REÇEL

Diğerlerine Adım Atmak

Küçüklüğü Kuran kurslarında ve sohbet ortamlarında geçmiş biri olarak böyle yerlerde sürüden ayrı olarak var olmanın hiç de kolay olmadığını söylemeliyim.

Konuk Yazar: Zeliha

Görsel: The Others filminden Nicole Kidman

Daha önce Reçel Blog’da yayımlanan yazıları okuyup ne kadar hırslandıysam, nasıl isyanla dolduysam oturup tüm hayatımı özetleyen bir yazı yazmıştım. Tüm yaşadıklarımı, tüm isyanımı tek bir yazı darbesi ile dökmek istemiştim. Bu topraklarda bir kadın olarak hele ki başörtülü bir kadın olarak yaşadıklarımı yere göğe sığdıramayıp nereden başlayacağımı nerede bitireceğimi bilememiş yazmış da yazmıştım.

Ülkemizin bir gerçeği olan Kuran kurslarında olanlara değinerek başlamak istiyorum. Küçüklüğü Kuran kurslarında ve sohbet ortamlarında geçmiş biri olarak böyle yerlerde sürüden ayrı olarak var olmanın hiç de kolay olmadığını söylemeliyim. Şimdi bazı şartların değiştiğini biliyorum elbette. Bu tarz oluşumların tek tek bireye önem vermek yerine dev bir birey öğütücü değirmene dönüştüğünü küçük yaşlarımda acı ile tespit etmiştim. Kuran sevdalısı, hafız olmak isteyen küçük ve hevesli bir kızı nasıl söndürdüklerini sıradanlaştırmak istediklerini gözlerimle gördüm. Dış dünyaya o kadar kapalı oluşumlardı ki… Hepsi öyle değildi elbette. Daha sonra gittiğim yerlerin maddi imkanları arttıkça baskı düzeyinin de azaldığını daha rahat ortamların olduğunu da söylemeliyim.

Yaşadıklarımı hayatı boyunca ev ve aile ortamından ayrılmamış, üniversiteyi bile kendi şehrinde okumuş eşimin anlamadığı gibi, sıcak ortamını konfor alanını terk etmeyen kimsenin de tam olarak anlamayacağını düşünüyorum. Sonraları avukatlık yaparken bazı Kuran kurslarında yaşanan taciz vakıalarını, yıkılan kaçak yapıları, açlıktan gelişemeyen çocukları da duydum. Asıl mesele, buralara çoluk çocuğu tıkıştırmak değil onların her birinin maddi, manevi gelişimini sağlayabilmek, ruhlarına dokunabilmekti aslında ama neler oldu.

Keşke bizim gönlümüzü okşayarak bir şeyler öğretilseydi, Annem bazen, “Burası dünya, böyle bir yer,” diyor. Burası dünya dünya olmasına da bu kimseye körpecik zihniyetlere zulmetme hakkı vermemeli. Gönlüm isterdi ki bu yerler, insanları ezen, kıran dev makinelere dönüşmeseydi, gönüllerin alındığı, gönüllerin verildiği güzel medrese bahçeleri olsaydı… Çok büyük bir istek olduğunu düşünmüyorum bunun. Hani bir Osmanlı ilahisinde denildiği gibi gül alıp gül satılan o mekanlar olsun Kuran’ın okunduğu, adının anıldığı yerler diyorum. Kuran deyince genç zihinlerin dimağına gül bahçeleri gelsin istiyorum, aç yattıkları kursların bahçelerinde gezen kocaman et yiyen böcekler değil. Geceleri hâlâ rüyama giriyor, kursumuzun bahçesindeki o kocaman sinekler. Sadece onlar da değil, düşündükçe geliyor zihnime merdivenlere oturmuş ezber yapmaya çalışan hafızlar, acemi-çaylak muhabbetleri, ranzalar, ranzadan düşüp burnumu kırmam… Ben şanslıydım ki okumam gerektiğine karar verip yoluma devam edebildim.  

“Gül alırlar, gül satarlar.

Gülden terazi tutarlar.

Gülü gül ile tartarlar.

Çarşı pazarı güldür gül.”

Bunu yazan şair Nesimi’nin canlı canlı derisinin yüzüldüğü gibi bu dediklerimi söyleyenlerin de muhafazakâr çevrede derileri yüzülüp ateşlere verilmesi işten bile değildir. Zira biz defansif bir medeniyetiz. Söylenen her eleştiri bizi bir adım öne taşımak yerine bize dış güçlerin oyunudur.

Bunları yazarken Teoman’ın son röportajını dinlemeyen varsa dinlesin isterim. Artık bizim de “diğerleri” dediklerimize adım atmamız gerekiyor. “Sertlik ve güçlük ölümün arkadaşları değil midir?” [i]

İlk yazım böyle olsun istedim, daha sonra avukatlık yaparken “başörtülü avukat” olarak maruz kaldıklarımı ve hanımefendi mütedeyyin bir kız olarak maruz kaldığım görücü usulü görüşmelerle ilgili yazmak istiyorum. Bu toplumun her kesiminde hikâye çok gördüğünüz gibi. Mevzu diğerlerini de okuyabilmek, anlayabilmek ve adımlar atmak.


[i] Stalker filminden bir alıntı.

Konuk Yazar

2 yorum