Yazar: rumeysa ç.
Şimdi biz Reçelcilere (!) Boğaziçili olmamız üzerinden (?!) birçok eleştiri geliyor ya, Reçel’in editör kadrosundan Boğaziçili iki insandan biri olarak (Oran 6’da 2 yani!) Ramazan da gelmişken bu kimliğimi ne kadar sevmediğimi tekrar hatırlamak istedim.
Çevremdekiler bilir, her yaz, yaz okulundan ders almama rağmen Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nde yaptığımız çalışmalara katılmak için (reklamını yapmadan duramıyorum, Boğaziçi’ne dair hala tek sevdiğim şey) kampus civarında olurdum. Üniversite hayatımın tamamındaki Ramazanlar da bu döneme gelince Ramazan benim için Boğaziçi’nde yalnız yaptığım iftarlar, hatta çalışma saatini bir türlü ayarlayamadığımız için (Burada da çok sevgili arkadaşlarıma saygılarımı sunarım) koştura koştura tek sandviçle yaptığım iftarlar olarak var uzun zamandır.
Evet, Boğaziçi’ne orada olduğum sekiz sene boyunca hiç Ramazan gelmedi. Hisarüstü meydanındaki yemek yenen mekanlar hiç boşalmadı, zaten ezan sesini zor duyduğunuz o meşhur Güney çimlerde herkes dondurmalarını yedi, latte’lerini yudumladı. Bu durumdan rahatsız mıydım? Hayır. Hatta regl olduğum ya da başka nedenlerle oruç tutamadığım/tutmadığım zamanlarda yemeğe olan erişimim görece kolaylaştığı için bir nebze sevdiğim bile söylenebilir. Ama yine de Ramazan ve oruç öyle bir ibadet ki insan kendisi gibi olanlarla şöyle göz ucuyla selamlaşmak, birlikte bir iftar yapmak, özellikle o açlığın son zamanlarını, insanın iradesinin hem gücünü hem de güçsüzlüğünü aynı anda hissettiği anları birlikte yaşamak istiyor.
İşte böyle bir Ramazan Boğaziçi’ne benim orada olduğum sürece sadece bir kez geldi: Yeryüzü iftarlarının* çok yaygınlaştığı zamanlarda Boğaziçi’nde de bunu düzenleme inisiyatifini alan arkadaşların vesilesiyle Güney meydanda yaptığımız iftar. Oruç tutmadığı halde yurttan yemek yapıp getirenlerle kendi evde yaptığım poğaçayı, yukarıdan sandviçini kapıp gelenlerle yaptığım keki paylaştığımı hatırlıyorum. Gözlerim yaşarmadı desem yalan olur, kendimi cidden Boğaziçili hissettiysem o gün hissetmişimdir herhalde.
Bu yazı vesilesiyle de şunu fark ediyorum, mezun olalı 2 sene olmasına rağmen, o da bebek vesilesiyle, ilk defa Ramazan’ı Boğaziçi’nden uzakta geçireceğim. Seküler dünyanın merkezinden Üsküdar’daki Ramazan’a bu geçişin bünyeme yaşattığı kültür şoku da belki başka bir yazıya malzeme olur, kim bilir.
* Yeryüzü iftarları deyince buraya minik bir not düşmek istedim. Yeryüzü iftarlarının ilkini düzenleyenler arasında işin ucundan tutan biri olarak Emek ve Adalet Platformunda yer aldığım günler de hayat hikayemin önemli bir parçası. Çorba kaynatıp iki parça böreğini bir parça kekini paylaşma o günden beri Ramazanlar’ın otellerde tecrübe edilen halinden rahatsız olanlar için önemli bir dayanışma, tanışma biçimi oldu. Ama bir süre sonra bunun, özellikle de Gezi dönemine denk gelen kısmının anlamını yitirdiğini, orucu ve Ramazan’ı bir politik malzeme haline getirdiğini düşünüyorum. O en baştaki iki tas çorbayı beraber içmekten oruçla iktidara direnmek aşamasına nasıl geldik hala anlayamamışken Boğaziçi’ndeki Yeryüzü iftarları bu sürecin ortalarında bir yerinde hala ilk aşamadaki naifliği koruyordu. Ben de yazıma böyle bir yerden konu etmek istedim bu iftarları.
reçel’deki yazılara ara sıra denk geliyorum da şimdiye kadar en acıklısı buydu. kardeşim oruç tutmayan ve başörtülü olmayan boğaziçililer sizi sevmiyor, hatta nefret ediyor niye anlamıyorsunuz.
büfk boğaziçi’ne dair en sevdiğin şeymiş ama senin iftar saatine bile saygı gösterememişler o kadar sene. sen hala vay efendim orucunu yiyenlerden rahatsız olmamıştım ama benim gibileri görmek istemiştim de. yok kardeşim senin gibi kimse yok orada. seni de sevmiyorlar.
Yazıdan bunu anlamak icin cidden kotu niyetli olmak lazım, ne diyim…
sanki o oruc tutan bir takim insanlar da bize bayiliyor?? dindar insanlarin arasinda iyi insanlar ve kotu insanlar oldugu gibi, dindar olmayan insanlar arasinda da iyi insanlar ve kotu insanlar vardir.
ben oruc tutarken insanlarin bana kendi yemek yeme haklarindan feragat edip “saygi duymasini” istemiyorum, niye zorluyorsunuz?
Kim kimi neye zorluyor yahu?!
Tekrar yazıyorum, ben burada kendi tecrubem uzerinden bir seyler yazdım. Etrafımda goremedigim Musluman arkadaslarımı o iftarda gormeyi yazdım o kadar… Bana saygı duyun, siz de yemek yemeyin mi yazıyor yazıda?
size soylemedim
Ozur dilerim, oldukça enteresan yorumlar aldı yazı malumunuz.
Nedir bu yazdıklarınız? Siz kimin adına böyle genellemeler yapıyorsunuz? Siz kimsiniz ki “sizi sevmiyorlar hatta nefret ediyorlar” diye yazıyorsunuz. Ne kadar içi boş ve anlamsız sözler bunlar. Ne şimdi bu yazdıklarınız eleştiri mi tepki mi? Sekülarizm’den anladığınız bu mu yani?
ben de arada sirada denk geliyorum receldeki yazilara …ve simdiye kadar en acikli yorum buydu. bogazicililer(!) buyuk ihtimalle senin gibileri sevmiyor (bak nefret ediyor da demiyorum) yoksa oruc tutan ve basortulu olanlarla hicbir sorunlari yok.
Çelişkiler içinde bir yazı olmuş. Hem çevrendekilerin “latte”lerini yudumlarken rahatsız olmadığınızdan bahsediyorsunuz hem de etrafınızda gücünüzü ve güçsüzlüğünü paylaşmak istediğiniz insanların bulunmasını tercih ediyorsunuz. İftar yapacak boğaziçililer bulamıyorsanız siz o çimenlere arkadaşlarınızı getirip iftar yapabilirdiniz. Kimse de size karışmazdı. Ben de sizin gibi yeryüzü sofralarını politik bulmaya başladım. Ama öncelikle Ramazan ayını başta politik buluyorum, hatta oruç tutmanın artık seküler veya seküler olduğunu iddia eden memleketimizde insanlara baya empoze edildiğini düşünüyorum. Sizin böyle bir niyetiniz olmayabilir, bilemem. Bir de bu yönden bakmanızı isteyeceğim sizden Ramazan ayına.
Mesele arkadaşlarımı getirmek degil, mesele kendi tecrubemin tasviri. O yuzden bana ozgu ve genellemeden uzak, hatta muhtemelen o yuzden de celiskili…
Orucun politik oldugunu dusunuyorum ben de pek tabii, ama bir direnisin sekuler bir ogesi degil. Onu soylemeye calıstım, anlasılmamıs sanıyorum…
yok rümeysa hanım, anlaşıldı. Kendi tecrübenizi çok güzel tasvir etmişsiniz. Yazıyı beğenerek okudum. Anlaşılmadığınızı zannetmeyin diye yazıyorum bu yorumu da :)
Bir Boğaziçili olmayan olarak, Boğaziçi’ne gittiğimde düşüncelere dalmışımdır hep* (Epi topu iki kere gitmişimdir ama hala etkisinden çıkamadım.) Yazınızı okurken tekrar düşüncelere daldım.
Boğaziçi benim için “istesen, çalışırsın, gidersin” grubunda bir okul. Hani, paraya pula, torpile, dayıya bakmayan bir şey. Demekki o isteyenlerde, çalışanlarda, oruç tutanların sayısı mı az? Nedir? Ya da oruç tutanlar iftar saatlerinde okulda takılmayı mı tercih etmiyorlardır nedir?
Böyle sorular kafamda dönüyor, duruyor.
*Ulan benim buraya gelmeme neden engel oldular? -katsayı mağduriyeti
*Ulan böyle kampüs yapcak paranız vardı da yapmadınız ya ne diyim size. -okulumun tarihçesine küfretmem (boğazda arsa alcağmıza, şurdaki bostanlığı alırız, daha ucuz.
*Ulan adam tokalaşmayacağımı anlamadı bile, beni hiç görmemiş ki nereden anlasın? Hadi beni başörtüsünden göremedi, erkekler neredeydi? Onları da mı görmemiş?
Karman çorman bir yorum oldu rümeysa hanım, kusuruma bakmayınız, bırakıyorum, dağınık kalsın.
Bebenizle birlikte, hayırlı ramazanlar diliyorum.
bu birtek bogaziciniz sorunu degildi ne yazikki.
ege mezunu biri olarak bende 4 sene boyunca ramazanlarda pek ezan sesi duymadim. uzaktan gelen bir sesle orucumu actim. kantinler falan tabiki hic bos kalmadi. ustune hoclardan biri derste herkese cay ismarladi. kafaya bak neyi test ediyorsa. ismarladigin cayi icmedim diye dusuk notmu verdin bilemiyorum, verdiysende canin sag olsun ben yine bolum birincisi oldum.
velhasili kelam bircok universite kampusunde ayni seyler yasaniyor ne yazikki. caddelerde sokaklarda da belki.
hep beraber oruc tutalim demek musluman (%90 muslumanim diyen, cenaze namazi kililan bir topluluk oldugumuz icin bunu yaziyorum) bir ulke icin fazla marjinal nede olsa.
bir de dip not ben bunlara uzuluyorum. ramazani boyle gecirmemize uzuluyorum. yeri gelince muslumanim diyip cami ahalisi tarafindan cenaze namazi kilinan ama ramazanmi oda ne ki? diyen insanlarla dolu bu topluluk icinde ramazanda daha da uzuluyorum,
kimse senin orucuna karismamis, sen insanlarin oruc tutmamasindan neden rahatsiz oluyorsun?
Yok cidden ya ben anlatamadım ya da anlamamazlıktan geliniyor.
Rahatsız olmadığımı, sadece orucun hep beraber icra edildiğinde güzelleşen bir ibadet olduğunu, o ortamı bulamadığımı yazdım.
Rahatsız olduğumu nereden çıkartıyorsunuz cidden anlamadım
hani hepimiz muslumanizya (musluman degilim diyene tabiki bisey diyemiycem) hep beraber oruc tutsak ne guzel olur diyorum. kimsenin orucuna tutmamasina karismiyorum, kendi capimda uzuluyorum
OZGURLUKLER ulkesinde benimde uzulme ozgurlugum vardir heralde.
Bezdirdiginiz icin olabilir. Selcuk universitesinde bir gay oldugunu dusun, gunde 5 vakit ezaninizi cektigimizi dusun ve burada bogazicinde gonlumce ramazan yasayamadim, insanlarin hala bizim gibilerden kacacak yeri kalmis diye mizildanmanin yarattigi ofkeyi anlarsin belki. Gerci pardon, empati sadece muslumanlar magdur olunca vardi degil mi
Bu üslupla tartışmayacak, size “benim de gay arkadaşlarım var” edebiyatı yapmayacağım.
Ama empatinin ne demek olduğunu biliyorum ve sizin kenarından bile geçmediğinizi iddia edebilirim kolaylıkla.
Birinin mağduriyeti ne olursa olsun öfke yaratamaz, öfkenin olması için nefret vardır ve nefret kötüdür.
gay olanlar musluman olup namaz kilamiyormuymus. ezandan rahatsizmi oluyormus.
ne sacma bir ornek bu ya. heralde son gunlerin etkisinde kaldiniz. ergen beyinler icin cok normal anlayisla karsiliyorum
“sizin kenarından bile geçmediğinizi iddia edebilirim kolaylıkla.” tartismiyor ama hobi olarak hakaret ediyorsunuz sanirim :) celiski jeneratoru gibisiniz masallah. neden nasil bezdirdiginizi anlayin
Çelişkileri tespitteki sonsuz başarınızdan ötürü sizi tebrik ederim(!) Bezdiyseniz kapı açık, ardınızı dönüp çıkabilirsiniz sevgili okur.
Selam, sizi arada sırada takip ediyorum benim yazınızda dikkatimi çeken bambaşka bisey oldu, regl dolayısıyla oruç tutmadiginiz günlerden bahsetmeniz. Anladığım kadarıyla Kur’an ile epey haşır neşir birisiniz, Kur’an ı Kerim de kadınların hayız halinde iken yapamayacaklari şeyler arasında oruç tutamayacaklari ile ilgili bir ayet yok. Bu kural uydurma hadisler ile dine sonradan eklenmiş ve haram sınıfına sokulmuştur ve bu uydurma ile milyonlarca müslüman kadının vebalini alınmıştır. Sizden ricam bu konudaki ayeti tekrar okuyup ve yorumunu, eğer ikna olmazsanız yani daha fazla açıklamaya gerek duyarsanız bazı aklı başında ilim adamlarından da dinlemeniz olacak çünkü biz yıllarca maaalesef bu yüzden ramazanın neredeyse üçte birini orucsuz geçirdik ve konudaki sahih olmayan hadisleri yazan, yayan kimseye hakkımı helal etmiyorum. Bu tamamen yahudilik den dinimize geçmiş bir safsatadır yani adetli kadının pis gibi algılanıp her türlü dinî ritüelden uzak tutulması vs. vs. Bu konu cook önemli olduğu için fazla hassasım ve elimizde Kur’an gibi bir rehber varken vakit kaybetmeden gerçekleri ve uydurmaları ona basvurarak öğrenebiliriz.Umarım önerimi dikkate alır ve büyük bir yanlış anlamadan dönersiniz, selâmlar…
Hassasiyetiniz ve detaylı yorumunuz icin cok tesekkur ederim. Acıklamalarınıza tamamen katılıyorum, ancak regl’in ilk gunlerini ozellikle oldukca agrılı geciren ve neredeyse bayılacak hale getiren biri olarak hastalık durumu uzerinden oruc tutmuyorum Ramazan’da, kendimi iyi hissettigim gibi de tekrar baslıyorum. Orada buna dair bir ibare yazıyı tamamlamıs, tesekkur ediyorum.
Yazıldıktan yıllar sonra karşıma çıktı bu yazı, Eline sağlık Rümeysa, ne güzel anlatmışsın. Benim okuldaki tüm Ramazanlarım derslerle çakıştı Üstelik günler pek kısaydı, iftarlar ders saatine denk gelirdi sıklıkla. Saatime bakıp bir yandan hocayı dinlerken bir yandan iftar yapmak niyetiyle ağzıma attığım şekerin kokusu geliyor şimdi burnuma. O zaman zihnimde aynı soru döner dururdu, Benden başka kimseye Ramazan gelmiyor mu acaba?
Halbuki dersin azıcık erken bittiği ama eve yetişmenin imkansız olduğu zamanlarda Hisarüstü’nde iftar yapmak zorunda kalınca anlardım oruç tutanların ne kadar çok olduğunu. Eğer yeterince erken gitmezsem en berbat tabildotçunun kapısında bile sıra olurdu.
İstanbul bana her Ramazan bu hissi verir: gündüz etrafıma bakınınca şaşırırım, hiç mi oruç tutan yok acaba diye. İftar saati etrafıma bakınca yine şaşırırım, herkes mi oruçmuş bu nasıl iş diye. Şimdi Ramazanın gerçekten de hiç gelmediği bir şehirde yaşarken iki şaşkınlığı da özlüyorum. Oruç bu kadar yalnız hiç bir şeye benzemiyor cidden.