Konuk Yazar: Aslı Meva
Sabah olmuş. Uyandım. Her sabah yaptığım gibi yataktan kalkmadan telefonumu aldım, haberleri kontrol ettim. Bu gece de temiz dedim çok şükür. Önceleri sabah ezanından evvel kalkardım. Bu kadar erken kalkmaktan şikayetçiydim ama gün erken başlıyordu hiç değilse. Kahvaltıyı televizyonun karşısında tek başıma yaptım. Televizyon kanallarını gezdim bir haber var mı bir konuşan ses veren? Yoktu işte… Benim gündemimden uzaktı, ben de onların gündemine uymayıp gündem dışı kaldım. Evlilik programları sonra magazin programları derkeen öğleni bulan rahatlığımla bir de kahve içtim.
Öğleden sonra ne yapsam diye düşünüyorken aklıma takip ettiğim forum sayfaları geldi, bizimle ilgili bir haber duyum var mı diye. Tam bakacaktım ki vazgeçtim. Bir kahve daha içeyim dedim. Henüz kendime gelememiştim. İçinde bulunduğum duruma uyanmak istemiyordum. O yuzden uyku uyanıklık arası günün yarısı geçsin diye beynime hafif uyuşukluk veren saçma şeyler izleyip, kafeine gömülüyordum. Annem kafeinle aramdaki samimiyeti hiç sevmedi, ben de o henüz eve gelmemişken işleri hızlandırıyordum. Aslında işleri hızlandırmayı seven bir yapım vardır. Hemen olsun istediğim, ya da bir an önce sonuca ulaşmak istediğim şeyler çoktu. Mesela yüksek lisansımın tezini bir türlü yazamadım, aslında aklımdan çıkmayan, yazamadığım için beni daha çok yoran tez ödevimi bitiremeyişim eve de yansımıştı. Ben biraz tez çalışayım dediğimde annem 2 saat sonra gelip hadi bitirdin mi tezini diyordu. Tezimi bitiremedim anne, keşke beni bitirmeden ben onu bitirseydim. Ama bunların bir önemi yok şimdi…
Kafeine doyduğumda yani artık midemdeki boşluğun devleştiği ve bir süre sonra da sinir katsayımın giderek arttığı zamanlarda aklıma geldi yine. Baktım haberlere her şey aynıydı. Başkanlık, operasyonlar, tutuklamalar… Neyse bugün de temiz dedim çok şükür.
Annemin ısrarla elime tutuşturduğu şişleri aldım, yarım bir battaniye varmış onu tamamlayacakmışım. Şişleri aldığım an elime bir daha bırakamayacakmışım gibi geliyordu. Sanki o şişler benim mahkumiyetim olacak, arkadaşlarımla buluştuğumda, ya da eve gelen misafirlerin yanında çıkarıp devam etmek zorunda kalacakmışım gibi, hiç bırakamayacakmışım gibi… Yok dedim abartma her şeyi abartıyorsun. Yakın bir dostum da aynı şeyleri söylüyor. Sen hep böyleydin abartıyorsun, rahatla biraz. Her şeyi kafana takıyorsun, fevri olmaktan vazgeç. Düşünme bunları, sonuçta nice suçlu insanlar dışarıda dolaşıyor. Ben suçlu muydum, suçluysam suçum neydi ki? Neyse dedim birazcık örgüden battaniyeye mahkum olmam herhalde. Bebek battaniyesi sonuçta çabuk biter. Bebek dedim de, kendi bebeğime hiçbir zaman örmediğim belki de öremeyeceğim battaniyeyi hamile olan kuzenimin ikinci kızına örüyorduk. Aynı yaştaydık ama o hızlı çıktı, bir an önce sonuca ulaştı. Çok da iyi oldu. Hayata tutunacak güzel sebepleri oldu. Bana da bir sebep olsun mutlu olayım diye çok uğraştı sağ olsun. Hayatımdan hiç çıkarmak istemediğim ve istemeyeceğim bir adamla tanıştırmıştı beni ama talihsiz bir zamanda talihsiz bir durumdan dolayı istemediğim bir biçimde sonuca ulaştı. Kafama takmamalıydım, sonuçta suçluyum diye bırakmamıştır beni. Adam vazgeçmiştir, benim yanımda durmaktan, adamlığından. Neyse bunların da bir önemi yok artık…
Tek önemli olan şeyi bekliyorum günlerdir. Gerçi ben bir kez daha geçmiştim bu yoldan, çok değil 4- 5 ay kadar önceydi. Görevden uzaklaştırmam bitmiş mesleğime iade edilmiştim. Yine iade etsinler de beklerim diye düşünüyordum ilk zamanlarda. Beklemek erken evresinde güzel bir duygu, ümit dolu. Güzel anılara duygulara yoğunlaşıyorsun bu evrede. Sebepsiz gülümsemeler yerini kasıtlı gerilimlere bırakıyor ikinci evresinde. Anlamsız sorgulamalar, gerçek dışı kurgular ve sürekli takip etme arzusu. Acaba ne yapıyordur şimdi, beni ne zaman arar, profil resmini değiştirmiş mi? Mesaj atsam mı? Yok yok bu sefer o atsın. Yok ya ben bunu anlatmıyordum. Beklemekten bahsediyordum. İşte son evreden bahsetmedim size, isyan, bağırma ve kavgaların ardından gelen en son evre, bu kadar beklemenin üstüne yorgun bir beden ve zihnin inzivaya çekilmesi sonucu kişiyi rahat bırakması ve yakasından düşmesi ile sonuçlanıyor. Neyse ben ilk iki evreyi 2, 3 defa atlattığımdan bu son bekleme imtihanına direk 3. kurdan başlıyorum. Çaresizliğin verdiği boşvermişlik, nehirde akan bir yaprak parçası olmak filan işte, herkesin bildiği türden şeyler…
Akşam oldu çok şükür, bir gün daha bitti. Bir gün daha yaklaştım sonuca. Pek hızlı olmuyordu ama olsun. En son beklediğim şeyler bana iyi gelmemişti ama bu kesin iyi sonuçlanacaktı. Sonuçta ilkinde görevime iade edenler şimdi niye iade etmesin diye düşündüm. Yani olumlu bir örnek vardı karşımda. Hem de örnek kendim oluyorum. Kendim bana örnek oldu nasıl bir işse artık. Telefonuma baktım gece, kimse mesaj atmamış aramamış. Haberlere baktım tekrar, temizdi. Bir film açtık kardeşimle. Hayat güzeldir! Hayatın güzel olduğunu düşünmediğim şu günlerde iyi gelir diye düşündüm. Hiç iyi gelmedi, daha beter etti. Kafeine başlayayım dedim ama annem hadi yat artık diye ısrar etti. Dinlemedim. Hiç dinlememiştim. Öğretmen olma dediğinde de dinlememiştim. O kadar puanı heba ettin dediğinde de hiç takmamıştım. Herkesin bir puanla kaçırdığı muhteşem üniversiteyi ben kaçırmamıştım. Öğretmen olma isteğim de karşı konulamazdı o zamanlar. İdealist ruhum pelte kıvamına geldi şimdilerde. Şimdi kızıyorum kendime, küfürlü kızmalarım. Buraya yazamam. Kendimi dinlediğim için mi kızıyorum, başkalarını dinlememe huyuma kafamın dikine gitmeme, görüşme dediği adamla görüşmeme… Kızgınlığımı buraya yazamayacağım kadar küfürlü.
Biraz güleyim diye kardeşimin açtığı programı izlerken, çağırdı babam. Khk yayınlanmış bir bak kızım. Nihayet beklemelerim sona erdi diye düşündüm. Bekleme imtihanımı yine veremedim, ikinci kez aynı imtihan diyordum kuzenime dün. Ama bak bugün vermişim meğer. Heyecanla açmaya çalıştım sayfaları. Tabi bir anda yoğunluktan sayfalar kilitlendiğinden açamadım, sonucu görmem için de biraz beklemem gerekecekti. Khk sayfası açılınca hemen altındaki eklere doğru ilerledim. Heh! İhraç listesi burada. Açtım ihraç listesine öğretmenlere doğru ilerledim. Çokça kişiyi atmışlar yine, kesin ihraç oldum diye düşündüm bir anda ama yok dedim niye ihraç olayım, sonuçta ilkinde iade edilmiştim. Yani olumlu bir örnek vardı karşımda. Hem de örnek kendim oluyorum. Kendim bana örnektim. İlerledim bulunduğum ile ve sonra ilçeye doğru. O zaman işte bekleyişlerim sona ermişti. İçimde tarifsiz bir rahatlama oldu. Beklemenin son evresinden farklı bir ferahlık karşıladı beni. İşte orada adım karşımdaydı. Orada öylece duruyordu. Ama ilk defa bu kadar tiksindim kendi, adımdan soyadımdan, yanında yazan baba adımdan da hatta ve doğum tarihimden. Karışmasın diye her şeyi yazmışlar. Alışmıştım ismimi bu ekranlarda görmeye. Kpss ile ilk atamamda da adımın yanında yazan mutluluğa, kazandığım üniversitede de adımın yanında yazan mutluluğa…. Bu sefer adım bana çok çirkin, çok anlamsız ve mutsuz göründü. Anlamsızca benim ona bakmamı bekliyordu. Ben baktım ve binlercesi baktı benim adıma ve belki de kendilerininkine. İşte bekleyişlerimin sona erdiği gündü bugün. İşlerin bu kadar hızlı olması beni sevindirdi. Sonuca ulaştım neyse ki. Sonuca ulaşmayı çok severim demiştim değil mi? Heh! Bir de şey vardı sen artık bir sonuç bekliyordun, bense karar veremiyordum o yüzden aramadım seni.
Ne kadar iyi ifadeetmişssiniz, kaleminize saglık. Gecmiş olsun!
Benim yorumumu yayınlamamanız ama eline sağlık diyen yorumu yayınlamanız ne kadar da enteresan. Bu yazıda kaybettiğine yanan bir kişi var. Ama asıl sorun suçlandığı konu. Hiç bir şey böyle bir suçtan daha ağır olamaz. Ama yazar bunu hiç gündemine almamış. Yazarın acısını dikkate alamıyorum bu sebeple. Sizi de çifte standart uyguladığınız için kınıyorum.
Bir önceki yorumunuz yazarın içerisinde bulunduğu durumu göz önüne almayan, sürecini olumsuz etkileyecek bir yorumdu ve o yüzden yayınlamadık.
“Suçu gündemine almamış” demekle açıktan “suçlusun demek ki” demek arasında var fark var, biz de burada yazarı suçlayan tavırları yazarla dayanışmak adına yayınlamıyoruz. Bu zamanda suçlayıcı, itham edici şeylere değil birlikte güçlü hissedeceğimiz yorumlara ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz.
Hangi birliktelikten bahsediyoruz. Bir darbe girişimi atlattigimizin ve bunu yapan insanların en büyük desteği attığımız çığlıklara rağmen bu yapının çevresinden uzaklaşmayan -tamam belki ellerinde silah yoktu- onların her dediğine he diyen maddi manevi desteğini esirgemeyen takipcilerinden aldığını biliyoruz hepimiz. Burada bir birliktelik yokken şimdi bu yapıya tek bir kelam edilmeyen bu yazının tamamen yapılan uygulamalar üzerinden demegoji yaptığını görebiliyoruz. Lütfen bu yazıya gösterdiğiniz hassasiyeti bu yoruma da gösterin. Yaşadığımız süreç çok ciddi bir süreç ve böyle duygusal yazılarla sulandırılmayacak kadar da önemli.
Biz de bu sizin “ciddi” sürecinizde kaybolan, yiten, değersizleştirilen hayatları öne çıkarmaya çalışıyoruz. Ve o yüzden yorumlarınızı yayınlamadık daha önce.
Biz “sulandırmak” ve küçük resimlere bakmak, küçük hikayelerden büyük umutlar üretmek için burada çabalarken sizin insan hayatını görmezden gelen, büyük resimlerde kaybedecek kadar gözü kararan yorumlarınızı yayınlamama özgürlüğümüzü kullanıyoruz. Siz de bu “sulandırmalardan” uzak durmakta özgürsünüz.
hatice hanım, cemaate en büyük desteği verenlerin kim olduğu biraz tartışmaya açık bir konu değil mi? belki iyi belki de kötü niyetlerle ucundan köşesinden bu yapıya dokunmuş yüzbinlerce insan var, darbe girişiminin bütün sorumluluğunu onların omuzlarına yıkmak ne kadar hakkaniyetli? darbeyi bank asyaya para yatıran emekliler mi planladı? bu yapının ajanlarının askeriyenin, hukuk sisteminin içinde en üst konumlara gelmesine bir sendikaya üye öğretmenler mi sebep oldu? bu insanların basiretsizlikten öte ne gibi bir suçları var? esas önlem alması, uyarılara ve raporlara dikkat etmesi, devleti yönetirken devletin kurumlarına sahip çıkması gereken siyasi sorumlular “kandırılmışız, allah affetsin” diyor, ama biz işin en kenarındaki, olan olaylardan çoğunlukla haberi bile olmayan insanlara sorgusuz sualsiz ceza kesip “gebersinler” diyerek, meramını anlatanlara kulak tıkayıp bu merama yer verenlere de tepki gösteriyoruz. yakışıyor mu?
diğer yandan, mesela bu yazıdaki kişinin suçlu olup olmadığını veya suçunun ne olduğunu, neden işten çıkarıldığını biliyor muyuz? “sorun suçlandığı konu” demişsiniz, suçlama bir yargılanma ve cezalandırmayı gerektirir. burada bir suçlama değil doğrudan bir cezalandırma var. cezasını verecek kadar eminsek suçundan, o zaman sorgulanması, bu yapıyla ilgili bilgisinin ne olduğunun tespit edilmesi, en azından sonraki aşamalar için bilgi toplanması gerekmez mi? bunların hiçbirisi yapılmıyor. biz cezalandırmadan yola çıkarak suç tahsis ediyoruz, bu kişi gerçekte ne yapmıştır bilme olasılığımız yok. cezalandırmanın adaletli olup olmadığını sormuyoruz bile. khk’da “örgütle iltisak veya irtibatı olan” deniliyor, yasal olarak bir tanımı yok, hangi kriterlerle ölçeceğiz iltisakı? diyelim sizin bir arkadaşınızın babasının bank asya’da hesabı vardı. o zaman arkadaşınız, oradan da siz terör örgütüyle iltisaklı sayılır mısınız? tedbiren sizi de işten çıkarsalar, “e tabi hiçbirşey böyle bir suçtan ağır olamaz, assınlar beni” mi diyeceksiniz? “ihtimal bile varsa devletle ilişiği kesilmelidir” diyor bir kesim, nasıl ölçeceğiz ihtimalin sınırlarını? bunun 28 şubat sürecinde bütün dindar insanların “irtica ile ilişiği olma ihtimali var” diyerek devletten çıkarılmalarından ne farkı var?Cemaatten ve üniversitedeki marifetlerinden çok çekmiş, bu sebepten akademisyenliği bırakmış birisi olarak çok isterdim o insanların yaptıkları usulsüzlükler ve haksızlıklar için mahkemeye çıkıp ceza almalarını. ama bu yapılanlara baktığımda hiç adalet yerini bulmuş gibi bir ferahlama hissedemiyorum.
keza, diyelim ki yargılanmasa da bir suçu var, tesadüfen de olsa doğru tespit edildi ve bu suçun cezası olarak işten çıkarıldı. bu durumda cezası verilmiştir, bundan öte bir kötü muamele hakkaniyetli midir? işten çıkarılanların eşleri de işten çıkarılıyor, iltisak ve irtibat tanımı sebebiyle. başka işe alınmaları da engelleniyor bu insanların, sgk kayıtlarına geçiyor khk ile ihraç edildikleri. işe alan firmalara telefonlar ediliyor. pasaportları zaten iptal edilmiş. ne yapacaklar? “suçları büyük” eyvallah, ama idamın bile bir usulü vardır. aç bırakarak idam edilmez mesela, acı çektirilmeden hızlıca öldürülür. bu kitleye verilen bu “dışlanıp, aç kalıp sürünerek ölüm” cezası insafa sığıyor mu? bari devlet çocukları için önlem alsa yurtlara yerleştirse, onların nedir günahı ki ana babalarıyla aç kalmalarına içimiz sızlamıyor? seri katillere, çocuk tecavüzcülerine, binlerce insanın hayatını karartan mafya babalarına veya dolandırıcılara reva görmediğimiz insafsız muameleler bunlar. vicdan denildiğinde “ama onlar meclisin önündekileri öldürürken vicdanları var mıydı?” diyorlar. bu insanlar mıydı o kurşunları sıkan? darbede sorumlulukları nedir bu kadar vicdansız muamele görmelerine bakıp “oh olsun” dedirten? Kalbimiz bu kadar kararmış olmamalı. Nefretle doluyuz, çok üzülüyorum. en ağır suçun bile cezası yasaya göre adaletle verilmeli, gerisini ben allah’a havale diyorum. suçsuz birisine zulüm edilmesine yanlışlıkla da olsa destek olmaktan, intikam hislerine kapılmaktan allah’a sığınıyorum.
demogoji midir bunların hepsi? zerre kadar doğruluk payı göremiyor musunuz, vicdanınızı bir gıdım bile sızlatan bir şey?
Ne kadar kibar bir üslupla kovuyorsunuz sayın editör. Bu da statukonun yeni bir versiyonu galiba. Aslında tam bir reçelce bir tavır bu. Zira bir reçelin miktarları bellidir. Şekeri fazla olursa biraz fazla kaynarsa limon tuzu az olsa ya da çok olsa hepsi reçeli bozar. Farklı düşüncelerde ancak yaptığınız reçele uygun olsun istiyorsunuz. Bir kısır ya da aşure kadar zengin olabilmeniz dileğiyle. Kovulduguma göre bu da son yorumum. Selametle.
Ben sizi “kovmadım”, yalnızca burada ne amaçla ne yaptığımızı anlattım ve sizin suçlayıcı ve itham edici tavırlarınızın farklı düşünce değil suçlayıcı ve itham edici tavırlar olduğunu söyledim. Bu tavırlarla da Reçel çatısı altında izin vermiyoruz. Eleştirilerinizi bekleriz, ama bu yaptıklarınız eleştiri değildi.
farklı seslere yer veren, muhalif tavırlı ve aynı zamanda tarafsızlığını koruyan medya platformu bir elin parmaklarından az zaten, reçel de bunlardan biri olmayı başarıyor, bu çizgiyi beğenmeyenlerin seslerini duyurdukları ve duyuracakları anaakım medya var ellerinde, mutlak manada haklılar her konuda, yargısız infaz uzmanları, peki peki anladık ama burası bizim çöplüğümüz, müsade edin de biraz dertleşelim birbirimizle..