Heykel: A Mother’s Love, İspanya
Yazar: Feyza
Dün iş için bir arkadaşımı aradım. “Nasılsın, ne yapıyorsun?” diye sorunca, “Ne yapayım,” dedim “ikinci işimi yapıyorum. Çocuğu okuldan almaya gidiyorum.” Esasen ikinci değil, araba kullanan kadınların birinci vazifesi çocuklarına servis çekmektir. Manuel vites araba kullanması, kendi başına düzgün park etmesi, yolda yeterince hızlı gitmesi “fıtrat gereği” mümkün olmayan kadın, evin en kıymetlisini en zor koşullarda okula, kursa, gezmeye, alışverişe götürmekle yükümlüdür.
Arabası olmayan kadınlar ise toplu taşımayla ve yürüyerek çocuklarını okula bırakır. Eğer konu çalışan bir kadınsa, mesaisi olduğu için çocuğu servise verir. Bu sefer de kazancının önemli bir kısmı servise gider. Türkiye’nin her yerinde, okul çıkış saatlerinde gördüğünüz anne-çocuk trafiği yoğunluğu bundandır. Anne, çocuğun koruması, bakıcısı, aşçısı, hastaysa kişisel doktoru, okulla iletişimi sürdürecek velisi, öğretmenin yardımcısı, veli whatsapp grubunun bir neferi olarak hayatının yarısını okullu çocuklarına adar.
“Adamak” derken, abartmıyorum. Çocuğu kronik hasta olduğu için gün boyu ilacını takip etmek üzere senelerce çocuğunu okulda bekleyen bir anne tanımıştım örneğin. Çünkü, malum, okullarda sosyal hizmet uzmanları, hemşireler yok. O yüzden şeker hastası çocuğunuzu bizzat takip etmelisiniz.
Öğrenci velisi mesaisi okul saatleriyle sınırlı değildir. Veli whatsapp grupları, okul duyuru grupları, kurs duyuru grupları derken telefonda yoğun bir mesai harcarsınız. Velilerin kurduğu networke dahil olmalısınız, olmazsanız çocuğunuz doğum günlerinden, etkinliklerden dışlanabilir. Öğretmen yeterince ihtimam göstermeyebilir. Kuralını öğrenip ona göre oynamanız gereken koca bir sosyal evrendir öğrenci veliliği. İş dünyası gibi, siyaset gibi, okulun etrafında kurulan dünyada güç ilişkileri, taktikler, stratejiler, yatırımlar, kâr ve zarar hesapları vardır.
Sonra sınav anneliği vardır. Standart, rekabete dayalı ve dolayısıyla çocuk ruhuna zerre hitap etmeyen okul evreninde çocuğunuza bir de sınav rehberliği yapmanız gerekir. Çünkü dev bir gelecek kaygısı yüreğinizi eline almış sıkıştırıyordur. Bazen çocuğa haksızlık ettiğinizi düşünürsünüz, bazen kendinize haksızlık edildiğini. Ama bunları çözecek zaman yoktur. Haftalık çalışma programları, matematik netlerindeki düşüş, uzayan ekran süreleri… Sorumluluğu üzerinize atılmış bir ton meseleyle başa çıkmanız gerekir. Sıfır rehberlik desteği ile…
Bakın henüz ekonomik sürdürülebilirliğe konu gelmedi. Hayatın pahası ile ortalama gelir arasındaki makas açıldıkça çocuğun ihtiyaçlarını yoktan var etmek de anne vazifesidir. Var edemediğinin yükünü omuzlarında taşımak da…
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, geçenlerde Reçel editörlerinden bir arkadaşım bir duyuru paylaştı. Başlığı “En iyi Narkotik Polisi Anne” idi. MEB’den sonra İçişleri Bakanlığı da artık karşılıksız anne emeğini değerlendirmeye karar vermiş anlaşılan. Üstelik sadece polis değil, narkotikte özelleşmiş bir polis olmanız bekleniyor.
Daha ne sayayım? Annelerin öğrenci velisi olarak karşılığı asla olmayan emeğini nasıl görünür kılayım? Bilemiyorum. Tek bir yazıya sığmaz. Başka hangi iş ve hizmet kollarında görünmez anne emeği kullanılıyor, buna dair başka yazılar da yazmak gerekecek.
Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim. Hepimizin bir miktar ayar olduğu ama parçası olmak zorunda da olduğu veli whatsapp gruplarının özgüvenli, tuttuğunu koparan, “öğretmenler günü” organizatörü annesi var ya, belki de kimse ona başka bir şekilde değer vermediği için, sıkışıp kaldığı öğrenci velisi evreninde kendini değerli, vazgeçilmez, önemli hissetmenin yolunu arıyordur.
Öğrenci veliliği, kadınların doğurmaları için teşvik edildikleri çocukları için ödedikleri bir çeşit zorunlu vergidir. Ortadan kalkarsa tüm ülkenin refahı derinden etkilenecek, ama devam ederse de kadınları kaçınılmaz olarak isyan ettirecek.
Bu arada babalar nerde diye sorabilirsiniz. Son yıllarda az da olsa onlar da ortalıkta olabiliyorlar, ama muhtemelen çoğunun daha önemli işleri var. Babalık ve velilik müessesesi üzerine de belki başka Reçel kadınları yazar?
Yorum Ekle