Konuk Yazar: Derdofeminist44
26 yaşında bekar bir kadınsanız ve herkesin teker teker evlendiği bir muhafazakar çevredeyseniz hayat çok zordur, annecim. Aileniz, arkadaşlarınız, iş çevreniz istikrarlı bir şekilde “Hayatınızda biri var mı?”, varsa “Evlenecek misiniz?”, ki eğer hayatınızda birisi yoksa “Neden yok?” diye yoklama çekerler ve sağ olsunlar siz herhangi birisini bulamazsınız diye onlar sizin yerinize bulmaya çalışır ve önünüze çeşitli alternatiflerle gelirler ki ben bu süreçlerin hepsini yaşadım ancak eğildim ama yıkılmadım.
Son 2 yıldır birileriyle görüştürülen ya da görüşen bir kadın olarak bazı tecrübeler edindim. Bir tez çalışmasının nitel verilerini oluşturacak düzeyde yaklaşık 12-13 erkekle derinlemesine görüşmeler yaptım (!) -keşke tez çalışmamı bu konu üzerinde yapsaydım-. Kısmetimin bol olmasının sebebiyse dış görünüş olarak hanım hanımcık bir ev kızı tiplemesine uyuyor olmamdı. 26 yaşında, üniversite mezunu, başörtülü, mutaassıp bir aileye sahip olan bir kızın tabii ki de iyi bir eş ve anne olacağına dair duyulan kuşku daha azdır ve bu sayede de görüşmelerimde ya da “datelerim”de birçok erkek tiplemesiyle vakit geçirme imkânı buldum. Kariyer basamaklarını tırmananlarla mı dersiniz, sofi olan mı dersiniz, varoluşsal acılar çeken akademisyen mi dersiniz, agnostik olan savcı mı dersiniz, müzisyen olan ekonomist mi dersiniz yani skalamı da çok geniş tuttum. Bu buluşmaların sonunda kimisi beni istemedi kimisini de ben istemedim. Kimisiyle birden fazla görüştüm kimisiyle bir kere görüşmek yetti. Ancak bazı görüşmelerim ya da flörtlerim şu şekilde bitiyordu: “Çok iyisin, harikasın ama ben yönetebileceğim bir kadın istiyorum”. Tabii hepsi bu cümleyi net bir şekilde kuramadı ama üç görüşmemde direkt bu cümleyi duydum. İlk duyduğumda anlam verememiştim ve geçip gitmiştim, ikinci duyduğumda “Aayyyneennn kardeşim” demiştim ama üçüncü duyduğumda “Ya hu neler oluyor?” diye üzerinde düşündüm. İlk zamanlarda güzel vakitler geçirip, ortak paylaşımlarda bulunuluyor ki bu süreç güzel de geçiyor. Görüşmelerin ilerleyen aşamalarında erkek bireyimize herhangi bir bireyin ön planda olmaması gerektiğini, sorumlulukları ortak alabileceğimizi söylediğimde bunu ilk başta makul buluyor ancak hayata geçirme noktasında sıkıntılar başlıyor. Teoride iyi ama pratikte çöküyoruz. Hesabı ödemek istemek, pahalı bir hediye almak, daha çok ülke gezmiş olmak, yüksek bir maaş almak, istediğiniz saatte dışarıya çıkmak, hatta araç kullanıyor olmak bile erkeklik krizine neden oluyor ve yapılan her eylemi kişisel olarak algılamaya başlıyorlar. Hatta muhafazakar bir çevrede büyümüş, başörtülü, Müslüman bir genç kızın bu kadar rahat ve özgür olabileceğine şaşıyorlar çünkü her istediğinizi yapabiliyor olmak ya da bu özgürlüğe sahip olmak sizi kontrol edilemez bir hale getiriyormuş, öyle diyorlar yani. Hoş ama tehlikeli buluyorlar çünkü yaptıklarınızdan ve yapacaklarınızdan çekiniyorlar. Söz dinleyen bir ev hanımı, başarılı erkeğin arkasında durabilecek ve kendi kariyerini bir kenara bırakabilecek, hayatını eşine ve çocuklarına adayabilecek bir kadın olabilir miyim, olamaz mıyım diye düşündüler ve çoğu sonunda “İyi, ama yönetilemeyecek bir kadın” olduğuma karar verdiler. Velhasıl, 26 yaşında, ekonomik bağımsızlığını kazanmış, iki üniversite mezunu olan, master yapan, yurtdışı seyahatlerine çıkan bir kadınsanız muhafazakâr çevrede bir belasınızdır hanımlar. Üzgünüm evde kaldınız. Ayrıca, beyler sizlerle tanışacağımı bilseydim kendimi daha az geliştirirdim.
Ona ‘yönetilebileceğim bir kadın’dan ziyade ‘özgüven eksikliğimi kendime hizmet ettirerek tamamlayabileceğim kendimden aşağı gördüğüm bir kadın’ deselerdi en azından samimi olurlardı.
Ailelerden uzakta tanıştıysanız o beyle bir şekilde işi evliliğe götürebilirsiniz, hayata yanı çerçeveden bakarsınız pekde güzeldir ama ne zamanki bey ailesini helede annesini görür birkaç gün geçirir beraber fabrika ayarlarına geri döner :)
En azından ne istediklerini biliyorlar; böyle vasıflara sahip bir kadınla evlenip de sonra ‘ben ayağıma su dökecek kadın arıyorum’ demesinler. Bu da tesellimiz :)
Tanıyor muyum sizi?
Sanki çok tanıdıksınız, yoksa ben miyim
“Velhasıl, 26 yaşında, ekonomik bağımsızlığını kazanmış, iki üniversite mezunu olan, master yapan, yurtdışı seyahatlerine çıkan bir kadınsanız muhafazakâr çevrede bir belasınızdır hanımlar. Üzgünüm evde kaldınız.”
Bu nitelikler olmadan da sadece karakterin getirdiği ve bu yaşa kadar kendince çizdiğin yolun,anlayışın getirdiği bir dünya görüşü “evde kalmaya” zemin hazırlıyor.Ben bu durumu kariyere,eğitime yormuyorum.Kendini geliştiren,değişime açık kadın istenmiyor.Muhafazakar çevre hem eğitimli olsun hem de evinin kadini.Hem ahlakli(?) olsun hem de izledigim filmlerdeki kadinlar gibi olsun (ahlaksizlar demiyorum,dusuncelerini soyluyorum.) hem tatlı olsun hem de seksi.Hem açık goruslu olsun hem de benim dusundugum gibi dusunsun.Hem bana baksin hem de anneme :) vb gibi nitelikleri saglayan eş arıyor.
Nihayetinde bu kadar sınırlandırılmış, kalıplar içinde büyütülmüş kadınların dünyası nasıl bu kadar geniş olabiliyor şeklindeki hayal kırıklığı…
Hepimiz farklı ailelerde yetişiyoruz.Bu sınırlandırılmışlıkların da derecesi var.Türkiye de muhafazar olsun ya da olmasın hangi kadın bu doğrultuda yetiştirilmiyor? Insan böyle bir toplumda daha nitelikli sorgulayabiliyor.Muhafazakar erkekler bulundukları topluma yabancı mı? Kız kardeşlerine nasıl davranıyorlar mesela? Kendilerine yalan söylüyorlar.Bu gelenekleri sürdüren babaları gibi kendilerine yalan söylüyorlar.
çoğumuz benzer şeyler yaşadık. bana da görüştüğüm kişi “sen çok güçlüsün bana ihtiyacın yok” demişti. maalesef erkekler özgüveni tam, kendinden emin kadınlardan hoşlanmıyorlar. Tehdit unsuru oluşturuyoruz sanırım.
Galiba kimseyle evlenemeyeceğim derken gerçekten harika biriyle tanıştım, şimdi evliyiz. Eşim özgüvenimi, hayatta pek çok şey yapmış olmamı (yüksek lisans, seyahat, yabancı diller bilmek,) seviyor, bunlardan etkilendiğini söylüyor ve ekliyor “erkekler maalesef böyle kadınlardan korkarlar” diyor. Eşimle aramızda cv’lerimizden dolayı bir kompleks oluşmuyor.
Mail veya Twitter adresi verseymiş kim olduğunu öğrenir gerçekten evlenmeyi düşünen bir kişi ise tanışırdık.içimi yaralayan bir kelime flört müslüman insana göre değil dindar ve “muhafazakar” birinin flört tanımlamasını kullanmasını reddederim.
Korkuyoruz.Annemizden sonra kendimizi bırakabileceğimiz,belli etmesekte yıllardır hayalini kurduğumuz hanımımıza yetememekten korkuyoruz.Beklentilerine bir süre sonra cevap verememekten korkuyoruz.Bu tüketim çağında isteklerinizi yerine getirememekten korkuyoruz.Korkarken çürüyoruz yavaş yavaş.Bir erkeğin yetersiz olduğunun hissettirilmesi onun için yıkımdır.Kadınların bir yandan güçlü,özgüvenli,alfa erkek isterken diğer yandan erkeklere bu özellikleri sergileyebileceği alanları bırakmaması korkutuyor bizi.Fıtratımıza ait özellikleri sergilemiyoruz.En ufak çatırtıda “Ben boşanmak istiyorum.” demenizden korkuyoruz.
İşten eve geldiğimizde kapıyı anahtarla açmak istemiyoruz.Hanımımızın karşılamasını, ona sarılmak istiyoruz. Medivenlerden çıkarken o mis kokulu yemeklerinizin kokusunu almak istiyoruz.
Çocuklarımızı annesinin eğitmesini,onlarla ilgilenmesini, Allah’ı, ahlakı annesinin anlatmasını istiyoruz.Yuvayı dişi kuş yapar demişler.Yuvasına yoğunlaşmasını ve eşiyle eşit ölçüde yuvasına emek harcamasını istiyoruz.
Hanımlar biliyorum anlaşılmak istiyorsunuz ama bu dünyada kimse kimseyi tam beklediği şekilde anlamayacak.Herkes içindeki eksik kalan kısmı Allah ile doldurabilir ancak.Bir de Karı koca arasındaki sağlıklı iletişim ile. Buda birbirimizi Allah için sevmekle mümkün.
Burası Dünya.
Burası cennet değil,her şey güzel olmayacak.
Burası cehennem değil, her şey kötü olmayacak.
Hepimiz sınavdayız bu dünyada.
Hanımlar gerçekten sizlere ihtiyacımız var biz erkeklerin.Çürüyoruz yavaş,yavaş.
İki erkek çocuk annesiyim… yüksek lisans yapmaya çalışmış yarım bırakmış çalışan bi anneyim… evlenene kadar her işimi kendim yaptım, büyük bir şehirde girmediğim ortam kalmadı….kimseye ihtiyacı olmayan kadınlardan ben de korkıyorum… oğullarım adına korkuyorum..
Peki çok çok duygusal temayla yazdıklarını “gerçekçi” üslupla özetliyorum: Kadınımın yanında “zayıf,yetersiz erkek” olmaktan korkuyorum, beni bırakıp gitmesinden korkuyorum. Evde beni bekleyen, hem çocuklarıma bakan hem de benimle ilgilenen eşimi kaybetmekten korkuyorum. Herşey istediğiniz gibi olmaz. Kendinizi inancınız ile teselli edin. Böyle olduğunda ben ailemin babası olarak kendimi güvende hissediyorum. Ne çok iyi, ne çok kötü, idare eder gideriz bu dünyadan. Bu korkular beni değiştiriyor.
Şimdi tam zıttını yazıyorum: Erkeğimin yanında “yetersiz kadın” olmaktan korkuyorum. Eve geç gelmesinden hatta hiç gelmemesinden korkuyorum. Yuvamın huzurunun kaybolmasından, çocuklarımın zarar görmesinden korkuyorum. Herşey istediğiniz gibi olmaz. Bunu kabul edin ve inancınıza sığının. Böyle olduğunda Anne olarak kendimi güvende hissediyorum. Ne çok iyi, ne çok kötü, idare eder gideriz bu dünyadan. Beni bu korkular değiştiriyor.
A aaa meğer kalp kalbe karşıymış…
Ne kadar da insani şeyler değil mi bu söylediklerin,bir insanda olması gereken şefkat ve merhamet beklentisi,bunu bir kadından bekliyorsun ve suçlusun erkek olarak.
Çünkü onlar artık kendi ayakları üzerinde duran ve kimseye ihtiyaçları olmayan güçlü bireyler,ölçüleri de kendi bildikleri.
İslam,peygamber ve yaşanan bugüne ulaşan tecrübe ve hayatın bir anlamı yok,Batı ve onun kültürel emperyalizmi sonucu kendini muhafazakar ve dinine bağlı sanan kızların bile dejenere olduğu bir dünyada ne kadar insan olarak kalabilirsin ki?
Vallahi ben annemin kendi ayakları üzerinde durabilmesini çok isterdim: Babamdan aylarca yediği dayak, hakaretten sonra can havliyle kardeşlerinin yanına sığındığında eğer kendi ayakları üzerinde duracak bilgisi, becerisi, birikimi, mesleği olsaydı; kardeşleri tarafından “bizim durumumuz da kötü, sana çocuklarına bakamayız” denilerek geri gönderilmezdi. Hemen boşanmasalar da birkaç ay uzaklaşabilirdi, bu sırada babam da aklını, kendini toparlar, sonuçta hayatımız çok daha iyi olabilirdi. Belki babam olması gerektiği gibi bir psikoloğa gider, tedavi görür, bunalımını ailesine yansıtmazdı. Fakat böyle olmadı, annem çocukları için mecbur başını eğdi, babam anca’on küsür yıl sonra “özür” dileyebildi. Onun yerine annem intihar etmemek için yıllarca antidepresan kullandı. Ben bu süreci, başından sonuna görecek yaştaydım.
Peki annem bu çileyi “batı emperyalizmi” yüzünden mi çekti? Yoksa Allah kaderini böyle mi yazmıştı? Ya da dediğin gibi “dejenere” olmadığı için mi? Yoooksaa “eğer bana bir daha vurursan çocuklarımı alır çeker giderim” diyemediği, dese bile yapamadığı için mi?
Hadi buyrun beyler, biz erkekler merhamet beklediğimiz için mi “suçlu” oluyoruz yoksa merhamet etmediğimiz için mi? Bugün kendi bacımız bu durumda olsa yine aynı şeyleri savunur muyuz?
Yok abi yok, kendi kızım olursa birgün, Allah’tan başka kimseye boyun eğmesin, kimsenin kahrını çekmesin, “insan” gibi yaşasın isterim. Kızıma layık ol(a)mayan erkek, gitsin aradığı şefkati başkasından bulsun,..
Vallahi ben annemin kendi ayakları üzerinde durabilmesini çok isterdim: Babamdan aylarca yediği dayak, hakaretten sonra can havliyle kardeşlerinin yanına sığındığında eğer kendi ayakları üzerinde duracak bilgisi, becerisi, birikimi, mesleği olsaydı; kardeşleri tarafından “bizim durumumuz da kötü, sana çocuklarına bakamayız” denilerek geri gönderilmezdi. Hemen boşanmasalar da birkaç ay uzaklaşabilirdi, bu sırada babam da aklını, kendini toparlar, sonuçta hayatımız çok daha iyi olabilirdi. Belki babam olması gerektiği gibi bir psikoloğa gider, tedavi görür, bunalımını ailesine yansıtmazdı. Fakat böyle olmadı, annem çocukları için mecbur başını eğdi, babam anca’on küsür yıl sonra “özür” dileyebildi. Onun yerine annem intihar etmemek için yıllarca antidepresan kullandı. Ben bu süreci, başından sonuna görecek yaştaydım.
Peki annem bu çileyi “batı emperyalizmi” yüzünden mi çekti? Yoksa Allah kaderini böyle mi yazmıştı? Ya da dediğin gibi “dejenere” olmadığı için mi? Yoooksaa “eğer bana bir daha vurursan çocuklarımı alır çeker giderim” diyemediği, dese bile yapamadığı için mi?
Hadi buyrun beyler, biz erkekler merhamet beklediğimiz için mi “suçlu” oluyoruz yoksa merhamet etmediğimiz için mi? Bugün kendi bacımız bu durumda olsa yine aynı şeyleri savunur muyuz?
Yok abi yok, kendi kızım olursa birgün, Allah’tan başka kimseye boyun eğmesin, kimsenin kahrını çekmesin, “insan” gibi yaşasın isterim. Kızıma layık ol(a)mayan erkek, gitsin aradığı şefkati başkasından bulsun,…
Ya hakkate şunu merak ettim, kadın kendi ayakları üstünde durduğu zaman şefkat ve merhametten yoksun mu demek oluyor? Ki şefkat merhametin cisiyeti yoktur, bu duygular kadına da erkeğe de çok yakışan duygular..
Vallahi ben annemin kendi ayakları üzerinde durabilmesini çok isterdim: Babamdan aylarca yediği dayak, hakaretten sonra can havliyle kardeşlerinin yanına sığındığında eğer kendi ayakları üzerinde duracak bilgisi, becerisi, birikimi, mesleği olsaydı; kardeşleri tarafından “bizim durumumuz da kötü, sana çocuklarına bakamayız” denilerek geri gönderilmezdi. Hemen boşanmasalar da birkaç ay uzaklaşabilirdi, bu sırada babam da aklını, kendini toparlar, sonuçta hayatımız çok daha iyi olabilirdi. Belki babam olması gerektiği gibi bir psikoloğa gider, tedavi görür, bunalımını ailesine yansıtmazdı. Fakat böyle olmadı, annem çocukları için mecbur başını eğdi, babam anca’on küsür yıl sonra “özür” dileyebildi. Onun yerine annem intihar etmemek için yıllarca antidepresan kullandı. Ben bu süreci, başından sonuna görecek yaştaydım.
Peki annem bu çileyi “batı emperyalizmi” yüzünden mi çekti? Yoksa Allah kaderini böyle mi yazmıştı? Ya da dediğin gibi “dejenere” olmadığı için mi? Yoooksaa “eğer bana bir daha vurursan çocuklarımı alır çeker giderim” diyemediği, dese bile yapamadığı için mi?
Hadi buyrun beyler, biz erkekler merhamet beklediğimiz için mi “suçlu” oluyoruz yoksa merhamet etmediğimiz için mi? Bugün kendi bacımız bu durumda olsa yine aynı şeyleri savunur muyuz?
Yok abi yok, kendi kızım olursa birgün, Allah’tan başka kimseye boyun eğmesin, kimsenin kahrını çekmesin, “insan” gibi yaşasın isterim. Kızıma layık ol(a)mayan erkek, gitsin aradığı şefkati başkasından bulsun,…
Üstadım.Kaleminize sağlık .sizde yazmasaydınız erkeklerin blogda yazması yasak diye düşünmeye başlayacaktım.29 yaşındayım 10 yıldır. kendi ayaklarımın üstünde durup kendi doğrularımın bedelini ödemekten hiç kaçınmadım.Ahlaki değerlerim doğrularım nedeniyle ailem ile dahi büyük mesafeler girdi.hayat ve vatan mücadelesi derken evlenme vaktimiz geldi geçiyor.Üniversiteden itibaren 9-10 yıldır Düğününe gittiğimiz arkadaşlarımızın çoğunun 3-5 ay geçmeden boşanmaya çalıştığı en sevdiği kişi olması gereken eşlerini kötüleyecek kadar bayağılaştıklarını görünce insan en kıymetli sünnet olan evlenmeyi nedense 2.plana istemese dahi atıyor.Evlenmeden önce ve Evlilikte eşler tüm kararları kendi aralarında almasını bilmeli anne baba vb akrabalar devreye girince ufacık hatalar birbirlerinden Nefret etmeye neden oluyor.Hata ihanet(aldatma) olmadığı sürece telafi edilebilir. Evli eşler tüm olacakları iyi,kötü hatta ölümü bile tereddütsüz birlikte murat etmeli diye düşünüyorum.
selam oğuz.
yazdıkların harika ya.
Duygularinizi cok guzel dile getirmissiniz. Ben iki yildir evli bir kadinim ve esimin en takdir ettigim ozelligi bana boyle korkulara kapildigi zaman soyleyebilmesi. Benim gozlemledigim ve tecrube ettigim kadariyla kadinlarin en buyuk beklentisi sevildiklerini, deger verildiklerini yuzde yuz hissetmek. Cunku kadinlar da zamanla degerlerini yitirmekten, iliskide kaybolmaktan, ve verdikleri emege degecek kadar sevilmemekten korkuyor. Ancak en derin korkulari, utanclari, paylasilmasi zor duygulari konusmaktan cekinmeyen insanlar derin bir bag kurabiliyor. Bir de karsindakini dinleyip uzlasmaya acik olunca cogu sorun cozulebiliyor. Evdeki mis gibi yemek kokulari her gun degil de haftada bir olsun, onemli degil. Ya da bir gun biri yemek maharetini gosterir bir gun oburu. Bunlar konusulup paylasilacak seyler. Cocuklarin kitabini bir gece siz okursunuz bir gece o. Sadece iki insanin paylastigi sorumluluklarla o bag da kuvvetlenir diye dusunuyorum. Tek ki meseleyi benim cocukken buldugum konforum ne kadar zarara ugrayacak meselesi olarak gormeyin.
temel mesele su, bu vs gibi cumleler kurulabilir. Ama en nihayetinde sanirim ‘hayat paylasmak’ istiyoruz. Kimse kimse ile yarismasin, egemenlik kurmasin. Dogal dengelerle, sevgi ile incelik ile kurulan muhabbete zeval gelmez.
Kimse kimseye guc gosterisinde falan bulunma niyetinde degil en azindan kadinlarin erkeklere karsi boyle bir niyette olmadiklarini biliyorum. Ama karsi tarafi korkutan, ayaklari yere saglam basan biri ile olmaksa onda buyuk bir problem var. Farkindayim caglar degisti, annelerimiz gibi degiliz ama siz de degistiniz beyler. Orta yolu bulmak, tasin altina elini koymak, beraber bir hayati omuzlamak niye size bu kadar korkutucu geliyor ? Neden gelsin ve hayatimi kolaylastirsin diye bakiyorsunuz kadinlara. Birbirinize hayati kolaylastirma niyeti ile adim atarsaniz, korkulara da yer kalmayacak.