REÇEL

Başörtüden Başörtüsüzlüğe Giden Bir Yol Varmış Gibi…

Bana bu yolda yürüdüğümü söyleyenlerden bahsedeceğim. Kendisini varış noktasında olduğu için geride kalanlara bakıp “Siz de bir gün buraya geleceksiniz” diyenler…

Konuk Yazar: Garibe
Görsel: Enrico Ferrarini

Konunun ne olduğu malum. Başlık kendini epeyce açık ediyor. Ama yanlış anlaşılmasın, bu yolda yürüdüğümü söylemeyeceğim. Bana bu yolda yürüdüğümü söyleyenlerden bahsedeceğim. Kendisi varış noktasında olduğu için, geride kalanlara bakıp “Siz de bir gün buraya geleceksiniz” diyenler…

Başörtüsünden vazgeçenlerle ilgili bir dolu tartışma var. Bu onlardan biri değil. Ben başını örtmekte çok zorlanan, ama başını açmak istemeyen, İslam dininin neden bireysel günahlarla bu kadar ilgilendiğini kendine açıklamaya ve kabul etmeye çalışan ve aslında hiç değişmek de istemeyen biri olarak bu yazıya başlıyorum. Sık sık, bu kurallara uymanın aslında kendinden çok daha büyük bir inanca ait hissedebilmenin gerekliliği gibi düşünüyorum. Kurallara uydukça, sınırların içinde mutlu olmayı ve huzur bulmayı keşfediyorsun; inancın merkezine doğru ilerliyorsun; çevren sarmalanıyor. Ama çoktandır sarmalanmış değil, boşlukta hissediyorum.

Böyle bir konumda bulunmak, aslında bana benzeyen bir sürü kişi olduğunu tahmin etsem de, bireysel anlamda büyük bir yalnızlık… Çünkü, konuşamıyorsun ve çözemiyorsun. Konuşmak çözmek için belki yararsız, ama çözebilme umuduyla birileriyle konuşmak istiyorsun. Ama ben bu tarz çatışmalara hiç girmemiş, imanı büsbütün, kendini hiç çeperde hissetmemiş arkadaşlarımla bunları elbette konuşamıyorum. Sorgulamak ve Allah yolunda olmak ile ilgili tüm zihinsel faaliyetlerin, çabanın hepsi çok değerli sayılmalıyken; onlar sana kendilerinin çoktan varmış olduğu bir noktaya bir gün belki varacak biri gibi bakıyorlar. “Niye…” diyorlar, “Niye böylesin?” “Herhalde bu da açılacak…” diyenlerden bahsetmiyorum bile. Ve işin doğrusu, etrafımda öyle çok arkadaşım da yok. Toplumsal ve siyasi meselelerdeki anlaşmazlığımız bizleri çoktan zıt köşelere itti.

Etrafımda başını açan; dinden çıkan ya da çıkmasa da günaha girerek Müslümanlığa devam ettiğini söyleyen sayıca çok fazla kadın arkadaşım da var (Erkeklerin bireysel günahları nasıl yaşadığını zaten bilmiyoruz, din ile ilgili kullandığımız her parametre de kadına uyarlanacak, kendini açıklatacak şekilde çünkü). Bu arkadaşlarımın beni daha iyi anlayacağını düşünürdüm, bazı sorgulamalarımızı, çıkmazlarımızı konuştuğumuz çok derin sohbetlerimiz olurdu. Ama fark ettim ki, ben bir yere varamıyordum. Tıpkı “çok dindar” arkadaşlarımdaki iletişimde olduğu gibi zorlanmaya başladım. “Hala namaz kılıyorsun demek ha?” cümlesinden “Sanki bir bira içmekten de bir şey olacak, sarhoş bile olmuyorsun, niye kendini bu kadar zorluyorsun ki?” ye varan bir sürü cümle…  Kişisel alanlarını ihlal etmemek için itina gösterdiğim, dünyada tanıştıkları heyecanları çocuksu bir arzu ve keşif duygusuyla anlatışlarını -hiç ilgilenmesem ve neden benle paylaştıklarını anlamasam da- onlara kendileri kötü ya da yargılanmış hissettirmeden dinlemek için uğraş verdiğim, yapmak istemedikleri şeylere -mesela başörtü takmak- dair harekete geçişlerinin onlar için özgürlük olduğunu kabul ettiğim arkadaşlarım bir gün bu özgürlüğü tadacak olmaktan kaçışım olmadığını söylüyorlar, irrasyonel bir biçimde böyle olmakta tutturmazsam yani.  

Dayanışmanın çaba gerektirdiğini bilirdim, ama bu kadar zor olacağını ve moral bozacağını düşünmezdim. Tüm bunları yazarken ve sık sık düşünürken, camide tuniğimi çekiştiren; yolun ortasında saçımın gözüktüğünü söyleyen teyze ile neden hala inançlı bir Müslüman gibi yaşamaya çalıştığımı soran arkadaş arasında hiçbir fark göremiyorum. Biri kendinin sıkı sıkıya bağlı olduğu dini kuralları, benim iyiliğim için, bana hatırlatıyor. Diğeri de kendinin çok rahat nefes aldığı o alana, gene benim iyiliğim için, beni çekmeye çalışıyor.

Konuk Yazar

5 yorum

  • şimdi peki ne yapmalıyız bu yazıyı okuyunca dedim ki tamam işte benim gibi hisseden birileri var .ama hala kafam çok karışık

    • Bu durumlar nasıl aşılır bilmiyorum, böyle bir deneyimim yok. Daha farklı durumlara ayrımcılığa, mobbing’e pek benzemiyor bu tecrübe. Daha önce yurtdışında Faslı Müslüman bir arkadaşın yanında kaldığımda ümmet duygusunu çok sıkı sıkıya hissettiğim bir zaman olmuştu; öncesinde o dönemde de kafam çok karışıktı. O his benzersizdi benim için. Belki kendi aramızda, kendi çevremizdekilere açılmayı destek olmayı denemeliyiz. O olmuyorsa da, internetin imkanlarını… Benim için yazmak ilk adımdı, kafamdaki sesleri azaltabildim.

    • merhaba. benim de bu konuda bir tecrübem yok ama benzer konularda en doğrusunun kendi kararımı verebilmek olduğunu çok deneyimledim. bu konuda da düşündüm, inandığım dinin değerleri dahası bu değerlere uymak beni tamam kılıyorsa benim doğrum budur, insanlar ve toplum değişir. ben de bu değişimin dışında kalmadan arkadaşlarımın sohbetlerine ortak olarak kendi doğrumu yaşarım. yaptığım sorgulamalar beni alternatif bir gerçekliğe ikna ettiyse yine kendi kararımı verip yeni bir yola girerim. ben demiştim diyenler olursa tebrik eder geçerim. bana göre iki türlüsü de özgürleşmek demek. dayanışma için kollektif hareket şart ancak bireysel kararlar hep önce gelir. ve maalesef her şey her zaman yolunda gitmiyor, yakınlarımız sırtını çeviriyor, arkadaşlarımız önyargılı olabiliyor. hepsine ve her şeye rağmen mücadeleye devam.

  • Yazıyı böyle “hah bu ben ya” “hah tam da ben” gibi gibi okudum. Başörtülü değilim. Bir zamanlar öyleydim. Müslümanım, gereklerini uygulamaya çalışıyorum her daim. Ben beğensem de beğenmesem de bir hakikatin var olduğuna inanıyorum.
    “Sen hala şöyle böyle misinlerle” uğraşırken, bir Eskişehir kızı olup yıllar önce kısa saçım ve piercingimle (hepsiyle ayrı ayrı sosyal mücadeleler verilmiştir) başörtüsü takmaya başlamamla, daha sonra açılmam (bu da ne ise:) insanların yine tonla açıklama beklemesi… Şu sıralar 40’ıma yaklaştığım, bir sosyolog olarak bütün bu sosyalliklerin kadın bedeni üzerinden dönmesinden aşırı derecede kıl olup millete “fuck off” çektiğim güzel peygamber yaşlarına geldim şükür. Nasip olursa başörtüme sımsıkı takılıp uçuşa geçmek istiyorum. Yine bir sürü bir sürü parmaklar, kabuller, olurlar olmazlar dönüyor çevremde… 18 yaşımın o cesaretini yeniden toplarsam, güzide toplumsallıklarımıza ..ktir çekip “ne isem o” olabilmeyi umuyorum. Su gibi berrak anlatmışsın yazar kadın! Çok sevdim. Yazmadan duramadım.

  • baş örtüsünü günah kabul edenle etmeyen arasında dağlar kadar fark var, yani başörtüsü örtmediği halde örtmek gerektiğini ve günaha girdiğini düşünenle örtmenin gereksiz olduğunu düşünen tamamen farklı yerdeler, yazar bir tutmuş onları.