REÇEL

Bu Bir Kamplaşma Yazısı Değildir

Bir grup İmam Hatipli öğrenci, Kuzguncuk bostanında piknik yapıyor, aralarından bir grup genç erkek kiliseye doğru yöneliyor.

Yazar: Feyza

stratejik

Bu bir kedilerin kuyruğuna teneke bağlama yazısıdır. Ya da sapanla kuş vurma. Tabii bunlarda çocuk masumiyetine, çocuk kötülüğüne, çocuk gündeliğine dair affedilir taraflar olabilir. Belki bazı çocukların sapana her ihtimale karşı ihtiyacı da vardır, kuş vurmak için olmasa da. Neyse… Geçtiğimiz pazar Kuzguncuk’ta yaşandığını duyduğum bir olay ise herhangi bir açıklamayı, anlayışı hak etmiyor.
 
Olayı birkaç arkadaşımın tanıklığından hareketle aktarıyorum: Bir grup İmam Hatipli öğrenci, Kuzguncuk bostanında piknik yapıyor. Üsküdar belediyesinin daveti, organizasyonu yahut sadece sponsorluğu olabilir. Dolayısıyla gençlerin yanında öğretmenleri ve belediye yetkilileri var. Bu gençler, bir noktada tekbir getirmeye başlıyorlar. Kuzguncuk ahalisi ne oluyor diye etrafına bakınırken, piknik yapanların arasından bir grup genç erkek kiliseye doğru yöneliyor. “Biz bir içeri girelim.” diyen var, “Burada kilise istemiyoruz.” diyen var.

Erkekler pervasızca tekbir getirip yürürken, genç kadınlar Bostan’da kalıyorlar. Tahminim odur ki bu saçma piyese katılmak istemiyorlar. Atara atar gidere gider, Neo-Osmanlıcı, Fatih’in torunları, ümmetin ümidi genç, çatlak sesli erkekler, bütün bu uçuşan fantezilerin gazıyla insanları basbayağı korkutuyorlar.
 
Kilise durumdan endişelenip polis çağırıyor. Olay büyümeden kapanıyor. Gençler yaptıklarını belki bir çeşit gençlik anısı, belki bire bin katıp anlatılacak bir fütuhat hikâyesi olarak ceplerine atıp gidiyorlar. Ardından bir utanç duygusu gelir mi bilmem.
 
Görgü şahitlerine göre o an gençlere müdahale eden olmamış. Sadece Belediye, ertesi günü kiliseyi arayıp özür diliyor. Kıssadan hisse?
 
Bunun hissesi yok. Üzgünüm. Sadece sorular var. Giderek daralan bir İstanbul’da, giderek daralan bir hayatta, bu çocukları bu kadar pervasızca gaza getiren nedir? Kuzguncuk’a turist gibi getirip, mahallenin dayısı gibi dolaştıran tuhaf çelişkinin bir açıklaması var mıdır? İstanbul’un gittikçe eriyip yok olan hakiki dokusuna pervasızca saldırırken iş makinelerinden mi örnek alıyorlar? Bu kargaşada bir yandan kafeleşerek yok olmaya yüz tutan Kuzguncuk’ta, koskoca bir tarihe şahitlik eden kilisede tehlike bulacak kadar ne öğrenmiş, neye inanmış olabilirler?  
 
Bu gençleri atarlı bir mahalle delikanlılığına dönüştüren bu maya çok tehlikeli. Zaten olanca eşitsizliklerle, şiddet yüklü bir tarihten çıkıp gelmiş bir avuç Hıristiyan insanı varlıklarıyla, sesleriyle, Müslümanlıklarıyla korkutmamaları için illa Kemalizm’in sopası mı gerekiyor? Sapanla kuş vurulmaz, komşu rahatsız edilmez, pazar sabahı gürültülü Fatihçilik oynanmaz. Yeni İmam-hatiplerde bu kadarcık bir toplumsal sorumluluk anlayışı geliştirilemedi mi?  100 yıldır dışlanan, gizlenen ve susturulanın ardından okullarla, gençlik merkezleriyle, şiir geceleriyle, mehteranla gelen kamusal görünürlüğün sınırı, menzili, amacı bu mudur?
 
Zincirinden kurtulan ve büyük yatırımlarla açılan bu okullarının çimentosuna nefret ekenin çatışma biçeceği çok açık. Bu kadar kırılgan bir kamusallıkta, rüzgâra da, fırtınaya da tahammül kalmadı. Yorulduk. 

Feyza |REÇEL

11 yorum

Müge için bir cevap yazın İptal Et

  • alayı böyledir. eskiden de böyleydi. doksan yılında fatih ihlye başladım. meşhur kırmızı renkli rum lisesine karşı yelkenler biçilecek şarkısını söylüyorduk söyletiyorlardı gaz veriyorlardı. vasat bile denemeyecek hocalar sınıfta rum lisesine karşı konuşuyorlardı. bugüne birşey değişmedi. ihllerin kesin kapanması lazım. miadını çoktan doldurmuş neye hizmet ettiği bilinmeyen okul türü.
    yazan: 28 şubat sırasında imam hatipler kapatılamaz diye slogan atan bir gafil. :))))

    • Aramıza hoşgeldiniz gerçekleri hepimizden önce görmüş, aydınlanmış, iyi kalpli genç. Biz de uzundur sizi bekliyorduk.

      • aranıza girmeye niyetim yok. “altın nesil” diye diye ifsad ettiler. fırkayı naciye harbiden naciye oldu. gençliğin imanını turşularla reçellerle çaldılar. :))

      • İmam Hatipler hakkında bu söylediğiniz genellemelere kesinlikle katılmıyorum. Bir örnekten yola çıkarak bütün imam hatipleri ve bütün imamhatiplileri bu şekilde değerlendiremezsiniz. ben de imam hatipte okudum ve imam hatipli çok arkadaşım var. bu tür taşkınlıklar yapan azınlıklar malesef her yerde her toplulukta olabiliyor. bu taşkınlıkları genele yüklemek çok acımasızca bir dil. bunları söyleyerek sadece insanların imam hatipler hakkında ne düşünmesini istediğiniz yansıtmış oluyorsunuz.

        imam hatiplerde okuyan öğrenciler, öğretmenler başka bir ülkeden ya da gezegenden gelmedi. onlar da bu ülkenin gerçekleri. imam hatip olmazsa başka yerde olacaklar. imam hatiplere karşı çıkmakla orta öğrenimde İslami içerikli derselerin müfredatta yer almasına karşı çıkmış oluyorsunuz. zira imam hatipleri diğer okullardan ayıran özellik bu… eğer karşı çıktığınız ve eleştirmek ya da genellemelerle yaftalamak istediğiniz İslam veya muhafazakarlık veya dindarlık veya bunun Türkiye’de nasıl öğretildiği ise bunu deyin. daha açık olur.

  • zengin bir tespit. İnsan ve mekan arasında, hareket ve zamana bağlı ciddi bir fark var. Kuzgüncuk’ta bir yapının dönüşmeyen dokusuna karşın, insanlar hele hele gençlik bir hayli değişken. Yazınızda tam olarak neye endiişelendiğiniz birbibine karışmış durumda. Kiliseye mi? Gençliğe mi? Hristiyan komşularımıza mı? İmam Hatip’lere mi? Galiba bu türden pek çok yazının değerlendirmenin ortak kaygısı “dönüşüme ilişkin endişe”. Hiç birimiz, ve hiç bir yönetici, eğtmen ya da yazarın baş edemediği, sürekli sürgünlerini göremediği tohumcuklarla paydaşı olduğu değişim..Değerlendirmenizde, değişen ve pervasızlaşan tipik bir postmodernleşme olayında, çocuk, fetih, belediye, gençlik başka başka renklere bürünürken, Kilise ne kadar da asil duruyor. Gençller fatihçilik oyanyayım derken, onları da, sizi de ve hepimizi de içten içe fetheden bir heykel gibi duruyor orada. “Bu kadarcık toplumsal sorumluluk” diyerek altını çizdiğiniz hakikat, çok da parçalanabilir bir şey olmasa gerek.Bu arada sözümona imam hatipler o yüzyılın altmışında vardılar,

  • Ne yazık ki biz hoşgörümüze örnek verirken yine o bölgedeki aynı bahçede yeralan camiyle birlikte kilise ve havranın bulunması örneği verilirken bu davranış ancak uzun vadede kiliseye yarar mazlumiyet çekicidir çünkü…

  • Bir Kuzguncuk sakiniyim. 50 yıldır Kuzguncuk’ta ikamet eden komşularımın anlattıklarına göre mahalledeki Hıristiyan ve Yahudi sakinler yıllar önce göç etmişler bile. Giderek tektipleşiyoruz, giderek tahammülsüzleşiyoruz ve farklılıklardan doğan tüm zenginliklerimizi yavaş yavaş kaybediyoruz..

  • İman, inanç liseyle dersle olacak şey mi? Bağdaştırmak abesle iştigal etmektir, mukeddasatımıza zarar verecek söylemlere kapı açmaktır. İmam Hatip Liseleri bir nevi meslek lisesidir. Yoksa çocuğumu göndereyim de dinini öğrensin ya da inkişaf etsin gibi bir mantık olabilir mi? Müslüman bir ülkede, herkes öncelikle ailesinden öğrenir dinini ve görerek yaşayarak inkişaf ettirir imanını. Bu çekişmeden, stresten bu ülke , hepimiz kanser olduk adeta farkında değiliz. Cenab-ı Allah’ın elçisi, habibi “Senin dinin sana benim ki de bana” demiş. Eşitlik, adalet, güzel ahlak bunların derdine düşelim. İmam Hatipler arttı ne oldu. Tahkiki iman patlaması mı yaşandı? Din hayatttır. Hayatımızın içine sokamadıkça dinimizi sancılar bitmez. Siyasetvari söylemlerin içine iman ve hakikatler sokulamaz. Ama müslüman bir ülkede insanların en temel inanç haklarını yaşaması engellenirse yıllar boyu yara içeriye büyür sonra da farklı yerlerden patlar. İHL’ de okuyan bir kızım var. Normal ortaokuldan sonra iyi bir puanla okuluna başladı. Beklentimiz manevi anlamda bilinçli ve dingin bir ortamdı.Başarı çıtası endişeleri, manevi kimliğin bir okulun adıyla özdeşleştirilmesi yanlışları bu kurumların amacını da faydasını da baltalıyor. Kutuplaşmak değil istişare ve birbirini dinleyerek orta yol bulmak ve kucaklama gerekiyor. Üzerine didiştiğimiz her şey ortak çünkü.

  • çok yazık. sorsan hepsi ‘Osmanlı’nın torunu’dur, ecdadımızı yere göğe koyamaz; bunu da dine imana ecdada sığınarak yaparlar. oysa ki Abdülhamid’in 29 Mayıs 1903 ‘te ilk fetih kutlamasını yapmayı danıştıklarında, ‘Yapmayın, Rum tebaam rahatsız olur ‘ dediğini bilmezler….

  • bir kesimi sürekli eleştiren gördüğünüz her hatadan yola çıkarak genelleme yapıp düşünce ve yaşam tarzlarını kendinize göre biryerlere koymaya tamamen sizin yaşadığınız tecrübelerden kaynaklı taraflı bir bakış açısı keşke herkesi bu kadar eleştirme hakkını kendinizde bulurken objektif olabilseniz s

  • Bir şeyi eleştirmek için genele yayılmasını mı beklemek gerekiyor?

    Yazıya gelince, maalesef sosyal medyada dehşete düştüğümüz şu günlerde duygulara tercüman olmuş.
    Daha dün sırf mezhepleri sorgulamamak için “namaz kılmayanın öldürülmesi gerektiğini” söyleyen birileriyle tartıştım (ve aklınızın alamayacağı kadar kalabalıklar).

    Işid zihniyetliler aramızda sessizce dolaşıyorlar, korkunç bir gerçeklik.