Konuk Yazar: Sevde Şar
“On yedi yaşında, daha gençliğinin baharında…” diye başlayarak hayran kalınacak bir aşk hikayesi yazmak isterdim bu satırlara ama malesef bizim köyde aşklar böyle başlamaz. Master tezim için çocuk gelinlerle ilgili araştırma yapıyordum. Zaten sinirlerim gergin; her vaka analizinden sonra tırnaklar yenmiş, gözler yaşlı, saç baş yolarken buluyordum kendimi ama en büyük hikayenin karşımda olduğunu hiç bilmiyordum.
Şöyle başladı sözlerine:
Ay kızım gözlerim köyün girişindeki dereden daha mavi daha parlak ve daha temiz, anam saçlarımı tararken tarak komşu köye kadar uzanırdı; ben ne bilem böyle olacaktı. Kalktım cumartesi sabah ezanla, babamgil almış ağamla beni tarlaya gidiyoz. Yola verdik tarlayı geçtik ablayım ya “Babam tarlayı geçiverdik dönek hemen.” dedim. Babam baktı “Sus!” dedi yine kızgın kızgın; sustuk, oturduk. Konuşamayız çünkü dayak var sonunda, günahtır konuşamayız. Bayâ gittik güneş iyice tepede, o kadar güzel bir yer ki sanki cennet sanarsın. Bikaç zaman gittikten sonra vardık öte bi köye. Bi eve durduk ki üzüldüm hallarına, harap izap çok fena bir ev. Baktım bi gız; bebekle oynuyo, sandım babam bana arkadaş bulmuş, ne bilem ki koca bulmuş. Bi amca durdu karşımda ben diyem amca sen de ki dede. Öptüm elini, okşadı başımı o an tüylerim yok oldu; sankim ölcem sandım. Babama baktım “Ötede dur!” der gibi baktı, geçtim arka avluya. Ağam yanımda elinde bi poşet elime tutuşturmaya çalışıyo, anlamadım sandım ki erzaklar var ama onda olmaz ki anam bana verirdi ablayım ben çünkü. Baktım öteden ağama sonra döndüm babama; amcayla konuşuyolar, gülüyolar. Bi onlar gülüverir ama öteki teyzeler, amcalar hiç gülmez; bi babam bi amca. Epey konuşuverdiler, biz de dikildik öylece ayakta. Zaman geçti amca babama bi poşet veriverdi sarıştılar. Ben gitcez sandım, ardıma geçtim babam bağırdı “Gel hele gel nereye?” döndüm gittim, baktı suratıma “Seher artık evin bura, iyi belle şimdi öp kocanın elini!” ÖP KOCANIN ELİNİ? Nasıl ama olmaz dedim, içime içime DEDİM BABAMA DEMEM AYIPTIR. Nasıl öpem ki o dedemle aynı baktım en az 40 yaş var ötemizde berimizde. Ağama baktım, babama baktım herkeslere baktım, gözlerinin dibine dibine ben şaka sandıydım ağam ağlayınca gerçek, anladım. Anam geldi gözüm önüne, ağlardı ben giderken. Sandım ki yine soğan doğrar, halbuki benim gençliğime yanarmış şimdi şimdi anlarım. Babam geldi okşadı başımı, aldı ağamı bindi gitti. İki teyze geldi yanıma “Hayde…” diye ittiler sırtımdan, ne zaman sırtım ağrısa o gelir gözüme ha böyle ortadan göçertti sanki belimi. Yıkadılar pakladılar, böyle mor gibi elbise giydirdiler, hala sevmem ya moru ondandır. “Hayde” dediler “Şimdi çık yukarı bekle ağam aza gelcek.” Çıktım bekledim, ardıma baka baka bekledim, babam gelir belki ağam ağlar da getirir diye ama gelmediler. Onlar yerine o amca geldi kapattı kapıyı, baktı baktı baktı dedi ki “Sıyır eteğini!” O an kaldım, gözlerimi çeviriyorum etrafa bakıyorum varsa bişey bulam da ÖLDÜREM kendimi diye. Çünkü kurtuluş yoktur artık aykızım onu duyarsan artık bil ki yarına KARNINANA BEBE, KOCAYA KÖLESİN! Dedim “Amca yapma ben öğretmen olacam hey, öğretmenim şehire gitsin liseye gitsin diyodu benim için ben okuyacam amca öğretmen olacam ben bebe değil kalem isterim amca.” dedim de ağladım. Ama naparsın kaderdir o yazıldı mı bi kere silemezsin hiç. Çok ağladım, korktum yalvardım hâlâ sevmem ki banya yapiyim, hiç sevmem yağmur, hiç sevmem ıslak, çok korktum aykızım; kimse de yardım etmedi. Sabah geldiler yatağı topladılar, katladılar, örtüyü poşete koydular; “Baban sevinsin.” dediler de gittiler. Çok sevindi, herkesler sevindi, ben hariç herkeslere düğün oldu bana ise ölüm.”
Anneannem şuan yetmiş bir yaşında ve ben gözlerimde yaşlar, yirmi beş sene habersiz bir sırla karşılaştım dün sabah… Anneannemin iki evliliği ve bu hikayedekinin ilk eşi olduğunu şuanda da ilk eşi öldüğü için dedemin yani ikinci eşinin, ilk eşinin kardeşi olduğunu öğrendim. “Ay kızım ben varmam o benim de kardeşim dedim de dayınla teyzeni göstermeyiz.” dediler, mecburdum” diye devam etti. Alın size analiz, vaka, tez…
[…] Yazının tamamı için Reçel Blog’a devam edin […]
Bu ne ya, bir yanda çocuk gelinler öte yanda cocuk hayat Kadınları ;( ne yana baksan çocuklar üzerinden ortaya çıkmış Sapıklıklar. Böyle durumlarda kanunlar bir işe yaramaz hani mahalle Baskısı diyorlar ya iste öyle birşey Lazım cocuk yasta biriyle Evlenip ya da cocuk yasta hayat Kadınları metresler arayanlarla Selami Sabahı kesmek lazım. Yüzüne tükürmek Lazım. Insanlar kanunlara karsı gelir de toplum Tarafından dışlanmayı ne kadar Sapık olursa olsun Göze alamazlar
siz istediğiniz kadar dışlayın bu sefer o sapıklar da kendi toplumlarını oluşturur. Caydırıcı yaptırımlar olmalı. Yaptırım dediğim öyle hafif ceza değil, hapis falan hiç değil. Caydırıcı dediğim gerçekten caydırıcı. Ahh karatede hadım hareketi falan var mı acaba? Hepimizin bir hamlede işi bitirmeyi daha çocukken öğrenmemiz lazım. Yoksa devletin eline daha çok bakarız, devlet erkeğin devleti dostlar. Bugün bu reçel beni mahvetti bu ve diğer taciz yazısıyla.
O dediğin caydırıcı kanun sadece allah c.c kanunlarıdır
Türkiyenin ege hariç her bölgesinde yaşadım. üç farklı ilde köylerde öğretmenlik yaptım, hala yapıyorum. Çocuk gelinler gördüm. Ama bana hep iyiler rastladı sanırım. 16-17yaşında (bazan 15) evlenen bu kızlar ya kendi istekleriyle (hatta bazıları kaçarak) evlenmişlerdi. Ya da çok beğenilen bir kısmeti kaçırmamak için ( zorla değil, sadece görücü usulüylei) evlendirilmişlerdi. Ve bu kızlar hiçte mutsuz değillerdi . Yıllar sonra hala mutlular birkaçıyla görüşüyorum. Erken evliliğe karşıyım ama her erken evlilik facia değil. Hatta çoğu değil.
Bu yazdıklarınızın tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Doğru bir noktaya işaret ediyor, bilmediğimiz bir şeye karşı olduğumuzu bize hatırlatıyor ama erken evlenen kızların mutsuz olmaması ile ilgili verdiğiniz veri sizin gözlemlediklerinizle sınırlı, bununla ilgili genelleme yapmak bu anlamda mücadele veren kadınlar için yorucu olmaz mı?
Olayın daha önceden de üzerine düşündüğüm şu boyutu var, 18 yaş sınırlaması. Yani artık evlilik yaşı bizim yaşadığımız yerlerde 30’lara dayansa da(mesela 23 yaşımda evlendiğim zaman herkesin bana daha çok küçüksün demesi, ya da doğumda herkesin bana daha çok küçüksün demesi) bu bazı bölgelerde(kızların okumadığı köy yeri mesela?) geçersiz bir durum. Liseyi bitiren hatta liseyi bitirmeyen evleniyor. Eğer kız okumayacaksa evlenme yaşı gelmiştir, evde boş oturmasına gerek yok kafası var sanırım.(en az 18 yaş sınırlaması kadar saçma, neden evleneceğimize okulumuz ya da yaşımız karar veriyor?) Eski mahallemden liseyi bitirir bitirmez evlenen arkadaşlarım vardı, kendi istekleriyle. Hepsi gayet mutlu, sorunları her ortalama ailenin sorunlarıyla aynı. Yahut eski zamanlarda teyzemler 15-16 yaşlarında yine severek ve neredeyse kaçma raddesine gelerek evlenmişler. Yaşayan bilir, o yaşların aşkı bir başka oluyor. :) Lakin bu durumlar yazıda anlatılan durumlardan çok farklı, ailenin zoruyla hiç sevmediğin
, tanımadığın, tanıştırılmadığın ve daha da kötüsü hiç sevemeyeceğin biriyle evlendirilmek ve bunun sana bir mal bir takas metasıymışçasına yapılması nikah sınırları içerisinde tecavüze uğramaktan farksız ne yazık ki. Sonra da doğurduğun çocuklar üzerinden bir çok yaptırıma tabii tutuluyorsun, Allah yardımcısı olsun bu kadınların.
Yine de sınırları iyi belirlemek lazım, birilerine adalet getireceğim derken birilerine zulmü getiriyor bu eşitlik dünyası. Bence bir çok kadın 18 inden önce de evlenmeye hazır olgunlukta olabilir. Bazısı da 30 yaşında hala o olgunlukta olamayabilir. İstatistikler ortalamayı vuruyor, gauss eğrisinin uç kısımlarında olanlar da ortalamaya uydurulmak isteniyor ne yazık ki. Böyle böyle standart sapmayı baya düşürecekler de ne olacak? Fonksiyon muyuz biz? Ben keşke daha erken evlenseydim diyorum mesela, vesselam.
Elif hanımla aynı düşünceleri paylaşıyorum. Çocuk gelin ifadesi beni de bu sebeplerle rahatsız ediyor. Burada itici ve kesinlikle kabul edilemez olan, evlendirilen kişinin zorla, baskıyla hiç haberi olmaksızın babası yaşında birisi ile evlendirilmiş olması. O kişi 19 yaşında olsa durum değişecek miydi? Benim nezdimde hayır. 18’den küçük olması sadece olayın vehametini bir kat daha artırıyor o kadar. Dolayısı ile çocuk gelinler olarak değil, olayı baba-aile baskısı olarak değerlendirmek ve buradan yola çıkarak karşı çıkmak herhalde daha doğru… Ailenin, çocuğunun hayatına -18 yaşından büyük ya da küçük- müdahale hakkının sınırları nerede başlar, nerede biter? Ve buna karşılık, devlet ve toplum, bu baskıyla nasıl mücadele edebilir? Bunları da konuşmak gerekir herhalde…