Doğu Karadeniz’de eskiden bir âdet varmış. Bir kız gelin olduğunda bir masanın üzerinde sandalyede oturtulup üç gün “sergilenirmiş”. Civar köylerden gelen geçenler kızı izlemek için gelir, kız o sırada susar, başı önde akşamın gelmesini beklermiş. Bu merasime “Görümlük” denirmiş. Size teyzemin hikâyesini anlatacağım:
Elimde kendi işlediğim mendil, bir masanın üzerindeki sandalyede oturuyorum. Üzerimde gelinliğim, Bugün ilk günüm. Bir oda dolusu göz… Gözlerin en irisi kayınvalidemin. Gözlerinin parıltısı adedince ben de güzelim. Gözler geliyor, gözler gidiyor. Mendilim ıslak. Konuşmam yasak. Kendim işlememişim gibi mendilin iğne oyasının örneğini çıkarıyorum. Güzelim, biliyorum. Kayınvalidem bu yüzden odada var. Aşağı köyde bir kızın görümlüğünde kayınvalidesi odaya hiç girmemiş, duymuştum. Kız çirkin, ben güzel. Kızı hayal ediyorum. Benim düğününe gitmem yasaktı. Kaçırılmamdan korkardı hep babam. Kız çirkin, ben güzel. Kayınvalidem odada. Yaşım on altı. Bu sessizlik niye?
Kenara çekiliyor gözler. Bir sahnenin perdesi açılır gibi. Ortasında yeni bir çift göz doğuyor. Bana doğru yaklaşarak büyüyor, büyüyor, kolumda O’nun sıcaklığı… Ben, bayıldım. Açtım ve gün bitmiş. Ayıldığımda eskisi kadar büyük değildi o bir çift göz. Gözlerim gözlerinde. Bu odada başka göz yok.
***
Sar mendili sar, sar, sar. Çöz mendili çöz, çöz, çöz. Elim kokuyor mu acaba? Sarımsak, kıyma, soğan, kara lahana… Başımı kaldırdım. Kayınvalidem odada. Halayla sarma sardık da sabah. Halanın gözlerinin pırıltısı adedince sarmalarım da güzel. Gözler gözlerin üzerinde. Gözler camdan içeri taşıyor. Bugün ikinci günüm. Sar mendili sar, sar, sar. Çöz mendili çöz, çöz, çöz. Ne vardı ki bayılacak? Uğultuyla dolu oda. Bir tek ben yokum. Gözlerim gözlerini arıyor. Mendilim buruşuk. Dün gece ne güzeldi… Göze göz… “Mendili kapa ağzına kız, gelin gülmez”. Dudaklarımın ardında bir dizi kahkaha. Gülmedim ki! Ama bu gözler de hiç eksilmiyor!
O bugün gelmedi. Kayınvalidem hâlâ odada. Kahkahalar karnımın gurultusuyla aynı şarkıyı söylüyor. Birinin bıraktığı yerden diğeri başlıyor. Sarma kalmış mıdır? Tabaklar geliyor, tabaklar gidiyor. Eller ellerin üzerinde. Süpürge ekmekler. Uğultular azalıyor. Sanırım hava karardı. Camdaki yıldızlar da birer birer sönüyor. “İnebilirsin artık” dediler bana. Önce sandalyeden, sonra masadan indim. O yok. Kayınvalidem yok. Sarma yok. Gelinliğimi çıkardım. Mendil sandıkta. Ben gelinim artık. Görümlüğüm bitti.
Yorum Ekle