Konuk Yazar: H
Bir zihin karmaşası yaşıyor olmalıyız toplumsal görüntümüzde ve ilişkilerimizde. Ölçü alacağımız cetvele odaklanmak, onu tesbit etmek, onu irdelemek, hayatlarımızı buradan okumak/yaşamak yerine; şu hayatta rastlaşmış bulunduğumuz insanoğullarının ‘yanlış’ (bulduğumuz) pozisyonları üzerinden kendimize doğruluklar ve (bununla gelebilen bir çeşit) üstünlükler atfediyoruz, böylece temize çekmiş oluyoruz yaşantılarımızı.
Ortalama bir (muhafazakar) ülkem vatandaşı ahbabımla buluşmuşuz, sohbet ediyoruz. Herkesin farklı aidiyetleri var çeşitli sosyal katmanlarda. Hangi farklı katmana değse sözün ucu -dini cemaat, sosyoekonomik grup, politik görüş, memleket aidiyeti, mezun olunan okul çevresi, aile vs-, muhakkak bir karşılaştırma üzerinden temize çekiyoruz kendimizi.
Dini cemaat mi? Şu grupla tesettür fikrinde, bu grupla toplumsal kadın-erkek ilişkilerinde, o grupla ekonomik açıklamalarda benzer fikirdeymişiz, bunu netleştiriyoruz. Buralarda mutabıkız. Ancak şu cemaatin ekonomik konulardaki tercihleri ‘bizim’ meşrebe/cemaate uymuyor; hımmm tu kaka o halde. Bu grup da tesettür konusunda beni kınamıştı, rencide olmuştum hem, hiç nazik değildi üslubu, o halde ben de üst perdeden ona dokunabilirim meşrebime uymadığı noktada. (Benim kendi meşrebime göre ne kadar uyduğumu tespit etmesek de olur.)
Politik görüş mü? Görüşlerin ifade edildiği seviyeden (ve içerikten/nitelikten) hiç birimiz memnun değiliz, ama olabilir. Çünkü karşıt görüş daha düşük seviyede (bizim fikrimizle karşılaştırınca) seyrediyor, yani biz yine de göreceli olarak daha iyi bir seviyedeyiz. Oh, tamam o halde, rahatladık. En kötü seviyede değiliz bizim kriterlere göre ne de olsa. En kötü biz değilsek, bir şeyleri göreceli olarak iyi yaptığımız için, diğerine üst perdeden ayar verme hakkına -da- sahibiz. Yani meşru eleştiri yapıyoruz burada canım, buna da tahammüllü olunmalı.
Aile çevresi. Bizde ne paşa dedeler var, hepimiz asil ailelerden geliyoruz. Veya, göreceli olarak üstün hissediyorsak ailemizin genişliğiyle/darlığıyla, memleketimizle, gelir seviyemizle, tüketebildiklerimizle; kafi. En azından en ‘dip’ gördüğümüz pozisyonda değiliz ya, bu yeter. Rahatlattık içimizi, temizledik bu kalemden yana hesabı.
Dip nokta biz değilsek, iyiyiz, temiziz (ve dip noktada gördüğümüze ‘giydirip’ içimizi de rahatlatabiliriz), oh.
Örnekler genişletilebilir, kimlik ve aidiyetler veya iktidar olgusu üzerinden irdelenebilir, vs. Benim dikkat çekmek istediğim yer şurası: kendimizi kendi kriterlerimiz/cetvelimiz üzerinden hesaba çekmeye hiç yanaşmamamız. Baz aldığımız kriter/ler her ne ise, o skalada göreceli olarak en asgari olmamak, kafi geliyor, bir de üstünlük hissedip üslubu üst perdeden seslenmelere (!) çevirmek en meşru hak + vazife oluyor/olabiliyor.
Bu yöntem bir yere ulaştırmadığını düşünüyorum.
Herkes farklı bir cetveli kendine kriter alsın, elbette ve lütfen. Fakat artık herkesin (gerçekçi olalım, en azından çoğunluğun) kendini/çevresini/aidiyetini kendi cetveli üzerinden notladığı bir yolu tutmaya başlayabilelim. Kişilerin hatalarını ilkelere mal etmeyelim, çünkü oturup kavramları/tanımları anlamaya çalışarak incelemişliğimiz bile pek yok, birilerinin söylediği üzerinden devam ediyoruz değerlendirme yapmaya.
Karşılaştırma yapmak kaçınılmaz, bunca insan kadar renk var bu dünyada. Ancak kimin/neyin kendini nasıl tanımladığını bile bilmeden, birilerinin söylediği flu bir ‘şablon’ üzerinden, bir başkasına göre daha ‘evla’ bir pozisyon biçip kendimize, bi kenara çekilmeyelim. Bir aidiyete göre konumlandıracaksak kendimizi, önce o aidiyetin neden bahsettiğini bir anlayalım. Ki, kendimizi konumlandırışlar bir gerçekliğe tekabül etsin.
Yoksa bu muhayyel ‘evla’ pozisyonlarla bir yere ulaşamayacağız. Ulaşamamışız çünkü.
Yorum Ekle