REÇEL

Huzur Sokağı’ndan Modum Rahatlık’a Cihat Eden Tesettür

Midi midi teenage kızlar, robadan elbiseler, vatkalı pardösüler giyince maxi maxi old madamlara dönüşüyorduk.

Yazar: Meryem Selva

16767500971_8ba38e79d8_o 

Seval’in kıyafeti kapalı olmakla beraber, en az bir Avrupalı manken kadar da şık ve moderndi. Üzerinde çağla yeşili, zarif bir pardösü, başında yine aynı tonda, desenli, çok değişik bir biçimde bağlanmış, ipekli bir başörtü vardı. Çanta, ayakkabı ve eldivenleri asortikti. Zühal ise, tam yaşına giden spor bir kıyafetle en az yengesi kadar güzel ve modern bir kapalı kıyafet içindeydi. Onun da üzerinde cam göbeği süetten spor bir pardösü başında ekose atkılı bir eşarp vardı. Eldivenleri, çantası ve içindeki bluzu da aynı ekose kumaştandı. (Şenler, 124)
 
Feyza, bazı Müslüman ailelerin yaptığı gibi kızının yalnız dini bilgilerle yetişmesini istemiyordu. O, kızını daha küçük yaşından başlayarak İslam’ın emirlerine riayete de alıştırmaktaydı. Hilal’i çok güzel ve çok zevkli giydiriyordu. Her elbisesinin altına ya aynı kumaştan veya elbiseye uygun renkli bir başka kumaştan mutlaka güzel bir pantolon dikiyordu. Başörtüye de küçükten alışması için sokağa çıkarken başını muhakkak elbisesinin veya pantolonun kumaşından kenarlarına ince fırfırlar veya küçük ponpon sütajlar geçirdiği minik bir eşarp bağlamaktaydı. (Şenler, 171)
 
Mezuniyet tezim için yıllar önce okuduğum Huzur Sokağı’nı yeniden okurken karşılaşmıştım bu pasajlarla. Bendeki basım iki cildi birleştirilmiş halde basılan 80li yılların basımıydı. İlk kez okuduğum zamanları hatırladım. Piyasada tesettürlü kıyafet bulmanın zor olduğu yıllardı 80 ve 90lı yıllar. Midi midi teenage kızlar, robadan elbiseler, vatkalı pardösüler giyince maxi maxi old madamlara dönüşüyorduk. Peşimizden “Teyze bakar mısın?” diye seslenenler de cabası. Biz de ne yapalım o zaman? Mağazadan aldığımız çorap, badi, pijama durumumuzu kurtarmadığından ayakkabı, çanta ve eşarpla kapamaya çalışırdık yaş ve kıyafetle aradaki bu farkı. Gelgelelim ilk Vakko keşfetti bizi. Vakko alınca hem modern hem şık olup hem midi kalabiliyordunuz. Polo Garage vardı bir de. Mankenlerin üzerindeki diz altı kalem etekler topuklarımıza kadar inince değmeyin keyfimize! Giyme de yaşlanakal! Allah razı olsun Tekbir, Tevhid gibi mağazalar imdadımıza yetişti de insan içine çıkabilir olduk. Piyasanın devi markaların ürünlerini giyen mankenler, bizim için de tesettürlü kıyafetleri giyip podyumda bir iki tur salındı da gözümüz gönlümüz tesettür defilesi gördü. Defilenin tesettürlüsü mü olur tartışmaları süredursun, biz İslamcı abilerimiz kızmasın diye gazete kağıdına sarar gibi satın aldık bu marka kıyafetleri. Kimimiz evde kocasının yanında giydi, kimimiz düğünlerde, sohbetlerde, günlerde…
 
2000lerde ise çağ atladı tesettür kıyafetleri. Önce kişiye özel kıyafetler diken dikim evleri açıldı. Top top penye kumaşlar yuvarlandı yuvarlandı payet payet oldu. E tabi dikim evleri de artık Haute Couture. Haute Couture’ler ihtiyacı karşılayamadı hepsi açtı birer butik. Bir butik, iki butik, üç butik derken birileri fark etti ki bu tesettürlülere Vakko artık yetmiyor. Üstelik sadece kıyafetleri değil, cepleri de ağırlaştı. Gömlek değiştirir gibi pardösü değiştiriyorlar. Bir TV reklamından daha etkili çünkü filancanın üzerinde bir pardösü gördüm falan yerden almış fiskosu.
 
Hele aynı yere gidip giyince kendilerine de yakıştı mı parasına hiç acımıyorlar. Neden acısınlar ki? O para yıllarca orada harcanmak için beklemiş, durmuş. Harca, harca bitmez.
 
Şimdilerdeyse iki kulvarda ilerliyor tesettür modası. Birinci kulvarda o yıllar yılı özenip de üstümüze uygun bir şey bulamadığımız Koton’lar, Mango’lar, Zara’lar, H&M’ler var. Allah’a şükür bize acıdılar da orta halli tesettürlü kadınlar hem modern hem şık tesettürlü kıyafetler bulabiliyoruz. Bir de ikinci kulvar var. Onlar azm-ü cezm-ü kast eyleyip, bize oynanan bu oyunu bozarız, gelin düşmanın silahıyla silahlanalım diyip, önce kendi mağazasını, sonra kendi markasını, sonra mağaza zincirini oluşturup, Allah Allaah fîsebilillaaah derkeeen, Avrupa’ya öncü birliklerini gönderdiler. Mini mini butikleri oldu oralarda Fatih’lerini bekliyorlar. Ama önce Vogue, Marie Claire hatta Alem, Şamdan’ı hidayete erdirdiler. Âlâ, İkrâ, Tûba… derken Nûn oldu, Kün Fe Ye Kün. Hoop mankenler tesettüre girdi, tesettürlüler oldu manken. Yeni markalar türedi Tekbir gibi ismi dini olmayan. Garson boy gibi hem tesettürlüye hem başı açık kesime hitap eden, bir ucu Batı’da bir ucu Doğu’da hem lansman yapıp, hem açılış duası yapan. Siyâaseten hem İslami hem Batı gibi modern olma hayali tekstîilen gerçek oldu. Fashionable mankenlere de ihtiyaç kalmadı. Sevaller “En az bir Avrupalı manken kadar şık ve modern.” oldu.
 
Müjde, müjde! Yerlileşiverdik! Kendi reklamımızı kendimiz yapabiliyoruz artık! Nasıl mı? Önce tesettürlü stil danışmanları bizzat gelip pazarlayacağınız ürünü giyerek reklamınızı yapıyor. Sonra o ürün mağaza mağaza geziyor. Nihayetinde de sırf o giydi diye fahiş fiyatlara satılıyor. Garibim orta ve alt kesim tesettürlü kadınlar da ağızlarının suyu akaaa akaaa, İnstagram’da bu fotoğraflara  yorum yaparak avunuyor. Bu moda cihadı süredursun benim yazımsa penyeden geldi, penyeye gidecek. Huzur Sokağı’yla başladı, modum rahatlıkla bitecek.
 
Uzun zamandır hiç üşenmeden bir markayı takip ediyorum. Sırf penye olduğu için. Üstelik hem penye, hem şık, hem de gaaayet tesettürlü olduğu için. Sinsi bir model hırsızı gibi İnstagram’da her gördüğüm fotoğrafı telefonuma arşivliyorum. İtiraf edeyim “Think Lady Act like Boss” baskılı penye tunikle başladı her şey. Sonra “I have nothing to wear” tüm çıplaklığıyla dikildi karşıma: “Hello Friday!” dedi. “Ne oluyor yahu?” dememe kalmadı: “Me?, Wrong? Never”, “Go our own way” dedi teenage gri tunik suratıma çarparak. Gideyim de, “My style my rules”du hani? Şimdi sen “Love fashion, love life” diyorsun. İtiraz etsem, “All you need is love or more chocolate”, “I’m fashion” diyeceksin. Yine de bir konuşayım bakalım “İngilizce yazınca daha mı cool oluyorsun?” dedim. Ama sen “Before you judge me make sure you are perfect” de deyiverince “Sizden biri bir kötülük gördüğünde, gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin. Yetmezse diliyle düzeltsin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir.” hadisi buharlaşıp uçtu avucumdan. Anladım ki cihadımız oldu tamâam.

Meryem Selva | REÇEL

3 yorum