REÇEL

Ben Bu Verilerin Neresindeyim?

Her şey yolunda dostlarım ve biz kapitalizm tarafından aldatılan, safdil kadınlarız.

Konuk yazar: Tenaquz

16581062718_584915c949_o (2)

Geçenlerde bir konferansa katıldım. Kadının çalışması ve küçük yaştaki çocukların bundan olumsuz etkilenmeleriyle ilgili bir konferanstı. Tam başlığını hatırlamıyorum.

Konferans, bir doktora tezinin bizimle paylaşılmasıydı ve bir sürü istatistik içeriyordu. Nordik ülkeleri, Amerika ve İngiltere’den örnekler veriliyor, kadın hareketlerinin başlaması ve gelişmesi, sonuçları aktarılıyordu. İstatistikler kafamda dönerken benim midem bulanıyordu. Türkiye dışı ülkeler anlatılırken nefessiz kalıyordum. İç dünyamda bambaşka bir harp vardı.

Kadının çalışma hayatına atılması, ülkelerin ucuz iş gücü arayışı üzerine kurulu stratejilerle anlatılırken, ben evimdeki sorunları ve bununla birlikte (ülkenin ekonomisini zerre kadar önemsemeden) acaba iş bulabilir miyim diye düşünüyordum. Bir de konferansta annelik rolü yüceltilirken, biricik partnerimin benim anneliğimi sabahki mesajıyla ne kadar da (!) yücelttiğini…

Nazik bir mesajla beni anneliğim hakkında uyaran sevgili eşim, yıllar önce, ikinci çocuk hakkında düşünürken, benden başka bir çocuk istemediğini çünkü benim iyi bir anne olmadığımı söylemişti. Neden böyle düşünüyorsun diye sorduğumda “çünkü evde müzik dinliyorsun ve saçın açık geziyorsun, ben çocuğumun İslami bir ortamda büyümesini istiyorum” demişti. Ve ben bu adamdan her şeye rağmen ikinci çocuğumu yaptım. Bugün istatistiklerle konuşurken konuşmacı, ben bu hatalarımın toplam, bölüm ve çarpımlarıyla, hayatımdan çıkardıklarıyla uğraşıyordum.

Sabah Avrupa’ya uçan eşim, bana mesaj atarak eğer ölürse, benden tek isteğinin çocuklara kızmamam olduğunu söyledi.  Haklıydı. Babalarını çoğu kez görmeden uyuyan sevgili çocuklarımın tüm sorumlulukları benim üstümdeyken, akla gelebilecek hemen her şeyle ben ilgilenirken, yemesinden içmesine, gezmesinden uyku saatine, sporundan özel dersine, okulda yasadığı sorunlardan market alışverişine koşturup durduğum anlarda sinirlerimin gerildiği, arada çocuklara çıkıştığım hatta bazen kızdığım doğruydu. Üstelik çevremdeki herkesin ‘senin kadar sakin insan görmedim’ demelerine rağmen çoğu kez. Çoğu kez sabırlı biri olarak tanınmama rağmen. Bazen rahatlığımla başkalarını rahatsız edecek kadar, çocuklarım için koşturmalarıma ‘yeter artık ama’ dedirtecek kadar özverili olduğum halde. Çalışmak için onların büyümesini beklemeyi düşünmeme rağmen. Evet, ben suçluyum çünkü arada çocuklara kızar hatta azarlayabilirim (burada arkadaşlarımın düşündüğü, eşimin düşündüğü, gerçekte ben temalı temsili görseller kullanmak isterdim).

Fakat sevgili eşim bu mesajı attığı zaman, eşimin onlarla bensiz geçirdiği on günlük ‘tatil’, yani çocuklara babaannesinin baktığı ve yine kocam için az sorumluluk içeren günlerde bir sinir küpüne dönmesi hatta çocukları fiziksel olarak hırpalaması geliverdi aklıma nedense. Ne kadar ayıp şey yaptığım. O bir baba ve zaten doğuştan yeteneksiz çocuk bakmaya. Anne olan benim ve bir sabır, mükemmellik, hoşgörü, yaratıcılık abidesi olmak üzere genetik kodlarla bezeliyim. Ah nasıl da bunun dışına taşabilirim? Ah nasıl da öfkelenebilirim? Ah benim yetersizliğim!

Konferans devam ediyor, kadınların başkaları tarafından akıllarının nasıl çelindiğini öğreniyor, bir yandan da içimdeki ateşi söndürmeye çalışıyordum.

Hâlbuki suçluyum; keşke çalışsaydım dediğim için. Ah keşke bu adamdan hiç çocuk yapmasaydım demekle hatalıyım. Kızımın çalışıp kendi parasını kazanmasını istemekle, evlenmese de olur demekle, eğer evlenirse karşısındaki adama güvenmeden çocuk yapmasın diye düşünmekle büyük günahkârım.

Aslında her şey yolunda dostlarım ve biz kapitalizm tarafından aldatılan, safdil kadınlarız. Allah taksiratımızı yüce istatistikler huzurunda affetsin.

 

Konuk Yazar

7 yorum

  • Kadınların gözü açılmasın diye “bilimsel” görünen verilerle kandırdıkça kandırıyorlar. kadını kendi kontrolünde tutabilecekleri kölecikler halinde durdurmak için dini de kullanmaktan çekinmiyorlar. kendi kişilikleri sallantıya düşünce isyan etmeyi hak olarak görüyorlar da kadının kişiliği sallantıya düşse ki, onlara göre, kişilik diye bir şey olamaz kadında, isyan etse kibirli enaniyetli olduğuna onu ikna etmeye çalışıyorlar. kim bunlar? Ülkemizdeki, dini kullanmakta bir sakınca görmeyen ataerkil geleneğin muhafazakarları… bunlar, dini ancak ataerkil yaşantıyı gerçekleştirmeye yarayan bir araç olarak görenler… yani, gördüğümüz kadarıyla bunların dini imanı “ataerkil düzen”den başkası değil… inandıkları cennet bile ataerkil. yaptıkları siyaset de ataerkil. kadını batının güzel yönlerini görmesini engellemek için modern telkinler içeren kadın sporlarına, müziğe, rahat giyinmesine hatta kadınlığını hissettirici makyaj yapmasına bile tahammül edemeyenler. kadınıyla erkeğiyle böyle yetiştirilmişler. eleştirel düşünenler bi şekilde bu kıskaçtan kurtuluyor. hepinize bol eleştirel düşünmeler…

  • Riyakarlığı şiar edinmiş insanlar her yerde sanırım. Hiç kimseyi iyi-kötü olarak tek cümlede nitelendiremeyeceğiz. Çünkü dışarıda ne kadar başarılı, ne kadar dindar, ne kadar sabırlı ve hoşgörülü olursa olsun, hayatının farklı köşelerinde bu özelliklerin her birini ihlal ediyor sanırım. Eşinize Allah akıl fikir size de sabır versin. Psikolog bir arkadaşım insanları değiştirmeye ya da anlamaya çalışma demişti bana. Çünkü benim için gümüş tepsinin yansıması gibi berrak görünen şeyler onlar için bir kalastan ibaret. O yüzden olan bana oluyor. Size bu gümüş tepsiden bir yansıma aktarayım mesela. Annemin arkadaşlarından biri büyük bir iş adamı. Kendisi alenen eşini aldatıp sekreterine ev kurup ondan olan çocuklarıyla yaşıyor. Herkes özellikle de iş yaptığı insanlar bu durumu bilmesine rağmen güvenilir görüntüsünden bir şey kaybetmiyor bey efendi (!) Buraya kadar bilindik olay. Bundan sonrası şöyle ki çocukları ilkokuldayken arkadaşlarının aileleri yanlış intiba olmasın diye onlara açıklama yapmak durumunda kalan vefakar eşin kapısı çalınıyor bir gün. Kocasının birlikte mutlu bir hayat geçirdiği sekreter hanım “Eşiniz beni sekreteriyle aldatıyor.” demeye gelmiş. İşin komik tarafı bu sekreter akıllı çıkmış nikah falan da istiyor. Çocuklarıyla ortada kalan eski sekreteri teselli etmek de vefakar eşe düşüyor. Üçüncü evini kuran bey efendi (!) büyük meblağlarda koca koca işler yapmakta, güvenilirliğini sürdürmekte ve başı dik göğsü kabarık gezmeye devam ediyor. Duyup okuyup da kaldıramadığım öyle çok şey varken nasıl birine güvenip hayat kurabilirim bilemiyorum.

  • Okuyunca sinirlendim. Öncelikle sonuçta sizin bakış açınızla yazılmış, eşinizin ne düşündüğünü bilemeyiz ama, evlenirken eşinizi tanımıyor muydunuz? ya da sonradan mı değişti? gerçekten katlanmanız için bir sebep yok aslında.
    Sonracığıma, izlediğim bir dizide şöyle bir replik vardı: “Annelik dünyanın en yalnız şeyidir.” gerçekten de öyle sanırım. çevrenizdeki insanlar size bir ölçüde destek olabilir ama çocuğunuzu en çok önemseyen, en çok emek harcayan sizsiniz. eşiniz ne kadar yanınızda olsa da bu böyle.

  • reçel’de şuana kadar beni en çok etkileyen yazı bu sanırım.
    evde, otobüste, derste sürekli aklımda dönüp duran cümle: “ben bu istatistiklerin neresindeyim?”

    ben eşinize tahammül edebilmenizi de, “rağmen” ikinci çocuğu yapmanızı da anlıyorum. sadece bunu söylemek istedim.

    istatistiklerin de canı cehenneme.

  • Eşinize yönelttiğiniz eleştiriler konusunda sonuna kadar haklısınız. Fakat istatistikler noktasında şöyle bir şey söyleyeceğim: Çocuklarınızı büyütmek ve tabii ki bütün yaşananlara rağmen hayata devam etmek noktasında gösterdiğiniz emek, çaba ve gayretiniz var. Bunlar istatistiklere girmeyecek kadar yüce erdemler. Ve siz sadece bu sebeple değerlisiniz. İstatistikler sadece sayıların değeri ile ilgilenir, sizse sayılara sığmayan “değerlere” sahipsiniz ve sadece bu bile, sizin kendinizi değerli hissetmeniz için bir sebep… Bu değerin, eşiniz ve tabii ki tüm kadınların eşleri tarafından da görülmesini dilerim..