Konuk Yazar: Nur Kıpçak
Şen kahkahanız bahçelerin koynunu sardı
Hüseyin Mayadağ
Kadıköy’ün Moda Çay Bahçesi’inde kadınlar, hem el emeği göz nuru ürünlerini sergiliyor hem de dayanışma içinde ticari deneyim kazanıyorlar; Kadıköy Belediyesi’ne bağlı bu oluşumun adı Potlaç. Aslında bu, Potlaç’ın ikinci yılı; geçen yıl on dokuz hafta sürdükten sonra Caddebostan’a taşınmış. Ama güzel havalarla birlikte, Şair Nigar Hanım’ın deyimiyle, bahar erip güşâyiş bulunca alem, yeniden Moda’ya dönmüş, bu sefer yirmi iki haftalığına. Haftanın üç günü sabah on birden gece ona kadar açık olan sergiliklerin her birini iki kadın paylaşıyor ki deneyimli olan kadınlar sergi ve satış deneyimi olmayan kadınlara yardım edebilsin.
“Potlaç” sözcüğünün ne anlama geldiğini buradaki hoş sohbet kadınlardan öğrendim: Kızılderililerin birbirlerine armağan verdikleri dini bayram. Kişilerin dayanışma içinde deneyip kazandığı, kâra ve rekabete hizmet etmediği bu rengarenk bayram yerine ne kadar uygun bir sözcük. Burada sergilenen ürünleri (takı tasarımları, bez bebekler, elde dikilip nakış işlenmiş çantalar, şallar, taş baskılar, cam ve seramik eşyalar…) bir araya getiren Potlaç, görünmeyen emeğin bir bahçeye taşınması, kamusal alanda görünür olması demek. Ve Potlaç’a ev sahipliği yapan Moda Çay Bahçesi ise Kapalıçarşı, Tahtakale, kahvehaneler gibi erkek egemen kamusal alanlara rağmen oluşturulmuş alternatif bir kamusal alan. Ki İstanbul’da bir bahçede kadınların toplanması, bir araya gelip kamusal alan oluşturması kolay değil; tarihte izi sürülesi bir eylem.
Çünkü İstanbul’da park ve bahçelere kadınların katılımı, her zaman hoş karşılanmadı. Osmanlı toplumsal hayatı, harem-selamlık taksimine dayanır, hane dışındaki mekanları kullanma koşulları kadınlarca değil, erkekler ve devlet tarafından belirlenir. 16. asırda sözgelimi, kayıkçılar kethüdasına yönelik bir fermanla genç kadınların kayığa binip gezmeleri yasaklanır. Kadınların herkesin bulunduğu yerlerde boy göstermeleri ve bir araya gelmeleri hoş karşılanmaz. 18. asırda Boğaz’daki seyahatler, şehzadelerin sünnet ve sultanların doğum kutlamaları boyunca kadınların varlığı, sorun teşkil eder: III. Mustafa, 1759 yılında doğan Hibetullah Sultan’ın doğumu vesilesiyle şenlikler düzenlediğinde, kutlamalar boyunca kadınların kentte, çarşıda ve bahçelerde dolaşmasını yasaklar.
Diğer yandan kadınların eve kapatıldıklarını ve bu yolla kamusallık oluşturamadıklarını öne sürmek de makul değil. Çünkü kadınlar, bütün yasaklara, fermanlara ve geleneksel kurallara karşı, bir araya gelerek sosyalleşebildikleri alanlarlar meydana getirirler. İşte bu alanlardan biri, İstanbul’un park ve bahçeleri. Ve tam da bu yüzden, toplumsal yaşamın hareketli yerleri; söylentilerin yayıldığı, gündemin tartışıldığı yeni alanlardan biri olageldiğinden beri, park ve bahçeler, yasaklamalara tabi tutulur.
Açık alanlar olduğu için fiziksel duvarlarla örülü harem-selamlık kurallarının tam uygulanamadığı ve böylece toplumsal kuralların çok daha kolay ihlal edilebildiği bahçelerde otoritelerin bu ihlalden sorumlu tuttuğu tek bir cins vardır: Kadın! Siyasi otoritelerin “kadınlı erkekli” bir etkinliğe yönelik getirdiği yasaklamalar, erkeklerdense kadınları açık alanlardan mahrum etmeye yönelik: Haftanın belirli günlerinde kadınlar için bahçelerde özel alanların tahsis edilmesini emreden hükümler getirilip sadece cuma ve salı günleri, bahçe ve hamam ziyaretlerine ayrılır. 1751 tarihli ferman ise kadınların Üsküdar ve Beykoz’daki bahçeleri ziyaret etmelerini yasaklar. 1752’de yayımlanan bir fermanla kadınların arabalarla mesire yerlerine gitmesi yasaklanır ve bu amaçla onları kabul eden arabacıların İstanbul’dan taşraya sürülmeleri emredilir.
1912’de Cemil Topuzlu Paşa’nın Topkapı Sarayı dış bahçesini halkın gezip eğlenebileceği Gülhane Park’ına dönüştürmesi ve bu parkın açılışına kadınların da katılması üzerine, İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenlerinden Enver Paşa, Cemil Paşa’ya bir yazı göndererek kadınların parka girişinin yasaklanmasını ister. Cemil Topuzlu Paşa bu olayı şöyle anlatır: “Tezkereyi alınca görüşmek üzere Harbiye Nezareti’ne gittim. Enver Paşa’ya bu arzusunu yerine getiremeyeceğimi münasip bir lisanla bildirdim. Bir İstanbul şehremini olarak açtığım umumi bir parkı kadınlara yasak edemezdim. Bu sırada Cemal Paşa söze karıştı: “Madem ki Paşa kadınların da hava almasını düşünüyor. Onların parka girmesi için ayrı bir gün tayin ediniz.””
Kadınlar, geleneksel erkek egemen kurallarla örülmüş kamusal alanın birer öznesi olmayabilirler; ancak bu durum, onların kendi kamusal alanlarını yaratmadığı anlamına gelmez. Aksine kadınlar, park ve bahçelerde bir araya gelip kendi alternatif kamularını ve kendi gündemlerini oluşturmuşlardır, Potlaç gibi. Moda Çay Bahçesi’nde alternatif bir kamusal alan yaratan kadınların emeğine sağlık. Potlaç, rengarenk sergilikleri gezmek, alışveriş yapmak ve güler yüzlü kadınlarla sohbet etmek için uğranılası bir yer. Arif Sami Toker’in dediği gibi, “Gün inerken dönelim süzülerek Moda’ya”.
Bu yazının kaynakçası: Ahmed Refik, Onaltıncı Asırda İstanbul Hayatı: 1553-1591; Shirine Hamadeh, The City’s Pleasures: Istanbul in the Eighteenth Century; Ertan Ünal, “Perde Kalktı, Kadınlar Yerini Kaptırdı”, Atlas Tarih, No: 3; Serpil Çakır, “Osmanlı’da Kadınların Mekanı, Sınırlar ve İhlaller”, Cins Cins Mekan.
Yorum Ekle