REÇEL

Fransa Katliamı ve Ardında Bıraktıkları

Facebook’ta dolaşırken bir şeylerin ters gittiğini anlamak zor olmadı. Ölü sayıları haber sitelerine düştükçe kalbim sıkıştı.

Konuk Yazar: Ayşenur Özyer

gohar-dasthi- bfvd4iii4jza7ar

13 Kasım’da Paris’te meydana gelen terrörist saldırılardan ilk haberim olduğunda sakin bir akşam üzeri çay keyfi yapıyordum sanırım. Facebook’ta dolaşırken bir şeylerin ters gittiğini anlamak çok da zor olmadı. Soluk soluğa NY Times’ın sitesine girip baktığımda etraf ana baba günüydü zaten çoktan. Yaralı ve ölü bilançoları haber sitelerine düşmeye başladıkça kalbim daha da fena sıkışmaya başladı diyebilirim. Sonra tabii ki saldırının IŞİD tarafından üstlenildiği haberi geldi. Beklenilmedik bir durum değildi zaten.

Olaydan bir iki gün sonra bir habere rastladım. Terörizmi çocuklara açıklamak mealli bir haberdi. Fransız bir karikatürist çocuklarla buluşuyor ve çocukların saldırılara dair sorularını cevaplıyordu ve o çocuklardan birinin yorumu benim için tabir-i caizse bir “reality check” oldu. 7-8 yaşlarındaki bu çocuk gazetede basılması planlanan bir karikatüre bakarak şu yorumu yapıyordu: “Bu biraz riskli çünkü kesinlikle bazı Müslümanlar bunu görecek”. Bir başkası “Neden rock ’n’ roll gibi şeylerden insanları öldürecek kadar nefret ettiklerini bilmek istiyorum” diyordu.

Ekran başında dondum kaldım. Sahiden nedendi? Abdulmuttalib Kabe’ye saldırmaya gelen Ebrehe’ye “Ben, develerin sâhibiyim, onları istiyorum. Kâbe’nin de sâhibi var. O’nu sâhibi koruyacaktır” demekle yetinmişken şu an bizimle aynı dini paylaştıklarını iddia eden canavarla kutsalımıza hakaret eden bir karikatürü çizen insanlara medeni şekilde tepki göstermek yerine gidip hepsini öldürüyor. Bir başkası Müslüman bir ülkede kendini patlatıp onlarca Müslüman’ı katletmeyi kendine marifet sayıyor. Size hiç bir kötülüğü dokunmayan kendi hallerinde bir akşam konser dinlemeye ya da maç izlemeye gitmiş yüzlerce insanı teker teker silahla vurmak, yere düşenleri kontrol edip ölmeyen varsa öldüğünden emin olmak nasıl bir canilik, nasıl bir canavarlığın ürünü? O akşam kendi canını hiçe sayıp hiç tanımadıkları insanlara siper olmaya çalışırken öldürülen insanların hikayelerini okudum. Orada katledilenlerin içinde işte böyle kişiler de var. Keşke sözde Müslümanlığınız sizi bu insanlardan daha iyi bir insan yapmaya yeterli olabilseydi.

Olayın üzerinden bir hafta geçmişken içinde bulunduğumuz durum tüyler ürpertici. Gerek karşı tarafın gerekse bu tarafın adeta aklını yitirmişçesine yaptığı yorumlar içimize korku saldı. Çeşitli sosyal medya hesaplarımda arkadaşım olarak ekli insanlar öyle şeyler paylaştılar ki gözlerime inanamadım. Fransa umrumda değilsin diyenden tutun, katledilmiş Filistinli çocukların resimlerini paylaşıp “Fransa bunlardan önemli değilsin” diye güya tepki gösterenlere kadar bir sürü inanılmaz post! Fransa’nın Cezayir’de yaptığı katliama ithafta bulunup “size iyi oldu” diyenler dahi gördüm. Gördüklerime inanamadım. Sonuçta 100’den fazla sayıda masum insan kendini Müslüman sayan bir kaç terörist tarafından katledilmişti ama biz size oh olsun deyip köşemize çekilebiliyorduk. Bizim sorunumuz buydu zaten. Ölenler bizim ölülerimiz olmayınca vicdanımız zerre kadar sızlamıyordu. Ölenler Müslüman olmadığında çoluk çocuk da olsa bizi üzmüyordu. Aynı şekilde ölenler bizim siyasi cephemizden olmadığında da bir oh olsun çekiyorduk. Nasıl bu kadar ayrıştık bilmiyorum, bir yerlerde bir şeyler yanlış gitmiş olmalıydı. Çocukluğumuza inmeliydik belki de. Ne zaman ki bizimle aynı safta olmayanların acılarına üzülebiliriz, o zaman belki normalleşme yolunda ufak bir adım atmış oluruz belki.

Bizim safta bunlar olurken Batı cephesinde haliyle kıyamet koptu. Dün Amerikan kongresi Suriyeli mültecilerin ülkeye kabul edilmesini ezici bir çoğunlukla reddetti. Obama bunu veto edeceğini belirtmişti fakat oyların dağılımı tasarının veto edilmesini engelleyecek. Jeb Bush mültecilerden Müslüman ve Hıristiyan olanların tespit edilip Hıristiyanların ülkeye alınması gerektiğini savunurken başlı başına bir komedi unsuru olan Donald Trump beyefendi daha da ileri giderek ülkedeki hali hazırdaki tüm Müslümanların kayıt altına alınması gerektiğini yumurtladı. Müslümanlar camiilere getirilecek ve oralarda topluca kaydedilip yoğun şekilde izlemeye tabii tutulacakmış. Bunun Nazi Almanya’sında kayıt altına alınması zorunlu tutulan Yahudilerden ne farkı olduğunu soran muhabire ise verdiği cevap çerçeveletilip duvara asılası: “You tell me/Sen söyle.” Eyalet valilerinin yaptığı açıklamalara değinmiyorum bile… Sonuçta olan zavallı masum mültecilere oldu. Zaten bahane arayan ve paranoya yaratmakta üstün yetenekli Amerika politikacıları kazana düşmüş oldular.

Fransa’ya gösterilen destek had safhadaydı gerçekten. Amerika’da IŞİD’e gönderilen füzelerin üstünde “From Paris with love” yazıldığını gördük. Dünyanın çeşitli yerlerindeki simgesel yapılar Fransa renklerine boyandı. Kıyasen küçük çapta da olsa pozitif şeyler de olmadı değil. Sosyal medya ve haberlere yansıyan gelişmelerin çoğu Fransa’nın desteklenmesi olurken arada cılız sesler de duyuluyordu. Bunlardan belki de en önemlisi IŞİD’in yaptığı diğer saldırıların da medyada geniş yankı bulması gerektiğine dair olanlardı. Fransa saldırısından hemen önce Beyrut’ta patlayan bomba yaklaşık 50 kişinin canına mal olurken benzer şekilde Ankara’daki Türkiye tarihinin en kanlı terör saldırısı olan bomba 86 kişiyi öldürmüştü. Peki Paris böylesine reaksiyona yol açarken neden konuşulmuyordu bunlar? 2011’den beri Suriye’den kaçarken hayatını yitiren insan sayısı neden sıradan bir Amerikalının Facebook timeline’ına bomba gibi düşmüyor, paylaşım rekorları kırmıyordu? Umut verici bazı gelişmeler olmadı değil tabii ki. New York Times mesela haber yaptı bu konuda. Kişisel bazda bir çok Amerika’lı arkadaşımın bu konuya değinen postlar paylaştığına şahit oldum. Suriyeli göçmenler konusundaki tartışmalar devam ededursun yaşadığım eyaletin valisi Fransa saldırısından sonra dahi Suriye’den göçmen kabul etmeye devam edileceğine dair açıklama yaptı mesela ve bu açıklamanın varlığından ben Amerikalı arkadaşlarımın Facebook postları sayesinde haberdar oldum. Toplamda 50 eyaletin 27’si mülteci kabul edeceğini ilan etti. New York valisi Aylan’ın fotoğrafını göstererek “Bunun mu olmasını istiyorsunuz?” diye açıklama yaptı. Bir çok Amerikalı arkadaşımın “İslam şiddet dini değildir” mealinde postlar paylaştığına şahit oldum. Bunlar beni sevindiren şeyler.

Belki bunlar unutulacak ve hayat normale dönecek bir gün ama şu anda normal giden pek bir şey olmadığı açık. Kalbimiz kırılmaya devam edecek masum insanların bir hiç uğruna katledildiğini gördükçe. İşimiz de zorlaşacak. Müslümanlığın elde bir kor taşımak gibi zorlaştığı günlere gelmiş olabiliriz. Her şeye rağmen insan olmanın dayanılmaz ağırlığıyla yiten masum canlara üzülmeye, kırılmaya ve umudumuzu korumaya devam edeceğiz.

Konuk Yazar

Yorum Ekle