Yazar: E.
Çocukken en çok istediğim şeylerden biri süper gücümün olmasıydı. Bunu ‘özel’ olmak için değil de gerçekten güçlü olmak için istediğimi çok sonra anladım. Bu güç isteğinin analizini psikanalistlere bırakmak lazım belki de ama kendimle geçirdiğim yıllar bana kendimi, kardeşlerimi, hatta bazen de annemi koruma ihtiyacı duyduğum için böyle bir güç istediğimi düşündürttü.
Amazon Prime’ın yeni dizilerinden birini seyrediyorum bir süredir. The Power. Dizi, İngiliz Yazar Naomi Alderman’ın aynı isimli romanından uyarlama. Maalesef diziyi kitabı okumadan seyrettim, o yüzden bu yazı sadece dizide gördüklerimin bana düşündürttüklerini içeriyor. Kadınların hayatına değinen diziler, kadın yaşamını odak noktası haline getiren diziler ilgimizi çekiyor, malum. Dizide özellikle genç kadınların bir anda ellerinde, parmak uçlarında oluşan elektrik gücüne sahip olmaları anlatılıyor. Ya kadınların kendilerini koruyacak bir gücü olsaydı? Ya da ataerkil bu dünyada ya birden güçlü olan kadınlar olsaydı? Adaletsiz bir dünyada dengeyi sağlamanın mümkünatı gibi geliyor kulağa.
Diziden kabaca bahsetmek gerekirse, bir anda dünyanın farklı yerlerinde genç kadınlar özel bir güce sahip oluyorlar. Bu güce sahip olan kadınlardan birinin annesi bir politikacı, babası ise bir doktor. Kızlarının vücudunda bir anda gelişen bu elektriğin kaynağını öğrenmek istiyorlar çünkü bir anda bu kızlar okulda ‘tehlikeli’ oluyor. Birkaç inceleme sonucunda aile kızlarının vücutlarının değiştiğini, artık yeni bir organı olduğunu, hatta
dünyanın pek çok yerindeki kadınların vücudunda da aynı durumun gözlemlendiğini, bu sayede kadınların elektrik gücünü ürettiğini öğreniyorlar. Anne, baba ve doktorun arasında geçen bir diyalogda anne, “Bunu biz yaptık,” diyor. Kendini güvende hissetmeyen kadınların vücutları isyan ediyor ve dönüşüyor. Bu aslında özellikle kadınların anlayacağı bir korunma, güvende kalma ihtiyacının kurgusal bir tezahürü.
Diziyi seyretmeye başlamadan bir süre önce, bir gece arabanın bagajında unuttuğum bir eşya olduğunu fark ettim. Bir sebeple sabahı beklemeden almam gerekiyordu. Arabanın anahtarlarını aldım. Önce anahtarı olmayan kimsenin açamayacağı apartmanımızın kapısından geçtim, sonra yine anahtarı olmayan kimsenin açamayacağı bahçemizin kapısından geçtim ve sonra yine anahtarı olmayan kimsenin açamayacağı otopark kapımızdan geçtim. Geceleri sokakta olmayı çok severdim aslında, hava çok güzeldi, yürüyüş bile yapabilirdim. Ama her kapıdan hızlı hızlı geçtim, aklımda biri yanıma yaklaşırsa kendimi nasıl koruyabileceğime dair senaryolar vardı. Bir yandan da kendime kızıyordum, abarttığımı düşünüyordum. Kendimi tam sakinleştirdim, alacaklarımı alıp eve çıkıyordum ki bir grup erkeğin sesini duydum. Adımlarımı hızlandırdım, eve kendimi attığımda kendi halinde, muhtemelen benim bahçedeki varlığımdan haberdar olmayan bir grup insandan korktuğum düşüncesi canımı sıktı. O sırada kocam da korktuğumu fark etti ve tabii ki bu korkunun sebebini anlamadı. Güldüm, o anlayamazdı. Muhtemelen hayatı boyunca anlayamayacaktı.
Diziyi seyrederken sıklıkla bu ana döndüm. Defalarca sokakta korkmuşluğum, korkutulmuşluğum oldu benim de tüm kadınlar gibi. Fakat o geceki korkum için ortada somut bir sebep görünmüyor gibiydi. İşte canımı sıkan da buydu. Bu gereksiz korkunun aslında buz gibi yakan bir gerçek olması. Sokaklarda güvende değiliz. Güvende hissettirmesi gereken kapılar ardında bile güvende değiliz. Evlerde güvende değiliz. Kadınları koruması beklenen yasalar işletilmiyor, uygun cezalar verilmiyor. Nasıl güvende hissedebiliriz…
The Power, bu güvensizlik hissi için dünyanın farklı yerlerindeki kadınların nasıl hissettiğini güzel vurgulamış, hepimizin içten içe bildiği durumların yansımalarını görmek hem iyi bir hatırlatıcı hem de sarsıcı. “Bu güce sahip olduğumdan beri sokakta yürürken korkmuyorum, gece yürürken anahtarımın ucunu parmaklarımın ucunda tutmuyorum,” diyor karakterlerden biri. Dünyanın farklı yerlerinde bu korkunun ne kadar ağır bir korku olduğunu bilen kadınlar var. Dizi tabii ki kadınların böyle bir güce sahip olduklarında olanları işlerken bu güce neden ihtiyaç duyduklarını da işliyor. Kadınların bir güce sahip olması erkekleri çok korkutuyor. Ortadoğu’daki kadınların yaşadıkları, kadın tacirlerinin elinde tutsak edilen kadınlar, koruyucu anne baba yanında şiddet gören kadınlar, güçlü görünen ama gücüne rağmen bastırılan, susturulmaya çalışan kadınlar…
Maalesef artık yetişkin bir kadın olmam çocukken istediğim gibi bir güce ihtiyacımın olması gerçeğini değiştirmemiş. Dünyanın gerçeklerini, kadınların yaşadıklarını, her gün öldürülen kadınları düşündükçe keşke böyle bir gücümüz olsaydı dedim, kurgular gerçek ve tüm kadınları koruyabilecek gücümüz olsaydı keşke.
Yorum Ekle