Yazar: rumeysa ç.
Şu hayatta “kendimi gerçekleştirmek” adına önem verdiğim üç şey var sanıyorum: İnsanlara faydalı olacağını düşündüğüm üretimlerde bulunmak, müzikle kendimi ifade etmek, kendi çocuğum başta olmak üzere birilerini yetiştirmek üzere bir şeyler yapmak. Bir süredir ise tüm bu konularda harcadığım mesaiyi evden harcıyorum ve net bir şekilde söylüyorum: Yorgun ve huzursuzum.
Kariyere, başarılı olmaya ve bir kadın olarak bu fikirlerin baskısının beni nasıl etkilediğine bakışımı daha önce şu yazıda yazmıştım: “Ayakları Üstünde Durmama Hakkı”. Bu yazıya dair kadın çalışmaları yüksek lisans programından bir hocamın çok net itirazları olmuştu, itirazdan benim anladığım şuydu: “Kadınları evde oturmaya, sadece ona söyleneni yapmaya zorlayan bir sistem varken kadınları çalışmamaya, evde kalmaya motive etmek onların güçlenmesine engel olmaktan başka bir şeye hizmet etmez.” Hala birebir aynı noktada değiliz, ama hayatımın beni getirdiği son aşamada kadınların evden dışarı çıkması ve buna teşvik edilmesi gerektiği konusunda kesinlikle aynı şeyi düşünüyorum artık.
Para kazanmak, para kazanmaya ihtiyaç duymak, para kazanmayı istemek, hayatın, üstüne çok tartışılması gereken bir kısmı. “Daha fazla para kazanmak için zihinlerimizi satmamıza gerek yok” demek istiyorum sıklıkla, bulunduğum her platformda. Ama bir yandan da son dönemde yaygınlaşan o “minimalist” hayat güzellemeleri de beni fazlasıyla yabancılaştırıyor (Bir örnek için bkz.: “Sen Soğanları Doğra Salatayı Ben Yaparım“). İnsanlar ne kadar az paralara kaç saat çalışıp ne hallerde kalıyor, tuvalet arası olmayan, regl olduğunda ne yapacağını şaşıran kadın işçilerle dolu dünya mesela. O yüzden “zihnini satmama” derdi de “orta sınıf” bir dert kalıyor yani. Tüm bunlardan çıkardığımsa özet olarak şu: İnsanların yaşamlarını tehlikeye atma pahasına bir işte çalışma zorunda olması derdi, mücadele edilecek bir şey olarak her şeyin üstünde duruyor. Bir yandan da, insanların “zihinlerini satmadığı” bir şekilde yaşayabileceğine dair umudum da bir yerlerde duruyor, ama görünür bir şekilde ifade etmekten çekiniyorum.
Bu tablonun içerisinde ise tüm insanların, özelde de kadınların evden dışarıda da bir hayatları olması ise net bir zorunluluk bence. Bir süredir çok sevdiğim işimde, büyük oranda evden çalışıyorum ve başta da söylediğim gibi evin bir kara delik misali beni içine çekişine, her aşamada daha net bir şekilde şahitlik ediyorum. Evin o bitmek bilmeyen, her gün yeniden başlayan, hep aynı şeyi yaptığın ve hayatı devam ettirmeye olanak sağlaması dışında (ki bunun da önemini teslim etmek gerek tabii) hiçbir üretken şeye neden olmayan o iş yığını insana kendini garip bir makine gibi hissettiriyor. İnsanın evden çıkmadığı her gün, bir sonraki gün evden çıkmaması için mazeretini güçlendiriyor, her gün her şey daha zor hale geliyor. Daha önce zevk alınan şeyler sırf evin dışında diye yapılmıyor. Evin dışına çıkmak derken işe gitmeyi de kastetmiyorum sadece, yukarıdan anlaşılmıştır sanıyorum. Parkta bahçede keşfe çıkmak da, dışarıda tanıdıklarla muhabbet etmek de, toplantılara katılmak da, bir sergi gezmek de, yani insanın kendine ve birilerine bir şey kattığı her iş de benim için bu kapsamda yer alıyor. Kadınların kendilerini kendi istedikleri gibi var ettikleri ve bunu dışarıda yaptıkları zamanlara ihtiyaçları var ve bu ihtiyacı ben de kendi hayatımda her geçen gün daha iyi anlıyorum.
Bir de burada kadınların üzerinde hiç susmayan o garip hocaların baskısı var, yukarıda anmadığım. Neymiş, kadınların evde oturması gerekirmiş, bu onlar için daha hayırlıymış. Kadınlar dışarı çıkarlarsa alimallah dinden de çıkarlarmış(!).* “Kadınlar için evde oturmak cihattır” diyen bu hocaları evde, sadece ev işi yaparak geçirdikleri (çocuk bakmak da yasak, onun güzel yanları bir nebze evi yaşanılır kılıyor çünkü) bir hafta geçirmeye davet ediyorum. Hala kadınlara bunu reva görüyorlarsa, benim söyleyecek başka bir şeyim yok.
- Minik bir dipnot. Bu hocaların açıklamalarında kullandıkları Ahzab Suresi 33. Ayeti, surenin özellikle 28. Ayetinden sonraki kısmı, Muhammed Esed’in de açıklamalarıyla birlikte okumanızı tavsiye ederim. Bir link için buradan buyrunuz.
Hayatimda ilk kez issiz kaldim. Pazartesi gununden beri evdeyim ve ne demek istediginizi o kadar iyi anliyorum ki.. bu zamana kadar yaptigim islerden hicbirinde birsey urettigimi iddia edemem, sadece mesai doldurmak uzerine ve aldigim maasin helal olup olmadigini surekli sorgulatan islerdi. Ama her gun evden cikmak zorunda olmak aslinda beni daha planli yapiyormus farkında olmadan. Simdi tercume isine yogunlasmak ıstiyorum ve bir sanat dalinda yetkinlesme hayalim var. Ama sizin muzisyen oldugunuz halde evde huzur bulamamaniz beni korkuttu acikcasi.
Vallahi herkesin tecrübesi farklı muhakkak ama arkadaş görmeye de olsa çıkmayınca insan fena bunalıyor. Değmek, deneyimlemek… Bunlar hep sanatın bi parçası bence
Sanirim iki tur insan var: rahatlar ve rahatsizlar. Ikinci grup ayni zamanda ureten kesim, sanat veya bilgi bunlarin elinden doguyor. Ama her dogum gibi bu da hep sancili oluyor. Bazen de -bende oldugu gibi- hep dusuk, dis gebelik ya da sakat dogum gerceklesiyor ama bu durum sanciya mani olmuyor. Yazik..
yıllık izin kullandığım kısıtlı zamanlar o kadar boş geçiyor ki her yönden.nerde haraket orda bereket lafına inanmamak elde değil.çalışırken programlıyorsun kendini, o asgari ev işini yine yapıyorsun ama hızlıca ve beraber,kalan zaman çocuk,kitap,gezme,sosyalleşme…hepsine de yetiyor
evlendikten sonra yurtdisina ciktik , meslegimi biraktim cocuklar biraz daha buyunce farkli bir saha da ise donmeyi planliyorum, bebek buyutmek eglenceli ama cogu zamanimi evde gecirmek bazen bunaltiyor ki, ev isleri de hic sorun degil benim icin aslinda cunku cok takmam rahat bir insanim esim de fazla birsey beklemez saolsun.
ama iste denildigi gibi bi zaman sonra eve oyle alisiyorsun ki kendin disari cikmak istemiyorusn, disari ciksan evdeki yerin eksik kalmis hissediyorsun. ev mi disarisi mi diye sorarken, biraz rahmet icinde zahmet mi; zahmet icinde rahmet mi demek oluyor galiba benim icin …
Merhaba. Bir zamanlar ben yazmışım gibi yazıyı sanki. Kaygılarımız öyle aynı ki. Bir de ben çok çocuk isterdim hep. Şükür o da oldu. Ve fakat ne yapacaktım ben.
Eve iş gibi davranmaya başladım. Bu zor oldu. Çünkü iş maaş aldığın şeydir. Ne diyordu ILLICH :)
Ev düzenleme ile ilgili çok okudum. Bir de bağ kurarak muhabbet etme meselesi var tabii(bazıları buna sosyalleşme diyor fakat ben sevmiyorum o kelimeyi). Arkadaşlarımı çok seviyordum, hala da seviyorum. Ama bir kısmı evlenmedi/çocuklu değil bir kısmı da çocuklarıyla ilgili bambaşka düşünüyor.
Onlarla görüşmeye devam ediyorum. İşte felsefe siyaset vs. Eskiden ne konuşuyorsak o. Çocuksuz.
Ama bir de benim gibi içsel motivasyonlu öğrenme yolculuğu ile(bazıları buna okulsuz diyor, ben o kelimeyi de sevmiyorum) yaşamak isteyen anneler buldum. Onlarla çocuklu görüşüyorum. Çocuklarımız bağ kurabiliyor, keza biz de. Ev bizi hapsetmiyor böylece. Çocuklar bir onda bir bende durabiliyor mesela. Diğer anne nefes alsın diye. Bu çabayı gören babalar da(çünkü tabii yuva, dişi kuş asdfghj) “la biz de babayık, çekilin” deyip olaya daldı mesela.
Ay ne yazdım. Yıllar öncesine mektup gibi. Sevgiler Rumeysa.
Ne kadar ve umut verici bir mesaj :) Teşekkür ediyorum :)
bir grubumuz da var. “okulsuz eğitim anneleri” deyu. gelsene.hem hayranınım ben senin. o nasıl bir ses ya hû :)
Est. Aslında üyeyim o gruba ama pek takip edemiyorum, grup diyetine girdim bu aralar :) İnşallah bi ara gelirim yanınıza :)
15 tatilde buluşuruz payitahttan buluşuruz muhtemelen. Haberdar ederim. Sevgiler.
Her yere yetişen gadun :*
her yere diil. akleden kalbinin sesini duyduklarıma.
sobilli coci abla sen misin:)
okuldan yeni mezun olduğum, bana uygun yüksek lisans programlarının başvurularını bekliyorum diye günleri geçirdiğim ve pek de haldur huldur iş aramadığım son altı yedi aydır yaşadıklarımı harfi harfine anlatan, destekleyen bir yazı! evet, n’olur kapatalım o hoca dedelerden, abilerden birazını eve de -şöyle en çok üç gün bir şey değil- nasılmış, dünyaları kaç bucak olurmuş görsünler biraz. o köşeden bu köşeye olsa olsa dört bucak bence. okul yıllarında o söyleşi senin bu kültür sanat etkinliği benim gezerken evet artık sırf dışarıda diye gidilemeyen, uzak kalınan, evin çoklukla zararlı bir asalak gibi içimi kemirdiği, tükettiği zamanlar. yani demem o ki durum bu kadar ciddiyken bazıları karabatak gibi çıkıp çıkıp kadının yeri evidir, evi! deyip parmak sallamasın, inceden ayar vermeye, yol çizmeye, yaşam koçluğu etmeye kalkmasın artık bu kadar! zira içi bizi yakıyorken dışı size dokunmuyor bile.
çocukluğunuzdan itibaren ev hanımı olacak şekilde yetişmediğiniz için böyle söylemeniz çok normal ve bunu erkekler için düşünmeniz de eşitlik ilkenize uysa da yaratılışa ters bir durum. peki neden şu soruları sormuyorsunuz kendinize: neden biz bir kadın olarak kendi evimizin içinde vakit geçirmekten bu kadar sıkılıyoruz? Neden annelerimiz ya da ninelerimiz bunu başarmışken biz başaramıyoruz? kadınlar güçlüler değil mi sonuçta. kadın isterse her şeyi yapar. siz de yapabilirsiniz. yeter ki isteyin.
Annelerimizin ninelerimizin bunları seçme hakkı olmadığı sürece benim için bir şey ifade etmiyor bu söylediğiniz. Ayrıca bir süredir siteye girip yazdığınız bu “aydınlatıcı” yorumlar için teşekkürler (!) Sizin yorumlarınızdan sonra hayatımdaki gafleti fark edip hemen evime kapandım (!)
soylediginiz seyler muhtemelen olmasini cani gonulden arzuladiginiz ama gercekte olmayan seyler. evde oturmaktan memnun olan annelerimiz ve ninelerimiz demissiniz. ben size o anne ve ninelerin portresini cizeyim. onlarin hepsi cocuklari icin saclarini supurge etmistir, kocasi icin her turlu fedakarligi yapmistir, ama kocasi onun kiymetini bilmemistir, hepsinin kocasi cok nemrut ve huysuzdur ve o cok “cefakar” anneler ve nineler o kocalarini konu komsu herkesin yaninda cekistirmekten cekinmezler. ayni zamanda o cok “kanaatkar” ve “cefakar” analar ve nineler kendileri bir turlu mutlu olamadigi gibi, yaslarinin ilerlemesi nedeniyle de bir turlu etrafa huzur vermezler. hayatlari da esleri ile tartismakla, oglunun kizinin sozunu dinlememesinden sikayetle gecer.
soruyorum size hayal ettiginiz es yukaridaki gibi bir profil mi? cunku ben turk kadininin (dindar ya da degil) %95 inin bu profilde oldugunu goruyorum. kocasini sevmeyen, kendini cocuguna adamis, cocugunun evden ayrilmasi ile depresyona girip eslerine saran ve sonunda sinir hastasi olan kadinlar..
Hanımefendi siz sosyolog musunuz? Değilsiniz muhtemelen çünkü öyle olsanız toplumla ilgili analiz yaparken bu kadar keskin köşeli yorumlar yapmazdınız. Yorum baştan aşağıya kadınlar iyi, erkekler kötü mantığıyla yazılmış.
Allah aşkına azıcık insaflı olalım. Sizin de babanız, kardeşiniz, eşiniz vardır. İnsanları kadın-erkek diye ayırmadan önce hepimizin ‘insan’ olduğu gerçeğini unutmayalım. Hiçbir insan kusursuz olmadığı gibi, cinsiyetinden dolayı da iyi ya da kötü değildir. Bir erkek karısına kötü davranıyorsa bu onun erkek olduğundan değil kendi kişiliğinden kaynaklanır. Bir kadın da kadınlığının arkasına sığınarak yaptıkları yanlışları örtemez.
Bu yaptığınız kadın güzellemeleri ve erkek kötülemeleri bu sorunlarımıza çözüm olamaz (eğer çözüm istiyorsanız tabii). Sorunları haklı-haksız bağlamından uzaklaştırıp kadın-erkek bağlamında tartışırsak daha bir ömür boyu kısır bir döngünün içinde döner dururuz.
Bir de %95 diye sayısal bir oran vermişsiniz ki öznelliğin zirvesine çıkmışsınız. Hayat sadece sizin kadınlar açısından gördüğünüz pembe pencereden ibaret değil. Lütfen! Biraz nesnellik, biraz empati bu kadar zor olamamalı…
kafanizdaki kaliplara gore yaziyorsunuz. valla benín yazimdan kadinlar iyi erkekler kotu sonucunu nasil cikardiniz anlamak guc. bir daha okursaniz, malesef turkiye’deki kadinlarin mutsuz, etrafina mutsuzluk sacan, etrafini huzursuz eden yapida oldugunu yazdim. ve bu sizin o cok imrenerek anlattiginiz eski nesilde daha da belirgin. yani eski nesil diye ornek verdiginiz su neslin hedeflemesi gereken bir durumda degil. o eski nesil eslerine ozenli falan da davranmiyor.
ayrica hemen “neden hep erkekleri kotuluyorsunuuuz” diye cevap vermeniz de ilginc. ben evliyim, calisiyorum ve iki tane de cocugum var, esimi de seviyorum. siz de eger evli degilseniz, cikin disari, guzel insanlarla tanisin ve mutlu olun. ama tavsiyem o eski nesil diye ozendiginiz kadinlardan uzak durun :)
Kafamda hangi kalıplar varmış merak ettim. Ben sizin yazdiklarinizdan hareketle yorum yaptım. Anlayamadigim şu : Siz hangi sıfatla ve nasıl bir gözlem yöntemiyle 80 milyonluk bir toplumda analiz yapıp bir de üstüne sayısal bir oran veriyorsunuz? Herhalde tuikte falan calisiyorsunuz. Yani sizin analiziniz fevkalade bilimden uzak ve taraflı . Dolayısıyla bir geçerliliği olamaz.
Ayrıça ben eski nesil mükemmel falan demedim. Evde olmalarindan bahsettim. Evet bir kısmı mutsuz ama bunu direkt kocasına maledemezsiniz. Mutsuz olmalarının sebebi evde oturmaları olmadığı gibi bu neslin kadınlarını da iş hayatı mutlu edemez.
Kadınlar saçını supurge etmiş de kocası nemrutmus.. Bu dupeduz erkekler kötü kadınlar iyi anlamında . Birazda kadınların kocalarının basinin etini yemesinden bahsetseydiniz ya…
Ayrıca benimle eşim olacak kişi öyle sokakta tanisilacak cinsten biri olmayacak inşallah .
Tam ben de bununla ilgili bir yorum yapacaktım. Madem pası verdiniz bana da gereğini yapmak düşer . Burada ne zaman dusuncelerinize muhalif birşey söylense ya öfkeyle eleştiriyorsunuz ya da cevabinizda yaptığınız gibi insanları tiye alıyorsunuz. Bu da herhalde sahip olduğunuz muhteşem dişi egonuzdan kaynaklaniyor herhalde. İnşallah aydinlatabilmisimdir. Size tavsiyem eğer eleştirilerden rahatsız oluyorsanız sitenize OLUMSUZ ELEŞTİRİ YAPMAK YASAKTIR diye bir ibare koyabilirsiniz. Gerçi bu sizin engin hoşgörünüze yakışmaz ama…
Eski yorumlara bakıp bu blogun “tartışma” konusunda ne kadar açık olduğunu görürsünüz. Sizin yorumlarınız olumsuz değil düşmanca ve yargılayıcı. Eleştirilerin başımızın üstünde yeri var ama had bildirenler burada olmak, yazılarımıza yorum yapmak zorunda değil.
Yorumlarımda herhangi bir sıfatla aşağılayıcı ya da düşmanca yorum yapmadım. Ayrıca esas düşmanca eleştiren sizsiniz. Bu yazıdan bir örnek versem yeter sanırım: ‘Bir de burada kadınların üzerinde hiç susmayan o garip hocaların baskısı var.’ Burada ‘hiç susmayan garip hocalar’ ifadesini kullanmanızın maksadı eleştiri yapmak mı yani? Ayrıca erkekler şöyle erkekler böyle diye olan yazılar ve yorumlar (genellemeden bahsediyorum) hiç düşmanca değil öyle mi ? İnanmamı bekliyor musunuz sahiden?
Evet.
Orada bir birey değil bir davranış biçimi kaale alınıyor. Siz ise yazı üzerinden beni ve bir grup kadını hedef alarak had bildiriyorsunuz. Aramızdaki fark bu.
Aramizdaki fark size göre şu : siz reçel blog yazarisiniz ve burda daima haklısınız . Ben ise bir erkek olduğum ve sizi eleştirdiğim için daima haksızım. Düşmanca sözcükleri kullanan siz durum elestirisi yaparken ben bu ifadeleri kullanmadigim halde had bildirmiş oluyorum. Vay be ben neymisim de haberim yokmuş .
Rumeysa hanım bloğun kuruluş maksadını anlamış değilim. O garip hocalar diye tabir ettiğiniz kişilerin tefsiri peygamberimizin emirleridir.Zira s.a.v.hiçbirşeyi kendi nefsine göre söylememiştir.Lütfen cevap yazın
İki yorumunuzdan da yazıyı tam okumadığınız hissine kapılıyorum.
Hocaların yorumlarına cevaben ayete ve açıklamasına da yer verdim yazıda böyle yorumlar gelmesin diye.
Bahsettiğim hocaların Kur’an ve hadis yorumlarını kabul etmiyorum peygamberimizin emri olduğunu düşünmyorum. Sitedeki diğer yazıları da inceleyerek göreceksiniz ki, kadınların baskılanmasına neden olan din yorumlarına eleştirel bir duruş var burada. Dediğim gibi, başka yazılara da bakmanızı tavsiye ederim.
Ev denen kara delik benim gibi isterse hergün dısari cikabilen birine göre farkli bir yaziydi.Ben evimi seviyorum tabikide disari cikma ihtiyacim var fakat bir kadinin en huzurlu ve guvenli yeridir evi.Kara delik değildir asla
Yazilarinizi okuyorum.Verdiginiz ayet numaralarinda kuranda kadinlarin evlerinde oturmalari gerektigi,su sekilde ifade edilir.cahiliye donemindeki kadinlar gibi acilip sacilmayin,suslenip disari cikmayin.Gereksiz yere sokaklarda dolasmayin.allaha ve rasule itaat edin buyurulur.Siz burda bir hoca ismi veriyor fakat ayetin demek istedigi manadan uzaklastiriyorsunuz.
Neden yazimi paylaşmadiniz .Eleştiriye acik olmayan yalniz kendi dogrulariyla hareket eden bir blog yazari.
Yorumlarınızı onayladık?!
Zira s.a.v.hiçbirşeyi kendi nefsine göre söylememiştir
bu Kuranı kendi uydurdu diyenlere gelen bir cevaptır.bütün söyledikleri vahiydir anlamına gelemez.
bu yorumlara nasıl dayanabiliyorsunuz ya ben ekran başında sinir krizi eşiğine geliyorum.
bu yolda tanıştığıyla evlenmeyecek kişi de burdan birini bulamayacağının farkındadır.sanırım muhalif hemcinslerimizin takdiri için bu kadar eleştirdiği bir blogu bizden bile sık takip edip muhteşem yorumlarına devam ediyor.
Oncelikle biz ehli sunnetiz. Rehberimiz kuran ve adı üstünde sunnettir. Peygamberin sav. Söyledikleri butun muslumanlari bağlar. Zaten O sav. Bunun için gönderildi. Sırf birkac hadis isinize gelmiyor diye bunlari hocaların yorumu deyip gecistiriyorsunuz.
Ayrica biraz edepli olun bir de bayan olacaksiniz . Demek yorumlarim zorunuza gitmis ki cevap vermeyi birakip bel alti vurmaya calisiyorsunuz. Benim amacım o olsa aksi yonde yorum yapardim ayrica gerçek hayat varken buraya ne hacet. Ayrica ne kadin ne erkek bu site karsit gorusluler tarafindan çok takip edilmedigi yorumlardan belli ki çok az eleştiri var. Ama bu az eleştiri bile size yetiyor demek ki. Ama tek yaptiginiz elestirilmenin muhatap alinmak anlamina geldigini unutup elestirileri dikkate almayip dalgaya almak. Zaten bu yüzden uzun sure yorum yapmamıştım ki bir cevap geldigi için yorum yaptim yine.
yorumlarim zorunuza gitmesin. Madem tahammul edilemeyecek yorumlar var. Yapabiliyorsanuız cevap verin dinleyelim aydinlanalim biz de. Ya da belden asagi calismaya devam edin. Secim sizin.
Onayladığım son yorumların büyük kısmını sizin yorumlarınız oluşturuyor. Hala eleştirilere yer vernediğimizi iddia ediyorsunuz. İnsaf.
Diğer arkadaş da size düzgün bir şekilde cevap vermiş, ayrıca hala iddia ediyorum ki yazıyı okumamışsınız, çünkü bahsi geçen tartışmanın kaynağı ayet. Hadis değil.
“Bayanlığımı” bilerek son kez sizin tartışmayı kabul etmeyen, demagojiyi eleştiri zanneden yorumlarınıza cevap yazıyorum.
Bu yorumu feyza adlı sahsa yapmıştım bir karışıklık oldu herhalde .. Ben siteyi yeterince araştırdım.benimkiler de dahil Çok az elestiri var (gerçi yorum da çok fazla değil ya neyse ). Benim gibi eleştiri yapanlara da sadece yer veriyorsunuz o kadar. Eleştiri dikkate alınmıyor, adamakıllı cevap verilmiyor hatta alay ediliyor. Buna rağmen ben hala yazıyorum. Bir de bu kişiyi savunmussunuz. Yahu bana bildiğin sapık muamelesi yapmış cevap falan da vermemiş. Ben yazsam yayinlamazdiniz bile hakaret var diye. Bu saatten sonra cevap haricinde yorum yapacağımı sanmıyorum. Çünkü karşımda kendilerini eleştirilere kapatmış bir güruh var.
Ayrıca feyza adlı şahıs ayetin nuzul sebebine göre bir yorum yapmış. Bilirsiniz bazı ayetler de de görüş farklılığı oluyor. Siz de burda işinize gelen hocanın yorumunu almışsınız. Bunu da doğru olan aslında bu diye sunuyorsunuz. Ayrıca koyduğunuz link hata veriyordu. Suizan yapmadan önce bir kontrol edin . Vesselam
Burada bir hoca yorumu değil meali kıstas aldım ve linkte isterseniz başka kişilerin mealleri de var. Bakmak isteyene… Link de hata vermiyor.
ne önemi var adlı şahıs:)aslında sırf bir daha yorum yapma diye cevap yazmayacaktım ancak ayetle ilgili yazdıklarımın yorum olmadığını söylemek zorunluluğu hissettim.bir insanın her söylediği vahiydir demek sizce ne kadar mantıklı?en basit örnek hepsini kabul ettiğiniz hadislerden gelsin.ağaçların aşılanmasında bir fayda görmüyorum demiş ürüne faydası olduğunu görünce de böyle yapmaya devam edin demiş.çok acıktım dedi diyelim ki bu vahiy mi?bir ayet tek başına alınıp da uygulamaya temel olacak yere oturtulursa sağlıklı olmaz.konu bağlamına başına sonuna bakmak lazım.rasulullahın din konusunda söylediği her şey hepimizi bağlar ama o vahye aykırı bir şey söylemez hepimiz kabul ediyoruz sanırım değil mi?
sapkınlık mevzusuna gelince evet yorumlarınızdan bu kanıya vardım ama anladığınız manada sapıklık değil.akidevi sapkınlık.ben de ateistlerin düşüncelerine katılmıyorum mesela ama sitelerine girip de hepiniz yanlış yoldasınız cehennemde cayır cayır yanacaksınız demiyorum.bu bir inanma veya inanmama meselesidir çünkü adamı inanmadığı cehennemle korkutmak sizi tuhaf duruma düşürür.aynı şey burda da oluyor.insanlar okumuş araştırmış ve emin olun sizin yazdığınız yorumlardan milyonlarcasını okuyup bu karara varmışlar siz sırf burda atalarımızın dinine uyun gelenek ne güzeldi ninelerimiz ne mutluydu yazdınız diye bu forumdaki yazıların içeriği değişmeyecek.ben feminist değilim bu konuda bir hassasiyetim yok kızları okuldan tanıyorum merak ediyorum okuyorum.islama uygun olmadığını düşündüğüm görüşlerle ilgili yazarlara özelden veya açıktan yazıyorum.siz hiç eleştiriye açık mısınız mesela?aynı rasulullahın yaptığı gibi Kuranla uyarın burda yazdıklarınızın içinde hiç ayet yok yazdım geçen yorumunuza cevap gelmedi?sizde bir düzelme göremedim??napacağız şimdi?
Yalnizca caninin istedigi sorularima cevap veren rumeysa reçel hanimla bu bahsi artık kapiyorum. Yineliyorum bana sapik muamelesi yapan feyza adli sahsi neden koruyorsunuz ? Beni insafa davet etmişsiniz bir de. Sizden tek istegim feyza adlı sahsin benim hakkimda yaptigi akla zarar yorumu kaldirmaniz. Ondan sonra da burada kendiniz reçel yapıp kendiniz yemeye devam edin. Recelinizi elestirenleri icerinize almayın. Afiyet olsun.
Kendisi de açıklama yapmış zaten, ben herhangi bir sorun görmüyorum yorumda, o yüzden kaldırmıyorum. Buralarda kalmamakta özgürsünüz ama onlarca mesaj yazıp hepsi onaylanmışken ve size cevap oluştururken hala eleştirilere açık değilsiniz demeniz artık komik kalıyor cidden.
Sevgili Rumeysa, sizde evliya sabrı var. Çok acaip “şeyler”e maruz kalıyorusunuz ve cidden büyük sabırla çok güzel cevaplar veriyorsunuz.
[…] Sığar” logolu videolar her yeri sardıktan, biz de eve yerimizi sabitledikten sonra sürekli “Ev Denen Kara Delik” yazım geldi aklıma. Çocuktan sonra zorunlu olarak bu evde kalma meselesini yaşamış, evde […]