, ne sol hiçbir grupla tanımlamıyoruz. Kendimizi Arap anlamında feminist ya da kadın kurtuluşçusu olarak tanımlıyoruz (*). Kendi tarihimizden, Batı’daki Doğu’daki, her yerdeki politik hareketlerden ilham aldık. O zaman kendimizi neden Batı’yla tanımlayalım? Bunu yapmıyoruz.

Dün söylediğiniz bir şey çok ilgimi çekti. Siz Batı’da tanınan bir yazarsınız. Londra’da, Üçüncü Dünya kadınlarına ve Üçüncü dünya politikalarına sıcak bakan bir sürü kadın yayınevi, kadın grubu varken, sizin kitaplarınızı ve Arap Kadınlar Birliği’nin kitaplarını neden Zed yayınevi bastı?

Benim bir kitabımı Women’s Press basmıştı. “Bir Kadın Hapishanesinden Anılar.” Bu feminist bir kitaptı ve onlar bastı. Ayrıca benim bazı kitaplarımı feminist olmayan bir Arap yayınevi El Saqui bastı. Zed, solcu bir yayınevi. Bir de Virago var. Virago, feminist bir yayınevi; ama içinde siyonist bir grup var. Biliyorsunuz, bazı kadın gruplarında siyonistler var. Ve bir Arap kadını olarak beni sevmiyorlar Sanırım Virago benim bir kitabımı basmak istedi; ama bu grup yüzünden daha sonra reddettiler. Biraz da yayınevinin politikasına bağlı böyle şeyler.

Mısır’da Arap Kadınları Dayanışma Birliği’nin ele aldığı başlıca politik konular neler?

Arap Kadınları Dayanışma Birliği Pan-Arap bir birlik. Biz bunun Mısır dalıyız. Mısır’da ve diğer Arap ülkelerinde biz şimdi İsrail’e karşı bir Arap birliğinden söz ediyoruz. Çünkü İsrail, siyonizm bizim için bir tehlike. Emperyalizme, yeni-sömürgeciliğe, ABD’ye ve kapitalizme karşı mücadele ediyoruz. Ülke içinde sınıfsal baskıya karşı, medeni kanuna ve aile içindeki baskıya karşı mücadele ediyoruz. Erkeğin otoritesine, Müslüman, Hıristiyan ve Musevi fanatik gruplara karşı mücadele ediyoruz. Mücadelemiz oldukça geniş.

Ben daha çok kadın konularından söz etmiştim…

Bizim yalnızca kadın konuları diye bir şeyimiz yok. Bizim için kadın konuları politiktir zaten. Medeni kanun, cinsellik, aşk, politik konular. O yüzden bizim için her şey ekonomi, politika vb. ile ilintili. O yüzden kadın konuları diyemiyoruz. Mısır’da çok gerici olan medeni kanuna karşı mücadele ediyoruz. Her türlü peçeye karşı mücadele ediyoruz. Her türlü dinin ve düşüncenin yanlış yorumlanmasına karşı mücadele ediyoruz. Din tarafından baskı altına alınmamamız gerektiğini söylüyoruz.

Birliğin üyesi olan kadınları biraz anlatır mısınız?

Her türlü kadın var aslında. Müslüman, Hıristiyan, dindar olmayan kadınlar. Çoğunluğu genç, kırk beş yaşın altında. Biliyorsunuz erkek üyelerimiz de var. Çoğunluk üniversite mezunu. Ev kadınları da var ama çoğunluk eğitim görmüş genç kadınlar.

Sizce kadınları baskı altına alan kim?

Yani düşman kim? Düşman Patriyarkal sınıf sistemi dediğimiz şey. Ama sistem kadınları baskı altına almak için değişik araçlar kullanıyor. Patriyarkal sistem feodal olabilir, kapitalist olabilir, sosyalist olabilir. Çünkü sosyalist bir ülkede de erkek egemenliği olabilir, sınıflarda da olabilir. O yüzden bizim düşmanımız patriyarkal sınıf sistemi. Bu sistem aynı zamanda uluslararasıdır; çünkü hem yeni sömürgeci iktidarları, hem de eski sömürgeciliği bu sistem yaratmıştır. Eskiden buna kölecilik denirdi. Biz hâlâ köleci bir sistemde yaşıyoruz. Bu köleci sistem kadınları baskı altına almak için medeni kanun araclığıyla erkekleri kullanıyor. Eğer medeni kanun erkeklere, karısını dövme, sonra da boşayıp yeniden evlenme hakkını veriyorsa bu köleliktir. Bazı kadınlar da başka kadınları baskı altına alıyor.

Ama kadınlar başka kadınları kadın olarak değil, belki kapitalist olarak baskı altına alabiliyorlar.

Evet, kapitalist olarak. Ama erkekler hem kapitalist olarak, hem erkek olarak kadınları eziyor ve zengin kadınlar yoksul kadınları baskı altına almak için kullanılıyor.

Ama bir erkek çok yoksul bile olsa bir kadını baskı altına alabilir.

Evet, ama eğer kocasıysa.

Yabancı erkekler de kadınları örneğin sokakta rahatsız etmiyor mu?

Tabii tabii. Bizde de sarkıntılık var, bunun sebebi patriyarkal kültür. Bir erkek olarak kadının ırzına geçebilir, babası olarak, kocası olarak baskı altına alabilir. Kültür, erkeklere kadınların ırzına geçme otoritesi veriyor. Erkekler kadınları fuhuşta kullanabilir, evlilik yoluyla satabilir, bunları mümkün kılan sistemin kuralları. Ama bu kurallar değiştiğinde erkekler de değişir. Çünkü örneğin ben kocam tarafından baskı altına alınmıyorum. Çünkü bizim aramızda başka bir yasa var. Erkek diye beni baskı altına alması gerekmez. Beni, kızını ya da başka birini ezmiyor. Suçlu olan insan değil, sistem.

Siz resmen, medeni kanuna göre evlisiniz değil mi?

Bir kağıt imzalamak gerekiyor. Biz de bunu imzaladık tabii. Ve bu kağıt tabii genel kurallara uygun.

Ve eşinize aynı hakları tanıyor.

Evet, ama bizim aramızda başka bir kanun var. Bu çok bireysel bir şey ve ülkenin tamamını değil, bizi bağlar yalnızca.

Tabi kendi evinizde istediğinizi yapabilirsiniz; ama ülke çapında kadınları baskı altına alanın erkekler olduğunu düşünmüyor musunuz?

Evet tabii. Patriyarka ve sınıflarından dolayı. Başka insanları ezenler egemen sınıflardır. Koca karısını, baba kızını ezer. Genel olarak erkekler değil.

Yani erkeklerle örgütlenmenin belli mahsurları yok mu?

Tabii eğer zayıfsanız çok mahzurları var. Karısı olarak bile sizden güçlü bir erkekle evlenirseniz, sonunda onun kölesi olup çıkarsanız. Ama eşit olursanız, ben kocamla eşitim, ben onu baskı altına alamam. O beni baskı altına alamaz. Aynı şey kolektif grup için de geçerli, eğer güçlü kadınlardan oluşan bir kolektifseniz erkeklerin olmasının bir mahzuru yok, ama eğer zayıfsanız erkeklerle birlikte olmamanız gerekir.

Aynı örgütlenme içinde mi?

Aynı örgütlenme içinde veya dışında. Onlarla her yerde konuşabilirsiniz. Ama bizim örgütümüzde ırz düşmanları yok. Aydınlanmış, eğitim görmüş, feminist erkekler var.

Sıfır Noktasındaki Kadın’da benim en çok etkilendiğim bölüm Firdevs’in adamı öldürdüğü bölümdü. Dün de Mısır’da bazı kadınların kocalarını öldürdüklerinden söz ettiniz. Biraz bunu anlatır mısınız?

Bu aslında fenomen halini almış bir şey değil. Ama bizim medeni kanunumuz sizinkinden çok farklı, çok geri. Burada kocanız sizi boşayıp dört kadınla evlenemez. Ama örneğin benim jocam benim haberim olmaksızın beni boşayıp 4 kadınla evlenebilir.bu kadınlar da kocalarını baskı altında oldukları için öldürdüler. Bunların arasından Rabia’yı, birliğin üyelerinden biri gönüllü olarak savundu. Rabia 15 yıllık evliydi ve 5 çocuğu vardı. Ve evi, kocası ve çocukları dışında hiçbir şeyi, parası filan yoktu. Ve bir gün kocası öbür kadını getiriyor diyor ki, “Şimdi ben dua edeceğim, bundan sonra seni bu evde görmek istemiyorum.” 16 yaşında bir kızla yeniden evlenecek. Kadın çılgına dönüyor. Adam dua etmeye başlıyor. Kadın da bıçağı alıyor ve adamı öldürüyor. Eline sağlık! Ben, “Bu kadın bunu yapmalıydı.”dedim. Ben de olsam aynı şeyi yapardım. Ve bütün Mısır toplumu sarsıldı, niye bir katili savunuyoruz diye. Ve hâlâ da mahkemesi sürüyor. Son üç yıl içinde böyle 5 kadın kocasını öldürdü. Biz de bu konuda masum katiller adı altında kampanya benzeri bir çalışma yaptık.

 

Firdevs’in o adamı öldürmesiye ilgili neler hissediyorsunuz?

Çok iyi şeyler. Onu takdir ettiğim için kitabını yazdım. Tabii öldürmete karşıyım; ama bazen öldürmek çok onurlu bir eylemdir.

Mısır’da kadın hareketi ve sol hareketin varlığından söz ettiniz. Arap ülkeleri ve Mısır’da bunun dışında muhalif gruplar, örneğin anarşistler, çevreciler ya da eşcinsel gruplar var mı?

Bizde mi, sağ parti var, liberal İslam partisi var, gerçi İslam partisi yasadışı ama başka bir partiyle birleşti, bağımsız kadın grubu var, bizim gibi, bütün muhalif gruplar bunlar. Anarşist filan da yok. Eşcinseller var tabii; ama gizli.

Halbuki İslam eşcinselliğe karşı esnek.

Evet, evet çok esnek. Hatta cennette bile eşcinseller olacak. Özellikle Suudi Arabistan’da çok eşcinsel var; ama örgütlü değiller. Çünkü baskı görmüyorlar, sadece aşağılanıyorlar. Örneğin bir oyuncunun eşcinsel olduğu bilinirse herkes arkasından konuşur. Aleyhine bir şey tabii.

Mısır’da fahişelerin durumu nasıl?

Mısır’da fahişelik birkaç yıldır yasa dışı tabi. Ama patriyarka olduğu sürece poligami olduğu sürece fuhuş olmak zorunda. Çünkü patriyarka erkeklerin çokeşliliğine, kadınlarınsa tekeşliliğine dayanır. Erkekler kiminle sevişecekler?

Ama Mısır’da zaten 4 kadınla evlenmek mümkün…

Doğru, evet; ama yine de evlilik dışı cinsel ilişkiye girmek isteyen insanlar oluyor her yerde. Gerçi kadınlar da böyle şeyler isteyebiliyorlar; ama din, gelenekler, yasalar onları sınırlıyor. O yüzden erkekler daha eğilimli.

Mısır’da bekar kadınlar var mı?

Çok, örneğin bizim 32 yaşındaki bağımsız, aktif, feminist, yazar kızımız yalnız yaşıyor ve bekar. Daha çok genç nesilden kadınlarda evlenemeyi reddetme eğilimi var.

Bekar anne var mı?

Hayır, çünkü evlilik dışında gebe kalmak Mısır’da yasak.

Ya kürtaj?

Tıbbi sebepler dışında kürtaj da yasak.

Birlik olarak bu konuda bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?

Başka önceliklerimiz var. Medeni yasayı değiştirmek, yeni sömürgeci güçler, işsizlik, bilinç ve eğitim. Birliğimizin zihnin peçesini kaldırmak, diye bir sloganı var.

Röportajı yapan: Ayşe Düzkan

Sayı:17

Aralık 1989

 

 

1 Yorum