REÇEL

“Armudi Budakladum”

Kendimi bildim bileli bayramımız şehirlerarası yolculukla geçer. Eski/yeni Karadeniz şarkıları/türküleri de sağ olsunlar bizi hiç yalnız bırakmaz. Bu bayram ertesi günlerde ise (kulaklarınızın pası silinsin!) ben de size bir liste hazırladım.

Yazar: Meryem Selva

Kendimi bildim bileli bayramımız şehirlerarası yolculukla geçer. Eski/yeni Karadeniz şarkıları/türküleri de sağ olsunlar bizi hiç yalnız bırakmaz. Bu bayram ertesi günlerde ise (kulaklarınızın pası silinsin!) ben de size bir liste hazırladım. Buyurunuz, “Karadeniz şarkıları ve türkülerinde mâşuk ve mâşuğu sevme şekilleri” (Yorum sizin):

1- Alınamayan kız: “Babasından istedim” – İsmail Türüt

Söz ve müziği anonim olan bu şarkının sözlerini İsmail Türüt birazcık (!) sansürleyerek yeniden yazmış. Kız isteme geleneğinin hiyerarşisini dinlediğimiz şarkının hikâyesi ise şöyle; oğlan bir kıza vurulur –aslında kızı kaçırmayı kafasına koymuştur ama gene de bir prosedürü uygulayayım der-. Kız hariç herkesle görüşür. Önce babasından ister, babanın cevabı nettir: “Kızım küçük”. O da anasından ister ama anası da izin vermez, nasıl izin versin? Kızının “çeyizi yoktur”. Ablasından ister. E abla bu, hem kardeşine toz kondurmayacak hem ortamı kızıştıracak, niye saklasın? Kızın “sevenleri çok” deyiverir. O zaman sıra erkek kardeşe gelir. O babadan daha nettir: “Sana kız mız yok!” der kestirip atar. Ama bizim oğlan kararlı. Amcadan devam eder. Adam ne yapsın dış kapının mandalı, “benden sorulmaz” der. Dayı için “torun kıyılmaz”, halaya göre kız “köyden ayrılmaz”, teyze anne yarısı ona göre de kızın “eşi bulunmaz”. Uşak ne yapsın? Bir anda hiyerarşi piramidinin en üstüne çıkıp dedeye gider. Dede kaçık, “al da kaç onu” der. Bizimki ise niyeti halis olduğundan (!) dedeyi dinlemez, muhtara gider. Muhtar “mühür vuramaz”, aza “imza atamaz”, hocası “nikah kıyamaz”. Gerisin geriye son çare enişte ve yengeye gider. Ailenin en politik üyelerinin biri “karasız” diğeri “tarafsız”dır. O da komşuya sorar –e herkese sordu çocuk komşu eksik mi kalsın?-. Komşu “burdan geçmeyin” der çocuğu kovalar. Bu noktada gökten inme bir Fatma abla belirir şarkıda, bizim âşık oğlanı ormana gönderir. Çocuk yalnız mı gitsin? Tabancasını da alır. Ormanın derinliklerinde kızla buluşur. Kız orağa davranır, oğlan bıçağa. Sonrası meçhul.

2- Doyulamayan kızlar: “Yenge Kızı” –Kazım Koyuncu

Söz ve müziği anonim olan bu türküye ise Kazım Koyuncu “Dünyada Bir Yerdeyim” albümünde yer vermişti. Şimdilerde aynı çizgide Marsis gurubu seslendiriyor. Bu şarkıda yenge kızlarından birini bile bir türlü seçemeyen bir âşıkla karşı karşıyayız. Birincinin saçları güzeldir, ikinci şarkıyı diyenindir ama asıl karısı ikinci değil beşincidir, üçüncüyü almak güçtür, dördüncü ise dert. Altıncının ne yapsın yanakları güzel. Yedinci deli, sekizinci semiz, dokuzuncu domuz derken onuncu da çocuk bayılır. Biz de bayılmadan üçüncü şarkıya geçelim en iyisi.

3- Dallanıp budaklanan armut: “ Armudi Budakladum” – Cimilli İbo

Çocukluğumdan beri anlamlandıramadığım yegane türkü. Değilleme metodu ile ilerleyen şarkıda âşık oğlan armuta çıkar. Sevdiği kız da ağacın altına gelir. Oğlanın canı sıkılmış olacak ki armutların sarısını seçip kızın peştemaline atar. Armudu budaklar, dallarını saklar, derken hızını alamaz anasının yanında kızını kucaklar. Bu noktada şarkıda bir anda elalemin sesi gibi bir nakarat duyulur, çocuğu hizaya çeker: “Armut budaklanur mi? Dallari saklanur mi? Anasinin yanine kizi kucaklanur mi?”. Bu normatif hatırlatmadan sonra çocuk apolojik biçimde döküverir eteğindeki taşları: “Yok ki parali dayım sülalemiz fukara”. Ve başlar gene armut budaklamaya. Şarkının sonunda da bombayı patlatır kaçar: “O kendini zanneder severdim kardeşini”.

4- Kız kardeş cazibesi: “Soğanın Cücüğü” – İsmail Türüt

Bu şarkının –diğer İsmail Türüt şarkılarına göre- pek bir olay örgüsü yok aslında. Oğlanın sevdiği başkasına nişanlanır (tipik). Ama kızın kız kardeşi vardır (E bu da tipik!). Ve tabii ki soğanın cücüğü olduğuna göre kızımız pek tatlı olacak. Bizim oğlan da aşkını kalbine gömecek. Ama yooo, o da ne? Çekip gitmedi bu çocuk. Tıynetinde yok. Çünkü o “kimselere kaptırmaz soğanın cücüğuni”, evlendiyse ablası, alır küçüğuni.

5- Yöresel bağlam: “Dam başında sarı sarı kediler”- Ayhan Alptekin

Sarp sınır kapısının Karadeniz halkı için önemi büyüktür (!). Bu kapının açılmasıyla yeni tip bir maşuk doğmuştur yöre halkı için: Sarı kedi. Nitekim sosyo-kültürel bağlamda Ayhan Alptekin de bu değişime kayıtsız kalamaz. Alır klavyesini, konuşturur şarkı sözlerini:

“Dam başında sari sari kediler
Karşı beri miyav miyav dediler
Gel buraya laz uşağı dediler
Cebumdaki paralari yediler”

6- Sadist arılar: “Yabani Ari Gibi”- Cimilli İbo

“Cayir Cayir Yanayi” albümünden bu şarkıda ise Cimilli İbo karşılıksız aşktan acı çeken bir aşığın feryadına ses verir. Çocuğun tek dileği vardır sevdiğinden:

“Yabani ari gibi gezme dalıma gezme
Madem bal vermeyisun çiçeklerumi ezme”

7- Er kişinin hayali: “Uzaktan Kumandali” –Herem

Anlatılmaz, dinlenir!

Ve Bonus: Milenyum Herem

 

*Görsel: Tayfun Keçecioğlu

Meryem Selva | REÇEL

2 yorum

  • “Yavuz geliyor Yavuz da Denizi yara yara Kız ben seni alacağım Başına vura vura”
    “Yüzünden silinmesin bıçağımın yarası”

    önceki nesillerin türkülerinden aşina olduğumuz bakış açısını yenilerinde de görmek can sıkıcı. türkülerden yaşayayışı varsa değişimleri takip etmek ilginç. bu açıdan güzel bir yazı olmuş.
    gündelik hayattaki tüm kültür ögelerine eleştirel yaklaşmak lazım. şarkı, türkü, dizi, deyim vb. bize hazırda varolan cinsiyet rollerini benimsetmek için var. hal böyle olunca kültür üzerine düşünmek daha değerli hale geliyor.