Tartışmayı en çok sevdiğimiz kavram tabii ki ‘Müslüman kadın’ kavramı ve saatlerce bu kadınların geçmişte neler yaptığını, şu anda neler yapıyor olduklarını, yakın gelecekte ve uzak gelecekte yeni nesilleri nasıl batırıp çıkaracaklarını enine boyuna konuşmak en sevdiğimiz ilmî faaliyet olabilir. Tabii, bunları o kadınların ne yaşayıp düşündüğüne bir nebze dikkat etmeden, kuru ezberlerle konuşmakta da beis görmeyebiliriz. Elbette ortaya Müslüman kadın ve aile gibi kategoriler atmakla Müslüman erkek denen şeyi aile içinde saymadığımızı, aile dedikleri şeye de asıl bunun zarar verdiğini görmeye ne hacet! Kadınların mahvettiğini yine kadınlar toplasın değil mi?
Peki, Müslüman erkekleri kim toplayacak? Hassaten İslamcı camianın içinde çok okuyan, çok entelektüel, çok karizmatik, işine geldi mi feminist, işine geldi mi sosyalist, işine geldi mi Sufi, işine geldi mi doğa dostu olan ama bütün bunların arasında karısına, sevdiği kadına dost olamayan İslamcı erkeklerden bahsediyoruz. Herkesin teorik açıdan feminist olduğu bir entelektüel camia içinde bunları sadece İslamcı erkeklere atfetmemek lazım elbette. Çoğu sosyalist ve anarşist erkeğin de sosyal medyada ve bilimum mecrada pek feminist naralar atıp canını yakmadığı kadın bırakmadığını biliyoruz veya en azından bu kadar kadın dostu ve feminist takılırken tek bir erkeklik imtiyazını sorgulamadığını, yoldan geçen ve geçerken de “Karı benim karım değil mi lan, size ne!” diyen adamlara verip veriştirirken, kendilerinin daha incelikli ve sinsi biçimlerde sömürü mekanizmasını devam ettirdiğini de görüyoruz. Mesela hikmeti kendinden menkul bir sevgi tanımıyla yemek ve bulaşık işlerini kadının üstüne yıkmaya çalışmak, merhamet göstermeyi ille de kadının hiçbir konuda ses çıkarmaması ve söyleyeceği sözü varsa bunu söylememesi olarak anlamak ve bunu aşkın ön-koşulu olarak dayatmak, yazıp çizdiği bütün mecralarda “İşte kadınlar da böyle eziliyor.” diye bas bas bağırıp, sosyalist feminizm üzerine yazarak fan kitlesini büyütürken evdeki kadın haksızlığa uğradığını düşünüp hafiften ses çıkarmaya çabalayınca, kendi derdini anlatmaya başlayınca “Bana feministlik yapma.” (ama hani kişisel olan politikti, feminist teori böyle söylerdi!) ya da “Meselelere tek boyutlu bakıyorsun.” tarzında hezeyanlara girmek bu incelikli sömürünün ve susturmaya çalışmanın biçimlerinden birkaçı. Burada bence asıl mesele toplumsal olaylarla ilgili kimin haklı, kimin haksız olduğunu bir bakışta görebilen, toplumsal adalet, adil bölüşüm, herkesin hakları gibi meselelerden bahseden ve dünyayı kurtarabilecek formülü elinin altında tuttuğuna inanan erkeğin en temel ve önemli bir kişisel ilişkisini “Haksızlık mı ediyorum, baskı mı yapıyorum, adaletsiz davranıyor olabilir miyim acaba?” diye düşünmeden yürütmeye çalışması. Kamusal alana çıktığında insanların şiddete meyilli ve tartışmaya kapalı olduklarından yakınan bu erkekler sevdikleri kadınla olan ilişkilerinde zaman zaman fiziksel, genellikle psikolojik ve duygusal şiddet uygulayabiliyorlar. Bir duyuyoruz ki mesela, karısına şiddet uygulayan erkeklere kamusal alanda çok öfkelenip saymadıklarını bırakmazken kendi karısına dayaktan göz açtırmıyor. Veya kendisi sabahlara kadar çeşitli kafelerde, akademik ortamlarda, çayevlerinde pek feminist, entelektüel, solcu ve güzel kadınlarla feminist teorinin inceliklerini bol şakalı, esprili, kinayeli biçimlerde konuşurken kocasına duyduğu aşkı dolayısıyla birçok planından, düşüncesinden vazgeçmiş karısını evde yalnız bırakıyor. “Tabii ki ev işlerini eşit paylaşmak lazım.” laflarıyla kız tavlama arifesinde serbest atışta bulunurken, evlendikten sonra “Git iki yemek yap da ben de rahat rahat yazımı bitirebileyim.” diyebiliyor. Tabii kadın bunları yapınca kıymet biliyor mu? Elbette hayır. Ve o kadının kendisine duyduğu sevgiyi, sevgisinden ötürü vazgeçmeyecek olmasını sonuna kadar kullanıyor. Kurdukları duygusal tahakkümle de kadınların kendilerine sürekli onların gözünden bakmasına sebep oluyor ve onları ne yaparlarsa yapsınlar yeterli olamayacaklarına inandırıyorlar. Mesela kadın eve geç gelip, yediği azar karşısında “E sen de geç geliyorsun.” şeklinde bir cevap verdiğinde, “Ben erkeğim!” ya da “Yarış mı yapıyoruz?” minvalinde üsttenci cevaplar verip adalet için savaştıklarını söyleyebiliyorlar. Sürekli ne kadar derin şahsiyetler olduğunun altını çizen, bütün bu derinlikleriyle ‘sevdikleri’ kadında aradıkları en mühim şey çorbanın tuzunu, yemeğin yağını tutturup hamaratlıkta sınır tanımamak olmasına rağmen, daima anlaşılmamaktan şikâyet eden bu varlıklar dışarıdan bakan birinin tek bakışta çözebildiği meseleleri olanca zekâları ve espri yetenekleriyle anlamamak, somut durumları görmemek için bin dereden su getirmekte pek mahirler. Oysaki ne kadar merhametliydiler!
Oturdukları tahttan asla inmeyen ve tanrı konumlarından zerre taviz vermeyen bu erkekler bir de muhafazakâr erkeklerin (ya da muhafazakâr olduğunu açıkça belirten erkeklerin) kadınlar üzerinde kurduğu baskıdan şikâyet ediyorlar. Söz konusu muhafazakâr erkekler baskı kuracaklarını açıkça söylerken, sen gayet eşitlikçiymiş gibi yaklaşıp, kendini böyle gösterip, karşındaki kadını da buna inandırıp sonra yapmadığını bırakmıyorsun. Mevzu dönüp dolaşıp dürüstlüğe bağlanıyor yani. Patriyarka dediğimiz şey irili ufaklı riyaların birleşip koca bir yalan olarak karşımıza dikilmesi bir yerde. Sen de çok parlak patriyarka çözümlemelerinle bunun dışında değilsin ki sevgili feminist ekolojist sosyalist İslamcı erkek. Asıl “Dışarıda çalışıp yorulma.” derken evde senin için aynı kadının yorgunluktan ölmesini önemsemediğin zaman, bir meseleyi tartışırken karşındaki kadının nelerden geçip sana geldiğini unutarak “Biraz da ben baskı yapayım, alışıktır bu.” mantığıyla yaklaştığın zaman, bir de -ne yardan ne serden vazgeçmek adına- bu durumu “Politik açıdan feminist olmak farklı bir şey…” gibi abuklamalarla meşrulaştırmaya çalıştığın zaman epey ikiyüzlü oluyorsun aslında. Kızları tavlamak için olmadığın biri gibi göründüğün sürece toplumsal adalet filan da sağlanmayacak. Çünkü temelde böyle bir derdin yok; kafasında temel bir adalet mefhumu olan insan önce kendi ilişkilerini bunun etrafında kurmaya çalışır. Yani adaletin tesisine en çok senin ikiyüzlülüğün zarar veriyor aslında. Herkesten aşırı bir tutarlılık beklemek yapıları ve sistemleri göz önünde bulundurunca fazla hayalperestlik gibi oluyor belki ama Müslüman’a dürüst olmak yakışır. Çünkü bir Müslüman her şeyi yapar ama yalan söylemez. Riyaya bulaşmaz.
Çok güzel bir yazı, müslüman olmayan erkekler kadar müslüman erkeklerin de büyük bir ikilemine parmak basmışsınız. Teşekkürler yazdığınız için.